Fransız şarkıcı Meşhur Edith Piaf (1915-1963)'a "Gençlere ne tavsiye edersiniz?" diye soruyorlar.
Edith Piaf: "Sevgi" diyor. Başka ne tavsiye edersiniz diye sorduklarında yine "Sevgi" der. Başka diye sorduklarında yine "Sevgi" olarak cevap veriyor.
Anlıyoruz ki sevgi yoksa anlam dünyası karanlıklaşıyor. Sevgi olmazsa başarı olmuyor. Kalbiyle, merakıyla, ilgisiyle birlikte sevgi insanı tüm benliği ile birlikte hayata katar. Sevgi güzeldir...
Edith Piaf: "Sevgi" diyor. Başka ne tavsiye edersiniz diye sorduklarında yine "Sevgi" der. Başka diye sorduklarında yine "Sevgi" olarak cevap veriyor.
Anlıyoruz ki sevgi yoksa anlam dünyası karanlıklaşıyor. Sevgi olmazsa başarı olmuyor. Kalbiyle, merakıyla, ilgisiyle birlikte sevgi insanı tüm benliği ile birlikte hayata katar. Sevgi güzeldir...
İNSAN NEDEN BAĞIRIR
İslâm alimlerinden biri talebeleriyle Basra kıyısında gezinirken deniz kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Talebelerine dönüp:
"İnsanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?" diye sormuş.
Talebelerden biri:
"Çünkü sükûnetimizi kaybederiz" deyince mübarek zat:
"Ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden yüksek sesle konuşuruz? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de duyurabilecek ve demek istediklerimizi rahat aktarabilecekken niye avazımız çıktığı kadar boğazımızı yırtarak bağırırız?" diye tekrar sormuş.
Talebelerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış:
"İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak mecburiyetinde kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları lazım gelir."
"Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır.
Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile lüzum kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini hakiki olarak seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir."
Daha sonra talebelerine bakarak şöyle devam etmiş:
"Bu sebeple tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine müsade etmeyin, izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözlerden uzak durun.
Ne demişler...
"Zerzevatçı bağırır, Sarraf bağırmaz,
Eskici bağırır, Antikacı bağırmaz....
FİKRİ KIYMETLİ OLAN BAĞIRMAZ. BAĞIRAN DÜŞÜNEMEZ, DÜŞÜNEMEYEN KAVGA EDER.
SESİMİZİ DEĞİL SÖZÜMÜZÜ YÜKSELTELİM.
Rabbim bizleri;
" Güzel sözle, hikmetle ve nezaketle " davranan kullarından eylesin inşaAllah...
İslâm alimlerinden biri talebeleriyle Basra kıyısında gezinirken deniz kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Talebelerine dönüp:
"İnsanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?" diye sormuş.
Talebelerden biri:
"Çünkü sükûnetimizi kaybederiz" deyince mübarek zat:
"Ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden yüksek sesle konuşuruz? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de duyurabilecek ve demek istediklerimizi rahat aktarabilecekken niye avazımız çıktığı kadar boğazımızı yırtarak bağırırız?" diye tekrar sormuş.
Talebelerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış:
"İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak mecburiyetinde kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları lazım gelir."
"Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır.
Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile lüzum kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini hakiki olarak seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir."
Daha sonra talebelerine bakarak şöyle devam etmiş:
"Bu sebeple tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine müsade etmeyin, izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözlerden uzak durun.
Ne demişler...
"Zerzevatçı bağırır, Sarraf bağırmaz,
Eskici bağırır, Antikacı bağırmaz....
FİKRİ KIYMETLİ OLAN BAĞIRMAZ. BAĞIRAN DÜŞÜNEMEZ, DÜŞÜNEMEYEN KAVGA EDER.
SESİMİZİ DEĞİL SÖZÜMÜZÜ YÜKSELTELİM.
Rabbim bizleri;
" Güzel sözle, hikmetle ve nezaketle " davranan kullarından eylesin inşaAllah...
İnsanın Kuran-ı Kerim de geçen bir çok zayıf noktası bulunmaktadır.
1-İnsan çok zalimdir.
2-İnsan çok cahildir.
3-İnsan acalecidir.
4-İnsan menfaatine çok düşkündür.
5-İnsan haris ve cimridir.
6-İnsan kıskaç ve hasetçidir.
7-İnsan zayıf yaratılmıştır.
8-İnsan nankördür.
....
İnsan, kendini bilmeli ve Rabbine yönelmeli, zayıf olduğu noktaları güçlendirmeli, zaaflarına ve zayıflıklarına mahkum olmamalıdır.
Dünyanın imtihan yeri olduğunu bilen ve buna kalpten inanan bir Mümin, zulme yanaşmayacak, her türlü tecavüzden uzak duracaktır. Hırsına, menfaatine düşkün olan insanlar dünyayı yaşanılmaz bir hale dönüştürmekte, kanaart etmeyenler yüzünden yer yüzünde fesat kol gezmekte, haklar çiğnenmekte, adalet ayaklar altına alınmakta, benlik ve bencillik insanı insanlığından etmektedir.
