Yaşlı bir çiftçi, hapisteki oğluna bir mektup yazar:
“Evladım, bu yıl patates ekemeyeceğim. Tarlayı tek başıma kazacak kadar güçlü değilim. Eğer burada olsaydın, bana yardım ederdin…”
Oğlu cevap yazar:
“Baba, sakın tarlayı kazma! Oraya çaldığım bütün parayı gömdüm.”
Mektup polis tarafından ele geçirilir. Ertesi gün polisler tarlaya gelir ve parayı bulmak için her yeri kazar… ama hiçbir şey bulamazlar.
Birkaç gün sonra oğul tekrar yazar:
“Baba, artık patateslerini ekebilirsin. Buradan sana yardım edebilmek için yapabileceğimin en iyisi buydu.”
Bazen alternatif metotlar geliştirmek gerekir. Yapmış olduğumuz hizmetlerin veya faaliyetlerin alternatiflerini hukuki çerçevede şekillendirmeye ihtiyacımız vardır. Öncelikle iyi bir faaliyet, planlama, organizasyon, gerçekleştirme aşamalarında özveriyle çalışan, fedakar, cefakar, vefakar insanlarla yol yürümek gerekir.
“Evladım, bu yıl patates ekemeyeceğim. Tarlayı tek başıma kazacak kadar güçlü değilim. Eğer burada olsaydın, bana yardım ederdin…”
Oğlu cevap yazar:
“Baba, sakın tarlayı kazma! Oraya çaldığım bütün parayı gömdüm.”
Mektup polis tarafından ele geçirilir. Ertesi gün polisler tarlaya gelir ve parayı bulmak için her yeri kazar… ama hiçbir şey bulamazlar.
Birkaç gün sonra oğul tekrar yazar:
“Baba, artık patateslerini ekebilirsin. Buradan sana yardım edebilmek için yapabileceğimin en iyisi buydu.”
Bazen alternatif metotlar geliştirmek gerekir. Yapmış olduğumuz hizmetlerin veya faaliyetlerin alternatiflerini hukuki çerçevede şekillendirmeye ihtiyacımız vardır. Öncelikle iyi bir faaliyet, planlama, organizasyon, gerçekleştirme aşamalarında özveriyle çalışan, fedakar, cefakar, vefakar insanlarla yol yürümek gerekir.
“Gök Kubbe’nin sahibi, Demir Kubbe’nin sahibinden daha kudretlidir.”
Ebu Ubeyde
Ebu Ubeyde
"İslam, korkakların değil, cesur ve atılgan Müslümanların omuzlarında yükselecektir."
Aliya İzzet Begoviç
Aliya İzzet Begoviç
Devlet atını da itini de iyi tanır. Vakti geldi mi, atı nallamasını, iti bağlamasını iyi bilir.
Devleti baş tacı bilmek, bayrağın gölgesinde huzurla yaşamak varken ihanet edersen bu senin yanına kalmaz.
Devleti baş tacı bilmek, bayrağın gölgesinde huzurla yaşamak varken ihanet edersen bu senin yanına kalmaz.
ABD’de bir askeri okulda ders olarak anlatılan Horoz ve Tilki Hikayesi!
“Dershanede hocayı beklerken ışıklar kapanmış ve bir çizgi film gösterilmeye başlanmış.
Filmin adı ” Küçük Tavuk “.
Bir kümes var. Kümeste bir çok tavuk ile genç ve küçük horozlar, bir de kümesin yaşlı ve büyük horozu bulunuyor.
Kümesin etrafında da bir tilki dolaşıyor.
Yaşlı ve büyük horoz, tilki içeri girmesin diye kümesin kapısını sıkı sıkıya kapatmış, tavukları dışarı bırakmıyor.
Tabii dışarı çıkamadıkları için doğru dürüst yemlenemeyen tavuklar da zayıf ve küçük tavuklar.
Yaşlı ve büyük horoz ise dışarı bırakmadığı tavuklara ölmeyecek kadar mısır tanesi dağıtarak yaşamalarını sağlıyor.
Kümese giremeyen tilki bunun üzerine kümesin tellerinde küçük bir delik açarak küçük ve genç bir horoza sesleniyor ve ona biraz mısır veriyor. Mısırı yiyen küçük ve genç horoz her gün gelip tilkiden mısır alıyor.
