Anlattığım onca projelerin yapılmasına maniler çıkartılmasaydı... Şu anda Türkiye'deki bir tek fabrika bile, günde en az 15 bin ev üretiyor olacaktı. Bölgedeki insanların sorunları çok büyük bir hızla, kalıcı şekilde çözülüyor olacaktı.
Öyle basit, prefabrik evler de olmayacaktı. Şu yaşananın iki katı şiddetindeki bir depremde bile yıkılmayacaktı o evler. Toprak, depremin şiddetiyle su gibi dalgalanıp da bu evleri savurup üzerinden atsa bile, bu evler parçalanmayacaktı, kimsenin üzerine çökmeyecekti, yıkılmayacaktı. Üstelik bu kadar sağlıklı, emniyetli, uzun ömürlü, kullanışlı olan bu evler, betonarme evlerden çok çok ucuza mal olacaktı.
Öyle basit, prefabrik evler de olmayacaktı. Şu yaşananın iki katı şiddetindeki bir depremde bile yıkılmayacaktı o evler. Toprak, depremin şiddetiyle su gibi dalgalanıp da bu evleri savurup üzerinden atsa bile, bu evler parçalanmayacaktı, kimsenin üzerine çökmeyecekti, yıkılmayacaktı. Üstelik bu kadar sağlıklı, emniyetli, uzun ömürlü, kullanışlı olan bu evler, betonarme evlerden çok çok ucuza mal olacaktı.
- Ekşisözlük kararını verdi. 'Haluk Levent türkiye'yi soyuyor' başlığım ilk 5 dakika da onlarca fav ve yüzlerce yorum aldı. Üstelik şuan haluk levent aleyhinde en çok favlanan yorum 3 favdan çok alamaz iken benim açtığım başlık ilk 3 dakikada 20 fav'a ulaşmıştı. Ve 150 yorum almıştı. Millet tam acaba demeye başladı ki hesap komple kapandı. Ancak çok geç kaldılar haluk levent başlığında gürültüler başladı bile.
= Bu metin altıntı mı yoksa bu metinde geçenleri sen mi yaptın?
- Ben yaptım
= Çok iyi yapmışsın, çok... Bu şekilde devam et. O ekşicilerin toplanıp asıldıklarını da göreceğiz Allah'ın izniyle... Zaten bütün sistemleri, teknikleri, şifreleri, aileleri ile birlikte işfa oldular. İngiltere'ye, ABD'ye, İsral'e çalışmanın, bu millete ihanet etmenin, kara paracılara hatta organcılara çalışmanın karşılığı ne imiş görecekler.
= Bu metin altıntı mı yoksa bu metinde geçenleri sen mi yaptın?
- Ben yaptım
= Çok iyi yapmışsın, çok... Bu şekilde devam et. O ekşicilerin toplanıp asıldıklarını da göreceğiz Allah'ın izniyle... Zaten bütün sistemleri, teknikleri, şifreleri, aileleri ile birlikte işfa oldular. İngiltere'ye, ABD'ye, İsral'e çalışmanın, bu millete ihanet etmenin, kara paracılara hatta organcılara çalışmanın karşılığı ne imiş görecekler.
Akademi Dergisi
"Haydut" dedikleri, "darbeci general" dedikleri Türkiye'deki o kişi... Türkiye'ye dair vahşi planlarını bozduğu için batılıların şiddetli düşman oldukları o kişi... Türkiye'yi, onlarca ülkenin suni deprem saldırılarından sonra işgal etmesine izin vermeyen…
Biraz bilgi vereyim...
Genel Kurmay eski başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nu araştırın. Yine G.K. eski başkanlarından Hüseyin Hilmi Özkök'ü araştırın.
O Milenyum isimli tatbikattan birkaç sene öncesine ve sonrasına kadar bütün kısmı, bütün hadiseleri, dengeleri inceleyin.
28 Şubat 1997 örtülü darbesini merkeze alın. Orada siyasi sahada olduğu kadar ordumuz içinde de farklı grupların mücadelesi vardı. İngilizlerin ve İsraillilerin basit bir piyonu/maşası olan ABD, Türkiye'de keyfince at koşturmak istiyordu. Buna karşı duranlar da vardı.