Birileri dünyayı kirletip kendi dünyalarını güzelleştirme derdindeyken; biz inananlar, masum, mazlum, mağdur, mahsun kimseler için hep birlikte dünyayı güzelleştirme gayreti içerisinde olmak zorundayız.
Yüreği temiz, gönlü güzel, dili dualı, hayatı imanlı, ibadetli, ahlaklı, vicdanlı ve merhametli olan insanlardan olanlara selâm olsun.
1-İnsan çok zalimdir.
2-İnsan çok cahildir.
3-İnsan acalecidir.
4-İnsan menfaatine çok düşkündür.
5-İnsan haris ve cimridir.
6-İnsan kıskaç ve hasetçidir.
7-İnsan zayıf yaratılmıştır.
8-İnsan nankördür.
....
İnsan, kendini bilmeli ve Rabbine yönelmeli, zayıf olduğu noktaları güçlendirmeli, zaaflarına ve zayıflıklarına mahkum olmamalıdır.
Dünyanın imtihan yeri olduğunu bilen ve buna kalpten inanan bir Mümin, zulme yanaşmayacak, her türlü tecavüzden uzak duracaktır. Hırsına, menfaatine düşkün olan insanlar dünyayı yaşanılmaz bir hale dönüştürmekte, kanaart etmeyenler yüzünden yer yüzünde fesat kol gezmekte, haklar çiğnenmekte, adalet ayaklar altına alınmakta, benlik ve bencillik insanı insanlığından etmektedir.
Birileri dünyayı kirletip kendi dünyalarını güzelleştirme derdindeyken; biz inananlar, masum, mazlum, mağdur, mahsun kimseler için hep birlikte dünyayı güzelleştirme gayreti içerisinde olmak zorundayız.
Yüreği temiz, gönlü güzel, dili dualı, hayatı imanlı, ibadetli, ahlaklı, vicdanlı ve merhametli olan insanlardan olanlara selâm olsun.
Bir kamyonun Çarpmasıyla yaralanmış olan çiftçi Mehmet amca kazadan sorumlu tuttuğu taşıma şirketine dava açıyor. Mahkeme salonunda şirketin avukatı ile Mehmet Amca karşı karşıyalar, ve Avukat soruyor :
- Ama siz kazadan sonra gelen polis memuruna “ben çok iyiyim” demediniz mi?”
- Anlatayım ağam; Ben bizim eşeği gasabada satışa götürmek üzere gamyonetime bindirmiştim ki...
- Bırakın ayrıntıları Memet Bey, siz sadece soruma yanıt verin: Siz, kazadan hemen sonra gelen Polis memuruna “ben çok iyiyim” dediniz mi, demediniz mi?
- İşte anlatıyom ya Avukat bey; eşeği gamyonete yüklemiş, yola çıkmıştım ki...
Avukat tekrar adamın sözünü kesti ve Hakime dönerek:
- Sayın hakim, size olayın tam olarak nasıl gerçekleştiğini davacının kendi ifadesi ile almaya çalışıyorum ama, soruma yanıt vermiyor. Bu bey, kazadan hemen sonra olay yerine ulaşan polis memuruna ifadesinde “çok iyi” olduğunu söylemiş. Kayıtlara geçmiş. Şimdi, aradan kaç hafta sonra müvekkilime dava açıyor. Ben bu davada, bu şahsın mahkemeyi yanıltmaya çalıştığına inanıyorum. Lütfen, sadece soruya yanıt vermesini söyler misiniz? Hakim çiftçinin hikayesiyle ilgilenir gibiydi:
- Eşek hakkında söyleyeceklerini merak ettim aslında; Bırakalım da anlatsın....
Memet amca Hakime teşekkür ederek devam etti:
- İşte dediğim gibi, sayın Hakimim, tam eşeğimi gamyonetime bindirmiş şehre doğru gidiyodum ki, bu şirkete ait gucuman bi kamyon, “DUR” tabelasına aldırmadan üzerime sürdü ve bize çarptı. Ben yolun bi yanına fırladım, Garagaçan bi yana... Nasıl kötüyüm, nasıl kötü, anlatamam... Gıpırdanamıyom sancıdan... öte yanda Garagaçan bir anırıyo, bir anırıyokine, ortalık inliyo. Derkene bi pulis memuru geliveedi, Garagaçanın sesini duymasile önce ona dooru getti, eğildi, bahtı, tabancasına davrandı, alnının göbeenden Garagaçanımı urmasın mı??? Soonacııma, yolun garşı tarafına geçti, bana dooru geldi, dedikine:
- Eşeğin hali berbattı, vurmak zorunda galdım, “sen nassın ?” dedi...hadi erkeğisen kötüyüm de...
😊😅
- Ama siz kazadan sonra gelen polis memuruna “ben çok iyiyim” demediniz mi?”
- Anlatayım ağam; Ben bizim eşeği gasabada satışa götürmek üzere gamyonetime bindirmiştim ki...
- Bırakın ayrıntıları Memet Bey, siz sadece soruma yanıt verin: Siz, kazadan hemen sonra gelen Polis memuruna “ben çok iyiyim” dediniz mi, demediniz mi?
- İşte anlatıyom ya Avukat bey; eşeği gamyonete yüklemiş, yola çıkmıştım ki...
