Mensubiyetlerimiz, aidiyetlerimiz
Allah için değilse boştur. Vallahi boştur, billahi boştur.
■ Hocalarınızın sözü size Allah'ın sözünden daha tatlı geliyorsa,
■ Hocalarınız size Allah'tan daha yakın ise,
■ Hocalarınızdan çekinip korktuğunuz kadar Allah'tan korkmuyor ve çekinmiyorsanız,
■ Hocalarınızdan utandığınız kadar Allah'tan utanmıyorsanız,
■ Hocalarınızın dediğine itibar ettiğiniz kadar Allah'ın dediğine itibar etmiyorsanız,
■ Allah'ın sözünü eğip büküyorsanız,
■ sizden olmayanları ötekileştiriyorsanız, incitiyorsanız,
■ Hocalarınızın dediğini yaptığınız kadar Allah'ın dediğini yapmıyorsanız,
■ Hocalarınızı örnek aldığınız kadar Peygamberi örnek almıyorsanız...
vay halinize...
Yerin dibine batsın karacahilliğiniz, tarafgirliğiniz...
Batman Gercüş ilçesinde görev yaparken çok değerli bir abim bir şeyhin müridi ile olan diyaloğunu anlatmıştı ve o zaman çok gülmüş geçmiştim... Aslında bize bir gerçeği haykırmaktaymış meğer...
Efendim olay özetle:
Bölgenin tanınan Şeyhlerinden biri hacca gidip dönmüş ve yanına gelenlere, mürit ve öğrencilerine orada neler gördüğünü ve yaptığını anlatmış...
İşte Arafatıydı, Minasıydı, Beytullahıydı, Uhuduydu... anlatmış ve Mescid-i Nebevide namazları imamın arkasında Cemaatle kıldığını, imama uyduğunu, Kabede de İmamların arkasında bütün vakitlerde namaz kıldığını söyleyince mürid daha fazla dayanamamış ve "Yahu Şeyhim sen onlardan daha layıksın, Kabenin imamını geri çekip sen öne gecseydinya..." demiş...
Ah be benim güzel kardeşim!
Allah'a ve Rasulüne tâbi olsan, hayatı ve ahlâkı "Din-İslam" olan alimleri örnek alsan...
Allah için değilse boştur. Vallahi boştur, billahi boştur.
■ Hocalarınızın sözü size Allah'ın sözünden daha tatlı geliyorsa,
■ Hocalarınız size Allah'tan daha yakın ise,
■ Hocalarınızdan çekinip korktuğunuz kadar Allah'tan korkmuyor ve çekinmiyorsanız,
■ Hocalarınızdan utandığınız kadar Allah'tan utanmıyorsanız,
■ Hocalarınızın dediğine itibar ettiğiniz kadar Allah'ın dediğine itibar etmiyorsanız,
■ Allah'ın sözünü eğip büküyorsanız,
■ sizden olmayanları ötekileştiriyorsanız, incitiyorsanız,
■ Hocalarınızın dediğini yaptığınız kadar Allah'ın dediğini yapmıyorsanız,
■ Hocalarınızı örnek aldığınız kadar Peygamberi örnek almıyorsanız...
vay halinize...
Yerin dibine batsın karacahilliğiniz, tarafgirliğiniz...
Batman Gercüş ilçesinde görev yaparken çok değerli bir abim bir şeyhin müridi ile olan diyaloğunu anlatmıştı ve o zaman çok gülmüş geçmiştim... Aslında bize bir gerçeği haykırmaktaymış meğer...
Efendim olay özetle:
Bölgenin tanınan Şeyhlerinden biri hacca gidip dönmüş ve yanına gelenlere, mürit ve öğrencilerine orada neler gördüğünü ve yaptığını anlatmış...
İşte Arafatıydı, Minasıydı, Beytullahıydı, Uhuduydu... anlatmış ve Mescid-i Nebevide namazları imamın arkasında Cemaatle kıldığını, imama uyduğunu, Kabede de İmamların arkasında bütün vakitlerde namaz kıldığını söyleyince mürid daha fazla dayanamamış ve "Yahu Şeyhim sen onlardan daha layıksın, Kabenin imamını geri çekip sen öne gecseydinya..." demiş...
Ah be benim güzel kardeşim!
Allah'a ve Rasulüne tâbi olsan, hayatı ve ahlâkı "Din-İslam" olan alimleri örnek alsan...
PROF.DR.NEVZAT TARHAN DAN
BAŞÖRTÜSÜ İLE İLGİLİ NEFİS BİR YAZI!