ABD maşasını kullananlar, AKPKK'yi iktidara getirdikleri gibi, hemen 1 Mart tezkeresini gündeme aldılar. BOP yani Büyük İsrail Projesi peşindeydiler ama o zaman çok açık oynamıyorlardı. Türk ordusu, görünürde ABD için, aslında İsrail için savaşsın ve Irak'a, ardından Suriye'ye ve daha başka başka ülkelere girsin istediler. Katliamlar yapsın, yağmalar yapsın, organ ve insan kaçakçılığına kadar her şeyi yapsın, yaptırsın istediler. Kendilerine düşman gördükleri diktatörler ve rejimler çöksün, haritalar açıkça değişsin istediler. Bütün bölgenin Büyük İsrail projesine hazırlanmasını istediler ve bu maksatla zaten Türkiye'de AKPKK'yi kurdular ve hemen iktidara getirdiler.
Daha sonra sözde Arap Baharı ile yapmak istedikleri şeyleri, o vakit AKPKK'li ve MHPKK'li hainler sayesinde ve resmi evraklarla, kararlarla yapmak istediler. Meclisten çıkacak tezkerelerle yapmak istediler. Ordumuz ise yıllar boyunca ABD merkezli pek çok pusuya, plana, tuzağa karşı durdu... İşte Milenyum tatbikatı da ordu içindeki bu gruba karşı bir göz dağı vermek için yapılmıştı. "Bin yılın meydan okuması" denilmişti.
ABD o vakit de Türkiye karşısında, şimdi olduğu gibi çok aciz ve güçsüzdü, meydan okuduğunu zan ediyordu. Üstelik ülkenin içi vıcık vıcık hain dolu olmasına rağmen... Yani Youtube'cuların anladığı ve anlattığı gibi değil bu mesele... O vakitteki bir darbeci TSK generaline ve etrafındaki TSK grubuna karşı yapıldı o Milenyum tatbikatı...
İsteyenler hemen bu meseleleri o insan şeytanı, namussuz, ahlaksız Cihat Yaycı'ya sorsunlar. O da ABD tarafında olanlardan ve kendilerine kimlerin direndiğini çok iyi bilenlerden... Hala ekranlara çıkartılıp palavralar anlattırmakta kullanılanlardan... Danışıklı dövüşlerin ekran maymunu yapılanlardan...
O vakit de Türkiye'deki hain siyasetçileri korumak ve iktidarda tutmak için direnen ve açıkça tehditler savuran bir ABD vardı. Gücü yetmeyince, tehditleri işe yaramayınca etrafımıza askeri gemilerini doldurmaya kalkan bir ABD vardı. Sözde tatbikat yaparak, ilan ettiği her detayında Türkiye'deki darbeci kadroya atar yapmaya kalkan bir ABD vardı.
Şimdi de iktidarıyla ve muhalefetiyle danışıklı dövüşüp duran şu başımızdaki hainleri, şu sözde siyasi partileri ve liderleri, şu sözde çağdaş rejimi her şeye rağmen daha fazla varlıkta/ayakta/iktidarda tutmaya çalışan, bunun için çırpınan bir ABD var.
Ve şu anda ittifak halinde olduğu onlarca devletle birlikte etrafımıza askeri yığınak yapmaya kalkan bir ABD var. ABD aslında piyon, onu oynatan İngiltere ve İsrail var. Çünkü sona geldiklerinin farkındalar...
O zaman farkında değillerdi ama 2018'nin ikinci yarısına geldiklerinde kesinlik seviyesinde anladılar ki Türkiye yine sahipsiz değil... Yine onlara bırakılmayacak ve gerekli milli mücadele verilecek. Şu anda da bu mücadele veriliyor ve bunu kırmaya çabalıyorlar. O sözde muhalefet partileri ve liderleri de şu anda ABD, İsrail, İngiltere tarafına açıkça çalışıyorlar, şu halde bile AKPKK'yi iktidarda tutabilmek için çırpınıyorlar. Her taktiği sergiliyorlar.
Kaç kere söyledim büyük, çok büyük suni afetler yapılacağını... Kaç kere söyledim bir seçim olmayacağını... Kaç kere söyledim ülkenin OHAL şartlarına gireceğini... Tam da sahada artık son darbeleri vuruyordum, sahayı tamamen kontrolüme alıyordum ki bu suni afetleri yaptılar. Yapacaklarını da herkes duymuştu, biliyordu ama tedbir alanlar ve karşı mücadele verenler azdı. Asıl sorun da bu... Şimdi imkan bulsalar bunların peşinden ordularıyla Türkiye'yi işgal etmeye kalkacaklar.
Genel Kurmay eski başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nu araştırın. Yine G.K. eski başkanlarından Hüseyin Hilmi Özkök'ü araştırın.