Avukat tekrar adamın sözünü kesti ve Hakime dönerek:
- Sayın hakim, size olayın tam olarak nasıl gerçekleştiğini davacının kendi ifadesi ile almaya çalışıyorum ama, soruma yanıt vermiyor. Bu bey, kazadan hemen sonra olay yerine ulaşan polis memuruna ifadesinde “çok iyi” olduğunu söylemiş. Kayıtlara geçmiş. Şimdi, aradan kaç hafta sonra müvekkilime dava açıyor. Ben bu davada, bu şahsın mahkemeyi yanıltmaya çalıştığına inanıyorum. Lütfen, sadece soruya yanıt vermesini söyler misiniz? Hakim çiftçinin hikayesiyle ilgilenir gibiydi:
- Eşek hakkında söyleyeceklerini merak ettim aslında; Bırakalım da anlatsın....
Memet amca Hakime teşekkür ederek devam etti:
- İşte dediğim gibi, sayın Hakimim, tam eşeğimi gamyonetime bindirmiş şehre doğru gidiyodum ki, bu şirkete ait gucuman bi kamyon, “DUR” tabelasına aldırmadan üzerime sürdü ve bize çarptı. Ben yolun bi yanına fırladım, Garagaçan bi yana... Nasıl kötüyüm, nasıl kötü, anlatamam... Gıpırdanamıyom sancıdan... öte yanda Garagaçan bir anırıyo, bir anırıyokine, ortalık inliyo. Derkene bi pulis memuru geliveedi, Garagaçanın sesini duymasile önce ona dooru getti, eğildi, bahtı, tabancasına davrandı, alnının göbeenden Garagaçanımı urmasın mı??? Soonacııma, yolun garşı tarafına geçti, bana dooru geldi, dedikine:
- Eşeğin hali berbattı, vurmak zorunda galdım, “sen nassın ?” dedi...hadi erkeğisen kötüyüm de...
😊😅
Gençlik denilince, bu minvalde sohbet açılınca, dertlendiğimiz dostlar
-Şer odakları tarafından etrafları kuşatılmış,
-Zararlı alışkanlıklara kapılmış,
-Suç şebekelerinin odağında, suç işleyen ve ceza evlerinde kararan tiplere dönmüş,
-Duyarsız, Hedefsiz, idealsiz, hayalsiz bir haldeler,
-Aylak aylak dolaşan ve hiçbir işe yaramayan,
-Toplumsal güvenleri zedelenmiş,
-Büyüklerle arasındaki mesafeler açılmış,
-Farklı boyutta yaşayan, etrafını anlamayan,
-Kalite gittikçe düşüyor, yapamazlar, edemezler, işin üstesinden gelemezler,
-Eğitim kaliteleri gittikçe düşüyor,
-Ne yapabiliriz ki bizi kimse bu konularda desteklemiyor bize sahip çıkmıyor, yapılan çalışmalar göstermelik oluyor,
-…….
Dikkat edersek konuşmalarda, sözüm ona büyüklerin dünyasında genç ve gençlik denince akla hep problemler, problemli bir gençlik, olumsuzluklar, işe yaramaz bir kitle ve kimlik arayışı gelmektedir. Burada sorulması gereken:
Durum gerçekte bu şekilde midir?
Büyükler, bu durumu konuşmaktan öte kalıcı neler yapmışlardır?
Gençlerin önüne konan Toplumsal rol modeller gençliği kuşatabilecek düzeyde midir?
Nasıl bir gençlik yetiştirmek istiyoruz?
Gençleri anlama noktasında hangi çabaları gösteriyoruz? Gençlere karşı tahammül sınırımız nedir?
Gençlerin hayalleri için, hayal kurabilecekleri ortamlar var ettik mi?
Suçu engellemek için toplumsal mutabakat sağlayabildik mi?
Sahi bizler gençleri gerçekten seviyor ve buna inanıyor muyuz?
Allah aşkına gençlere gerçek anlamda sorgulamadan güvenen, onlara değer veren, hatalarını hoş gören, vakit ayıran, omuzlarına dokunan, fedakarlık yapan, örnek olan kaç kişi var?
Allah'ım! Genç emanetlerine hakkıyla sahip çıkamadık, dertleriyle dertlenemedik, Efendimiz Muhammed Mustafa'nın verdiği değeri veremedik, gösterdiği müsamahayı gösteremedik, duyduğu güveni aksettiremedik, bizleri affet!
#diyanetgençlik
#gençlik #genç #diyanetgençlikmerkezi #diyanetgençlikkoordinatörlüğü #eleştiri #emamet #sorumluluk
-Şer odakları tarafından etrafları kuşatılmış,
-Zararlı alışkanlıklara kapılmış,
-Suç şebekelerinin odağında, suç işleyen ve ceza evlerinde kararan tiplere dönmüş,
-Duyarsız, Hedefsiz, idealsiz, hayalsiz bir haldeler,
-Aylak aylak dolaşan ve hiçbir işe yaramayan,
-Toplumsal güvenleri zedelenmiş,
-Büyüklerle arasındaki mesafeler açılmış,
-Farklı boyutta yaşayan, etrafını anlamayan,
-Kalite gittikçe düşüyor, yapamazlar, edemezler, işin üstesinden gelemezler,
-Eğitim kaliteleri gittikçe düşüyor,
-Ne yapabiliriz ki bizi kimse bu konularda desteklemiyor bize sahip çıkmıyor, yapılan çalışmalar göstermelik oluyor,
-…….
