İdris YAVUZYİĞİT
875 subscribers
34 photos
127 files
44 links
Download Telegram
Biz Müslümanlar

kimi zaman yetiştirdiğimiz âlimler, bilim adamları, aydınlar ya da edebiyatçılar ile bir çığır açtık;

kimi zaman mimarlarımız, sanatkârlarımız, zanaatkarlarımız ile bir medeniyet inşaa ettik;

kimi zaman ise içimizden çıkan önderler, liderler ve siyasetçiler ile devletler kurduk.

Böylelikle kadim bir medeniyete, köklü bir tecrübeye, derin bir bilgiye ve birikime sahip olduk.

Yaşamış olduğumuz topraklar da işte bu tecrübeler sonucu inşa edilen İslam medeniyetinin bizlere bir mirası ve büyük bir cihan devletinin bakiyesi.

Bu sebeple, yaşanan tecrübelerden faydalanmadan geleceğe dair hayaller kurmak, planlar yapmak, çalışmalar yürütmek beyhude olacaktır.

Özellikle yakın tarihimiz içerisinde yaşanan fikirsel, siyasal, sosyal tecrübeyi ve sorunları bilmeden günümüz sorunlarına çözümler bulmak neredeyse imkansızdır.

Gençlerle İslamı Konuştuk / Hayrettin Karaman / Tire Kitap
BAMBU AĞACININ HİKAYESİ BİZE DERS VERİYOR

Çinliler bambu ağacını yetiştirirken.
ilk yıl tohumu eker, sular, gübrelerler.
İkinci yıl tekrar. Üçüncü yıl da aynı. Dördüncü yıl da değişmez. Toprağın üstü bomboş. Ne bir filiz, ne bir yeşerme. Ama onlar her yıl aynı emekle devam eder. Hiçbir şey görmeden, vazgeçmeden.

Beşinci yıl da aynısını yaparlar. Ve sonunda, toprak çatlar. O görünmeyen tohum, Altı haftada 27 metreye ulaşır. Ama o agaç 6 haftada büyümedi. Beş yll boyunca görünmeyen kökler saldı. İçten içe güçlendi. Zamanı gelince de yükseldi!

Şimdi düşün.
Ya Çinli çiftçi dördüncü yıl pes etseydi? Ya "Olmuyor bu is!" deyip sulamayı biraksaydi?
Bambu hiç büyür müydü?
Görünmeyen çabaların meyvesi, görünür başarıya dönüşür. Yeter ki sen inanmaktan vazgeçme.

Bir hedefin varsa... Tohumunu ek. Emek ver. Sabret. Sonuç hemen görünmese de, içinde bir yerlerde büyüyor...
Basarinin formülü: Sabir + Emek + inanç.
Ve en önemlisi: Asla vazgeçme.

Bazen her şey aynı kalıyor gibi hissedersin...
Ne kadar emek versen de değişen bir şey yok gibi görünür.
Ama unutma: Toprak altındaki kökler görünmezdir. Tıpkı senin çaban gibi...

Çin bambusu, 5 yıl boyunca hiç filiz vermez. Ama vazgeçilmezse, bir anda 27 metreye ulaşır. Sen de bir bambu olabilirsin. Yeter ki çabandan, inancından, sabrından vazgeçme. Bugün göremediğin şeyler, yarın hayatını değiştirebilir...
Forwarded from İdris YAVUZYİĞİT
İdris gibi Hakk'a bağlı olan kul,
Halk ileyken gönlü Hakk'la kalan kul,
Halk içinde Zât-ı Hakk'ı bulan kul,
Yavuz mislî bir Yiğit olur gönül...

Ferhâd Fânî
Veda hutbesinde peygamberimiz şöyle buyuruyor:
“Allah’a isyandan uzak durmanızı, O’na itaat etmenizi tavsiye ve teşvik ediyorum. Size iki şey bırakıyorum, bunlara sarıldığınız müddetce doğru yoldan sapmazsınız: Allahın kitabı ve benim sünnetim.”
Karmaşaya, telaşa, kaosa lüzum yok.

