Beni alacaklarmış
Dün, içimizdeki İsrail'in bazı kafa adamları, Tayyip'le beraber toplantı yaptılar. Orada epeyi konuştular. Sürekli işlerinin baltalandığını, uyuşturucu işinde gelirlerinin kesildiğini, fuhuş işinde büyük darbeler alındığını, silah işinde de darbeler aldıklarını, bu nedenle çöküşe gittiklerini konuştular.
Bu gidişin bu şekilde daha fazla devam edemeyeceğini, kendilerinin daha fazla idare edecek para güçlerinin kalmadığını, en fazla on gün içinde birçoklarının iflasını ya açıklayacağını ya da gizleyerek iflaslarını gerçekleştirmek zorunda kalacaklarını konuştular.
Oynadıkları oyunların hiçbirinin onları kurtarmadığını, tam tersine gitgide sistemlerini zarara soktuğunu falan konuştular. Perişan haldeler. Çökmeden önce son ümitleri şu darbe tiyatrosu...
Dün, içimizdeki İsrail'in bazı kafa adamları, Tayyip'le beraber toplantı yaptılar. Orada epeyi konuştular. Sürekli işlerinin baltalandığını, uyuşturucu işinde gelirlerinin kesildiğini, fuhuş işinde büyük darbeler alındığını, silah işinde de darbeler aldıklarını, bu nedenle çöküşe gittiklerini konuştular.
Bu gidişin bu şekilde daha fazla devam edemeyeceğini, kendilerinin daha fazla idare edecek para güçlerinin kalmadığını, en fazla on gün içinde birçoklarının iflasını ya açıklayacağını ya da gizleyerek iflaslarını gerçekleştirmek zorunda kalacaklarını konuştular.
Oynadıkları oyunların hiçbirinin onları kurtarmadığını, tam tersine gitgide sistemlerini zarara soktuğunu falan konuştular. Perişan haldeler. Çökmeden önce son ümitleri şu darbe tiyatrosu...
Bunu sahnelemeden önce beni almak istiyorlar. Bunu da hukukuna uyduramıyorlar. Yine emirlerindeki hakimleri, savcıları, doktorları kullanarak bir hastahane kartı oynamak istiyorlar. Beni aldıracaklar, hastahaneye yatıracaklar ve sözde tedavi iddiası ile ilaç verip öldürecekler. Ya da hiç değilse şu darbe tiyatrosu gerçekleşene kadar yayın yapmamamı, kimseye yön vermememi sağlayacaklar.
Dün Ali Koç'la Tayyip bu hususu ayrıca görüştüler. Ali Koç'un kafa dağılmış, bu işi olur görüyor ama Tayyip'in kafası daha o kadar dağılmamış, sarsılmamış. Bunun olur iş olmadığını görüyor.
Biz çok takılmıyoruz. Her şeye hazırız. Gelip alsınlar da görsünler bir anda Türkiye nasıl karışıyor ve dünya siyasetinde, devletler arası münasebetlerde neler neler oluyor.
Dün Ali Koç'la Tayyip bu hususu ayrıca görüştüler. Ali Koç'un kafa dağılmış, bu işi olur görüyor ama Tayyip'in kafası daha o kadar dağılmamış, sarsılmamış. Bunun olur iş olmadığını görüyor.
Biz çok takılmıyoruz. Her şeye hazırız. Gelip alsınlar da görsünler bir anda Türkiye nasıl karışıyor ve dünya siyasetinde, devletler arası münasebetlerde neler neler oluyor.
Dün Merkel ile Tayyip telefon görüşmesi yaptı.
Konu bendim, cemaatimizdi, Ankebut Operasyonumuzdu. Merkel de elimizden çok çekti ve perişan halde. Tayyip ona darbe tiyatrosundan bahsedip desteğini isteyince ve "Bu son şansımız" deyince, Merkel çok sevindi.
Verdi gazı Tayyip'e...
Tayyip bir ara yoklama çekti "Geçen sefer bir halt ettik, arkasında duramadık. Adam çıktı, daha da güçlendi, hepimizi çökertiyor. Bu sefer öyle olmasın, arkamızda dik durun, bir şeyler yapın" mealinde cümleler kurdu. Merkel "Ne gerekiyorsa, üzerimize ne düşüyorsa yapacağız" mealinde cümlelerle karşılık verdi.
Biz Merkel'in halini çok ama çok iyi biliyoruz. Kendine hayrı yok. Şu güzelim ülkemizde yeniden kan dökülürken de sonrasında da Tayyip'e ciddi manada bir destek veremez. Aslında Tayyip de bunun farkında. Daha önceki görüşmelerde bunu Merkel'e fark ettirdi "Senden bir şey olmaz. Beni yola çıkarttın, yolda bıraktın." manasına gelecek cümleler kurmuştu.