Dikkat edersek konuşmalarda, sözüm ona büyüklerin dünyasında genç ve gençlik denince akla hep problemler, problemli bir gençlik, olumsuzluklar, işe yaramaz bir kitle ve kimlik arayışı gelmektedir. Burada sorulması gereken:
Durum gerçekte bu şekilde midir?
Büyükler, bu durumu konuşmaktan öte kalıcı neler yapmışlardır?
Gençlerin önüne konan Toplumsal rol modeller gençliği kuşatabilecek düzeyde midir?
Nasıl bir gençlik yetiştirmek istiyoruz?
Gençleri anlama noktasında hangi çabaları gösteriyoruz? Gençlere karşı tahammül sınırımız nedir?
Gençlerin hayalleri için, hayal kurabilecekleri ortamlar var ettik mi?
Suçu engellemek için toplumsal mutabakat sağlayabildik mi?
Sahi bizler gençleri gerçekten seviyor ve buna inanıyor muyuz?
Allah aşkına gençlere gerçek anlamda sorgulamadan güvenen, onlara değer veren, hatalarını hoş gören, vakit ayıran, omuzlarına dokunan, fedakarlık yapan, örnek olan kaç kişi var?
Allah'ım! Genç emanetlerine hakkıyla sahip çıkamadık, dertleriyle dertlenemedik, Efendimiz Muhammed Mustafa'nın verdiği değeri veremedik, gösterdiği müsamahayı gösteremedik, duyduğu güveni aksettiremedik, bizleri affet!
#diyanetgençlik
#gençlik #genç #diyanetgençlikmerkezi #diyanetgençlikkoordinatörlüğü #eleştiri #emamet #sorumluluk
Tolstoy’un "İnsan Ne İle Yaşar" adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır. Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der. “Yoksa bütün hakkını kaybedersin.”
Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir takâti. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz…
Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der: “Bir insana işte bu kadar toprak yeter!”
Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz. Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev… Gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük..
Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir takâti. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz…
Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der: “Bir insana işte bu kadar toprak yeter!”
Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz. Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev… Gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük..
DÜNYANIN NÜFUSU 8.04 MİLYARA ULAŞTI. DÜNYANIN BÜYÜK FOTOĞRAFINDA EPEY DEĞİŞİKLİK VAR…
Bu 8 milyar insanın;
%11'i Avrupa'da
%5'i Kuzey Amerika'da
%9'u Güney Amerika'da
%15'u Afrika'da
%60'ı Asya'da yaşamaktadır.
%49'u köylerde, %51şehirlerde yaşıyor.
İnsanların;
%12'si Çince
%5 İspanyolca
%5 İngilizce
%3'ü Arapça
%3 Hintçe
%3 Bengalce
%3 Portekizce
%2 Rusça
%2 Japonca
%62'si kendi dilinde konuşuyor.
-İnsanların;
-%77'sinin konutu var. %23'ünün yaşayacak mekanı yok.
-% 25'i yetersiz besleniyor.
-%87'si temiz içme suyuna sahip.
-%75'inin cep telefonu var.
-%30'unun internet erişimi var.
-% 7'si üniversite mezunu.
-%83'ü okuma-yazma biliyor.
İnsanların;
-%33'ü Hıristiyan,
-%22'si Müslüman,
-%14'ü Hintliler,
-%7''si Budist,
-%12'si diğer dinler,
-%12'sinin dini inancı yok.
-Dünyada insanların %26'sı 15 yaşına ulaşamadan ölüyor. 15-64 yaş aralığında ölenlerin oranı % 66'dır.
-İnsanların sadece % 8'i 65 ve üzerindeki yaşlara kadar yaşayabilmektir..
Kaynak:NEW ENGLAND JOURNAL OF MEDICINE
20.08.2024
Alıntı
Bu 8 milyar insanın;
%11'i Avrupa'da
%5'i Kuzey Amerika'da
%9'u Güney Amerika'da
%15'u Afrika'da
%60'ı Asya'da yaşamaktadır.
%49'u köylerde, %51şehirlerde yaşıyor.
İnsanların;
%12'si Çince
%5 İspanyolca
%5 İngilizce
%3'ü Arapça
%3 Hintçe
%3 Bengalce
%3 Portekizce
%2 Rusça
%2 Japonca
%62'si kendi dilinde konuşuyor.
-İnsanların;
-%77'sinin konutu var. %23'ünün yaşayacak mekanı yok.
-% 25'i yetersiz besleniyor.
-%87'si temiz içme suyuna sahip.
-%75'inin cep telefonu var.
-%30'unun internet erişimi var.
-% 7'si üniversite mezunu.
-%83'ü okuma-yazma biliyor.
İnsanların;
-%33'ü Hıristiyan,
-%22'si Müslüman,
-%14'ü Hintliler,
-%7''si Budist,
-%12'si diğer dinler,
-%12'sinin dini inancı yok.
-Dünyada insanların %26'sı 15 yaşına ulaşamadan ölüyor. 15-64 yaş aralığında ölenlerin oranı % 66'dır.