Bir süre sonra tilki küçük ve genç horoza tek başına yiyebileceğinden fazla mısır verince genç horoz hem kendisi yiyor hem de diğer tavuklara mısır dağıtıyor.
Böylece yavaş yavaş yaşlı ve büyük horozun kümesteki gücü kırılıyor. Horozun etrafındaki tavuklar azalmaya başlıyorlar. Artık popüler olan genç ve artık irileşen horozun etrafında ise tavuklar toplanıyor.Bu aşamada tilki kümesin kapısının önüne mısır bırakıyor. Kümeste bir tartışma çıkıyor.
Kapıyı açalım mı açmayalım mı diye. Sonunda korkarak kapıyı açıyorlar ve kafalarını dışarı uzatıp yemlenip hemen geri çekiyorlar. Bir süre böyle devam ediyor. Hiçbir şey olmuyor. Kümesteki tavuklar rahatlıyor. Korkuları azalıyor.
Nihayet bir gece tilki kümesin önündeki avluya mısır döküyor. Artık korkusuz olan tavuklar genç ve artık güçlü horozun öncülüğünde dışarı çıkıyor ve rahat rahat yemleniyorlar. Kümesteki her tavuk semiriyor. Tilki bir süre sonra gece kümesin kapısından kendi mağarasına kadar mısır tanelerini döküyor.
Sabah kümesten çıkan ve korkusuzca yemlenen tavuklar yemlene yemlene mağaraya kadar gidiyorlar. Sonra mağaraya giriyorlar. Onları içeride bekleyen tilki bütün kümes mağaraya girince mağaranın kapısını kapatıyor.”
Çizgi film burada bitmiş. Işıklar yanmış. Ve dersin hocası kürsüye çıkarak, “İşte Üçüncü Dünya ülkeleri böyle yönetilir” diyerek derse başlamış.
Sorular:
1-Kümes NERESİ?,
2-Yaşlı horozlar KİMLER?
3-Genç horoz KİM, şu anda neler yapıyor?
4-En önemlisi tilki KİM?
Buna göre içinde bulunduğumuz durumu sorgular isek binlerce yorum ortaya çıkar.
Unutmayalım Ulusların dostları yoktur sadece çıkarları vardır.
“Dershanede hocayı beklerken ışıklar kapanmış ve bir çizgi film gösterilmeye başlanmış.
Filmin adı ” Küçük Tavuk “.
Bir kümes var. Kümeste bir çok tavuk ile genç ve küçük horozlar, bir de kümesin yaşlı ve büyük horozu bulunuyor.
Kümesin etrafında da bir tilki dolaşıyor.
Yaşlı ve büyük horoz, tilki içeri girmesin diye kümesin kapısını sıkı sıkıya kapatmış, tavukları dışarı bırakmıyor.
Tabii dışarı çıkamadıkları için doğru dürüst yemlenemeyen tavuklar da zayıf ve küçük tavuklar.
Yaşlı ve büyük horoz ise dışarı bırakmadığı tavuklara ölmeyecek kadar mısır tanesi dağıtarak yaşamalarını sağlıyor.
Kümese giremeyen tilki bunun üzerine kümesin tellerinde küçük bir delik açarak küçük ve genç bir horoza sesleniyor ve ona biraz mısır veriyor. Mısırı yiyen küçük ve genç horoz her gün gelip tilkiden mısır alıyor.
Bir süre sonra tilki küçük ve genç horoza tek başına yiyebileceğinden fazla mısır verince genç horoz hem kendisi yiyor hem de diğer tavuklara mısır dağıtıyor.
Böylece yavaş yavaş yaşlı ve büyük horozun kümesteki gücü kırılıyor. Horozun etrafındaki tavuklar azalmaya başlıyorlar. Artık popüler olan genç ve artık irileşen horozun etrafında ise tavuklar toplanıyor.Bu aşamada tilki kümesin kapısının önüne mısır bırakıyor. Kümeste bir tartışma çıkıyor.
Kapıyı açalım mı açmayalım mı diye. Sonunda korkarak kapıyı açıyorlar ve kafalarını dışarı uzatıp yemlenip hemen geri çekiyorlar. Bir süre böyle devam ediyor. Hiçbir şey olmuyor. Kümesteki tavuklar rahatlıyor. Korkuları azalıyor.
Nihayet bir gece tilki kümesin önündeki avluya mısır döküyor. Artık korkusuz olan tavuklar genç ve artık güçlü horozun öncülüğünde dışarı çıkıyor ve rahat rahat yemleniyorlar. Kümesteki her tavuk semiriyor. Tilki bir süre sonra gece kümesin kapısından kendi mağarasına kadar mısır tanelerini döküyor.