O Milenyum isimli tatbikattan birkaç sene öncesine ve sonrasına kadar bütün kısmı, bütün hadiseleri, dengeleri inceleyin.
28 Şubat 1997 örtülü darbesini merkeze alın. Orada siyasi sahada olduğu kadar ordumuz içinde de farklı grupların mücadelesi vardı. İngilizlerin ve İsraillilerin basit bir piyonu/maşası olan ABD, Türkiye'de keyfince at koşturmak istiyordu. Buna karşı duranlar da vardı.
ABD maşasını kullananlar, AKPKK'yi iktidara getirdikleri gibi, hemen 1 Mart tezkeresini gündeme aldılar. BOP yani Büyük İsrail Projesi peşindeydiler ama o zaman çok açık oynamıyorlardı. Türk ordusu, görünürde ABD için, aslında İsrail için savaşsın ve Irak'a, ardından Suriye'ye ve daha başka başka ülkelere girsin istediler. Katliamlar yapsın, yağmalar yapsın, organ ve insan kaçakçılığına kadar her şeyi yapsın, yaptırsın istediler. Kendilerine düşman gördükleri diktatörler ve rejimler çöksün, haritalar açıkça değişsin istediler. Bütün bölgenin Büyük İsrail projesine hazırlanmasını istediler ve bu maksatla zaten Türkiye'de AKPKK'yi kurdular ve hemen iktidara getirdiler.
Daha sonra sözde Arap Baharı ile yapmak istedikleri şeyleri, o vakit AKPKK'li ve MHPKK'li hainler sayesinde ve resmi evraklarla, kararlarla yapmak istediler. Meclisten çıkacak tezkerelerle yapmak istediler. Ordumuz ise yıllar boyunca ABD merkezli pek çok pusuya, plana, tuzağa karşı durdu... İşte Milenyum tatbikatı da ordu içindeki bu gruba karşı bir göz dağı vermek için yapılmıştı. "Bin yılın meydan okuması" denilmişti.
ABD o vakit de Türkiye karşısında, şimdi olduğu gibi çok aciz ve güçsüzdü, meydan okuduğunu zan ediyordu. Üstelik ülkenin içi vıcık vıcık hain dolu olmasına rağmen... Yani Youtube'cuların anladığı ve anlattığı gibi değil bu mesele... O vakitteki bir darbeci TSK generaline ve etrafındaki TSK grubuna karşı yapıldı o Milenyum tatbikatı...
İsteyenler hemen bu meseleleri o insan şeytanı, namussuz, ahlaksız Cihat Yaycı'ya sorsunlar. O da ABD tarafında olanlardan ve kendilerine kimlerin direndiğini çok iyi bilenlerden... Hala ekranlara çıkartılıp palavralar anlattırmakta kullanılanlardan... Danışıklı dövüşlerin ekran maymunu yapılanlardan...
O vakit de Türkiye'deki hain siyasetçileri korumak ve iktidarda tutmak için direnen ve açıkça tehditler savuran bir ABD vardı. Gücü yetmeyince, tehditleri işe yaramayınca etrafımıza askeri gemilerini doldurmaya kalkan bir ABD vardı. Sözde tatbikat yaparak, ilan ettiği her detayında Türkiye'deki darbeci kadroya atar yapmaya kalkan bir ABD vardı.
Şimdi de iktidarıyla ve muhalefetiyle danışıklı dövüşüp duran şu başımızdaki hainleri, şu sözde siyasi partileri ve liderleri, şu sözde çağdaş rejimi her şeye rağmen daha fazla varlıkta/ayakta/iktidarda tutmaya çalışan, bunun için çırpınan bir ABD var.
Ve şu anda ittifak halinde olduğu onlarca devletle birlikte etrafımıza askeri yığınak yapmaya kalkan bir ABD var. ABD aslında piyon, onu oynatan İngiltere ve İsrail var. Çünkü sona geldiklerinin farkındalar...
O zaman farkında değillerdi ama 2018'nin ikinci yarısına geldiklerinde kesinlik seviyesinde anladılar ki Türkiye yine sahipsiz değil... Yine onlara bırakılmayacak ve gerekli milli mücadele verilecek. Şu anda da bu mücadele veriliyor ve bunu kırmaya çabalıyorlar. O sözde muhalefet partileri ve liderleri de şu anda ABD, İsrail, İngiltere tarafına açıkça çalışıyorlar, şu halde bile AKPKK'yi iktidarda tutabilmek için çırpınıyorlar. Her taktiği sergiliyorlar.