-İnsanların sadece % 8'i 65 ve üzerindeki yaşlara kadar yaşayabilmektir..
Kaynak:NEW ENGLAND JOURNAL OF MEDICINE
20.08.2024
Alıntı
فَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّبِينَ فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَعِيمٍ
“Eğer (ölen kişi) Allah’a yakın kılınmışlardan ise, ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır. Eğer Ahiret mutluluğuna ermiş kişilerden ise, kendisine, "Selam sana Ahiret mutluluğuna ermişlerden!" denir.
(Vâkıa 56/88-89-90)
Rabbim ayeti kerimelerde ölen insanların iyi olarak vasıflananlarına nice mükâfat verileceğini, mutluluğa kavuşturulacağını ifâde etmektedir.
Duam o ki:
"Ey Rabbim! Beni ve gönlümden geçen tüm kardeşlerimi rızana eriştirecek yola döndür. Bizi senden uzak kılma. Bizi cemalinle müşerref eyle.
Bizi günahında ısrar eden bedbahtlardan eyleme."
“Eğer (ölen kişi) Allah’a yakın kılınmışlardan ise, ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır. Eğer Ahiret mutluluğuna ermiş kişilerden ise, kendisine, "Selam sana Ahiret mutluluğuna ermişlerden!" denir.
(Vâkıa 56/88-89-90)
Rabbim ayeti kerimelerde ölen insanların iyi olarak vasıflananlarına nice mükâfat verileceğini, mutluluğa kavuşturulacağını ifâde etmektedir.
Duam o ki:
"Ey Rabbim! Beni ve gönlümden geçen tüm kardeşlerimi rızana eriştirecek yola döndür. Bizi senden uzak kılma. Bizi cemalinle müşerref eyle.
Bizi günahında ısrar eden bedbahtlardan eyleme."
Sen hiç dalına küsen,ağaç gördün mü kardeş?
Ya da dikeninden, yaprağından utanan gül...?
Su toprağa tohuma, gönül koyar mı hiç.?
Rüzgâr kıskanır mı, yağmuru, bulutu...?
Hangi kuş aç bırakır, açıkta koyar yavrusunu.?
Hangi kurt, başka bir kurda acı verir...?
Köpek bile yalamaz mı sevdiğinin yarasını.?
Bilmez mi, çiçek arının, arı çiçeğin hatrını...?
Sen hiç işkence yapan, aslan gördün mü kardeş.?
Ya da hangi sincap, kırmıştır komşusunun kalbini...?
Hangi hayvan orman yakar, yuva yıkar.?
Hangi hayvan, ilk önce sevdiğine kıyar...?
Milyonlarca farklı böcek türü var yeryüzünde.
Kaçı savaşmıştır birbiriyle, kaçı katliama uğramıştır...?
Kaç aslan, sürgün edilmiştir yerinden yurdundan.?
Kaç kartal, gökyüzünde özgür diye taşlanmıştır...?
Sen hiç, yalan söyleyen yıldız gördün mü kardeş.?
Ya da başkasının kederine, keyiflenen yakamoz...?
Hangi dağ, eteğindeki köyü üzmüştür.?
Ve hangi ırmak, ihanet etmiştir aktığı denize...?
Sadece insandır, insanın cehennemi.
İçindeki ateşte, en çok kendi kavrulan...
Yaşıyor, kötülük ede ede.
Yaşıyor, kötülük bula bula...
Kızılderili sözü
Ya da dikeninden, yaprağından utanan gül...?
Su toprağa tohuma, gönül koyar mı hiç.?
Rüzgâr kıskanır mı, yağmuru, bulutu...?
Hangi kuş aç bırakır, açıkta koyar yavrusunu.?
Hangi kurt, başka bir kurda acı verir...?
Köpek bile yalamaz mı sevdiğinin yarasını.?
Bilmez mi, çiçek arının, arı çiçeğin hatrını...?
Sen hiç işkence yapan, aslan gördün mü kardeş.?
Ya da hangi sincap, kırmıştır komşusunun kalbini...?
Hangi hayvan orman yakar, yuva yıkar.?
Hangi hayvan, ilk önce sevdiğine kıyar...?
Milyonlarca farklı böcek türü var yeryüzünde.
Kaçı savaşmıştır birbiriyle, kaçı katliama uğramıştır...?
Kaç aslan, sürgün edilmiştir yerinden yurdundan.?
Kaç kartal, gökyüzünde özgür diye taşlanmıştır...?
Sen hiç, yalan söyleyen yıldız gördün mü kardeş.?
Ya da başkasının kederine, keyiflenen yakamoz...?
Hangi dağ, eteğindeki köyü üzmüştür.?
Ve hangi ırmak, ihanet etmiştir aktığı denize...?
Sadece insandır, insanın cehennemi.
İçindeki ateşte, en çok kendi kavrulan...
Yaşıyor, kötülük ede ede.
Yaşıyor, kötülük bula bula...
Kızılderili sözü
Yeryüzü dediğin bir koca mabed.
Geldik bu mabede maksat ibadet.
Üç günlük bir dünya için gayret üstüne gayret...
Ebedi bir hayat için gayret yok hayret...