Başını örtenler:
Eğer inanmadan örtünüyorsanız, başörtüsünü çıkarınız.
Eğer siyasi simge olarak örtüyorsanız, çıkarınız.
Eğer mahalle baskısı ile örtüyorsanız çıkarınız.
Eğer babanızın baskısı ile örtüyorsanız, çıkarınız.
Eğer kocanızın baskısı ile örtüyorsanız, çıkarınız.
Eğer ağabeyinizin baskısı ile örtüyorsanız, çıkarınız.
Eğer yaşadığınız ortamda prim yaptığı için örtüyorsanız, başörtünüzü çıkarınız.
Eğer gelenek olduğu için örtüyorsanız, çıkarınız.
Eğer sizi güzelleştirdiği için başınızı örtüyorsanız, çıkarınız.
Eğer Allah için örtüyorsanız, sizi tebrik ederiz.
Eğer inandığınız için örtüyorsanız, sizi tebrik ederiz.
Eğer dini gereklilik için örtüyorsanız, sizi tebrik ederiz devam ediniz. Ancak artık özgür olmadığınızı unutmayın. Başörtüsü ile sakız çiğneyerek dolaşamazsınız. Karşı cinsle sarmaş dolaş olamazsınız. Artık temsil ettiğiniz bazı değerlerin var olduğunu unutmayınız.
Eğer inandığınız için örtünüyorsanız içini doldurunuz. Dürüstlüğünüz, çalışkanlığınız, hoşgörünüzle örnek olurken; ahlakî anlayışınız, oturup kalkışınızda da daha dikkatli olmalısınız.
Çünkü başörtüsü sizin için hem bir hak hem bir değerdir.
Haktır; çünkü sonradan çıkarılmış bir kavram değildir. 1400 yıllık bir geçmişi vardır. O halde örtündüğünüz gibi yaşayın. Yaşadığınız gibi örtünün.
Prof.Dr.Nevzat TARHAN
BAŞÖRTÜSÜ İLE İLGİLİ NEFİS BİR YAZI!
Başını örtenler:
Eğer inanmadan örtünüyorsanız, başörtüsünü çıkarınız.
Eğer siyasi simge olarak örtüyorsanız, çıkarınız.
Eğer mahalle baskısı ile örtüyorsanız çıkarınız.
Eğer babanızın baskısı ile örtüyorsanız, çıkarınız.
Eğer kocanızın baskısı ile örtüyorsanız, çıkarınız.
Eğer ağabeyinizin baskısı ile örtüyorsanız, çıkarınız.
Eğer yaşadığınız ortamda prim yaptığı için örtüyorsanız, başörtünüzü çıkarınız.
Eğer gelenek olduğu için örtüyorsanız, çıkarınız.
Eğer sizi güzelleştirdiği için başınızı örtüyorsanız, çıkarınız.
Eğer Allah için örtüyorsanız, sizi tebrik ederiz.
Eğer inandığınız için örtüyorsanız, sizi tebrik ederiz.
Eğer dini gereklilik için örtüyorsanız, sizi tebrik ederiz devam ediniz. Ancak artık özgür olmadığınızı unutmayın. Başörtüsü ile sakız çiğneyerek dolaşamazsınız. Karşı cinsle sarmaş dolaş olamazsınız. Artık temsil ettiğiniz bazı değerlerin var olduğunu unutmayınız.
Eğer inandığınız için örtünüyorsanız içini doldurunuz. Dürüstlüğünüz, çalışkanlığınız, hoşgörünüzle örnek olurken; ahlakî anlayışınız, oturup kalkışınızda da daha dikkatli olmalısınız.
Çünkü başörtüsü sizin için hem bir hak hem bir değerdir.
Haktır; çünkü sonradan çıkarılmış bir kavram değildir. 1400 yıllık bir geçmişi vardır. O halde örtündüğünüz gibi yaşayın. Yaşadığınız gibi örtünün.
Prof.Dr.Nevzat TARHAN
“Kur’an’a karşı 5 büyük sorumluluğumuz var...”
1. Kuran’a hakkıyla iman etmek, Allah’ın kitabı bilinciyle iman etmek...
2. Onu en güzel şekilde okumayı öğrenmek ve her daim okumak...
3. Onun hayat veren ilkelerini, mesajını en doğru şekilde anlamak...
4. Onu bir hayat kitabı haline getirmek...
5. O’nun merhamet, adalet, ahlak yüklü hayat teklifini bütün dünyaya sunmak...
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali ERBAŞ
1. Kuran’a hakkıyla iman etmek, Allah’ın kitabı bilinciyle iman etmek...
2. Onu en güzel şekilde okumayı öğrenmek ve her daim okumak...
3. Onun hayat veren ilkelerini, mesajını en doğru şekilde anlamak...
4. Onu bir hayat kitabı haline getirmek...
5. O’nun merhamet, adalet, ahlak yüklü hayat teklifini bütün dünyaya sunmak...
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali ERBAŞ
Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri doktora sorar:
- “Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?”
