Kelime-i tevhid‘te “Allah’tan başka ilah yoktur“ ifadesinde “İlah“ kelimesi yerine herhangi bir ilahi ismi koyduğumuzda hakiki anlamda Allah’ın yüceliğini her alanda kavramış oluruz.
“Allah’tan başka her şeyi bilen yoktur.“,
“Allah’tan başka rezzak yoktur.“,
“Allah’tan başka bütün günahları affedecek yoktur.“ gibi.
Bu algı biçimi bir kez zihnimize yerleştikten sonra Ali Osman Tatlısu’nun deyişiyle dürüst bir Allah bilgisine ulaşmış oluruz.
En Güzel İsimler 99 Esma Sonsuz Mana / Fatma Bayram
“Allah’tan başka her şeyi bilen yoktur.“,
“Allah’tan başka rezzak yoktur.“,
“Allah’tan başka bütün günahları affedecek yoktur.“ gibi.
Bu algı biçimi bir kez zihnimize yerleştikten sonra Ali Osman Tatlısu’nun deyişiyle dürüst bir Allah bilgisine ulaşmış oluruz.
En Güzel İsimler 99 Esma Sonsuz Mana / Fatma Bayram
Ruh kemale aşıktır. Kemal’e ulaşabilme arayışında bilmek gözardı edilemeyecek bir rehberdir.
İnsan bildikçe tanır, tanıdıkça sever, sevdikçe tabi olur. Allah Teala‘yı bilmek için ise birtakım yollar vardır: O’nun isim ve sıfatlarını bilmek. Bu bilgiden sevgi doğar. Yani, Allah bilgisi, Allah sevgisinin tohumudur. Bu tohum bir gönülle düştüğünde filizlenir, şevk ve muhabbet ağacı biter. Bu ağacın meyveleri kalpte, ruhta, elde, ayakta, gözde, kulakta, insanın bütün maddi ve ruhi varlığında belirir ve olgunlaşır.
En Güzel İsimler 99 Esma Sonsuz Mana / Fatma Bayram
İnsan bildikçe tanır, tanıdıkça sever, sevdikçe tabi olur. Allah Teala‘yı bilmek için ise birtakım yollar vardır: O’nun isim ve sıfatlarını bilmek. Bu bilgiden sevgi doğar. Yani, Allah bilgisi, Allah sevgisinin tohumudur. Bu tohum bir gönülle düştüğünde filizlenir, şevk ve muhabbet ağacı biter. Bu ağacın meyveleri kalpte, ruhta, elde, ayakta, gözde, kulakta, insanın bütün maddi ve ruhi varlığında belirir ve olgunlaşır.
En Güzel İsimler 99 Esma Sonsuz Mana / Fatma Bayram
Nasreddin Hoca ve 5 Kuruş
Nasreddin Hoca yolda yürürken, biri ensesine öyle bir vurmuş ki, neredeyse yere düşecekmiş. Hiddetle dönüp bakmış; karşısında tanımadığı genç bir adam var. Hoca sormuş:
— Ne cüretle vuruyorsun bana?
Genç cevap vermiş:
— Özür dilerim hocam, sizi birine benzettim. Küçük bir hata yaptım, ama siz de pireyi deve yaptınız.
Hoca sinirle:
— Yürü bakalım, kadıya gidiyoruz! demiş.
Beraberce kadının huzuruna çıkmışlar. Kadı ikisini de dinledikten sonra düşünmüş. Meğerse, Nasreddin Hoca’ya vuran genç, kadının akrabasıymış. Kadı, Hoca’yı yumuşatıp meseleyi tatlıya bağlamak istemiş:
— Hoca, hislerini çok iyi anlıyorum. Bu durumda herkes aynı tepkiyi verirdi. Bak, bu genç şimdi kendine bir tokat atsa, bu işi kapatalım, ne dersin?