Kaç kere söyledim büyük, çok büyük suni afetler yapılacağını... Kaç kere söyledim bir seçim olmayacağını... Kaç kere söyledim ülkenin OHAL şartlarına gireceğini... Tam da sahada artık son darbeleri vuruyordum, sahayı tamamen kontrolüme alıyordum ki bu suni afetleri yaptılar. Yapacaklarını da herkes duymuştu, biliyordu ama tedbir alanlar ve karşı mücadele verenler azdı. Asıl sorun da bu... Şimdi imkan bulsalar bunların peşinden ordularıyla Türkiye'yi işgal etmeye kalkacaklar.
Akademi Dergisi
"Haydut" dedikleri, "darbeci general" dedikleri Türkiye'deki o kişi... Türkiye'ye dair vahşi planlarını bozduğu için batılıların şiddetli düşman oldukları o kişi... Türkiye'yi, onlarca ülkenin suni deprem saldırılarından sonra işgal etmesine izin vermeyen…
İşgale izin vermiyorum, vermeyeceğim. Pek çok şeye de izin vermedim, vermeyeceğim. Lakin kocaman acılara izin verdim, bundan sonra da vereceğim. Bu milletin büyük çoğunluğu istikamette değil, hiç iyi bir halde değil. Dahası, şu kadar acıya rağmen, söylenen bunca şeyin yaşanıyor olmasına rağmen hala bir yığın var ülkede, hiçbir şey umurlarında değil...
Akademi Dergisi
"Haydut" dedikleri, "darbeci general" dedikleri Türkiye'deki o kişi... Türkiye'ye dair vahşi planlarını bozduğu için batılıların şiddetli düşman oldukları o kişi... Türkiye'yi, onlarca ülkenin suni deprem saldırılarından sonra işgal etmesine izin vermeyen…
On yıldan fazladır "Sayfamda kuru kalabalık istemiyorum" dedim. Ben kuru kalabalıkları sayfalarımda bile tutmadım, topluca kovdum. Ülkemde de tutmayacağım. Afetten afete mi düşüyorlar, bırakacağım düşecekler, cezalarını bulacaklar. Düşmek istemiyorlar mı, derhal kendilerini düzeltecekler, samimi olacaklar, mücadele verecekler.
Akademi Dergisi
On yıldan fazladır "Sayfamda kuru kalabalık istemiyorum" dedim. Ben kuru kalabalıkları sayfalarımda bile tutmadım, topluca kovdum. Ülkemde de tutmayacağım. Afetten afete mi düşüyorlar, bırakacağım düşecekler, cezalarını bulacaklar. Düşmek istemiyorlar mı,…
1999 Marmara depremi, en merkezde İsrail'in ve İngiltere'nin olduğu, ABD'nin büyük maşa olarak kullanıldığı ve yanı sıra onlarca ülkenin de aralarında olduğu bir ülkeler birliği/ittifakı tarafından yapılan suni bir depremdi. Rusya da vardı aralarında... Bu günle hemen hemen aynı gibi, o günlerin dengeleri...
99 Marmara depremine rağmen bile Türkiye içindeki direnişi kıramadılar. 1 Mart 2003'de bile Türkiye'de meclisten tezkere geçirtebilecek güçleri yoktu. Piyonları olan Tayyip, Abdullah Gül, Bohçalı ve bilinen diğerleri, o tezkerenin geçmesini namus meselesi gibi görmüşlerdi ama geçirememişlerdi. ABD ve diğer ülkeler de güç yetirememişlerdi.
Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir G.K başkanı, Hilmi Özkök, seferi kıyafetini giymişti. Tansiyon çok yükselmişti. Yerli ve yabancı basını karşısına almıştı ve "Türkiye kimseden yana değildir. Kendini savunmak haricinde asla silah kullanmayacaktır." deyip kesip atmıştı.
Tayyip, Bohçalı, Gül, Kraliyet, Washington, Tel Aviv, Moskova, Berlin ve bilinen diğerleri, şok olup kalmışlardı.
Tayyip, Bohçalı, Gül, Kraliyet, Washington, Tel Aviv, Moskova, Berlin ve bilinen diğerleri, şok olup kalmışlardı.
