Akademi Dergisi
Tarık suresi, 12. ayet Yarılma sahibi yeryüzüne ant olsun وَالْأَرْضِ ذَاتِ الصَّدْعِ Vel ardı zatis sad'.
Yeryüzü çatlıyor, yarılıyor, halini değiştiriyor ve gayb olmuş, atomlarına ayrışmış insan bedenlerini geri veriyor. Atomları tekrar birleşmek yoluyla ölü insanlar yeniden vücut buluyorlar. İşte bu, on binlerce sene boyunca iman etmeyenlerin her devirde inkar ettiği şey. "İnsan ölecek, çürüyecek ve sonra vücudu bir daha geri mi gelecek? Yeniden mi dirilecek? Hiç öyle şey mi olur?" dediler.
Ölüm hali yaşanınca insanın ruhu zaten yok olmaz, ruh madde değil ama madde olan vücut bile aslında yok olmuyor. Gayb oluyor, biz göremiyoruz. Sadece atomlarına ayrışıyor. Kıyamet koptuktan sonra, yeniden diriltilme vakti gelince yer çatlıyor, o atomları geri veriyor, birleştiriyor. Böylelikle "hesap için diriltilme" hadisesi yaşanıyor.
Ölüm hali yaşanınca insanın ruhu zaten yok olmaz, ruh madde değil ama madde olan vücut bile aslında yok olmuyor. Gayb oluyor, biz göremiyoruz. Sadece atomlarına ayrışıyor. Kıyamet koptuktan sonra, yeniden diriltilme vakti gelince yer çatlıyor, o atomları geri veriyor, birleştiriyor. Böylelikle "hesap için diriltilme" hadisesi yaşanıyor.
Akademi Dergisi
Yeryüzü çatlıyor, yarılıyor, halini değiştiriyor ve gayb olmuş, atomlarına ayrışmış insan bedenlerini geri veriyor. Atomları tekrar birleşmek yoluyla ölü insanlar yeniden vücut buluyorlar. İşte bu, on binlerce sene boyunca iman etmeyenlerin her devirde inkar…
Kamer'den kastedilen dünyamızın uydusu ay mı, Ay'ın içindeki bir kısmı mı...
Kamer denilen şey dünyamızın çekirdeği mi ya da bir şahıs mı ya da bir melek mi ya da bir sadık hizmetçi kişi mi...
Kamer denilen her ne ise... İşte o nesnenin ya da o kişinin hali değişecek, o yarılacak, o çatlayacak yani bir anda büyük bir enerji/sayha meydana çıkartacak ve o andan sonra vay bu dünyanın ve insanlığın haline...
Hiçbir ümmette yaşanmadığı kadar şiddetli, büyük, geniş çapta, kuşatıcı, acı, feci bir felaket ya da felaket silsilesi yaşanacak.
İşte ona "saat" deniyor.
O saat, Mehdi'nin zuhuruyla da alakalı. Onlarca sure, yüzlerce ayet Mehdi ile alakalı.
Pek çok sureden anlıyoruz ki Ankebut Ağının o vakitteki önderlerine peygamberimiz rest çekmiş. Bir süre sonra hz Allah, hz peygamberimize, o örgütlü, sınır tanımaz ve İblis'e kulluk eden kafirleri kendi haline bırakmasını emir etmiş. Ahir zamanda o kafirlerin yani Ankebut Ağının darmadağın edileceğini, dağıtılacağını müjdelemiş.
Kamer denilen şey dünyamızın çekirdeği mi ya da bir şahıs mı ya da bir melek mi ya da bir sadık hizmetçi kişi mi...
Kamer denilen her ne ise... İşte o nesnenin ya da o kişinin hali değişecek, o yarılacak, o çatlayacak yani bir anda büyük bir enerji/sayha meydana çıkartacak ve o andan sonra vay bu dünyanın ve insanlığın haline...
Hiçbir ümmette yaşanmadığı kadar şiddetli, büyük, geniş çapta, kuşatıcı, acı, feci bir felaket ya da felaket silsilesi yaşanacak.
İşte ona "saat" deniyor.
O saat, Mehdi'nin zuhuruyla da alakalı. Onlarca sure, yüzlerce ayet Mehdi ile alakalı.