Sabah kümesten çıkan ve korkusuzca yemlenen tavuklar yemlene yemlene mağaraya kadar gidiyorlar. Sonra mağaraya giriyorlar. Onları içeride bekleyen tilki bütün kümes mağaraya girince mağaranın kapısını kapatıyor.”
Çizgi film burada bitmiş. Işıklar yanmış. Ve dersin hocası kürsüye çıkarak, “İşte Üçüncü Dünya ülkeleri böyle yönetilir” diyerek derse başlamış.
Sorular:
1-Kümes NERESİ?,
2-Yaşlı horozlar KİMLER?
3-Genç horoz KİM, şu anda neler yapıyor?
4-En önemlisi tilki KİM?
Buna göre içinde bulunduğumuz durumu sorgular isek binlerce yorum ortaya çıkar.
Unutmayalım Ulusların dostları yoktur sadece çıkarları vardır.
Felsefeye meraklı bir adam ağacın gölgesinde oturmuş kitap okumakta. Sorular üstüne sorular adamın kafasını karıştırmıştı.
Başını kaldırıp ağaca baktı. —Keşke ağaç olsaydım, hiç düşünmeden yaşasaydım, dedi.
Hikaye bu ya birden ağaç dile gelir. —Ben düşünmüyorum belki ama düşünen insanlara o kadar çok ders verebilirim ki, dedi.
Adam heyecanla: —Seni dinlemek isterim, dedi.
Ağaç konuşmaya başladı: — O halde beni iyi dinle şimdi ve bana bak sana on tane hayat dersi vereceğim, dedi.
Adam heyecanlanarak: —Tamam seni memnuniyetle dinlerim dedi.
Ağaç: —Dinle o zaman, dedi ve hayat dersini sıralamaya başladı:
1- Ağaç yaş iken eğilir ya da doğrulur. Her şeyin bir zamanı vardır. Hayat öğrenme sürecidir ama zamanlaması çok önemlidir.
Zamanlamanı iyi yaparsan hayatında iyi olur güzel olur.
2- Düşen ağaca balta vuran çok olur. Onun için hayatta düşmemeye dikkat etmek gerek; güçlüyken gölgene sığınanlar düşerken baltayı alıp sana koşarlar.
3- Bizi yok etmeye çalışan baltanın sapı bizdendir. Her zaman dış düşmandan korkmayın. İç düşman daha tehlikelidir. Sizin gibi görünüp size hainlik edecek insanlara dikkat edin. Dişi kıran, pirince en çok benzeyen beyaz taştır.
4- “Ulu çamlar fırtınalı diyarlarda yetişir” İnsanı geliştiren mükemmelleştiren zorluklardır. Büyük insanlar büyük engellerle karşılaşıp onu aştıkları için büyük insan olurlar. Büyük devletler büyük badireleri atlatarak büyük devlet olurlar. Uçurtma rüzgâra karşı durduğu için yükselir.
Engelleri fırsat bilmelisiniz.
5- Bir ağacın kökü ne kadar derinse boyu o kadar yükseğe çıkar. Kökleri zayıf olan büyüklüğü taşıyamaz. Onun için kökünüze sahip çıkmalısınız. Kökünü unutan ya da yok sayan bir ağaç ayakta kalabilir mi? Bir ağaç gücünü gövdesinden değil kökünden alır. Sizin de tarihiniz olmazsa nasıl geleceğiniz olacak? Tarihinizi yok sayar ya da unutursanız nasıl geleceği inşa edebilirsiniz?
6- Ağaç yapraklarıyla gürler. Bir insan da ailesiyle, sosyal çevresiyle güzel olur; onlarla tamamlanır. Onlarla varlığını hissettirir. Onun için sosyal ilişkileriniz önemlidir.
7- Hiçbir ağaç acaba bahar gelecek mi, çiçek açacak mıyım diye düşünmez. Kök, gövde ve dallar görevini zamanı gelince sessizce ve sabırlıca yaparlar. Siz de baharın gelmesini bekliyorsanız görevinizi şamata yapmadan sessizce, hakkıyla ve sabırla yapmalısınız.