Allah ne emrediyorsa onu yap, neyi yasaklıyorsa ondan da uzak dur.
Hz Muhammed Mustafa'yı örnek al ve yolunu takip et.

Bırak kafa karışıklığını, macera aramaya gerek yok.
Sapma başka yollara.
Sırat-ı Müstakim üzre yaşa.
Gör bak hayatında ne kadar güzellikler seni kucaklayacak.
Hayatın anlam ve amacı Her şeyden önce imandır.

Bir ağaç gibi dosdoğru olan iman. Yerin derinliklerine kadar kök salmış, sapa sağlam ve soylu bir ağaç. Ne soğuk, ne kar, ne de fırtına yıkabilir o ağacı. Güneş onun yapraklarını sarartmaz, soldurmaz. Her daim meyvelerini verir. Göğe doğru uzanan dallarında yaprakları, çiçekleri ve meyveleri ile görkemli bir ağaç.

İnsanın Hikayesi / Soner Duman
"Ümmîd-i vefâ eyleme her şahs-ı dagalde
Çok hacıların çıktı haçı zîr-i bagalde"

Her sahtekâr kişiden, vefâ bekleme! Zira çok hacıların koltuğunun altından haç çıktı.

Ziya Paşa
“Bütün çiçekleri koparabilirsiniz ama baharın gelişini engelleyemezsiniz.”

Şilili Yazar ve Şair Pablo Neruda
Allah'ı anmayan, Allah'ın ögütlerine kulak asmayan, O'nun hayat rehberi olarak gönderdigi kitabını dikkate almayan ve bütün bunların sonucunda hayatında Allah yokmuş gibi yaşayan bir kimse açısından hayat darlıklar, sıkıntılar ve bunalımlarla doludur. Bu sıkıntıların sadece maddi bir problem olmas gerekmez. Böyle bir insan için hayatın bir anlam ve amacı yokrur. Hayatında bir hedef, rota, kıble yoktur. Meşhur bir sözde denildigi gibi "Pusulası olmayan bir gemiye hiçbir rüzgar yardımcı olamaz."
Çin'de bir adam, her gün boynuna dayadığı
kalın sopanın iki ucuna astığı
testilerle dereden su taşırmış evine..
Bu testilerden birinin yan kısmında çatlak varmış... Diğeri ise hiç kusursuz ve
çatlaksızmış; ve her seferinde bu kusursuz
testi adamın doldurduğu suyun
tümünü taşır, ulaştırırmış eve..Ama her zaman boynunda taşıdığı testilerden
çatlak olanı eve yarım, diğeri dolu olarak varırmış.

İki sene her gün bu şekilde geçmiş. Adam
her iki testiyi suyla doldururmuş ama evine vardığında sadece 1,5 testi su kalırmış...
Tabi ki kusursuz, çatlaksız testi vazifesini mükemmel yaptığı için çok gururlanıyormuş. Fakat zavallı çatlak testi, çok utanıyormuş. Doldurulan suyun sadece yarısını eve ulaştırabildiği için de çok üzülüyormuş.

İki yılın sonunda bir gün, görevini yapamadığını düşünen çatlak testi, ırmak kenarında adama şöyle demiş:
-'Kendimden utanıyorum. Şu yanımdaki çatlak nedeniyle, sular eve gidene kadar
akıp gidiyor..'
Adam gülümseyerek dönmüş testiye;
- 'Göremedin mi? Yolun senin tarafında olan kısmı çiçeklerle dolu. Fakat kusursuz testinin tarafında hiç çiçek yok. Çünkü ben başından beri senin kusurunu, çatlağını biliyordum..
Senin tarafına çiçek tohumları ektim..
Ve hergün o yolda ben su taşırken, sen onları suladın..2 senedir o güzel çiçekleri toplayıp,masamı süslüyorum. Sen kusursuz olsaydın, o çatlağın olmasaydı evime böyle güzellik ve zarafet veremeyecektim' diye
cevap vermiş.