Konu bendim, cemaatimizdi, Ankebut Operasyonumuzdu. Merkel de elimizden çok çekti ve perişan halde. Tayyip ona darbe tiyatrosundan bahsedip desteğini isteyince ve "Bu son şansımız" deyince, Merkel çok sevindi.
Verdi gazı Tayyip'e...
Tayyip bir ara yoklama çekti "Geçen sefer bir halt ettik, arkasında duramadık. Adam çıktı, daha da güçlendi, hepimizi çökertiyor. Bu sefer öyle olmasın, arkamızda dik durun, bir şeyler yapın" mealinde cümleler kurdu. Merkel "Ne gerekiyorsa, üzerimize ne düşüyorsa yapacağız" mealinde cümlelerle karşılık verdi.
Biz Merkel'in halini çok ama çok iyi biliyoruz. Kendine hayrı yok. Şu güzelim ülkemizde yeniden kan dökülürken de sonrasında da Tayyip'e ciddi manada bir destek veremez. Aslında Tayyip de bunun farkında. Daha önceki görüşmelerde bunu Merkel'e fark ettirdi "Senden bir şey olmaz. Beni yola çıkarttın, yolda bıraktın." manasına gelecek cümleler kurmuştu.
Abdullah Gül de bu sabah itibariyle kanaatini değiştirdi ve adamlarına "Bırakalım yapsınlar şu işi (darbe tiyatrosunu), biz de dik duralım, bu güçlü safta (cemaatimizi ve ülkeler arası ittifakımızı kastediyor) yer alalım ve sonra bunların yaptıkları baskıyı göğüsleyip onlara geri gönderelim, aleyhlerine çevirelim" mealinde talimatlar verdi. Cemaatlerindeki herkese ve ayrıca basın ve medyadaki, ordudaki, emniyetteki, istihbarat birimlerindeki bütün adamlarına haberi/talimatları uçurdular.
Biz de bunu istiyorduk. Kimsenin şu darbe tiyatrosunu bozmasını istemiyoruz. Vatansever gruplar da aynını yapsınlar. Herkes bıraksın, herkes yol versin. Şunlar gelsinler de şamar nasıl vurulur, görsünler.
Göreceksiniz, Devlet Bahçeli ve onun etrafında toplaşmış hainler bile Tayyip'i ve çetesini bu hususta yalnız bırakacaklar.
Biz de bunu istiyorduk. Kimsenin şu darbe tiyatrosunu bozmasını istemiyoruz. Vatansever gruplar da aynını yapsınlar. Herkes bıraksın, herkes yol versin. Şunlar gelsinler de şamar nasıl vurulur, görsünler.
Göreceksiniz, Devlet Bahçeli ve onun etrafında toplaşmış hainler bile Tayyip'i ve çetesini bu hususta yalnız bırakacaklar.
Sınırları zorluyorsun. Bu millet patlayacak
Gizli Ermeni olan Engin Altay, Abdullah Gül'ün talimatı ile az önce şu konuşmayı yaptı.
Sahibi gizli Ermeni cemaatinden olan KRT TV konuşmasını canlı yayınladı. Konuşmadaki mesajı şuydu:
"Bak, bizi dinle Erdoğan! Senin devrin bitti. Bunu kabul et. Seni herkes yalnız bırakıyor. İyice zora düşüyorsun. Sana -Sessizce çekil- dediler, bu emri dinle. Ortamı germe, biz istenmeyen üzücü hadiseler yaşanmasına taraf değiliz ama görüyorsun ki hatları çok geriyorsun. Sınırları zorluyorsun. Bu millet patlayacak ve bil ki biz de karşında olacağız. Biz de sizi devirmek istiyoruz ama bu, sandıkla olsun, seçimle olsun istiyoruz. Bizi de zorlama. Yazılanlar doğru, evet biz de şu anda karşındaki büyük grupla uyumlu hareket ediyoruz, edeceğiz."
Gizli Ermeni olan Engin Altay, Abdullah Gül'ün talimatı ile az önce şu konuşmayı yaptı.