İşte tam buraya doğru gidiliyorken, 2002 yılında o Milenyum tatbikatı yapıldı. Güya meydan okundu. "Bin yılın meydan okuması" denildi. "99'da olduğu gibi, tekrar deprem yaparız, ardından da ülkenizi işgal ederiz. Hem de onlarca ülke ittifak halinde bunu yaparız" demişlerdi. Hiçbir şeye yaramadı sözde restleri, meydan okumaları, tatbikatları, ittifakları...
Hiçbir şey yapamadılar...
Hiçbir şey yapamadılar...
Üzerine bunca sene geçti, şu anda o ülkelerin halleri, o günkü hallerinden bile bin beter... Daha da güçsüz, çaresiz, ordusuz, parasız, ahlaksız, namussuz, dinsiz, çürümüş bir haldeler.
Günümüzde, ülkemizi onlara karşı savunan kanat değişti ama ülkemizin duruşu değişmedi.
Günümüzde, ülkemizi onlara karşı savunan kanat değişti ama ülkemizin duruşu değişmedi.
O vakit solcu bir direniş vardı ordumuz içinde ama son yıllarda mfs merkezli, İstanbul merkezli bir direniş, bir dik duruş var ordumuzun içinde, ülkemizin içinde...
Şimdi de güya bizi işgal edecekler. Hayır, hepsine yine biz rest çekiyoruz, biz üstün tarafız... Yaralıyız, vurulduk, belki birilerine göre zor durumdayız ama hayır, hala biz üstün tarafız... Bunu da dünyadaki bütün dürüst taraflar görüp kabulleniyorlar zaten...
Vurulacağımızı da biliyorduk, halk kitlelerinini yıllarca ikaz ettik, dinlemediler ve sonucu bu oldu. Ne yapabilirdik?
Biz dağ gibiyiz... Bundan sonra da başka suni afetlerle vurulacağımızı biliyoruz, yine ikaz ediyoruz ama yine dinlemeyenler ya da hiçbir şeyin mücadelesini vermeyenler, hala particilik yapanlar, hala samimiyetsizce ve salya sümük seviyesizliğinde siyasi tartışma yapanlar var. Şu şartlarda bile, ölen yarım milyon insandan tesirlenmeden mideden, uçkurdan konuşanlar var.
Ne yapacağız, kalplerinin ve beyinlerinin içine girerek onları tek tek formatlayacak mıyız? Var mı böyle bir mesuliyetimiz ve vazifemiz? Onların da her biri, her şeyin farkında zaten...
Bilmediklerinden değil, şeytanlaştıklarından ötürü öyle davranmaya devam ediyorlar, numaralarını yapıyorlar ve yolun sonunda Allah onları da topluca helak ediyor. Bunu da biliyorlar, uygulamalı olarak gördüler. Bunca yıldır "Allah size lanet eder, dinimizi alet ederek bunca şeytanlığa hizmet etmeyin. Dünyanız ahiretiniz cehenneme döner" diye isyan ettiğimi biliyorlar. Şu şartlarda bile titremediler, umurlarında olmadı.
Herkesin kendi tercihi, karışamayız. İmtihan dünyası burası ve insanlardan şeytanlaşmayı tercih edenler varsa ki şu devirde çok var, şeytanlaşacaklar. Biz de sebeplere uyacağız. Onları neden kurtaralım, zaten bir an önce helak olmaları için mücadele etmemiz gerekmiyor mu? Bir ömür neden ceza evlerinde besleyelim, beslesek neye yarıyor? Zaten ceza evlerine sığacak kadar azlar mı?
Daha geçen açıkça yazmadım mı "İstanbul'un nüfusunun yarısı zaten fazlalık" diye..
Biz gerekli kitleleri ve gerekli yerleri emniyet içine alıyoruz. Hiç kimseden korkumuz yok, mücadelemize devam ediyoruz ama insanlıktan çıkmış Türkiyeli grupları da zorlaya zorlaya felaketlerden kurtaracak kadar ahmak değiliz.
İnsan kalmış olanlar, artık akıllarını başlarına alsınlar. Derhal doğru düzgün bir itikat, bir niyet, bir ahlak, bir mücadele üzerine olsunlar... Yoksa onların da sonu çok fena olacak.