Ezanlar ederken secdeye davet, hep yarın diyorsun oysa kim bilir;
O yarın belki kıyamet !
Necip Fazıl Kısakürek
Geldik bu mabede maksat ibadet.
Üç günlük bir dünya için gayret üstüne gayret...
Ebedi bir hayat için gayret yok hayret...
Ezanlar ederken secdeye davet, hep yarın diyorsun oysa kim bilir;
O yarın belki kıyamet !
Necip Fazıl Kısakürek
Herkesi memnun etmek gibi bir derdim asla olamaz. Müşteri hizmetlerinde çalışmıyorum maalesef.
Sevenimiz olduğu kadar sevmeyeninizde vardır elbet. Gerçek olan işimi en güzel şekilde yaptığımdır.
Sevenimiz olduğu kadar sevmeyeninizde vardır elbet. Gerçek olan işimi en güzel şekilde yaptığımdır.
Haccac bir gün Said ibn Cübeyr ile karşılaşır. Haccac Said'e sorar:
"Hafiz-ı Kur'an olduğun söyleniyor. Kur'andan bir yer okur musun?"
-Said:
أذا جاء نصر الله والفتح ورأيت الناس يخرجون من دين الله افواجا
"Allah'ın dinine girerler yerine Allah'ın dininden çıkarlar şeklinde okur.."
-Haccac: "Yanlış okuyorsun
يدخلون yerine يخرجون
okuyorsun." der
-Said: "O Efendimiz döneminde idi. O zamanlar insanlar Allah'ın dinine giriyorlardı. Şimdi ise senin dönemin.. Senin gibiler yüzünden de insanlar dinden çıkıyor" diye cevap verir...
Kıssadan hissemize düşen sizce nedir?
"Hafiz-ı Kur'an olduğun söyleniyor. Kur'andan bir yer okur musun?"
-Said:
أذا جاء نصر الله والفتح ورأيت الناس يخرجون من دين الله افواجا
"Allah'ın dinine girerler yerine Allah'ın dininden çıkarlar şeklinde okur.."
-Haccac: "Yanlış okuyorsun
يدخلون yerine يخرجون
okuyorsun." der
-Said: "O Efendimiz döneminde idi. O zamanlar insanlar Allah'ın dinine giriyorlardı. Şimdi ise senin dönemin.. Senin gibiler yüzünden de insanlar dinden çıkıyor" diye cevap verir...
Kıssadan hissemize düşen sizce nedir?
Bir zamanlar, çok güçlü bir oduncu bir kereste tüccarından iş istemiş ve işe alınmış.
İşin hem ödeme hem de çalışma koşulları çok iyiymiş. Bu nedenle, oduncu elinden geleni yapmaya karar vermiş.
Patronu ona bir balta vermiş ve çalışacağı bölgeyi göstermiş.
Oduncu büyük bir gayretle ilk gün tam 18 ağaç keserek getirmiş.
“Tebrikler,” demiş patron, “Çalışmana böyle devam et”
Patronun bu söylediklerinden daha da motive olan oduncu ertesi gün çok daha gayretle çalışmış. Ancak, sadece 15 ağaç kesip getirebilmiş. Bu durumdan biraz mahcup olmuş.
Üçüncü günü bunu telafi edeyim diye gayret etmiş. Ama sadece 10 ağaç kesip getirebilmiş.
Her geçen gün kesip getirdiği ağaç sayısı giderek daha da azalmaya başlamış.
“Gücümde ve kuvvetimde azalma oluyor”, diye düşünmüş oduncu. Ve patronuna giderek özür dilemiş. Çok çalıştığını ama kestiği ağaç sayısının giderek azaldığını söylemiş. Bunun nedenini de tam olarak çözemediğini ifade etmiş.
Patronu, “En son baltanı ne zaman biledin?” diye sormuş.
“Bilemek mi?” diye cevap vermiş oduncu. “Odun kesmekle o kadar çok meşguldüm ki, baltayı bilemek hiç aklıma gelmedi.”
Hayatta her zaman aynı işi yapmakla meşgul olmak veya sadece çok çalışmak başarı için yeterli değildir. Bu zaman içinde arada bir durup, kendinizi geliştirmek ve daha verimli olmak için ne yapmanız gerektiğini de öğrenmek gerekir. Yani arada bir durup, kendi kişisel baltanızı da bilemelisiniz...
İşin hem ödeme hem de çalışma koşulları çok iyiymiş. Bu nedenle, oduncu elinden geleni yapmaya karar vermiş.
Patronu ona bir balta vermiş ve çalışacağı bölgeyi göstermiş.
Oduncu büyük bir gayretle ilk gün tam 18 ağaç keserek getirmiş.
“Tebrikler,” demiş patron, “Çalışmana böyle devam et”
Patronun bu söylediklerinden daha da motive olan oduncu ertesi gün çok daha gayretle çalışmış. Ancak, sadece 15 ağaç kesip getirebilmiş. Bu durumdan biraz mahcup olmuş.
Üçüncü günü bunu telafi edeyim diye gayret etmiş. Ama sadece 10 ağaç kesip getirebilmiş.
Her geçen gün kesip getirdiği ağaç sayısı giderek daha da azalmaya başlamış.