Doktor: - “Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç şey veriyoruz.
Bir kaşık, bir fincan ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz” der.
Adam: - “Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova kaşık ve fincandan büyük” der.
- “Hayır” der doktor ve ekler:
- “Normal bir insan küvetin tıpasını çeker.
Kuranı-kerim her fırsatta bizlere aklı kullanmaktan bahsederken bizler aklı öncelemeyi ihmal ediyoruz. Olaylara, kişilere akıl ve vahiy perspektifinden bakmayı beceremiyoruz maalesef.
- “Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?”
Doktor: - “Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç şey veriyoruz.
Bir kaşık, bir fincan ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz” der.
Adam: - “Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova kaşık ve fincandan büyük” der.
- “Hayır” der doktor ve ekler:
- “Normal bir insan küvetin tıpasını çeker.
Kuranı-kerim her fırsatta bizlere aklı kullanmaktan bahsederken bizler aklı öncelemeyi ihmal ediyoruz. Olaylara, kişilere akıl ve vahiy perspektifinden bakmayı beceremiyoruz maalesef.
Hz. Amine, son anlarında Efendimiz'e şunları söylemişti:
"Her başlayan biter
Her gelen gider
Her yeni eskir
Her taze bayatlar
Her güzel çirkinleşir
Her yaşayan ölür.
Ezeli ve ebedi olan sadece Allah'tır."
Şu bir gerçek ki insan ezeli ve ebedi olanı aramaya dünyevi istek be arzularla başlıyor. Yanılgılar yangınlara sürüklüyor. Nefsanî haz ve hız hayatı ebedî olandan uzaklaştırıyor.
Bilinmesi gereken en büyük hakikat aldığım nefesin, taşıdığım nefsin, yaşadığım anın sahibi yüceler yücesi Allah'tır. O ne derse, ne dilerse, neye karar verirse gerçek hakîkilat odur. Bana düşen bu hakikati, yüceler yücesini bulmak, gösterdiği çizgide hayat sürmek ve şerefli bir sona ermektir.
"Her başlayan biter
Her gelen gider
Her yeni eskir
Her taze bayatlar
Her güzel çirkinleşir
Her yaşayan ölür.
Ezeli ve ebedi olan sadece Allah'tır."
Şu bir gerçek ki insan ezeli ve ebedi olanı aramaya dünyevi istek be arzularla başlıyor. Yanılgılar yangınlara sürüklüyor. Nefsanî haz ve hız hayatı ebedî olandan uzaklaştırıyor.
Bilinmesi gereken en büyük hakikat aldığım nefesin, taşıdığım nefsin, yaşadığım anın sahibi yüceler yücesi Allah'tır. O ne derse, ne dilerse, neye karar verirse gerçek hakîkilat odur. Bana düşen bu hakikati, yüceler yücesini bulmak, gösterdiği çizgide hayat sürmek ve şerefli bir sona ermektir.
Tolstoy’un
"İnsan Ne İle Yaşar"
adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır. Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir.
Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir.
Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der.
“Yoksa bütün hakkını kaybedersin.”
Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer.
Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez.
Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir takâti.
Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar.
Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz…
Reis olanları izlemektedir.
Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır.
Pahom’u bu mezara gömerler.
Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der:
“Bir insana işte bu kadar toprak yeter!”
Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz. Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev…
Gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük !
Alıntı..
"İnsan Ne İle Yaşar"
adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır. Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir.
Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir.
Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der.
“Yoksa bütün hakkını kaybedersin.”
Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer.
Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez.
Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir takâti.
Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar.
Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz…
Reis olanları izlemektedir.
Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır.
Pahom’u bu mezara gömerler.
Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der:
“Bir insana işte bu kadar toprak yeter!”
Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz. Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev…
Gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük !
Alıntı..
Din Görevlisi Hocam!
"Vadiyi boş bırakırsan Tilki orada kendini Vali sanırmış.”
#camilervedingörevlilerihaftası
"Vadiyi boş bırakırsan Tilki orada kendini Vali sanırmış.”
#camilervedingörevlilerihaftası
“Güç erkeğe,
güzellik kadına verilir
Ama her şeyi yenen güç, yalnız güzelliğe yenilir.”