Nasreddin Hoca itiraz etmiş:
— Olmaz! Bu iş mahkemeye taşındıysa, adalet yerini bulsun.
Bunun üzerine kadı kararını açıklamış:
— O halde, ceza olarak bu genç, Nasreddin Hoca’ya 5 kuruş ödeyecek. Hemen git, parayı getir!
Genç adam dışarı çıkmış, fakat bir saat geçmiş, iki saat geçmiş; hâlâ ortada yok. Mahkeme kapanma saatine kadar bekleyen Nasreddin Hoca, sonunda dayanamayıp kadının ensesine okkalı bir tokat indirmiş ve şöyle demiş:
— Kusura bakma kadı efendi, daha fazla bekleyemedim. O genç gelirse söyle, 5 kuruşu sana versin!
— Hadi bana eyvallah!
Nasreddin Hoca yolda yürürken, biri ensesine öyle bir vurmuş ki, neredeyse yere düşecekmiş. Hiddetle dönüp bakmış; karşısında tanımadığı genç bir adam var. Hoca sormuş:
— Ne cüretle vuruyorsun bana?
Genç cevap vermiş:
— Özür dilerim hocam, sizi birine benzettim. Küçük bir hata yaptım, ama siz de pireyi deve yaptınız.
Hoca sinirle:
— Yürü bakalım, kadıya gidiyoruz! demiş.
Beraberce kadının huzuruna çıkmışlar. Kadı ikisini de dinledikten sonra düşünmüş. Meğerse, Nasreddin Hoca’ya vuran genç, kadının akrabasıymış. Kadı, Hoca’yı yumuşatıp meseleyi tatlıya bağlamak istemiş:
— Hoca, hislerini çok iyi anlıyorum. Bu durumda herkes aynı tepkiyi verirdi. Bak, bu genç şimdi kendine bir tokat atsa, bu işi kapatalım, ne dersin?
Nasreddin Hoca itiraz etmiş:
— Olmaz! Bu iş mahkemeye taşındıysa, adalet yerini bulsun.
Bunun üzerine kadı kararını açıklamış:
— O halde, ceza olarak bu genç, Nasreddin Hoca’ya 5 kuruş ödeyecek. Hemen git, parayı getir!
Genç adam dışarı çıkmış, fakat bir saat geçmiş, iki saat geçmiş; hâlâ ortada yok. Mahkeme kapanma saatine kadar bekleyen Nasreddin Hoca, sonunda dayanamayıp kadının ensesine okkalı bir tokat indirmiş ve şöyle demiş:
— Kusura bakma kadı efendi, daha fazla bekleyemedim. O genç gelirse söyle, 5 kuruşu sana versin!
— Hadi bana eyvallah!
Bir Çin atasözü der ki:
“Başkalarını suçlayanın daha gidecek çok yolu vardır.
Kendini suçlayan yolu yarılamıştır. Kimseyi suçlamayan ise çoktan varmıştır.”
Hayata bakışımız önemlidir. Başkalarından ziyade kendi iç dünyamızı güzelleştirmeyi öncelikle hedeflemeliyiz. Kendini ihya edemeyenler başkalarını eleştirirler.
“Başkalarını suçlayanın daha gidecek çok yolu vardır.
Kendini suçlayan yolu yarılamıştır. Kimseyi suçlamayan ise çoktan varmıştır.”
Hayata bakışımız önemlidir. Başkalarından ziyade kendi iç dünyamızı güzelleştirmeyi öncelikle hedeflemeliyiz. Kendini ihya edemeyenler başkalarını eleştirirler.
Peygamber Efendimiz (sav) bir bayram günü şöyle dua eder:
“Allahım! Senden takvalı bir yaşam, rahat bir ölüm, rezil etmeyen ve utandırmayan bir diriliş diliyoruz.
Allah’ım! Bizi ansızın helak etme, canımızı ansızın alma, herhangi bir borcumuzu ödemeden ya da vasiyetimizi yazmadan ruhumuzu kabzetme.