8- Meyveli ağacı taşlarlar. Bilgili, becerikli, başarılı insanlara haset eden çok olur. Bir işe yaramayan, niteliksiz, silik insanlar kimsenin umurunda olmazlar. Onun için başarılı insanlar atılacak taşlara sabır edemezlerse başarılarını sürdüremezler.
9- Her ağaç kendi toprağında büyür. Ağaç ancak uygun toprağı bulması halinde gelişmesini sürdürür. İnsan yetenekleri de öyledir; ağaç fidesi gibidir. Uygun zemin bulursa gelişir, yoksa çürür gider.
10- Bize hep odun gözüyle bakmayın. Biraz da ibret gözüyle bakın. Ağaç olmayan yerde yağmur olmaz yağmur olmayan yerde bereket olmaz bereket olmayan yerde fakirlik olur hastalık olur hastalık salgın olan yerin havası suyu pis olur ama ağaç olursa bunların hiç biri olmaz.
Sözü şöyle bitireyim, insanların kulağına küpe olsun. “Her şey bir ağacı sevmekle başlar.” Bundan sonra bir ağacın yanından geçerken durun ve şarkımızı dinleyin.
Adam ağaca tekrar baktı, “ ASLINDA ODUN OLAN BU AĞAÇ DEĞİL BENMİŞİM MEĞERSE.” diye geçirdi içinden...
Başını kaldırıp ağaca baktı. —Keşke ağaç olsaydım, hiç düşünmeden yaşasaydım, dedi.
Hikaye bu ya birden ağaç dile gelir. —Ben düşünmüyorum belki ama düşünen insanlara o kadar çok ders verebilirim ki, dedi.
Adam heyecanla: —Seni dinlemek isterim, dedi.
Ağaç konuşmaya başladı: — O halde beni iyi dinle şimdi ve bana bak sana on tane hayat dersi vereceğim, dedi.
Adam heyecanlanarak: —Tamam seni memnuniyetle dinlerim dedi.
Ağaç: —Dinle o zaman, dedi ve hayat dersini sıralamaya başladı:
1- Ağaç yaş iken eğilir ya da doğrulur. Her şeyin bir zamanı vardır. Hayat öğrenme sürecidir ama zamanlaması çok önemlidir.
Zamanlamanı iyi yaparsan hayatında iyi olur güzel olur.
2- Düşen ağaca balta vuran çok olur. Onun için hayatta düşmemeye dikkat etmek gerek; güçlüyken gölgene sığınanlar düşerken baltayı alıp sana koşarlar.
3- Bizi yok etmeye çalışan baltanın sapı bizdendir. Her zaman dış düşmandan korkmayın. İç düşman daha tehlikelidir. Sizin gibi görünüp size hainlik edecek insanlara dikkat edin. Dişi kıran, pirince en çok benzeyen beyaz taştır.
4- “Ulu çamlar fırtınalı diyarlarda yetişir” İnsanı geliştiren mükemmelleştiren zorluklardır. Büyük insanlar büyük engellerle karşılaşıp onu aştıkları için büyük insan olurlar. Büyük devletler büyük badireleri atlatarak büyük devlet olurlar. Uçurtma rüzgâra karşı durduğu için yükselir.
Engelleri fırsat bilmelisiniz.
5- Bir ağacın kökü ne kadar derinse boyu o kadar yükseğe çıkar. Kökleri zayıf olan büyüklüğü taşıyamaz. Onun için kökünüze sahip çıkmalısınız. Kökünü unutan ya da yok sayan bir ağaç ayakta kalabilir mi? Bir ağaç gücünü gövdesinden değil kökünden alır. Sizin de tarihiniz olmazsa nasıl geleceğiniz olacak? Tarihinizi yok sayar ya da unutursanız nasıl geleceği inşa edebilirsiniz?
6- Ağaç yapraklarıyla gürler. Bir insan da ailesiyle, sosyal çevresiyle güzel olur; onlarla tamamlanır. Onlarla varlığını hissettirir. Onun için sosyal ilişkileriniz önemlidir.
7- Hiçbir ağaç acaba bahar gelecek mi, çiçek açacak mıyım diye düşünmez. Kök, gövde ve dallar görevini zamanı gelince sessizce ve sabırlıca yaparlar. Siz de baharın gelmesini bekliyorsanız görevinizi şamata yapmadan sessizce, hakkıyla ve sabırla yapmalısınız.