Sahibi gizli Ermeni cemaatinden olan KRT TV konuşmasını canlı yayınladı. Konuşmadaki mesajı şuydu:
"Bak, bizi dinle Erdoğan! Senin devrin bitti. Bunu kabul et. Seni herkes yalnız bırakıyor. İyice zora düşüyorsun. Sana -Sessizce çekil- dediler, bu emri dinle. Ortamı germe, biz istenmeyen üzücü hadiseler yaşanmasına taraf değiliz ama görüyorsun ki hatları çok geriyorsun. Sınırları zorluyorsun. Bu millet patlayacak ve bil ki biz de karşında olacağız. Biz de sizi devirmek istiyoruz ama bu, sandıkla olsun, seçimle olsun istiyoruz. Bizi de zorlama. Yazılanlar doğru, evet biz de şu anda karşındaki büyük grupla uyumlu hareket ediyoruz, edeceğiz."
Akademi Dergisi
İki büyük boş arazi arasında bir asfalt ya da beton yoldayım... Karşımda Recep Tayyip Erdoğan var. Onunla yol ortasında atışıyorum. Sözlü tartışmalar sırasında birkaç adım ileri geri gidiyorum ve bir anda üzerimdeki silahı çekip ona dört el sıkıyorum. Yakın…
Evet, bu rüya gerçekleşiyor diyebiliriz. Bunun haricinde yazdığım birkaç rüya zaten gerçekleşti. Mesela Bahçeli'nin karşımızda duramayışı, perişan hali ve Tayyip'le yolunun ayrılması... Buna işaret eden rüyayı yazmıştım.
#RüyaTabirleri
#RüyaTabirleri
Forwarded from Akademi Dergisi
Yavuz gibi diyorum: Bu dünya iki sultana dar.
Ben sadece sizi devirmek ve Türkiye'yi kurtarmak için mücadele etmiyorum. Sizi kullananların dünyaya yayılmış ağını bir an önce parçalamak için mücadele ediyorum. İster inanın, ister inanmayın. Sizleri değil, sizleri oynatan konseylerin mensuplarını bile çapımın adamları olarak görmüyorum. Bütün dünyaya hakim olmuş bir İslami idare tesis edilecek, onun temel kolonlarını, çok sağlam surette dikiyorum. Bunun için de sizin sisteminizin temel kolonlarını yıkıyorum.
Ben sadece sizi devirmek ve Türkiye'yi kurtarmak için mücadele etmiyorum. Sizi kullananların dünyaya yayılmış ağını bir an önce parçalamak için mücadele ediyorum. İster inanın, ister inanmayın. Sizleri değil, sizleri oynatan konseylerin mensuplarını bile çapımın adamları olarak görmüyorum. Bütün dünyaya hakim olmuş bir İslami idare tesis edilecek, onun temel kolonlarını, çok sağlam surette dikiyorum. Bunun için de sizin sisteminizin temel kolonlarını yıkıyorum.
Forwarded from Akademi Dergisi
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
"İçimde hiç sönmeyen bir fetih sevdası var."
20 yıl önce, enteresan bir gece...
Bundan tam 20 yıl öncesiydi, cemaatimize ait bir müessesemizde üniversite talebesi olarak kalıyordum.
Çok gayretliydim. Durmadan, dinlenmeden, uyumadan okuyor, öğreniyor ve öğrendiklerimle amel etmeye çalışıyordum. Sabah namazlarından sonra bile talebe arkadaşlar istirahata çekiliyor ama ben uyumayıp kitaplar okuyordum. İlim, hikmet öğrenmek gayretiyle adeta kendimden geçiyordum. Bu halim etrafımda da çok dikkat çekiyor ve hiç istemediğim halde parmakla gösteriliyordum. Bizim yolumuzda kişiye "deli" denmezse, o yarımdır, hamdır, hala olmamıştır. Kemale ermemiştir. Bana o zamanlardan "Deli mi bu?" derlerdi.
Bundan tam 20 yıl öncesiydi, cemaatimize ait bir müessesemizde üniversite talebesi olarak kalıyordum.
Çok gayretliydim. Durmadan, dinlenmeden, uyumadan okuyor, öğreniyor ve öğrendiklerimle amel etmeye çalışıyordum. Sabah namazlarından sonra bile talebe arkadaşlar istirahata çekiliyor ama ben uyumayıp kitaplar okuyordum. İlim, hikmet öğrenmek gayretiyle adeta kendimden geçiyordum. Bu halim etrafımda da çok dikkat çekiyor ve hiç istemediğim halde parmakla gösteriliyordum. Bizim yolumuzda kişiye "deli" denmezse, o yarımdır, hamdır, hala olmamıştır. Kemale ermemiştir. Bana o zamanlardan "Deli mi bu?" derlerdi.