Oscar Wilde...
güzellik kadına verilir
Ama her şeyi yenen güç, yalnız güzelliğe yenilir.”
Oscar Wilde...
"Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizin yaptığı (işler) yüzündendir" [Kuran-ı Kerim, Şura, 30]-----
Portekiz'de 27 yaşındaki Sophie Lagoa ismindeki bir kadın sürücü, sarhoş bir vaziyette araba kullandığı gerekçesiyle trafik polisleri tarafından yakalanarak mahkemeye sevk edilir.
Kadın, oldukça ağır olan bu trafik cezasından kurtulabilmek için sahasında çok iyi bir avukat olan Eduardo Borja ile anlaşır. Avukat, bütün meslekî marifetlerini kullanarak bayan Sophie'yı ceza almaktan kurtarır.
Başına gelen musibetten ders alıp uslanmayan Sophie Lagoa, beraatini kutlamak için bir bara gidip sarhoş oluncaya kadar içer. Daha sonra da yine sarhoş vaziyette direksiyonun başına geçer.
Ve o sarhoş kafayla yolda giderken bir vatandaşa çarparak onu yirmi metre kadar arabasıyla sürükler. Perişan vaziyette hastaneye kaldırılan adam bütün müdahalelere rağmen kurtarılamayarak ölür.
Bayan Sophie Lagoa, hapishanenin yolunu tuttuktan günler sonra, arabasıyla çarparak ölümüne sebep olduğu adamın, kendisini sarhoş araba kullandığı gerekçesiyle ceza almaktan kurtaran avukat Eduardo Borja olduğunu öğrenecektir
Celal Sürgeç Hocamdan alıntıyla
Portekiz'de 27 yaşındaki Sophie Lagoa ismindeki bir kadın sürücü, sarhoş bir vaziyette araba kullandığı gerekçesiyle trafik polisleri tarafından yakalanarak mahkemeye sevk edilir.
Kadın, oldukça ağır olan bu trafik cezasından kurtulabilmek için sahasında çok iyi bir avukat olan Eduardo Borja ile anlaşır. Avukat, bütün meslekî marifetlerini kullanarak bayan Sophie'yı ceza almaktan kurtarır.
Başına gelen musibetten ders alıp uslanmayan Sophie Lagoa, beraatini kutlamak için bir bara gidip sarhoş oluncaya kadar içer. Daha sonra da yine sarhoş vaziyette direksiyonun başına geçer.
Ve o sarhoş kafayla yolda giderken bir vatandaşa çarparak onu yirmi metre kadar arabasıyla sürükler. Perişan vaziyette hastaneye kaldırılan adam bütün müdahalelere rağmen kurtarılamayarak ölür.
Bayan Sophie Lagoa, hapishanenin yolunu tuttuktan günler sonra, arabasıyla çarparak ölümüne sebep olduğu adamın, kendisini sarhoş araba kullandığı gerekçesiyle ceza almaktan kurtaran avukat Eduardo Borja olduğunu öğrenecektir
Celal Sürgeç Hocamdan alıntıyla
Amele sirayet etmeyen ilim kuru bir ağaç gibidir. Kütükten hiçbir farkı yoktur.
Amele dönüşerek hayat bulan ilim meyveleri olgunlaşmış yeşil ağaç gibidir.
İlmi İle Amil Olan Din Görevlisine bu necip milletin ihtiyacı var.
Yakın Tarih bunun ne kadar önemli olduğunu defaatle ortaya çıkarmıştır.
Amele dönüşerek hayat bulan ilim meyveleri olgunlaşmış yeşil ağaç gibidir.
İlmi İle Amil Olan Din Görevlisine bu necip milletin ihtiyacı var.
Yakın Tarih bunun ne kadar önemli olduğunu defaatle ortaya çıkarmıştır.
Sayın Cumhurbaşkanım, Meclis Başkanım, Bakanlarımız, Millet Vekillerimiz, Valilerimiz, Kaymakamlarımız, Belediye Başkanlarımız, İl/İlçe Yöneticilerimiz, Muhtarlarımız, STK Temsilcilerimiz
1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftası dolayısıyla en yakın Cami ve Kuran Kurslarımızı ziyaret etmeye ve Din Görevlilerimizle hasbihal etmeye davet ediyorum.
#camilervedingorevlilerihaftasi
#BenimHocam #İyikiVarsinHocam #Diyanet
1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftası dolayısıyla en yakın Cami ve Kuran Kurslarımızı ziyaret etmeye ve Din Görevlilerimizle hasbihal etmeye davet ediyorum.
