"Ünlülerden gelenler olur muydu size?" dedim. "Şu yeni kızlar var ya sanatçı takımından, onlardan müvekkillerim oldu. Çok da memnun kaldılar. Zaten bana gelenler hep tavsiye ile gelirdi. Memnun kalanlar başkalarına tavsiye ederdi" dedi.

Bir de sormadan "Ermeni, Yahudi, Rum müvekkillerim de çok oldu" demişti.

80 yaşına gelmişti, aklı/iradesi hafif darbeliydi, bedeni de çok ihtiyar olduğunu ilk bakışta gösteriyordu ama avluya çıkıp kendince askeri usulde yürüyordu. Hareketliydi, iştahının yaşına göre çok iyi olduğu da dikkat çekiyordu.

Turgut Özal ile yakın olmuş bir ara ve ona dair anılarından anlattı.

Yaşının hallerini üzerinde yaşıyordu. Üç gün önce anlattığı şeyleri unutup sonra tekrar anlatıyordu.

Farkında olmadan tekrarla anlattığı şeylerden biri de Özal'ın ABD ziyaretiydi. "Özal ABD'ye gittikten sonra geldi, bize anlattı." diye anlatıyordu bana...

"ABD'de çocukların elinde bile bir değil iki bilgisayar var, oyun konsolları var. Bizim ülkemiz çok geride kaldı. Sanayide treni kaçırdık ama elektronikte kaçırmayacağız" demiş Özal, bu şahsın bana anlattığna bakılırsa...

Hakan Fidan'ı çok tutuyordu. Fidan'ın en hafif şekilde tenkit edilmesine bile çok bozulmuştu.

Dini meselelerde biraz genel kültürü vardı. Bir mesele açılınca ayetin arapçasını ezberden okudu, sonra mealini verdi ve şaşırttı beni ama arkası gelmedi.

Beş vakit namaz kılıyordu ama ilk bakışta anlaşılıyordu ki kendine yetecek kadar bile fıkıh bilmiyordu.

Evet, ben ilk değerlendirmede bu şahıs için "ehven" demiştim. "Kötünün iyisi" demiştim. İyice tanıdıkça tam isabet ettiğime emin oldum.

Kolay kolay birine fiziki zarar vermesi beklenecek bir kişi değildi.

Huyuna uygun gidilince, kolayca geçinilecek biriydi.

O yaşta olmasına ve yaşından beklenmesine rağmen, çok da mantıksız tavırları yoktu. Sık sık her şeyi soruna çeviren, sık sık öfkeli tavırlar sergileyen bir kişi değildi.

Birkaç kere Adnan Oktar çetesi konu olmasına rağmen, ben aleyhlerinde konuşuyor olsam da Nihat bu meselelerde tek cümle bile kurmadı.

Siyasi kültürü vardı biraz. "ABD bölgeden neden çekilmek zorunda kalıyor?" dedim, bir tuhaf, bir manalı baktı gözlerime, sonra cevap vermeyi denedi ama dikkate alınır bir şeyler diyemedi.

Tam bu soru sırasında TV'da canlı yayında ABD'nin yakında bölgeden çekileceğine dair haber sunuluyordu.

Oradan konuya girmiştim. Sonra "Şu gemilerin Süveyş kanalından geçememesi çok tuhaf değil mi, üstelik aynı zamanda Panama kanalından da geçemiyorlar? Husileri bahane ediyorlar ama başka bir şeyler dönüyor gibi, öyle değil mi?" diye sordum. Buna da çok şaşırmıştı ve dikkate alınacak bir şeyler diyememişti.

Kısa süre sonra TR'deki ve bölgedeki ABD ve NATO üslerinin kovulacağını ya da basılarak yok edileceklerini, TR'deki bütün sözcde sığınmacıların topluca kovulacağını anlattım ve devamında "ABD'nin bölgeden çekilme sürecini başlatan da biziz ve ABD'yi buna biz zorluyoruz" dedim. İlginç ki "Siz tam olarak kimsiniz?" diye bile sormadı, konulara girmek istemedi. Anlattıklarıma inanmayan, hafife alan bir tavrı da yoktu.

Ceza evinden kısacık sürede tahliye olacağımı anlattığımda genç arkadaşlardan çok şaşıranlar, ne tepki vereceğini bilemeyenler ve elinde olmadan gülerek tepki verenler oluyordu. Bir hukukçu olarak Nihat bu hususta da konuşmaktan hep kaçındı. Bir seferinde "Müddetname bir gelsin, görelim" demişti.

Batı ülkeleri çöküyor. Batının çöktüğüne sevinmesi gereken doğu ülkeleri sevinemiyor. Çünkü eş zamanlı olarak doğu da çöküyor.

Emniyetli liman arayan dünya genelinden bütün taraflar bilmeliler ki tek bir emniyetli liman kaldı: İstanbul...