Aslında hepimiz birer çatlak testiyiz .
Her birimizin kendine has kusurları vardır.
Fakat sahip olduğumuz bu kusurlar ve çatlaklardır hayatlarımızı ilginç yapan, mükafatlandıran, renklendiren..

Etrafınızdaki her kişiyi, oldukları gibi kabullenin.. Onlardaki kusurları
değil, içlerindeki güzellikleri görün..

Alıntı
Kelime-i tevhid‘te “Allah’tan başka ilah yoktur“ ifadesinde “İlah“ kelimesi yerine herhangi bir ilahi ismi koyduğumuzda hakiki anlamda Allah’ın yüceliğini her alanda kavramış oluruz.
“Allah’tan başka her şeyi bilen yoktur.“,
“Allah’tan başka rezzak yoktur.“,
“Allah’tan başka bütün günahları affedecek yoktur.“ gibi.
Bu algı biçimi bir kez zihnimize yerleştikten sonra Ali Osman Tatlısu’nun deyişiyle dürüst bir Allah bilgisine ulaşmış oluruz.

En Güzel İsimler 99 Esma Sonsuz Mana / Fatma Bayram
Ruh kemale aşıktır. Kemal’e ulaşabilme arayışında bilmek gözardı edilemeyecek bir rehberdir.
İnsan bildikçe tanır, tanıdıkça sever, sevdikçe tabi olur. Allah Teala‘yı bilmek için ise birtakım yollar vardır: O’nun isim ve sıfatlarını bilmek. Bu bilgiden sevgi doğar. Yani, Allah bilgisi, Allah sevgisinin tohumudur. Bu tohum bir gönülle düştüğünde filizlenir, şevk ve muhabbet ağacı biter. Bu ağacın meyveleri kalpte, ruhta, elde, ayakta, gözde, kulakta, insanın bütün maddi ve ruhi varlığında belirir ve olgunlaşır.

En Güzel İsimler 99 Esma Sonsuz Mana / Fatma Bayram
Nasreddin Hoca ve 5 Kuruş

Nasreddin Hoca yolda yürürken, biri ensesine öyle bir vurmuş ki, neredeyse yere düşecekmiş. Hiddetle dönüp bakmış; karşısında tanımadığı genç bir adam var. Hoca sormuş:

— Ne cüretle vuruyorsun bana?

Genç cevap vermiş:
— Özür dilerim hocam, sizi birine benzettim. Küçük bir hata yaptım, ama siz de pireyi deve yaptınız.

Hoca sinirle:
— Yürü bakalım, kadıya gidiyoruz! demiş.

Beraberce kadının huzuruna çıkmışlar. Kadı ikisini de dinledikten sonra düşünmüş. Meğerse, Nasreddin Hoca’ya vuran genç, kadının akrabasıymış. Kadı, Hoca’yı yumuşatıp meseleyi tatlıya bağlamak istemiş:

— Hoca, hislerini çok iyi anlıyorum. Bu durumda herkes aynı tepkiyi verirdi. Bak, bu genç şimdi kendine bir tokat atsa, bu işi kapatalım, ne dersin?

Nasreddin Hoca itiraz etmiş:

— Olmaz! Bu iş mahkemeye taşındıysa, adalet yerini bulsun.

Bunun üzerine kadı kararını açıklamış:

— O halde, ceza olarak bu genç, Nasreddin Hoca’ya 5 kuruş ödeyecek. Hemen git, parayı getir!

Genç adam dışarı çıkmış, fakat bir saat geçmiş, iki saat geçmiş; hâlâ ortada yok. Mahkeme kapanma saatine kadar bekleyen Nasreddin Hoca, sonunda dayanamayıp kadının ensesine okkalı bir tokat indirmiş ve şöyle demiş:

— Kusura bakma kadı efendi, daha fazla bekleyemedim. O genç gelirse söyle, 5 kuruşu sana versin!