#camilervedingorevlilerihaftasi
#BenimHocam #İyikiVarsinHocam #Diyanet
Padişahın birisi bir gün hizmetçilerinden birine meyve verdi.
Hizmetçi meyveyi öyle iştahla yemeye başladı ki, padişah dayanamadı ve “Bir parça da bana ver” dedi.
Hizmetçi hemen o meyveden bir parça sundu. Ancak padişah meyveyi ısırır ısırmaz onun acı olduğunu fark etti ve kaşları çatıldı.
Hizmetçisine “Söyle bakalım, acı bir meyveyi neden bu kadar iştahla yedin?” dedi.
Bunun üzerine hizmetçi şu cevabı verdi:
“Padişahım şimdiye kadar elinden yüzlerce armağan aldım ve yedim.
Hepsi de birbirinden lezzetliydi. Bir kerecik de elinden acı meyve geldi diye suratımı asmam.”
Cağımızın en büyük hastalıklarından birisi verilen nimetlerin farkında olmamak ve şükretmemektir. Feridüddin Attar'ın Mantıku’t-Tayr eserinde yer verdiği olay bu gerçeği bizlere hatırlatıyor.
"Kuluna teşekkür etmeyi bilmeyen Rabbine nasıl şükretsin..."
Hizmetçi meyveyi öyle iştahla yemeye başladı ki, padişah dayanamadı ve “Bir parça da bana ver” dedi.
Hizmetçi hemen o meyveden bir parça sundu. Ancak padişah meyveyi ısırır ısırmaz onun acı olduğunu fark etti ve kaşları çatıldı.
Hizmetçisine “Söyle bakalım, acı bir meyveyi neden bu kadar iştahla yedin?” dedi.
Bunun üzerine hizmetçi şu cevabı verdi:
“Padişahım şimdiye kadar elinden yüzlerce armağan aldım ve yedim.
Hepsi de birbirinden lezzetliydi. Bir kerecik de elinden acı meyve geldi diye suratımı asmam.”
Cağımızın en büyük hastalıklarından birisi verilen nimetlerin farkında olmamak ve şükretmemektir. Feridüddin Attar'ın Mantıku’t-Tayr eserinde yer verdiği olay bu gerçeği bizlere hatırlatıyor.
"Kuluna teşekkür etmeyi bilmeyen Rabbine nasıl şükretsin..."
"Reyting adına, bütün aile, gelenek, ahlak ve inanç değerlerini hiçe sayarak şüyuu vukuundan beter çirkinlikleri ekranlara taşımak, gayr-i meşru ilişkileri sıradanlaştıran, şiddeti ve istismarı teşvik eden yayınlar yapmak milletimize, medeniyetimize, nesillerimize ve geleceğimize karşı işlenen büyük bir suçtur."
Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Ali ERBAŞ Hocamızın Ekim 2020'de yaptığı anlamlı çağrıya kulak verseydik bugün daha güzel olurdu.
Her geçen gün milletimizin, neslimizin aleyhine işlerken dijital ortamların aktörleri görevlerini icra etmeye, ifsat projelerini tek tek hayata geçirmeye devam ediyorlar. İçimizde sen ben kavgasıyla birbirimize düşmek yerine yangını söndürmek için daha çok adım atmış olsak bugün daha huzurlu olurduk.
Rabbim ailemizi, neslimizi, değerlerimizi, ekranlarımızı, geleceğimizi korumayı nasip etsin.
Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Ali ERBAŞ Hocamızın Ekim 2020'de yaptığı anlamlı çağrıya kulak verseydik bugün daha güzel olurdu.
Her geçen gün milletimizin, neslimizin aleyhine işlerken dijital ortamların aktörleri görevlerini icra etmeye, ifsat projelerini tek tek hayata geçirmeye devam ediyorlar. İçimizde sen ben kavgasıyla birbirimize düşmek yerine yangını söndürmek için daha çok adım atmış olsak bugün daha huzurlu olurduk.
Rabbim ailemizi, neslimizi, değerlerimizi, ekranlarımızı, geleceğimizi korumayı nasip etsin.
Akşamları tekkelerde iki soru sorulurmuş:
- Bugün gönül kırdın mı?
- Namazını kıldın mı?
Birinci soruya evet diyene ikinci soru sorulmazmış.
- Bugün gönül kırdın mı?
- Namazını kıldın mı?
Birinci soruya evet diyene ikinci soru sorulmazmış.
Biz müslüman geçinen insanların hali neden düzgün olmaz?