Öyle bir zamanda, bir akşam vakti, cemaatle akşam namazı kılındıktan sonra, kurstaki dershanemize geçtik. Arkadaşlar okul derslerine çalışıyorlardı. Ben yine elime güzel bir ilmi eser almış, içine dalmış ve durmadan kulaçlar atıyordum. Ne olmuş, nasıl olmuş anlamadım, herkes çıkmış gitmiş, cemaatle yatsıyı kılmışlar ben orada masanın üzerinde uyuyakalmışım. Sonradan öğrendim ki talebe arkadaşlar beni uyandırmışlar ama "Tamam" dedikten sonra yine yorgunluktan ve uykusuzluktan uyuyakalmışım.
Çok enteresan üç rüyayı art arda görerek uyandım. Saat gecenin ikisi olmuştu. Etrafıma bir bakındım, yatağımda değil, dershanedeyim ve şaşırdım. Saate baktım, daha da şaşırdım. Gördüğüm rüyalar zihnimde film izler gibi dönmeye başladı ve en çok da onlara şaşırdım.
Peşpeşe gördüğüm rüyalardan birinde, mahallemizin ana caddesindeki bir dükkanın önündeydim. Dükkan ne dükkanıydı, neye kullanılıyordu, gösterilmedi. O dükkanın önünde çok büyük hadiseler yaşanacağı içime doğduruluyordu, rüyada bunu kesin şekilde biliyordum ve "Burası mı, burada mı yaşanacak" dercesine dükkana ve etrafına bakıyordum. Tam o sırada bir genç kızı arkasından/sırtından görüyordum. Açık kumral ve uzun saçlı, tesettürsüz bir kızdı. Fazlası ile neşeli ve kendine fazlasıyla güvenen hatta kendini beğenmiş halleri vardı.
Peşpeşe gördüğüm rüyalardan birinde, mahallemizin ana caddesindeki bir dükkanın önündeydim. Dükkan ne dükkanıydı, neye kullanılıyordu, gösterilmedi. O dükkanın önünde çok büyük hadiseler yaşanacağı içime doğduruluyordu, rüyada bunu kesin şekilde biliyordum ve "Burası mı, burada mı yaşanacak" dercesine dükkana ve etrafına bakıyordum. Tam o sırada bir genç kızı arkasından/sırtından görüyordum. Açık kumral ve uzun saçlı, tesettürsüz bir kızdı. Fazlası ile neşeli ve kendine fazlasıyla güvenen hatta kendini beğenmiş halleri vardı.
O genç kız bir anda dükkanın önünde görünüyor, şımarık davranışlar sergiliyor, sonra yürüyerek geçip gidiyordu. Sonra ben o dükkanın önündeki kaldırımda, yüzüm caddeye dönük olarak, namazdaki son oturuştaki gibi dizlerimin üzerinde oturuyordum. Cadde boş, kaldırım boş, hava puslu/karanlık... Büyük belaları, büyük imtihanları işaret eden rüyalardaki gibi bir pus, bir karanlık...
Bir anda görüyordum ki aslında o kaldırımda tek değilim. Ben dahil beş kişi, orada dizlerimizin üzerinde yanyana tek sıra halinde oturuyorduk. Merkezde kalan kişi üstazımız Süleyman Hilmi Tunahan hazretleri... Sağında iki kişi, solunda iki kişi var. Sağından ikinci kişi benim. Üstazımız dönüp bana baktığında ve göz göze geldiğimizde içimde bir ses yankılanıyor. Sanki kulak olmadan da duymak gibi bir şey ve şu deniyor: Sen bu küfrün, bu karanlık devrin içinde sağdan ikinci sıradasın.
Bir anda görüyordum ki aslında o kaldırımda tek değilim. Ben dahil beş kişi, orada dizlerimizin üzerinde yanyana tek sıra halinde oturuyorduk. Merkezde kalan kişi üstazımız Süleyman Hilmi Tunahan hazretleri... Sağında iki kişi, solunda iki kişi var. Sağından ikinci kişi benim. Üstazımız dönüp bana baktığında ve göz göze geldiğimizde içimde bir ses yankılanıyor. Sanki kulak olmadan da duymak gibi bir şey ve şu deniyor: Sen bu küfrün, bu karanlık devrin içinde sağdan ikinci sıradasın.
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
Aynı gece gördüğüm ikinci rüyada ise büyük bir mücadelenin/cihadın içinde olduğumu görüyorum.