Pek çok sureden anlıyoruz ki Ankebut Ağının o vakitteki önderlerine peygamberimiz rest çekmiş. Bir süre sonra hz Allah, hz peygamberimize, o örgütlü, sınır tanımaz ve İblis'e kulluk eden kafirleri kendi haline bırakmasını emir etmiş. Ahir zamanda o kafirlerin yani Ankebut Ağının darmadağın edileceğini, dağıtılacağını müjdelemiş.
Akademi Dergisi
Yani bu ayete "Yüksekte/yükselmiş olana ve Tarık'a and olsun" manası verilebiliyor. Daha türlü türlü manalar verilebiliyor.
📎 Tasavvuf âlimlerinin görüşü. Bazı mutasavvıflar yedi kat semayı işârî ve ruhanî anlamda yorumlamışlardır. Onlara göre sema insanın olgunlaşarak yükseldiği mertebeler, insanla Allah arasında aşılması gereken yüce basamaklardır. İrfanla donanan, çokluktan (kesret) sıyrılan, birliğe (vahdet) ulaşan her insan ruhu semâvâtı derece derece aşar, sonunda Allah’a ulaşır.
Akademi Dergisi
📎 Tasavvuf âlimlerinin görüşü. Bazı mutasavvıflar yedi kat semayı işârî ve ruhanî anlamda yorumlamışlardır. Onlara göre sema insanın olgunlaşarak yükseldiği mertebeler, insanla Allah arasında aşılması gereken yüce basamaklardır. İrfanla donanan, çokluktan…
14 asırdır şu hususa dikkat edilemediği için, yüzlerce ayet-i kerimenin tefsirinden aciz kalınmış.
Vakit bularak kaynaklara bakamadım ve imkan bularak konuda uzman kişilerle istişare edemedim ama anladığım kadarıyla "sema" kelimesinin bir manası "kader", diğer bir manası da "devran" yani bir devrin değişmesi, yeni bir devrin başlaması.
📎 Beytülizze
Kur’ân-ı Kerîm’in bir bütün halinde indirildiği ve dünya semasında bulunduğu rivayet edilen yerin adı
Beytülizzenin mahiyeti hakkında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamakta, ancak Kur’an’ın Hz. Peygamber’e peyderpey nüzûlünden söz edilirken onun semâ-i dünyâda (yere en yakın gök) bir yer olduğu zikredilmektedir. Levh-i mahfûzda bulunduğu ifade edilen Kur’ân-ı Kerîm’in (el-Burûc 85/21-22) âyetleri ramazan ayında mübarek bir gecede (Kadir gecesi) buradan indirilmiştir (el-Bakara 2/185; ed-Duhân 44/2-3; el-Kadr 97/1). Bazı rivayetlerden bu indirilişin beytülizzeye olduğu anlaşılmakta olup buna göre nüzûlün bir başka safhası da âyet ve sûrelerin beytülizzeden Cebrâil aracılığı ile veya vasıtasız olarak şartlara ve ihtiyaçlara göre Hz. Peygamber’e peyderpey gönderilmesidir (el-İsrâ 17/106; el-Furkān 25/32).
Kur’ân-ı Kerîm’in bir bütün halinde indirildiği ve dünya semasında bulunduğu rivayet edilen yerin adı
Beytülizzenin mahiyeti hakkında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamakta, ancak Kur’an’ın Hz. Peygamber’e peyderpey nüzûlünden söz edilirken onun semâ-i dünyâda (yere en yakın gök) bir yer olduğu zikredilmektedir. Levh-i mahfûzda bulunduğu ifade edilen Kur’ân-ı Kerîm’in (el-Burûc 85/21-22) âyetleri ramazan ayında mübarek bir gecede (Kadir gecesi) buradan indirilmiştir (el-Bakara 2/185; ed-Duhân 44/2-3; el-Kadr 97/1). Bazı rivayetlerden bu indirilişin beytülizzeye olduğu anlaşılmakta olup buna göre nüzûlün bir başka safhası da âyet ve sûrelerin beytülizzeden Cebrâil aracılığı ile veya vasıtasız olarak şartlara ve ihtiyaçlara göre Hz. Peygamber’e peyderpey gönderilmesidir (el-İsrâ 17/106; el-Furkān 25/32).
Beytülizze de semada, yüksekte...