Yoksa biz gerçekten imanımızı zaafa uğratıp emanet bilincimizi ve güven duygumuzu mu kaybettik?
Şuursuzca etrafa savrulan küllere mi döndük?
Ahlâk pazarında tüccarlara sermeye mi olduk?
Ne oldu bize?
Ne oldu Asımın nesline?
Ne oldu Anadolunun saf çocuğuna?
Yoksa biz gerçekten imanımızı zaafa uğratıp emanet bilincimizi ve güven duygumuzu mu kaybettik?
Şuursuzca etrafa savrulan küllere mi döndük?
Ahlâk pazarında tüccarlara sermeye mi olduk?
Ne oldu bize?
Ne oldu Asımın nesline?
Ne oldu Anadolunun saf çocuğuna?
VEFA AH VEFA
Vefa denince aklına gelen ilk şey bir semt adı, bir boza markası, bir veli zat, birde vefasız insanlar mıdır?
"Vefa nedir bilir misin?
Vefa, arkanda bıraktığını giderken yaktığını yabana atmamandır.
Vefa, dostluğun asaletine sır dua sonrası verilen sözlere hayallere ihanet katmamandır.
Vefa, ötelerin sonsuz mükâfatı karşısında cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır."
"Dostlarını daima vefa ile hatırla can! Arayan sen ol, bulan sen, tanıyan sen ol, kucaklayan sen. Kula vefası olmayanın Hakka vefası olmaz." diyor Hz. Mevlâna
Efendimiz bizleri bir hadisleri ile şöyle uyarmaktadır:
“Kıyamet gününde her vefasızın, vefasızlığını belirtecek bir sancağı olacaktır.” ( Müslim, Cihad ve Siyer, 14)
Vefa; kişinin vadine, ahdine ve yeminine sadık kalması, borcunu ödemesi dostlarını unutmaması, onların dostluklarına ve iyiliklerine daha güzeliyle karşılık vermesidir. Zira vefanın temelinde sadakat, samimiyet, tevazu gibi ahlaki değerler yer almaktadır.
Günümüz insanın vefasızlığı, vefakarlıktan daha fazla bilmesi, duyması belki de Efendimizi tanımadığından, anlamadığından, ya da önemsemediğindendir.
Vefa en güzel şekliyle Efendimizin hayatına anlam katan ve bizlere yol gösteren bir ahlak ilkesidir. İnsanlık özelliğidir. İnsanı insan kılan, insanı özel hissettiren, kötü duygu ve düşüncelerden alıkoyan bir erdemdir.
● Sabahlara kadar ibadet etmesi Rabbine vefasını,
● Annesinin kabrini ziyaret etmesi, Hz. Hatice'yi, dostlarını, süt anne ve kardeşlerini hatırlaması ve onlara ikramı yakınlarına vefasını,
● Sözlestiği bir insanı saatlerce beklemesi, ahdinden ve Hudeybiye örneğinde olduğu gibi sözünden dönmemesi sözüne vefasını,
● Hz Alinin annesinin kabrine yatması, Bedir sonrası Mutim B. Adi'yi hatirlayarak söylediği sözler kendisine sahip çıkanlara vefasını,
● Uhudu ve şehitlerini her defasında yad etmesi dostluklarına vefasını, islam davasının sahiplerine vefasını,
■ Efendimizin neredeyse her cumartesi Kubaya gitmesi, zaman zaman Bakî kabristanlığını ziyareti onun yaşanmışlıklara dair vefasını,
● Şehit çocukları, dul ve yetimlerle ilgilenmesi, vefat eden dava arkadaşlarına vefasını,
● Mescidi Nebeviyi temizleyen kadının vefatını sonradan oğrenip mezarına gitmesi insana vefasını,
● İnleyen hurma kütüğünü okşamasi eşyaya vefasını,
● Hicret esnasında yanında bulunan emanetleri sahiplerine teslim edilmek üzere Hz. Ali'ye teslim etmesi emanete vefasını,
● Fetih sonrası Medineye dönüp orada vefat etmesi Ensar'a, zor zamanlarınada yanında duranlara vefasını,
● Soyunu, atalarını, geldiği yerleri, birlikte olduğu insanları her durum ve şartta hatırda tutması, geçmişle olan bağı, peygamberlere olan muhabbeti atalarına vefasını,
● Erkam b. Ebil Erkam'a hicret sonrasında ev hediye etmesi ve Bedir sonrası Mezruban isimli meşhur kılıcı hediye etmesi yapılan iyiliklere karşı vefasını bizlere göstermektedir.