Allah’ım! Senden iffet, zenginlik(gönül), takva, hidayet, dünya ve ahirette güzel akibet dileriz.
Dininden şüphe duymaktan, (dinine) muhalefet etmekten, riyadan/gösteriş yapmaktan, şöhret peşinde koşmaktan Sana sığınırız.
Ey kalpleri istediği kalıba sokan Allah’ım! Bizi doğru yola hidayet ettikten sonra kalplerimizi kaydırma, bize katından rahmet eyle. Zira Sen, lütfu bol olansın.”
Bu dua ile paylaşmanın, dayanışma ve kardeşliğin ifadesi olan Kurban Bayramınızı tebrik eder hayırlı, bereketli, huzurlu bir dirilişe, kurbiyete ve ömre vesile olmasını yüce Rabbimden niyaz ederim.
“Allahım! Senden takvalı bir yaşam, rahat bir ölüm, rezil etmeyen ve utandırmayan bir diriliş diliyoruz.
Allah’ım! Bizi ansızın helak etme, canımızı ansızın alma, herhangi bir borcumuzu ödemeden ya da vasiyetimizi yazmadan ruhumuzu kabzetme.
Allah’ım! Senden iffet, zenginlik(gönül), takva, hidayet, dünya ve ahirette güzel akibet dileriz.
Dininden şüphe duymaktan, (dinine) muhalefet etmekten, riyadan/gösteriş yapmaktan, şöhret peşinde koşmaktan Sana sığınırız.
Ey kalpleri istediği kalıba sokan Allah’ım! Bizi doğru yola hidayet ettikten sonra kalplerimizi kaydırma, bize katından rahmet eyle. Zira Sen, lütfu bol olansın.”
Bu dua ile paylaşmanın, dayanışma ve kardeşliğin ifadesi olan Kurban Bayramınızı tebrik eder hayırlı, bereketli, huzurlu bir dirilişe, kurbiyete ve ömre vesile olmasını yüce Rabbimden niyaz ederim.
Bir gün insanlardan kaçan, yalnız yaşamayı tercih eden yaşlı bir adama sorarlar:
“Sürekli yalnız olmaktan bıkmıyor musun?”
Yaşlı adam cevap verir:
-“Yapacak çok işim var".
İki şahin eğitmem gerekiyor. Ve iki kartal. İki tavşan sakinleştirmek ve yılanı eğitmek. Eşeği motive etmek ve aslanı evcilleştirmek.”
”Ama senin etrafında hiç hayvan göremiyoruz!” “Neredeler?”
“Onlar içimizde yaşayan hayranlardır.”
“İki Şahin" gördükleri her şeye saldırıyorlar.
İyi-kötü, faydalı-zararlı onlara ayırt etmeyi öğretmeliyim.
Çünkü onlar benim GÖZLERİM.”
“İki kartal" dokundukları her şeyi mahvediyor, yaralıyor, parçalıyorlar.
Onlara hizmet etmeyi ve zarar vermeden yardım etmeyi öğretmeliyim.
Çünkü onlar benim ELLERİM.”
“Tavşanlar her zaman korkarlar, kaçarlar ve saklanırlar.
Onları sakinleştirip, zor durumlarla başa çıkmayı öğretmeliyim, beladan kaçmayı değil. Çünkü onlar benim AYAKLARIM.”
“En zor kısmı yılanı izlemek.
Sıkı bir kafeste, güvenli bir şekilde kilitli olsa da her zaman saldırmaya, sokmaya, yakın olan herkesi zehirlemeye hazır.
Bu yüzden onu takip edip, disiplinli olmalıyım. Çünkü bu benim "DİLİM.”
“Eşek herkesin bildiği gibi çok inatçı, sonsuza kadar yorgun ve işini yapmak istemiyor.
Bu yüzden ona şükretmeyi ve akışta olmayı öğretmeliyim.