8- Meyveli ağacı taşlarlar. Bilgili, becerikli, başarılı insanlara haset eden çok olur. Bir işe yaramayan, niteliksiz, silik insanlar kimsenin umurunda olmazlar. Onun için başarılı insanlar atılacak taşlara sabır edemezlerse başarılarını sürdüremezler.
9- Her ağaç kendi toprağında büyür. Ağaç ancak uygun toprağı bulması halinde gelişmesini sürdürür. İnsan yetenekleri de öyledir; ağaç fidesi gibidir. Uygun zemin bulursa gelişir, yoksa çürür gider.
10- Bize hep odun gözüyle bakmayın. Biraz da ibret gözüyle bakın. Ağaç olmayan yerde yağmur olmaz yağmur olmayan yerde bereket olmaz bereket olmayan yerde fakirlik olur hastalık olur hastalık salgın olan yerin havası suyu pis olur ama ağaç olursa bunların hiç biri olmaz.
Sözü şöyle bitireyim, insanların kulağına küpe olsun. “Her şey bir ağacı sevmekle başlar.” Bundan sonra bir ağacın yanından geçerken durun ve şarkımızı dinleyin.
Adam ağaca tekrar baktı, “ ASLINDA ODUN OLAN BU AĞAÇ DEĞİL BENMİŞİM MEĞERSE.” diye geçirdi içinden...
“İktidarın değişeceğini anladığı gün trafik polisinin bile tutumu değişir.”
Süleyman Demirel
Süleyman Demirel
Arvasi hazretlerine “Ümmete dua edin” dediler.
O’da ayağa kalktı,sağa ve sola baktı ve “Ümmet Nerede? Gösterin dua edeyim.” Dedi.
O’da ayağa kalktı,sağa ve sola baktı ve “Ümmet Nerede? Gösterin dua edeyim.” Dedi.
اَللّٰهُمَّ اجْعَلْنِي مِنَ الَّذِينَ إِذَا أَحْسَنُوا اِسْتَبْشَرُوا وَإِذَا أَسَاءُوا اِسْتَغْفَرُوا
“Allahım! Beni, güzel amel işlediği zaman sevinenlerden, kötülük yaptığı zaman da mağfiret dileyenlerden kıl.”
(İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel)
“Allahım! Beni, güzel amel işlediği zaman sevinenlerden, kötülük yaptığı zaman da mağfiret dileyenlerden kıl.”
(İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel)
“Bir avuç toprak, biraz da suyum ben.
Neyimle övüneyim, işte buyum ben.”
Yunus Emre
Neyimle övüneyim, işte buyum ben.”
Yunus Emre
“Benden bir söz işitip onu öğrenen ve başkalarına da aktaran kişinin Allah yüzünü ağartsın...”
(Tirmizî, İlim, 7)
(Tirmizî, İlim, 7)
"Bir İşi Allah rızası için yaptığının alameti kıymeti bilinmediğinde rahatsız olmamandır."
Haris el-Muhasibi
Haris el-Muhasibi
Forwarded from Müslüman Şahsiyet Akademisi
Vehn Virüsünün Belirtileri
Vehn virüsü, Efendimiz’in (s.a.s) kıyamete kadar bütün ümmetini uyardığı bir dünyevileşme virüsüdür. Hayatı ve olayları ahiret merkezli değil, sadece dünya merkezli değerlendirme hastalığıdır. Kalpten kalbe hızlı bir bulaşıcılığı olan manevi bir virüstür.
*
İlk belirtisi niyetlerde ortaya çıkar:
Vehn virüsünün ilk semptomları, Müslümanın niyetlerinde kendini gösterir. Virüsle birlikte Allah rızasına yönelik tüm niyetler mal, makam, mevki, itibar ve dünyalıklara yönelmeye başlar. Önceden değerleri için canını ve malını vermekten çekinmeyen Müslüman, zamanla elde ettiği gücü, makamı ve koltuğu korumak için bütün değerlerini, ahlakını, adaletini ve merhametini gözden çıkarabilecek bir vehn krizi yaşamaya başlar.
*
Sonra yaşantı değişmeye başlar:
Vehn virüsünün bulaştığı Müslüman, dünya ve dünyalıklara büyük bir hırs ve tutku ile bağlanmaya başlar. Lüks, konfor, gösteriş ve israf onun hayatının vazgeçilmezleri haline gelir. Dünya malı hastanın ateşini yükselttikçe yükseltir. Şerefi, izzeti, itibarı malda, makamda ve mevkide aramaya başlar. Artık o maddeye yani dünya ve dünyalıklara bağımlı bir Müslüman haline gelmiştir. Özellikle virüsün bulaştığı mücahitlerde ciddi bir müteahhitleşme sıtması başlar.