Vefa, bazen susarak dertlenmektir.
Hz. Ayşe iftiraya uğrayınca Ensâr'dan bir kadın odasına girer ve bir kelime etmeden saatlerce ağlar. Hz. Ayşe der ki: "O kadının bu tavrını hiç unutamıyorum."
Ah vefa, vefasıza yar, bana vefasızsın vefa... unutma ki "Vefasızlık ağacını sulayan, ihanet meyvesi toplar." der büyüklerimiz.
■ Ceza evlerindeki acı hatıralar
■ Huzur evlerinde yalnızlığa terkedilenler
■ Cemaatsiz mabetler
■ Raflarda bulunup okunmayan, okunup amele dönüşmeyen Kur'anlar
■ Arayıp sorulmayan ebeveynler, eğitimciler, hocalar
■ Bir telefona, bir sese, bir dokunuşa, bir tebessüme hasret simalar
■ Hastahane köşelerinde, yataklarında yalnızlığına terk edilmiş halde ölümünü bekleyenler
■ Evlerinde vefat edip 15 gün, bir ay sonra haber alınanlar
■ Nice büyükler evlatları ile alakalı onlarca hikaye paylaştılar vefasızlık adına.
Belki de Yunus'un "Kim umar senden vefâyı,
Yalan dünya değil misin?" dediği gibiyiz. Ve aslında anlıyoruz ki "Vefa dosta/insana/varlığa sunulan en güzel hediyedir."
Fuzûlî boşuna demiyor:
"Dost bî-vefa, felek bî-rahm, devrân bî-sükûn,
Derd çok, hem-derd yok, düşman kavî, tâli' zebûn."
'Dost vefasız, felek acımasız, dünya karışık.
Vefa denince aklına gelen ilk şey bir semt adı, bir boza markası, bir veli zat, birde vefasız insanlar mıdır?
"Vefa nedir bilir misin?
Vefa, arkanda bıraktığını giderken yaktığını yabana atmamandır.
Vefa, dostluğun asaletine sır dua sonrası verilen sözlere hayallere ihanet katmamandır.
Vefa, ötelerin sonsuz mükâfatı karşısında cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır."
"Dostlarını daima vefa ile hatırla can! Arayan sen ol, bulan sen, tanıyan sen ol, kucaklayan sen. Kula vefası olmayanın Hakka vefası olmaz." diyor Hz. Mevlâna
Efendimiz bizleri bir hadisleri ile şöyle uyarmaktadır:
“Kıyamet gününde her vefasızın, vefasızlığını belirtecek bir sancağı olacaktır.” ( Müslim, Cihad ve Siyer, 14)
Vefa; kişinin vadine, ahdine ve yeminine sadık kalması, borcunu ödemesi dostlarını unutmaması, onların dostluklarına ve iyiliklerine daha güzeliyle karşılık vermesidir. Zira vefanın temelinde sadakat, samimiyet, tevazu gibi ahlaki değerler yer almaktadır.
Günümüz insanın vefasızlığı, vefakarlıktan daha fazla bilmesi, duyması belki de Efendimizi tanımadığından, anlamadığından, ya da önemsemediğindendir.
Vefa en güzel şekliyle Efendimizin hayatına anlam katan ve bizlere yol gösteren bir ahlak ilkesidir. İnsanlık özelliğidir. İnsanı insan kılan, insanı özel hissettiren, kötü duygu ve düşüncelerden alıkoyan bir erdemdir.
● Sabahlara kadar ibadet etmesi Rabbine vefasını,
● Annesinin kabrini ziyaret etmesi, Hz. Hatice'yi, dostlarını, süt anne ve kardeşlerini hatırlaması ve onlara ikramı yakınlarına vefasını,
● Sözlestiği bir insanı saatlerce beklemesi, ahdinden ve Hudeybiye örneğinde olduğu gibi sözünden dönmemesi sözüne vefasını,
● Hz Alinin annesinin kabrine yatması, Bedir sonrası Mutim B. Adi'yi hatirlayarak söylediği sözler kendisine sahip çıkanlara vefasını,
● Uhudu ve şehitlerini her defasında yad etmesi dostluklarına vefasını, islam davasının sahiplerine vefasını,
■ Efendimizin neredeyse her cumartesi Kubaya gitmesi, zaman zaman Bakî kabristanlığını ziyareti onun yaşanmışlıklara dair vefasını,
● Şehit çocukları, dul ve yetimlerle ilgilenmesi, vefat eden dava arkadaşlarına vefasını,
● Mescidi Nebeviyi temizleyen kadının vefatını sonradan oğrenip mezarına gitmesi insana vefasını,
● İnleyen hurma kütüğünü okşamasi eşyaya vefasını,
● Hicret esnasında yanında bulunan emanetleri sahiplerine teslim edilmek üzere Hz. Ali'ye teslim etmesi emanete vefasını,
● Fetih sonrası Medineye dönüp orada vefat etmesi Ensar'a, zor zamanlarınada yanında duranlara vefasını,
● Soyunu, atalarını, geldiği yerleri, birlikte olduğu insanları her durum ve şartta hatırda tutması, geçmişle olan bağı, peygamberlere olan muhabbeti atalarına vefasını,
● Erkam b. Ebil Erkam'a hicret sonrasında ev hediye etmesi ve Bedir sonrası Mezruban isimli meşhur kılıcı hediye etmesi yapılan iyiliklere karşı vefasını bizlere göstermektedir.