Çünkü bu benim VÜCUDUM.”
“Ve sonunda kral olmak ve herkese emretmek isteyen bir aslanı evcilleştirmek istiyorum. Gururlu, kibirli ve dünyanın kendi etrafında dönmesini istiyor. O aslanı terbiye etmeliyim. Çünkü bu benim EGOM.”
“Gördüğünüz gibi yapacak çok işim var”
Lev Nikolevic TOLSTOY
“Sürekli yalnız olmaktan bıkmıyor musun?”
Yaşlı adam cevap verir:
-“Yapacak çok işim var".
İki şahin eğitmem gerekiyor. Ve iki kartal. İki tavşan sakinleştirmek ve yılanı eğitmek. Eşeği motive etmek ve aslanı evcilleştirmek.”
”Ama senin etrafında hiç hayvan göremiyoruz!” “Neredeler?”
“Onlar içimizde yaşayan hayranlardır.”
“İki Şahin" gördükleri her şeye saldırıyorlar.
İyi-kötü, faydalı-zararlı onlara ayırt etmeyi öğretmeliyim.
Çünkü onlar benim GÖZLERİM.”
“İki kartal" dokundukları her şeyi mahvediyor, yaralıyor, parçalıyorlar.
Onlara hizmet etmeyi ve zarar vermeden yardım etmeyi öğretmeliyim.
Çünkü onlar benim ELLERİM.”
“Tavşanlar her zaman korkarlar, kaçarlar ve saklanırlar.
Onları sakinleştirip, zor durumlarla başa çıkmayı öğretmeliyim, beladan kaçmayı değil. Çünkü onlar benim AYAKLARIM.”
“En zor kısmı yılanı izlemek.
Sıkı bir kafeste, güvenli bir şekilde kilitli olsa da her zaman saldırmaya, sokmaya, yakın olan herkesi zehirlemeye hazır.
Bu yüzden onu takip edip, disiplinli olmalıyım. Çünkü bu benim "DİLİM.”
“Eşek herkesin bildiği gibi çok inatçı, sonsuza kadar yorgun ve işini yapmak istemiyor.
Bu yüzden ona şükretmeyi ve akışta olmayı öğretmeliyim.
Çünkü bu benim VÜCUDUM.”
“Ve sonunda kral olmak ve herkese emretmek isteyen bir aslanı evcilleştirmek istiyorum. Gururlu, kibirli ve dünyanın kendi etrafında dönmesini istiyor. O aslanı terbiye etmeliyim. Çünkü bu benim EGOM.”
“Gördüğünüz gibi yapacak çok işim var”
Lev Nikolevic TOLSTOY
Her öğleden sonra, 68 yaşındaki Kathy evinin verandasına iki katlanır sandalye ve küçük bir kara tahta yerleştirirdi. Yağmur da yağsa, güneş de açsa, tebeşirle şunu yazardı:
“Ödev yardımı. Ücretsiz. Her yaş için.”
Cedar Hills adlı huzurlu kasabada bazı komşular onun emekliliğini boşa harcadığını fısıldardı.
“Şimdiki çocukların özel öğretmeni var… iPad’i var,” diye söylenirdi güllerini sularken Bayan Jenny.
Ama Kathy’nin bir nedeni vardı. Geçen yıl vefat eden eşi, eski bir okul müdürüydü ve ona en sevdiği sözü miras bırakmıştı:
“Eğitilmeyen bir zihin, ardına kadar açık bırakılmış bir kapıdır.”
Bu kapıdan ilk geçen kişi, dokuz yaşındaki Manny oldu. Babası işini kaybettikten sonra üç hafta okula gidememişti.
“Kesirleri hiç anlamıyorum,” diye homurdandı, bir çakıl taşına tekme atarken.
Kathy ona bir kurabiye uzattı, tahtaya bir pizza çizdi ve yumuşak bir sesle dedi ki:
“Bunu dilimleyelim. Şimdi sıra sende.”