— Hadi bana eyvallah!
Bir Çin atasözü der ki:
“Başkalarını suçlayanın daha gidecek çok yolu vardır.
Kendini suçlayan yolu yarılamıştır. Kimseyi suçlamayan ise çoktan varmıştır.”

Hayata bakışımız önemlidir. Başkalarından ziyade kendi iç dünyamızı güzelleştirmeyi öncelikle hedeflemeliyiz. Kendini ihya edemeyenler başkalarını eleştirirler.
Peygamber Efendimiz (sav) bir bayram günü şöyle dua eder:

“Allahım! Senden takvalı bir yaşam, rahat bir ölüm, rezil etmeyen ve utandırmayan bir diriliş diliyoruz.
Allah’ım! Bizi ansızın helak etme, canımızı ansızın alma, herhangi bir borcumuzu ödemeden ya da vasiyetimizi yazmadan ruhumuzu kabzetme.
Allah’ım! Senden iffet, zenginlik(gönül), takva, hidayet, dünya ve ahirette güzel akibet dileriz.
Dininden şüphe duymaktan, (dinine) muhalefet etmekten, riyadan/gösteriş yapmaktan, şöhret peşinde koşmaktan Sana sığınırız.
Ey kalpleri istediği kalıba sokan Allah’ım! Bizi doğru yola hidayet ettikten sonra kalplerimizi kaydırma, bize katından rahmet eyle. Zira Sen, lütfu bol olansın.”

Bu dua ile paylaşmanın, dayanışma ve kardeşliğin ifadesi olan Kurban Bayramınızı tebrik eder hayırlı, bereketli, huzurlu bir dirilişe, kurbiyete ve ömre vesile olmasını yüce Rabbimden niyaz ederim.
Bir gün insanlardan kaçan, yalnız yaşamayı tercih eden yaşlı bir adama sorarlar:

“Sürekli yalnız olmaktan bıkmıyor musun?”

Yaşlı adam cevap verir:
-“Yapacak çok işim var".
İki şahin eğitmem gerekiyor. Ve iki kartal. İki tavşan sakinleştirmek ve yılanı eğitmek. Eşeği motive etmek ve aslanı evcilleştirmek.”

”Ama senin etrafında hiç hayvan göremiyoruz!” “Neredeler?”

“Onlar içimizde yaşayan hayranlardır.”

“İki Şahin" gördükleri her şeye saldırıyorlar.
İyi-kötü, faydalı-zararlı onlara ayırt etmeyi öğretmeliyim.
Çünkü onlar benim GÖZLERİM.”

“İki kartal" dokundukları her şeyi mahvediyor, yaralıyor, parçalıyorlar.
Onlara hizmet etmeyi ve zarar vermeden yardım etmeyi öğretmeliyim.
Çünkü onlar benim ELLERİM.”

“Tavşanlar her zaman korkarlar, kaçarlar ve saklanırlar.
Onları sakinleştirip, zor durumlarla başa çıkmayı öğretmeliyim, beladan kaçmayı değil. Çünkü onlar benim AYAKLARIM.”

“En zor kısmı yılanı izlemek.
Sıkı bir kafeste, güvenli bir şekilde kilitli olsa da her zaman saldırmaya, sokmaya, yakın olan herkesi zehirlemeye hazır.
Bu yüzden onu takip edip, disiplinli olmalıyım. Çünkü bu benim "DİLİM.”

“Eşek herkesin bildiği gibi çok inatçı, sonsuza kadar yorgun ve işini yapmak istemiyor.
Bu yüzden ona şükretmeyi ve akışta olmayı öğretmeliyim.
Çünkü bu benim VÜCUDUM.”

“Ve sonunda kral olmak ve herkese emretmek isteyen bir aslanı evcilleştirmek istiyorum. Gururlu, kibirli ve dünyanın kendi etrafında dönmesini istiyor. O aslanı terbiye etmeliyim. Çünkü bu benim EGOM.”