“Gücümde ve kuvvetimde azalma oluyor”, diye düşünmüş oduncu. Ve patronuna giderek özür dilemiş. Çok çalıştığını ama kestiği ağaç sayısının giderek azaldığını söylemiş. Bunun nedenini de tam olarak çözemediğini ifade etmiş.
Patronu, “En son baltanı ne zaman biledin?” diye sormuş.
“Bilemek mi?” diye cevap vermiş oduncu. “Odun kesmekle o kadar çok meşguldüm ki, baltayı bilemek hiç aklıma gelmedi.”
Hayatta her zaman aynı işi yapmakla meşgul olmak veya sadece çok çalışmak başarı için yeterli değildir. Bu zaman içinde arada bir durup, kendinizi geliştirmek ve daha verimli olmak için ne yapmanız gerektiğini de öğrenmek gerekir. Yani arada bir durup, kendi kişisel baltanızı da bilemelisiniz...
Tolstoy'a sormuşlar:
Nasıl ''iyi insan'' olunabilir?
Önce ''kötülük ve kötü insan'' hususunda mutabık olmak lazım, demiş.
Peki, kötü insan nedir? diye sormuşlar.
Verdiği cevap sarsıcı:
''Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan en kötü insandır.''
Nasıl ''iyi insan'' olunabilir?
Önce ''kötülük ve kötü insan'' hususunda mutabık olmak lazım, demiş.
Peki, kötü insan nedir? diye sormuşlar.
Verdiği cevap sarsıcı:
''Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan en kötü insandır.''
Nübüvvetin 11. yılında medineli insanlarla ilk karşılaşmasını gerçekleştiren efendimiz bir yıl sonra hac mevsiminde Medine’den gelenlerle Akabe’de bir araya geldi ve bu görüşmede Yesribliler Allah Resulü‘ne şu hususlarda söz vermişlerdir:
“Gerek sıkıntı, gerekse sevinç halinde dinlemek ve itaat etmek boynumuzun borcudur. Sen bizim üzerimizde bir yere sahip olacaksın. Biz de emretme yetkisi olana karşı hiçbir itiraz ve muhalefette bulunmayacağız. Allah yolunda bizi küçük gören hiç kimsenin bizi ayıplamasına aldırmayacağız. Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacağız. Hırsızlık yapmayacağız, zinaya yaklaşmayacağız. Asla çocuklarımızı öldürmeyemeyecek, aramızda hiçbir kişiye iftirada bulunmayacağız. Nihayet senin hiçbir hareketinde sana karşı itaatsizlik etmeyeceğiz.“
Hazreti peygamber sallallahu aleyhi vesellem muhataplarına şayet bu sözlerini tutarlarsa, mükafatlarının cennet olacağı müjdesini verdi. Ardından da herhangi bir şekilde ahitlerini bozarlarsa Allahın bunun cezasız bırakmayacağı uyarısını yaptı.
“Gerek sıkıntı, gerekse sevinç halinde dinlemek ve itaat etmek boynumuzun borcudur. Sen bizim üzerimizde bir yere sahip olacaksın. Biz de emretme yetkisi olana karşı hiçbir itiraz ve muhalefette bulunmayacağız. Allah yolunda bizi küçük gören hiç kimsenin bizi ayıplamasına aldırmayacağız. Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacağız. Hırsızlık yapmayacağız, zinaya yaklaşmayacağız. Asla çocuklarımızı öldürmeyemeyecek, aramızda hiçbir kişiye iftirada bulunmayacağız. Nihayet senin hiçbir hareketinde sana karşı itaatsizlik etmeyeceğiz.“
Hazreti peygamber sallallahu aleyhi vesellem muhataplarına şayet bu sözlerini tutarlarsa, mükafatlarının cennet olacağı müjdesini verdi. Ardından da herhangi bir şekilde ahitlerini bozarlarsa Allahın bunun cezasız bırakmayacağı uyarısını yaptı.
KİTAP VE OKUMANIN ÖNEMİ
📚 *Çin Atasözü:*
"Kitap, dünyaya açılan bir penceredir."
📚 *Abbas el-Akkad:*
"İyi bir kitabı üç kez okumak, üç iyi kitabı okumaktan daha iyidir."
📚 *Aristoteles:*
"Bir insana nasıl hükmedersiniz?" diye sormuşlar. O da cevap vermiş: "Kaç kitap okuduğunu ve ne okuduğunu sorarım."
📚 *Montesquieu:*
"Okuma sevgisi, sıkıcı saatleri zevkli saatlerle değiştirmektir."
📚 *Emerson:*
"Kitaplar, zaman içinde en kalıcı eserlerdir."
📚 *Alman Atasözü:*
"Beden yalnızca yiyecek ve egzersizle büyür, zihin ise sadece okuma ve düşünceyle büyür."
📚 *Du Beauvoir:*
"Az oku ama okuduğun her kelimeyi iyice anla."
📚 *Oliver Smith:*
"Bir kitabı ilk kez okuduğumda yeni bir arkadaş kazanmış gibi hissederim, ikinci kez okuduğumda eski bir arkadaşımla karşılaşmış gibi olurum."
📚 *Abbas Mahmoud el-Akkad:*
"Kılavuzlar size faydalı olanı okumanızı söyler, ama ben diyorum ki, okuduğunuz şeyden faydalanın."