Gün batarken Manny’nin yüzünde kocaman bir gülümseme vardı:
“Aaa, demek böyle oluyormuş!”
Söz kulaktan kulağa yayıldı.
Gece hastanede çalışan bekar bir anne, kızı Lily’yi Kathy’ye bıraktı.
Çekingen bir genç olan Jake, ilk başta “not almak için” yaklaştı ama kalıp şiiri keşfetti.
Zamanla Kathy’nin verandası, uyumsuz sandalyelerin, buruşmuş ders kitaplarının, kahkahaların ve paylaşımın neşeli bir yamalı bohçasına dönüştü.
Emekli mühendisler cebir öğretmeye başladı, eski bir kütüphaneci yüksek sesle hikâye okudu, hatta Manny’nin babası bile iş görüşmeleri için Excel öğrenmeye geri döndü.
Sonra bir gün, bir mektup geldi:
“İHTAR. Yetkisiz eğitim faaliyeti.”
Belediye meclisi “güvenlik riski”nden söz ediyordu.
Kendi oğlu bile bırakması için yalvardı:
“Ceza yersin anne, lütfen!”
Ama ertesi sabah, otuzdan fazla çocuk ve veli çimlerin üstünde toplandı, ellerinde pankartlarla:
“Büyümek için ona ihtiyacımız var!”
“İyilikte ne kötülük var?”
Yerel bir muhabir, Jake’in yazdığı bir şiiri okuduğu anı kayda aldı:
“Onun verandası bizim kalemiz. Kara tahtası kalkanımız.”
Belediye geri adım attı. Yani… kısmen.
“Eski gençlik merkezini kullanabilirsiniz. Ama bütçe yok. Kendiniz tadilat yapacaksınız.”
Herkes kolları sıvadı.
Gönüllüler harabe binayı baştan yarattı.
Gençler kitap resimleriyle duvarları boyadı, marangozlar atık tahtalarla sıralar yaptı, bir büyükanne yumuşacık minderler ördü.
Bu mekâna şu ismi verdiler:
“Açık Kapı Merkezi.”
Öğretmenler malzeme bağışladı.
Veliler atıştırmalıklar getirebilmek için vardiyalarını değiştirdi.
Geçen hafta, Lily ulusal bir kompozisyon yarışmasını kazandı.
Yazısının konusu şuydu:
“Dünyamın kapılarını açan kadın.”
Bugün hâlâ, Kathy bazen verandasına oturur, elinde bir fincan çayla.
Kara tahtada şu yazar:
“Bilgi bir tohumdur. Onu her yere ek.”
Alıntı
“Ödev yardımı. Ücretsiz. Her yaş için.”
Cedar Hills adlı huzurlu kasabada bazı komşular onun emekliliğini boşa harcadığını fısıldardı.
“Şimdiki çocukların özel öğretmeni var… iPad’i var,” diye söylenirdi güllerini sularken Bayan Jenny.
Ama Kathy’nin bir nedeni vardı. Geçen yıl vefat eden eşi, eski bir okul müdürüydü ve ona en sevdiği sözü miras bırakmıştı:
“Eğitilmeyen bir zihin, ardına kadar açık bırakılmış bir kapıdır.”
Bu kapıdan ilk geçen kişi, dokuz yaşındaki Manny oldu. Babası işini kaybettikten sonra üç hafta okula gidememişti.
“Kesirleri hiç anlamıyorum,” diye homurdandı, bir çakıl taşına tekme atarken.
Kathy ona bir kurabiye uzattı, tahtaya bir pizza çizdi ve yumuşak bir sesle dedi ki:
“Bunu dilimleyelim. Şimdi sıra sende.”
Gün batarken Manny’nin yüzünde kocaman bir gülümseme vardı:
“Aaa, demek böyle oluyormuş!”
Söz kulaktan kulağa yayıldı.