Kalkacak, herkes ayağa kalkacak. Kurtuluşun başka bir yolu yok. Herkes önce itikadını, niyetini, ahlakını, amelini düzeltecek ve sonra da "neye gücüm yeter, ben neresinden tutabilirim, nasıl mücadele edebilrim" diyecek. Şu particilikten, nefsani inatlardan, türlü samimiyetsizliklerden, haram yiyip içmekten, şunca çıplaklığa ve sapıklığa tepkisiz kalmaktan, şunca aleni ihanetlere ve yıkıcı faaliyetlere tepkisiz kalmaktan derhal çıkacak herkes. Yoksa onlar için de bir iki adım ötesi bile karanlık. Onların tercihleri ne olursa olsun, Türkiye varlıkta da ayakta da kalacak. Çünkü biz mücadele ettik, ediyoruz, edeceğiz. Her daim maddi ve manevi sebeplere uyacağız.
Artık helak olmak isteyenler için de yol/yön belli, kurtulmak isteyenler için de yol/yön belli... Yerinde oturan, riske girmeyen, birilerinin her sorunu çözmesini bekleyen kimse kurtulamayacak.
Şimdi de güya bizi işgal edecekler. Hayır, hepsine yine biz rest çekiyoruz, biz üstün tarafız... Yaralıyız, vurulduk, belki birilerine göre zor durumdayız ama hayır, hala biz üstün tarafız... Bunu da dünyadaki bütün dürüst taraflar görüp kabulleniyorlar zaten...
Vurulacağımızı da biliyorduk, halk kitlelerinini yıllarca ikaz ettik, dinlemediler ve sonucu bu oldu. Ne yapabilirdik?
Biz dağ gibiyiz... Bundan sonra da başka suni afetlerle vurulacağımızı biliyoruz, yine ikaz ediyoruz ama yine dinlemeyenler ya da hiçbir şeyin mücadelesini vermeyenler, hala particilik yapanlar, hala samimiyetsizce ve salya sümük seviyesizliğinde siyasi tartışma yapanlar var. Şu şartlarda bile, ölen yarım milyon insandan tesirlenmeden mideden, uçkurdan konuşanlar var.
Ne yapacağız, kalplerinin ve beyinlerinin içine girerek onları tek tek formatlayacak mıyız? Var mı böyle bir mesuliyetimiz ve vazifemiz? Onların da her biri, her şeyin farkında zaten...
Bilmediklerinden değil, şeytanlaştıklarından ötürü öyle davranmaya devam ediyorlar, numaralarını yapıyorlar ve yolun sonunda Allah onları da topluca helak ediyor. Bunu da biliyorlar, uygulamalı olarak gördüler. Bunca yıldır "Allah size lanet eder, dinimizi alet ederek bunca şeytanlığa hizmet etmeyin. Dünyanız ahiretiniz cehenneme döner" diye isyan ettiğimi biliyorlar. Şu şartlarda bile titremediler, umurlarında olmadı.
Herkesin kendi tercihi, karışamayız. İmtihan dünyası burası ve insanlardan şeytanlaşmayı tercih edenler varsa ki şu devirde çok var, şeytanlaşacaklar. Biz de sebeplere uyacağız. Onları neden kurtaralım, zaten bir an önce helak olmaları için mücadele etmemiz gerekmiyor mu? Bir ömür neden ceza evlerinde besleyelim, beslesek neye yarıyor? Zaten ceza evlerine sığacak kadar azlar mı?
Daha geçen açıkça yazmadım mı "İstanbul'un nüfusunun yarısı zaten fazlalık" diye..
Biz gerekli kitleleri ve gerekli yerleri emniyet içine alıyoruz. Hiç kimseden korkumuz yok, mücadelemize devam ediyoruz ama insanlıktan çıkmış Türkiyeli grupları da zorlaya zorlaya felaketlerden kurtaracak kadar ahmak değiliz.
İnsan kalmış olanlar, artık akıllarını başlarına alsınlar. Derhal doğru düzgün bir itikat, bir niyet, bir ahlak, bir mücadele üzerine olsunlar... Yoksa onların da sonu çok fena olacak.
Kalkacak, herkes ayağa kalkacak. Kurtuluşun başka bir yolu yok. Herkes önce itikadını, niyetini, ahlakını, amelini düzeltecek ve sonra da "neye gücüm yeter, ben neresinden tutabilirim, nasıl mücadele edebilrim" diyecek. Şu particilikten, nefsani inatlardan, türlü samimiyetsizliklerden, haram yiyip içmekten, şunca çıplaklığa ve sapıklığa tepkisiz kalmaktan, şunca aleni ihanetlere ve yıkıcı faaliyetlere tepkisiz kalmaktan derhal çıkacak herkes. Yoksa onlar için de bir iki adım ötesi bile karanlık. Onların tercihleri ne olursa olsun, Türkiye varlıkta da ayakta da kalacak. Çünkü biz mücadele ettik, ediyoruz, edeceğiz. Her daim maddi ve manevi sebeplere uyacağız.