📚 *Bayardo La Gorce:*
"Bana ne okuduğunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim."
📚 *Beecher:*
"Kütüphane hayatın lükslerinden veya gereksinimlerinden biri değildir; bir insanın çocuklarını kitaplarla çevrelemeden yetiştirmeye hakkı yoktur."
📚 *Di Baro:*
"Kitap, ihanet etmeyen bir dosttur."
Hiç şüphe yok ki kitap, insanın bilgi hazinesini zenginleştirmenin en iyi kaynağı olmaya devam ediyor ve ciddi, düzenli ve derin okuma, bilinçli, uzmanlaşmış ve seçkin bir kişisel kültür inşa etmenin en iyi kaynağı olmaya devam ediyor.
DÜNYA HALİ (Alıntı)
📚 *Çin Atasözü:*
"Kitap, dünyaya açılan bir penceredir."
📚 *Abbas el-Akkad:*
"İyi bir kitabı üç kez okumak, üç iyi kitabı okumaktan daha iyidir."
📚 *Aristoteles:*
"Bir insana nasıl hükmedersiniz?" diye sormuşlar. O da cevap vermiş: "Kaç kitap okuduğunu ve ne okuduğunu sorarım."
📚 *Montesquieu:*
"Okuma sevgisi, sıkıcı saatleri zevkli saatlerle değiştirmektir."
📚 *Emerson:*
"Kitaplar, zaman içinde en kalıcı eserlerdir."
📚 *Alman Atasözü:*
"Beden yalnızca yiyecek ve egzersizle büyür, zihin ise sadece okuma ve düşünceyle büyür."
📚 *Du Beauvoir:*
"Az oku ama okuduğun her kelimeyi iyice anla."
📚 *Oliver Smith:*
"Bir kitabı ilk kez okuduğumda yeni bir arkadaş kazanmış gibi hissederim, ikinci kez okuduğumda eski bir arkadaşımla karşılaşmış gibi olurum."
📚 *Abbas Mahmoud el-Akkad:*
"Kılavuzlar size faydalı olanı okumanızı söyler, ama ben diyorum ki, okuduğunuz şeyden faydalanın."
📚 *Bayardo La Gorce:*
"Bana ne okuduğunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim."
📚 *Beecher:*
"Kütüphane hayatın lükslerinden veya gereksinimlerinden biri değildir; bir insanın çocuklarını kitaplarla çevrelemeden yetiştirmeye hakkı yoktur."
📚 *Di Baro:*
"Kitap, ihanet etmeyen bir dosttur."
Hiç şüphe yok ki kitap, insanın bilgi hazinesini zenginleştirmenin en iyi kaynağı olmaya devam ediyor ve ciddi, düzenli ve derin okuma, bilinçli, uzmanlaşmış ve seçkin bir kişisel kültür inşa etmenin en iyi kaynağı olmaya devam ediyor.
DÜNYA HALİ (Alıntı)
Ömer Seyfettin çalıştığı okulda, öğretmen arkadaşlarıyla tartışırken; "ilim başka, irfan başka; âlim başka, arif başka" diyor, arkadaşları bu görüşe katılmıyorlardı.
Bir gün bu öğretmen arkadaşlarına "Avusturya’dan vagonlar dolusu şeker geliyor, şeker çok ucuzlayacak" dedi.
Arkadaşları haberin doğruluğundan şüphe bile etmediler.
Herkes şeker kıtlığı bitecek diye çok sevindi.
O sırada öğretmenler odasına temizliğe gelen bir hademeye de aynı haberi verdi Ömer Seyfettin.
Hademe; "İnanma beyim, Avusturya bu savaş zamanı şekeri bulsa kendi yer, bize niye yollasın?" deyince Ömer Seyfettin öğretmen arkadaşlarına döndü:
"Gördünüz mü cancağızım? Siz bütün ilminize rağmen habere inandınız. O irfanı sayesinde yutmadı. Demek ki arif başka, alim başka; irfan başka, ilim başkaymış, gördünüz mü'' demiş...
Bir gün bu öğretmen arkadaşlarına "Avusturya’dan vagonlar dolusu şeker geliyor, şeker çok ucuzlayacak" dedi.
Arkadaşları haberin doğruluğundan şüphe bile etmediler.
Herkes şeker kıtlığı bitecek diye çok sevindi.
O sırada öğretmenler odasına temizliğe gelen bir hademeye de aynı haberi verdi Ömer Seyfettin.
Hademe; "İnanma beyim, Avusturya bu savaş zamanı şekeri bulsa kendi yer, bize niye yollasın?" deyince Ömer Seyfettin öğretmen arkadaşlarına döndü:
"Gördünüz mü cancağızım? Siz bütün ilminize rağmen habere inandınız. O irfanı sayesinde yutmadı. Demek ki arif başka, alim başka; irfan başka, ilim başkaymış, gördünüz mü'' demiş...
Platon, “Devlet” adlı eserinde şöyle der:
“İşler, ehil olanların eline verilmezse, ne devlet düzenli kalır ne de halk huzur bulur.”
“İşler, ehil olanların eline verilmezse, ne devlet düzenli kalır ne de halk huzur bulur.”