Gece hastanede çalışan bekar bir anne, kızı Lily’yi Kathy’ye bıraktı.
Çekingen bir genç olan Jake, ilk başta “not almak için” yaklaştı ama kalıp şiiri keşfetti.
Zamanla Kathy’nin verandası, uyumsuz sandalyelerin, buruşmuş ders kitaplarının, kahkahaların ve paylaşımın neşeli bir yamalı bohçasına dönüştü.
Emekli mühendisler cebir öğretmeye başladı, eski bir kütüphaneci yüksek sesle hikâye okudu, hatta Manny’nin babası bile iş görüşmeleri için Excel öğrenmeye geri döndü.
Sonra bir gün, bir mektup geldi:
“İHTAR. Yetkisiz eğitim faaliyeti.”
Belediye meclisi “güvenlik riski”nden söz ediyordu.
Kendi oğlu bile bırakması için yalvardı:
“Ceza yersin anne, lütfen!”
Ama ertesi sabah, otuzdan fazla çocuk ve veli çimlerin üstünde toplandı, ellerinde pankartlarla:
“Büyümek için ona ihtiyacımız var!”
“İyilikte ne kötülük var?”
Yerel bir muhabir, Jake’in yazdığı bir şiiri okuduğu anı kayda aldı:
“Onun verandası bizim kalemiz. Kara tahtası kalkanımız.”
Belediye geri adım attı. Yani… kısmen.
“Eski gençlik merkezini kullanabilirsiniz. Ama bütçe yok. Kendiniz tadilat yapacaksınız.”
Herkes kolları sıvadı.
Gönüllüler harabe binayı baştan yarattı.
Gençler kitap resimleriyle duvarları boyadı, marangozlar atık tahtalarla sıralar yaptı, bir büyükanne yumuşacık minderler ördü.
Bu mekâna şu ismi verdiler:
“Açık Kapı Merkezi.”
Öğretmenler malzeme bağışladı.
Veliler atıştırmalıklar getirebilmek için vardiyalarını değiştirdi.
Geçen hafta, Lily ulusal bir kompozisyon yarışmasını kazandı.
Yazısının konusu şuydu:
“Dünyamın kapılarını açan kadın.”
Bugün hâlâ, Kathy bazen verandasına oturur, elinde bir fincan çayla.
Kara tahtada şu yazar:
“Bilgi bir tohumdur. Onu her yere ek.”
Alıntı
“Her çağda, şartlar ne kadar ağır ve umutsuz olursa olsun, inananlar için muhakkak bir Nuh'un Gemisi vardır.”
Sezai Karakoç
#WeAreMadleen
Sezai Karakoç
#WeAreMadleen
Basit bir hayatı zorlaştırmak suretiyle yaşamaya çalışmak…
İlginç varlılara dönüşüyor eşref-i mahluk olarak yaratılan insan…
İlginç varlılara dönüşüyor eşref-i mahluk olarak yaratılan insan…
Üc tür paran var:
- Bilgi
- Zaman
- Para
Birine ihtiyacin oldugunda, onu elde etmek için diger ikisini kullan.
- Bilgi
- Zaman
- Para
Birine ihtiyacin oldugunda, onu elde etmek için diger ikisini kullan.
"Belki de her şeyi kabullenip hayatı akışına bırakmak lazım. Zorlamak bazen çözüm değildir. Ve zorla olan hiçbir şey güzel değildir.”
Tolstoy
Tolstoy
Gazze’de
50 binden fazla insan hayatını kaybetti.
16 binden fazla çocuk öldü.
2 milyondan fazla insan açlık, susuzluk ve bombardıman altında yaşıyor.
Bu savaş değil, bu bir soykırımdır. İnsanlık suçudur, bir vahşettir. Gözler önünde bir milletin yok oluşudur.