*
Bulaşıcılık oranı çok yüksektir:
Virüsten önce davadan, ahlaktan, adaletten, merhametten, İslam’ı hâkim kılmaktan bahseden Müslüman, virüs bulaşmış insanlarla temas ettikten sonra ihaleden, terfiden, atamdan, borsadan, repodan bahsetmeye başlar. Önceden haremlik selamlık gibi prensiplerden bahseden Müslüman, virüsle birlikte kadın erkek karışık toplantılar yapmaya başlar. Virüsten önce faize karşı çıkan Müslüman, temaslılarla oturup kalktıktan sonra faizi ekonominin bir gerçeği olarak görmeye başlar. Vaka sayısı arttıkça artar…
*
Sonra ölçü kaybedilir:
Vehn virüsü bulaşan Müslüman ölçüsünü kaybeder. Selin önündeki bir çöp gibi sel onu nereye sürüklerse oraya sürüklenir durur. Kalabalık nereye giderse o da oraya gider. Kalabalık kimi seçerse, kalabalık kimi takdir ederse, kalabalık kimi takip ederse, kalabalık kimi taltif ederse o da aynısını yapar. Artık onun hayatına dini ve değerleri değil, kamuoyu baskısı, ana haber bültenleri, gazete manşetleri, seçim anketleri, araştırma şirketleri, twitter tagları ve troller yöne vermeye başlar…
*
Sonra değerler ihmal edilir:
Vehn virüsünün bulaştığı Müslümanda malını, makamını, koltuğunu koruma kaygısı, değerlerini, ahlakını ve merhametini koruma kaygısının önüne geçer. Bu nedenle dünyalık makamlarda yükselirken her basamakta bir değerini feda etmekten çekinmez. Önüne gelen haramlara imza atmaktan, yanında yapılan haksızlıklara, adaletsizliklere, rüşvete, torpile, iltimasa, kul hakkına sessiz kalmaktan çekinmez. Artık hasta yoğun bakımlık olmuştur.
*
Sonra bakış açısı değişir:
Vehn virüsü ciğerlere kadar inince kazanımları kaybetmeme adına yanlışlara fetva üretilmeye, haramlar meşrulaştırılmaya başlar. Şahsi menfaatler, grup menfaatleri, cemaat menfaatleri, parti menfaatleri, STK menfaatleri ümmetin ve Müslümanların menfaatinden öne geçer. Ve artık hasta entübe vaziyete gelir.
*
Sonra duruş kaybedilir:
Tıpkı rüzgârın önünde bir yaprak gibi savrulur durur. Konjonktüre göre konumlanır, Reel politiğe göre şekillenir. Namazda kıbleye döner ama namazdan çıkınca ekonomide Dünya Bankasının merkezinin bulunduğu Washington’a, uluslararası siyasette Birleşmiş Milletlerin merkezi New York’a, modada Paris’e, ahlakta Avrupa’ya, sosyal hayatta da batıya yönelir.
*
En son hasta tedaviye cevap veremez hale gelir:
Virüsle birlikte haram helal hassasiyeti kaybedilir. Mideye giren haram lokmalar nedeniyle bünye bir türlü tedaviye cevap vermez. Ayet, hadis, dost nasihati, vaaz, fetva, uyarı hiçbir şekilde etki etmez. Ve hasta en son makinaya bağlı bir hayat yaşamaya başlar. Kalp atar, kan dolaşır ama artık ruh kaybedilmiştir…
Abdulaziz KIRANŞAL
Milli Gazete
Vehn virüsü, Efendimiz’in (s.a.s) kıyamete kadar bütün ümmetini uyardığı bir dünyevileşme virüsüdür. Hayatı ve olayları ahiret merkezli değil, sadece dünya merkezli değerlendirme hastalığıdır. Kalpten kalbe hızlı bir bulaşıcılığı olan manevi bir virüstür.
*
İlk belirtisi niyetlerde ortaya çıkar:
Vehn virüsünün ilk semptomları, Müslümanın niyetlerinde kendini gösterir. Virüsle birlikte Allah rızasına yönelik tüm niyetler mal, makam, mevki, itibar ve dünyalıklara yönelmeye başlar. Önceden değerleri için canını ve malını vermekten çekinmeyen Müslüman, zamanla elde ettiği gücü, makamı ve koltuğu korumak için bütün değerlerini, ahlakını, adaletini ve merhametini gözden çıkarabilecek bir vehn krizi yaşamaya başlar.