📎 İbn Abbas şöyle demiştir: “Kur’an ‘zikir makamı’ndan (levh-i mahfûz) alındı, dünya semasındaki beytülizzeye kondu. Cibrîl de onu Peygamber’e indirir ve ağır ağır okurdu” (bk. İbn Ebû Şeybe, VI, 144; Hâkim, II, 223). Hâkim bu rivayeti zikrettikten sonra isnadının sahih olduğunu kaydetmiş, Zerkeşî, Zehebî ve Süyûtî gibi bazı âlimler de beytülizzeden söz eden bu ve benzeri bazı rivayetler için aynı değerlendirmeyi yapmışlardır.
📎 İbn Abbas şöyle demiştir: “Kur’an ‘zikir makamı’ndan (levh-i mahfûz) alındı, dünya semasındaki beytülizzeye kondu. Cibrîl de onu Peygamber’e indirir ve ağır ağır okurdu” (bk. İbn Ebû Şeybe, VI, 144; Hâkim, II, 223). Hâkim bu rivayeti zikrettikten sonra isnadının sahih olduğunu kaydetmiş, Zerkeşî, Zehebî ve Süyûtî gibi bazı âlimler de beytülizzeden söz eden bu ve benzeri bazı rivayetler için aynı değerlendirmeyi yapmışlardır.
📎 Râgıb el-İsfahânî felek ve fülk (gemi) kelimeleri arasında bir ilişki görmektedir. Kök harflerinin aynı olması ikisi arasında etimolojik bir akrabalık bulunduğunu kanıtlamamakla beraber fülk kelimesinin feleğin çoğul şekillerinden birini teşkil ettiği bilinmektedir (Lane, VI, 2443-2444). Ancak İsfahânî’nin iki kelime arasında kurduğu ilişki şu şekilde açıklanabilecek olan basit bir benzerliğe dayanmaktadır: Fülk bir “binek”tir (ez-Zuhruf 43/12); felek de yıldızların “aktığı yer”dir. Felek fülk gibi olduğu için, yani yıldızların içinde “yüzdüğü” (Yâsîn 36/41) ve taşıyıcı bir bineğe benzediği için -nitekim fülke “binek” anlamı da verilmiştir (a.g.e., VI, 2443)- bu ismi almıştır (el-Müfredât, “felek” md.). Arthur Jeffery de fülk kelimesini Akkadca’daki pilakkudan türeyen felekle aynı kökten saymakta ve İsfahânî’nin benzetmesine dikkat çekmektedir (The Foreign Vocabulary of the Qur’ān, s. 229-230).
📎 Bunun yanı sıra Kur’an’da gemi için ayrıca “akıp giden” anlamında câriye kelimesi kullanılmakta (eş-Şûrâ 42/32; el-Hâkka 69/11), bunun çoğulu olan cevâr da aynı şekilde gök cisimleri anlamına gelmektedir (et-Tekvîr 81/16). Dolayısıyla, “Bütün gezegenler bir felekte yüzer” (Yâsîn 36/41) meâlindeki âyeti bu benzetmelerin ışığında, “Sanki bir gemide imiş gibi onun yüzmesiyle yüzerler”, “Bir gemi gibi yüzerler” veya “aynı galakside yüzerler” şeklinde yorumlamak mümkündür. İzlerine bugünkü “uzay gemisi, hava limanı, astronot” (Gr. astron-nautes “yıldız gemici, yıldızlar arası gemici”) gibi kelimelerde de rastlanan göklerin kozmik bir okyanus, gök cisimlerinin birer gemi gibi düşünülmesi fikri antik kozmolojilerle ilgili olmalıdır.
Tarık suresi, 2. ayet
Tarık'ın ne olduğunu sen ne bileceksin?
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الطَّارِقُ
Ve ma edrake met tarik.
Tarık'ın ne olduğunu sen ne bileceksin?
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الطَّارِقُ
Ve ma edrake met tarik.
📎 Necm;
Yıldız. Gökyüzünde enerji kaynağı üreten, yoğun ışık saçan plazma kütlesi; gökyüzüne serpilmiş ışıklı noktalardan her biri.
Yıldız. Gökyüzünde enerji kaynağı üreten, yoğun ışık saçan plazma kütlesi; gökyüzüne serpilmiş ışıklı noktalardan her biri.