Dünyanın gözü önünde gerçekleşen bu soykırım maalesef Müslümanların! Vahdetine / birliğine, kardeşliğine, ümmet bilincine, dirilişine, zalimin karşısında mazlumun umuduna vesile olamamıştır.
Müslüman adıyla maruf ülke ve devletlerin sessizliğini, tevhidin bir parçası olamadığını, inançlarının vicdanlarını harekete geçirecek kadar kavi olmadığını, zalimin karşısında sünepeliğini ortaya koymuştur.
Bize düşen tıpkı Ebu Ubeydelerin, Ömerlerin, Selahattinlerin, Yavuzların yaptığı gibi kendi dirilişini gerçekleştirmek, islamla hayatın her alanını şereflendirmek, Müslüman kimliğini hayat düsturu haline getirmek, sözlerin ve amellerin hayat bulması için mücadele vermek, değerler ekseninde peygamberi bir ahlak inşa etmek, hidayet rehberi ve hayat kılavuzu olan Kur’an-ı Kerim’i ruhumuza nakşetmek, hak, adalet, ehliyet, liyakat esaslı emin bir insan yetiştirmektir.
50 binden fazla insan hayatını kaybetti.
16 binden fazla çocuk öldü.
2 milyondan fazla insan açlık, susuzluk ve bombardıman altında yaşıyor.
Bu savaş değil, bu bir soykırımdır. İnsanlık suçudur, bir vahşettir. Gözler önünde bir milletin yok oluşudur.
Dünyanın gözü önünde gerçekleşen bu soykırım maalesef Müslümanların! Vahdetine / birliğine, kardeşliğine, ümmet bilincine, dirilişine, zalimin karşısında mazlumun umuduna vesile olamamıştır.
Müslüman adıyla maruf ülke ve devletlerin sessizliğini, tevhidin bir parçası olamadığını, inançlarının vicdanlarını harekete geçirecek kadar kavi olmadığını, zalimin karşısında sünepeliğini ortaya koymuştur.
Bize düşen tıpkı Ebu Ubeydelerin, Ömerlerin, Selahattinlerin, Yavuzların yaptığı gibi kendi dirilişini gerçekleştirmek, islamla hayatın her alanını şereflendirmek, Müslüman kimliğini hayat düsturu haline getirmek, sözlerin ve amellerin hayat bulması için mücadele vermek, değerler ekseninde peygamberi bir ahlak inşa etmek, hidayet rehberi ve hayat kılavuzu olan Kur’an-ı Kerim’i ruhumuza nakşetmek, hak, adalet, ehliyet, liyakat esaslı emin bir insan yetiştirmektir.
Nasreddin Hoca’ya sormuşlar:
— "Sen kimsin?"
Hoca gülümseyerek cevaplamış:
— "Hiç... Hiç kimseyim."
Bunu duyanlar dudak büküp küçümsemişler.
Hoca da sormuş:
— "Peki, ya sen kimsin?"
Adam kendinden emin bir şekilde cevaplamış:
— "Ben mutasarrıfım!"
Hoca sormaya devam etmiş:
— "Sonra ne olacaksın?"
— "Herhalde vali olurum."
— "Peki, ondan sonra?"
— "Belki vezir olurum."
— "Daha sonra?"
— "Bir ihtimal, sadrazamlık nasip olur."
Hoca son bir soru daha sormuş:
— "Peki, bütün bu makamların sonunda ne olacaksın?"
Adam boynunu bükerek cevaplamış:
— "Hiç..."
Bunun üzerine Nasreddin Hoca gülümseyerek demiş ki:
— "Eee be adam... Madem en sonunda sen de ‘hiç’ olacaksın, ben zaten şimdiden senin yıllar sonra ulaşabileceğin makamdayım!"
— "Sen kimsin?"
Hoca gülümseyerek cevaplamış:
— "Hiç... Hiç kimseyim."
Bunu duyanlar dudak büküp küçümsemişler.
Hoca da sormuş:
— "Peki, ya sen kimsin?"