Vefa, bazen susarak dertlenmektir.
Hz. Ayşe iftiraya uğrayınca Ensâr'dan bir kadın odasına girer ve bir kelime etmeden saatlerce ağlar. Hz. Ayşe der ki: "O kadının bu tavrını hiç unutamıyorum."
Ah vefa, vefasıza yar, bana vefasızsın vefa... unutma ki "Vefasızlık ağacını sulayan, ihanet meyvesi toplar." der büyüklerimiz.
■ Ceza evlerindeki acı hatıralar
■ Huzur evlerinde yalnızlığa terkedilenler
■ Cemaatsiz mabetler
■ Raflarda bulunup okunmayan, okunup amele dönüşmeyen Kur'anlar
■ Arayıp sorulmayan ebeveynler, eğitimciler, hocalar
■ Bir telefona, bir sese, bir dokunuşa, bir tebessüme hasret simalar
■ Hastahane köşelerinde, yataklarında yalnızlığına terk edilmiş halde ölümünü bekleyenler
■ Evlerinde vefat edip 15 gün, bir ay sonra haber alınanlar
■ Nice büyükler evlatları ile alakalı onlarca hikaye paylaştılar vefasızlık adına.
Belki de Yunus'un "Kim umar senden vefâyı,
Yalan dünya değil misin?" dediği gibiyiz. Ve aslında anlıyoruz ki "Vefa dosta/insana/varlığa sunulan en güzel hediyedir."
Fuzûlî boşuna demiyor:
"Dost bî-vefa, felek bî-rahm, devrân bî-sükûn,
Derd çok, hem-derd yok, düşman kavî, tâli' zebûn."
'Dost vefasız, felek acımasız, dünya karışık.
Dert çok, dert ortağı yok, düşman güçlü, talihim ise âciz'
#vefa #camilervedingörevlilerihaftasi #mevlidinebihaftasi
#vefa #camilervedingörevlilerihaftasi #mevlidinebihaftasi
İnsan nasihate ihtiyac duyan bir varlıktır. Zira hayatın hengamesinde aslî görevlerini ihmâl edebiliyor. Dikkati zayıflayabiliyor, Hak ve hakikatten uzaklaşabiliyor, yaratılış amacını, hesap ve kitabını gözden kaçırabiliyor.
Nasihat insanı kendine getiren bir dost, bir büyük, bir hoca, bir arif sözü olabilir. Bazen de insan kendi kendine nasihat etmesi, bazı hususları hatırlatması gerekir. Tıpkı Hz. Ömer'in yaptırdığı yüzüğün bir nasihat aracı olması gibi...
Gelin birlikte Yavuz Sultan Selim Hanın kendine nasihatine kulak verelim:
"Ey Câhil, aldanma endâmına fânî cihândır bu,
Kendi âşikâr ateşi gizli, külhândır bu,
İnsafı terk eyleme, makâmı imtihândır bu,
Gelen gideni görmez, iki kapılı hândır bu..."
Nasihat insanı kendine getiren bir dost, bir büyük, bir hoca, bir arif sözü olabilir. Bazen de insan kendi kendine nasihat etmesi, bazı hususları hatırlatması gerekir. Tıpkı Hz. Ömer'in yaptırdığı yüzüğün bir nasihat aracı olması gibi...
Gelin birlikte Yavuz Sultan Selim Hanın kendine nasihatine kulak verelim:
"Ey Câhil, aldanma endâmına fânî cihândır bu,
Kendi âşikâr ateşi gizli, külhândır bu,
İnsafı terk eyleme, makâmı imtihândır bu,
Gelen gideni görmez, iki kapılı hândır bu..."