*
Sonra yaşantı değişmeye başlar:
Vehn virüsünün bulaştığı Müslüman, dünya ve dünyalıklara büyük bir hırs ve tutku ile bağlanmaya başlar. Lüks, konfor, gösteriş ve israf onun hayatının vazgeçilmezleri haline gelir. Dünya malı hastanın ateşini yükselttikçe yükseltir. Şerefi, izzeti, itibarı malda, makamda ve mevkide aramaya başlar. Artık o maddeye yani dünya ve dünyalıklara bağımlı bir Müslüman haline gelmiştir. Özellikle virüsün bulaştığı mücahitlerde ciddi bir müteahhitleşme sıtması başlar.
*
Bulaşıcılık oranı çok yüksektir:
Virüsten önce davadan, ahlaktan, adaletten, merhametten, İslam’ı hâkim kılmaktan bahseden Müslüman, virüs bulaşmış insanlarla temas ettikten sonra ihaleden, terfiden, atamdan, borsadan, repodan bahsetmeye başlar. Önceden haremlik selamlık gibi prensiplerden bahseden Müslüman, virüsle birlikte kadın erkek karışık toplantılar yapmaya başlar. Virüsten önce faize karşı çıkan Müslüman, temaslılarla oturup kalktıktan sonra faizi ekonominin bir gerçeği olarak görmeye başlar. Vaka sayısı arttıkça artar…
*
Sonra ölçü kaybedilir:
Vehn virüsü bulaşan Müslüman ölçüsünü kaybeder. Selin önündeki bir çöp gibi sel onu nereye sürüklerse oraya sürüklenir durur. Kalabalık nereye giderse o da oraya gider. Kalabalık kimi seçerse, kalabalık kimi takdir ederse, kalabalık kimi takip ederse, kalabalık kimi taltif ederse o da aynısını yapar. Artık onun hayatına dini ve değerleri değil, kamuoyu baskısı, ana haber bültenleri, gazete manşetleri, seçim anketleri, araştırma şirketleri, twitter tagları ve troller yöne vermeye başlar…
*
Sonra değerler ihmal edilir:
Vehn virüsünün bulaştığı Müslümanda malını, makamını, koltuğunu koruma kaygısı, değerlerini, ahlakını ve merhametini koruma kaygısının önüne geçer. Bu nedenle dünyalık makamlarda yükselirken her basamakta bir değerini feda etmekten çekinmez. Önüne gelen haramlara imza atmaktan, yanında yapılan haksızlıklara, adaletsizliklere, rüşvete, torpile, iltimasa, kul hakkına sessiz kalmaktan çekinmez. Artık hasta yoğun bakımlık olmuştur.
*
Sonra bakış açısı değişir:
Vehn virüsü ciğerlere kadar inince kazanımları kaybetmeme adına yanlışlara fetva üretilmeye, haramlar meşrulaştırılmaya başlar. Şahsi menfaatler, grup menfaatleri, cemaat menfaatleri, parti menfaatleri, STK menfaatleri ümmetin ve Müslümanların menfaatinden öne geçer. Ve artık hasta entübe vaziyete gelir.
*
Sonra duruş kaybedilir:
Tıpkı rüzgârın önünde bir yaprak gibi savrulur durur. Konjonktüre göre konumlanır, Reel politiğe göre şekillenir. Namazda kıbleye döner ama namazdan çıkınca ekonomide Dünya Bankasının merkezinin bulunduğu Washington’a, uluslararası siyasette Birleşmiş Milletlerin merkezi New York’a, modada Paris’e, ahlakta Avrupa’ya, sosyal hayatta da batıya yönelir.
*
En son hasta tedaviye cevap veremez hale gelir:
Virüsle birlikte haram helal hassasiyeti kaybedilir. Mideye giren haram lokmalar nedeniyle bünye bir türlü tedaviye cevap vermez. Ayet, hadis, dost nasihati, vaaz, fetva, uyarı hiçbir şekilde etki etmez. Ve hasta en son makinaya bağlı bir hayat yaşamaya başlar. Kalp atar, kan dolaşır ama artık ruh kaybedilmiştir…
Abdulaziz KIRANŞAL
Milli Gazete