Adam kendinden emin bir şekilde cevaplamış:
— "Ben mutasarrıfım!"
Hoca sormaya devam etmiş:
— "Sonra ne olacaksın?"
— "Herhalde vali olurum."
— "Peki, ondan sonra?"
— "Belki vezir olurum."
— "Daha sonra?"
— "Bir ihtimal, sadrazamlık nasip olur."
Hoca son bir soru daha sormuş:
— "Peki, bütün bu makamların sonunda ne olacaksın?"
Adam boynunu bükerek cevaplamış:
— "Hiç..."
Bunun üzerine Nasreddin Hoca gülümseyerek demiş ki:
— "Eee be adam... Madem en sonunda sen de ‘hiç’ olacaksın, ben zaten şimdiden senin yıllar sonra ulaşabileceğin makamdayım!"
Yaşlı bir çiftçi, hapisteki oğluna bir mektup yazar:
“Evladım, bu yıl patates ekemeyeceğim. Tarlayı tek başıma kazacak kadar güçlü değilim. Eğer burada olsaydın, bana yardım ederdin…”
Oğlu cevap yazar:
“Baba, sakın tarlayı kazma! Oraya çaldığım bütün parayı gömdüm.”
Mektup polis tarafından ele geçirilir. Ertesi gün polisler tarlaya gelir ve parayı bulmak için her yeri kazar… ama hiçbir şey bulamazlar.
Birkaç gün sonra oğul tekrar yazar:
“Baba, artık patateslerini ekebilirsin. Buradan sana yardım edebilmek için yapabileceğimin en iyisi buydu.”
Bazen alternatif metotlar geliştirmek gerekir. Yapmış olduğumuz hizmetlerin veya faaliyetlerin alternatiflerini hukuki çerçevede şekillendirmeye ihtiyacımız vardır. Öncelikle iyi bir faaliyet, planlama, organizasyon, gerçekleştirme aşamalarında özveriyle çalışan, fedakar, cefakar, vefakar insanlarla yol yürümek gerekir.
“Evladım, bu yıl patates ekemeyeceğim. Tarlayı tek başıma kazacak kadar güçlü değilim. Eğer burada olsaydın, bana yardım ederdin…”
Oğlu cevap yazar:
“Baba, sakın tarlayı kazma! Oraya çaldığım bütün parayı gömdüm.”
Mektup polis tarafından ele geçirilir. Ertesi gün polisler tarlaya gelir ve parayı bulmak için her yeri kazar… ama hiçbir şey bulamazlar.
Birkaç gün sonra oğul tekrar yazar:
“Baba, artık patateslerini ekebilirsin. Buradan sana yardım edebilmek için yapabileceğimin en iyisi buydu.”
Bazen alternatif metotlar geliştirmek gerekir. Yapmış olduğumuz hizmetlerin veya faaliyetlerin alternatiflerini hukuki çerçevede şekillendirmeye ihtiyacımız vardır. Öncelikle iyi bir faaliyet, planlama, organizasyon, gerçekleştirme aşamalarında özveriyle çalışan, fedakar, cefakar, vefakar insanlarla yol yürümek gerekir.
“Gök Kubbe’nin sahibi, Demir Kubbe’nin sahibinden daha kudretlidir.”
Ebu Ubeyde
Ebu Ubeyde
"İslam, korkakların değil, cesur ve atılgan Müslümanların omuzlarında yükselecektir."
Aliya İzzet Begoviç
Aliya İzzet Begoviç
Devlet atını da itini de iyi tanır. Vakti geldi mi, atı nallamasını, iti bağlamasını iyi bilir.
Devleti baş tacı bilmek, bayrağın gölgesinde huzurla yaşamak varken ihanet edersen bu senin yanına kalmaz.
Devleti baş tacı bilmek, bayrağın gölgesinde huzurla yaşamak varken ihanet edersen bu senin yanına kalmaz.