Artık helak olmak isteyenler için de yol/yön belli, kurtulmak isteyenler için de yol/yön belli... Yerinde oturan, riske girmeyen, birilerinin her sorunu çözmesini bekleyen kimse kurtulamayacak.
Trump kendi iktidarını bilerek, anlaşarak devir etti. Bilerek mağlup oldu. Seçimlerde hile yapılmasına kendisi izin verdi. Onca hileye karşı, hileler yapılmadan önce, yapılıyorken, yapıldıktan sonra hiçbir zaman gerçekten mücadele etmedi. Hep danışıklı dövüştüler.
Ben oradaki dengeleri bozup onu gerçek bir mücadele vermeye zorladıkça, her seferinde yine numaralarını yaptı. ABD'de Bidon ile Trump'ın hali, Türkiye'de Tayyip ile Kemal'in hali gibi... Yok birbirlerinden farkları ve hep danışıklı dövüş...
Şu andan sonra da birbirleriyle gerçekten dövüşemezler. Ben Bidon/Kamala ikilisine ilk andan beri nefes bile aldırmadım. Doğru düzgün başkanlık bile yapamadılar. Aleme madara oldular. Aslında çoktan oyundan düştüler, defalarca onları devirdim ama biri çıkıp son darbeyi onlara vurmadı. O son darbeyi vurmak da bana kaldı...
Ben oradaki dengeleri bozup onu gerçek bir mücadele vermeye zorladıkça, her seferinde yine numaralarını yaptı. ABD'de Bidon ile Trump'ın hali, Türkiye'de Tayyip ile Kemal'in hali gibi... Yok birbirlerinden farkları ve hep danışıklı dövüş...
Şu andan sonra da birbirleriyle gerçekten dövüşemezler. Ben Bidon/Kamala ikilisine ilk andan beri nefes bile aldırmadım. Doğru düzgün başkanlık bile yapamadılar. Aleme madara oldular. Aslında çoktan oyundan düştüler, defalarca onları devirdim ama biri çıkıp son darbeyi onlara vurmadı. O son darbeyi vurmak da bana kaldı...
ABD halkına sesleniyorum
ABD'den beni bilen, beni sürekli takip eden on binlerce kişi, halklarına bu hitabımı duyursun.
Biz, bu güne kadar siviller/masumlar hususunda tarihe geçen bir iyi niyet ve hassasiyet sergiledik. Zaten mücadelemiz, dünyanın her yerindeki bütün masumları, mazlumları kurtarmaya dönük bir mücadele... Sizin devletiniz, hükumetiniz, gizli servisleriniz, onların emrindeki mafyalar ve terör örgütleriyle mücadele ederken... Ülkemizde daha fazla çocuk, bebek, genç, kadın kaçırılmasın diye mücadele ederken... Ülkemiz daha fazla sömürülmesin diye mücadele ederken... Zaman geldi, kızdık, "yakarız yıkarız" dedik ama yine kendimizi sakinleştirdik de sivillere asla zarar vermedik.
Sizin devletinizin idaresini elinde tutanlar, tek bir gün içinde yaptıkları suni deprem saldırılarıyla ve ardından devlet sistemimizin resmi işleyişini bozmaları ile, bir günde 500 binin üzerinde sivil vatandaşımızı katlettiler. Günler geçtikçe sayılar artıyor ama resmi hükumet bunları da gizliyor. Sizin hükumetiniz şu anda bile içişlerimiz müdahale ediyor ve devletimizin imkanlarının, afet bölgesinde kullanılmasına mani oluyor.
Bundan sonra Türkiye'yi ve Türk milletini savunma refleksi olarak size ağır saldırılar yapacağız. Ne yazık ki sivil olanlarınızı artık ayırt edemeyeceğiz. Çünkü böyle davranmaya zorlandık ülkeniz tarafından ve bize başka bir hareket sahası bırakılmadı.
Dünyanın nerelerinde bu güne kadar nelere sebep olduğumuzu size bu yazıları ulaştıran ABD'li vatandaşlarınız zaten biliyorlar ve size anlatacaklar. İşte onların yüzlerce belki binlerce katı bir saldırıya maruz kalacaksınız.