“Gördüğünüz gibi yapacak çok işim var”

Lev Nikolevic TOLSTOY
Her öğleden sonra, 68 yaşındaki Kathy evinin verandasına iki katlanır sandalye ve küçük bir kara tahta yerleştirirdi. Yağmur da yağsa, güneş de açsa, tebeşirle şunu yazardı:
“Ödev yardımı. Ücretsiz. Her yaş için.”

Cedar Hills adlı huzurlu kasabada bazı komşular onun emekliliğini boşa harcadığını fısıldardı.
“Şimdiki çocukların özel öğretmeni var… iPad’i var,” diye söylenirdi güllerini sularken Bayan Jenny.
Ama Kathy’nin bir nedeni vardı. Geçen yıl vefat eden eşi, eski bir okul müdürüydü ve ona en sevdiği sözü miras bırakmıştı:
“Eğitilmeyen bir zihin, ardına kadar açık bırakılmış bir kapıdır.”

Bu kapıdan ilk geçen kişi, dokuz yaşındaki Manny oldu. Babası işini kaybettikten sonra üç hafta okula gidememişti.
“Kesirleri hiç anlamıyorum,” diye homurdandı, bir çakıl taşına tekme atarken.
Kathy ona bir kurabiye uzattı, tahtaya bir pizza çizdi ve yumuşak bir sesle dedi ki:
“Bunu dilimleyelim. Şimdi sıra sende.”
Gün batarken Manny’nin yüzünde kocaman bir gülümseme vardı:
“Aaa, demek böyle oluyormuş!”

Söz kulaktan kulağa yayıldı.
Gece hastanede çalışan bekar bir anne, kızı Lily’yi Kathy’ye bıraktı.
Çekingen bir genç olan Jake, ilk başta “not almak için” yaklaştı ama kalıp şiiri keşfetti.
Zamanla Kathy’nin verandası, uyumsuz sandalyelerin, buruşmuş ders kitaplarının, kahkahaların ve paylaşımın neşeli bir yamalı bohçasına dönüştü.
Emekli mühendisler cebir öğretmeye başladı, eski bir kütüphaneci yüksek sesle hikâye okudu, hatta Manny’nin babası bile iş görüşmeleri için Excel öğrenmeye geri döndü.

Sonra bir gün, bir mektup geldi:
“İHTAR. Yetkisiz eğitim faaliyeti.”
Belediye meclisi “güvenlik riski”nden söz ediyordu.
Kendi oğlu bile bırakması için yalvardı:
“Ceza yersin anne, lütfen!”

Ama ertesi sabah, otuzdan fazla çocuk ve veli çimlerin üstünde toplandı, ellerinde pankartlarla:
“Büyümek için ona ihtiyacımız var!”
“İyilikte ne kötülük var?”
Yerel bir muhabir, Jake’in yazdığı bir şiiri okuduğu anı kayda aldı:
“Onun verandası bizim kalemiz. Kara tahtası kalkanımız.”

Belediye geri adım attı. Yani… kısmen.
“Eski gençlik merkezini kullanabilirsiniz. Ama bütçe yok. Kendiniz tadilat yapacaksınız.”

Herkes kolları sıvadı.
Gönüllüler harabe binayı baştan yarattı.
Gençler kitap resimleriyle duvarları boyadı, marangozlar atık tahtalarla sıralar yaptı, bir büyükanne yumuşacık minderler ördü.
Bu mekâna şu ismi verdiler:
“Açık Kapı Merkezi.”
Öğretmenler malzeme bağışladı.
Veliler atıştırmalıklar getirebilmek için vardiyalarını değiştirdi.

Geçen hafta, Lily ulusal bir kompozisyon yarışmasını kazandı.
Yazısının konusu şuydu:
“Dünyamın kapılarını açan kadın.”

Bugün hâlâ, Kathy bazen verandasına oturur, elinde bir fincan çayla.
Kara tahtada şu yazar:
“Bilgi bir tohumdur. Onu her yere ek.”

Alıntı