"Yıldız" deyip geçiyorlar ama "doğan" ve "ortaya çıkmak" manasına da geliyor.
📎 Kök bakımından necm “doğmak, ortaya çıkmak”, kevkeb “parlamak, aydınlık olmak” anlamına gelir (Lisânü’l-ʿArab, “ncm”, “kkb” md.leri).
📎 Kök bakımından necm “doğmak, ortaya çıkmak”, kevkeb “parlamak, aydınlık olmak” anlamına gelir (Lisânü’l-ʿArab, “ncm”, “kkb” md.leri).
O halde...
"Semaya yani yüksekte olana yani levh-i mahfuza yemin olsun"
ya da "Kadere yemin olsun" manası da verilebilir.
Ayetin devamında Tarık'a yemin ediliyor ve Tarık'ın ne olduğu açıklanıyor.
"En necmus sakıb." deniyor.
Ona da "Doğan, meydana çıkan ve aydınlatan, yol gösteren, karanlığı bitiren, karanlığı delip geçen kişi" manası verilebilir.
Hatta verilmeliymiş ama "Yıldız" denilip geçilmiş.
"Semaya yani yüksekte olana yani levh-i mahfuza yemin olsun"
ya da "Kadere yemin olsun" manası da verilebilir.
Ayetin devamında Tarık'a yemin ediliyor ve Tarık'ın ne olduğu açıklanıyor.
"En necmus sakıb." deniyor.
Ona da "Doğan, meydana çıkan ve aydınlatan, yol gösteren, karanlığı bitiren, karanlığı delip geçen kişi" manası verilebilir.
Hatta verilmeliymiş ama "Yıldız" denilip geçilmiş.
Akademi Dergisi
O halde... "Semaya yani yüksekte olana yani levh-i mahfuza yemin olsun" ya da "Kadere yemin olsun" manası da verilebilir. Ayetin devamında Tarık'a yemin ediliyor ve Tarık'ın ne olduğu açıklanıyor. "En necmus sakıb." deniyor. Ona da "Doğan, meydana…
Çoktan yayın yapmış ve anlaşılmasını istemiştim. Kim ne kadar anladı bilemiyorum ama "Tarık", Mehdi demek.
Doğacak, meydana çıkacak, kapkaranlık bir çağı, imkansız görülen şartlarda yıkıp geçecek. Delip geçecek, aydınlatacak ve tam tersine olarak aydınlık bir çağ başlatacak. İblis ile Deccal'ın ortak sistemini yıkacak.
En az beş bin senedir bu dünya ve trilyonlarca başka dünya/gezegen, bu çağ değişmesi, bu saat, bu devran yaşanacak diye varlıkta duruyor. Yoksa her yer kıyametin kopmasını gerektiren feci şartlar içinde...
Binlerce yıldır kıyamet tehir ediliyor. Tarık/Mehdi doğacak ve karanlığı aydınlatacak diye... Küfür ve zulümle dolu olan dünyayı iman ve adaletle dolduracak diye...
Doğacak, meydana çıkacak, kapkaranlık bir çağı, imkansız görülen şartlarda yıkıp geçecek. Delip geçecek, aydınlatacak ve tam tersine olarak aydınlık bir çağ başlatacak. İblis ile Deccal'ın ortak sistemini yıkacak.
En az beş bin senedir bu dünya ve trilyonlarca başka dünya/gezegen, bu çağ değişmesi, bu saat, bu devran yaşanacak diye varlıkta duruyor. Yoksa her yer kıyametin kopmasını gerektiren feci şartlar içinde...
Binlerce yıldır kıyamet tehir ediliyor. Tarık/Mehdi doğacak ve karanlığı aydınlatacak diye... Küfür ve zulümle dolu olan dünyayı iman ve adaletle dolduracak diye...
Milyarlarca yıldır Ay, dünyanın sadık hizmetçisi değil mi?
"Selamün aleyküm efendim, almanca da kammern/kammer kelimesi hukuk dilinde yargic heyeti icin de kullaniliyor Daire baskanligi (hukuk)yargiclar odasi, hakimler Kurulu gibi. ayrica baca temizleyicilere de kammer jäger deniliyor bilginize arz ederim efendim"