Önceleri bir başımayım, yanımda, etrafımda kimse yok. Dinimizin, devletimizin, milletimizin düşmanlarını bir başıma bir köşeye sıkıştırıyorum. Çok kalabalıklar ama öyle bir mücadele ediyor, baskı kuruyor ve korkutuyorum ki sıkıştırdığım yerden çıkamıyorlar. Onları öylece bir süre tutuyorum. Tutarken benim tarafımda/safımda olan kalabalığı görüyorum. Bu sırada düşmanların/hainlerin/münafıkların bazılarının elleri ile bizim safa bir şeyler atıp durduklarını görüyorum. Dikkat ediyorum ki fırın ekmeklerinin köşelerini bizim safa atıp duruyorlar. Daha da dikkat edince görüyorum ki o ekmek parçaları hep altından...
Sonra bir an geliyor, benimle birlikte olan kalabalık hareketleniyor, arkamdan geliyorlar ve silahlarını çektiklerini görüyorum. "Artık hazırız." diyorum. Ben de dahil olmak üzere hep beraber şu ilahiyi (Çağırayım ey dost) büyük bir vecd haliyle söyleyerek köşeye sıkıştırdığım düşmanları toplayıp alıyoruz.
Önceleri bir başımayım, yanımda, etrafımda kimse yok. Dinimizin, devletimizin, milletimizin düşmanlarını bir başıma bir köşeye sıkıştırıyorum. Çok kalabalıklar ama öyle bir mücadele ediyor, baskı kuruyor ve korkutuyorum ki sıkıştırdığım yerden çıkamıyorlar. Onları öylece bir süre tutuyorum. Tutarken benim tarafımda/safımda olan kalabalığı görüyorum. Bu sırada düşmanların/hainlerin/münafıkların bazılarının elleri ile bizim safa bir şeyler atıp durduklarını görüyorum. Dikkat ediyorum ki fırın ekmeklerinin köşelerini bizim safa atıp duruyorlar. Daha da dikkat edince görüyorum ki o ekmek parçaları hep altından...
Sonra bir an geliyor, benimle birlikte olan kalabalık hareketleniyor, arkamdan geliyorlar ve silahlarını çektiklerini görüyorum. "Artık hazırız." diyorum. Ben de dahil olmak üzere hep beraber şu ilahiyi (Çağırayım ey dost) büyük bir vecd haliyle söyleyerek köşeye sıkıştırdığım düşmanları toplayıp alıyoruz.
Akademi Dergisi
Hala feryat ediyor. "Kod 512" ölümden beter halde... Şeytan'a tapan kişilerden oluşan konseyler tarafından yönetilen ve düşman gördükleri çok kişileri bu güne kadar çok ağır büyüler ve emirlerinde olan güçlü cinler ile yok eden Ankebut Ağı'nın, cinler alemindeki…
Bu arada, sizin haberiniz olmamıştır, yine benden duyun.
Kod 512'nin ölmesi çok büyük tesir oluşturdu. 1 milyar 750 milyon nüfusu olan koca kabile, onun öldüğüne önce inanamadı. Sonra acı gerçeği kabullendikleri gibi intikam yeminleri ettiler. Neler neler oldu, ben size anlatmadım.
Kalabalık bir cenaze töreni yaptılar. Haa, hiii, hooo diye diye ve döne döne acayip bir merasim gerçekleştirildi. Sonra 512'nin leşi yakıldı. Onlarda usuldür cenazeyi yakmak.
Sonra kabilenin en seçme cinlerinden gruplar oluşturduldu, bir o grup, bir bu grup derken, saldırıp durdular. An itibari ile hepsi mevta... 512'nin peşinden bine yakın seçkin ve kendine güvenen cin daha ölmüş oldu.
Bu gerçeklerin haberini alan o Sanhedrin hahamlarının yüzlerini bir görmeliydiniz.
Kod 512'nin ölmesi çok büyük tesir oluşturdu. 1 milyar 750 milyon nüfusu olan koca kabile, onun öldüğüne önce inanamadı. Sonra acı gerçeği kabullendikleri gibi intikam yeminleri ettiler. Neler neler oldu, ben size anlatmadım.
Kalabalık bir cenaze töreni yaptılar. Haa, hiii, hooo diye diye ve döne döne acayip bir merasim gerçekleştirildi. Sonra 512'nin leşi yakıldı. Onlarda usuldür cenazeyi yakmak.
Sonra kabilenin en seçme cinlerinden gruplar oluşturduldu, bir o grup, bir bu grup derken, saldırıp durdular. An itibari ile hepsi mevta... 512'nin peşinden bine yakın seçkin ve kendine güvenen cin daha ölmüş oldu.
Bu gerçeklerin haberini alan o Sanhedrin hahamlarının yüzlerini bir görmeliydiniz.