Kısa sürede ne elektrik enerjiniz kalacak, ne çalışan bir cihazınız ya da makineniz kalacak... Ne suyunuz, ne haberleşmeniz, ne devlet sisteminiz kalacak... Ne fabrikalarınız, ne bankalarınız ne de paranız kalacak... Aranızdan yüz binlerce kişi devasa yangınlarda feci şekilde can verecek.
Yemin ettik, sizden en az on milyon kişiyi öldüreceğiz. Çünkü siz, o başınızdaki insan denemez pislikleri durdurmadınız. Siz ülke olarak İngiltere'ye ve İsrail'e maşa olmaya devam ettiniz. Bu son, sizin tercihiniz.
ABD'den beni bilen, beni sürekli takip eden on binlerce kişi, halklarına bu hitabımı duyursun.
Biz, bu güne kadar siviller/masumlar hususunda tarihe geçen bir iyi niyet ve hassasiyet sergiledik. Zaten mücadelemiz, dünyanın her yerindeki bütün masumları, mazlumları kurtarmaya dönük bir mücadele... Sizin devletiniz, hükumetiniz, gizli servisleriniz, onların emrindeki mafyalar ve terör örgütleriyle mücadele ederken... Ülkemizde daha fazla çocuk, bebek, genç, kadın kaçırılmasın diye mücadele ederken... Ülkemiz daha fazla sömürülmesin diye mücadele ederken... Zaman geldi, kızdık, "yakarız yıkarız" dedik ama yine kendimizi sakinleştirdik de sivillere asla zarar vermedik.
Sizin devletinizin idaresini elinde tutanlar, tek bir gün içinde yaptıkları suni deprem saldırılarıyla ve ardından devlet sistemimizin resmi işleyişini bozmaları ile, bir günde 500 binin üzerinde sivil vatandaşımızı katlettiler. Günler geçtikçe sayılar artıyor ama resmi hükumet bunları da gizliyor. Sizin hükumetiniz şu anda bile içişlerimiz müdahale ediyor ve devletimizin imkanlarının, afet bölgesinde kullanılmasına mani oluyor.
Bundan sonra Türkiye'yi ve Türk milletini savunma refleksi olarak size ağır saldırılar yapacağız. Ne yazık ki sivil olanlarınızı artık ayırt edemeyeceğiz. Çünkü böyle davranmaya zorlandık ülkeniz tarafından ve bize başka bir hareket sahası bırakılmadı.
Dünyanın nerelerinde bu güne kadar nelere sebep olduğumuzu size bu yazıları ulaştıran ABD'li vatandaşlarınız zaten biliyorlar ve size anlatacaklar. İşte onların yüzlerce belki binlerce katı bir saldırıya maruz kalacaksınız.
Kısa sürede ne elektrik enerjiniz kalacak, ne çalışan bir cihazınız ya da makineniz kalacak... Ne suyunuz, ne haberleşmeniz, ne devlet sisteminiz kalacak... Ne fabrikalarınız, ne bankalarınız ne de paranız kalacak... Aranızdan yüz binlerce kişi devasa yangınlarda feci şekilde can verecek.
Yemin ettik, sizden en az on milyon kişiyi öldüreceğiz. Çünkü siz, o başınızdaki insan denemez pislikleri durdurmadınız. Siz ülke olarak İngiltere'ye ve İsrail'e maşa olmaya devam ettiniz. Bu son, sizin tercihiniz.
ABD'nin USS Nitze isimli askeri gemisi, önce Dolmabahçe sarayının önüne demirledi ve abartılı büyüklükte bir bayrak açarak kendince meydan okudu...
Sonra ABD'nin Ankara'daki sözde büyükelçisi, o kara paracı ve insan kasabı pislik herif, gemiye çıktı ve boy gösterdi...
Sonra da o gemi Gölcük askeri tesisine gitti. 99 suni depreminde, depremin merkez üssü olan Gölcük askeri tesisine...
99 depremi sırasında o tesiste, gökte biriktirilen elektromanyetik alanı yere çeken, bir nevi paratoner misali bir sistem/cihaz vardı. O cihaz, devasa suni manyetik alanı yere nokta atışıyla çekti. Yerin tabii manyetik alanı ile gökteki bu suni manyetik alan arasında bir etkileşme oldu. Bu manyetik kuvvet sayesinde de yer yerinden oynadı... 99 depremi bu şekilde yapılmıştı.
Şimdi meselemiz şu, aynı türde bir cihaz, o ABD gemisi ile yine Gölcük askeri tesislerine mi getirildi? Ya da orada zaten o cihaz vardı da o cihaza bir parça, bir kısım mı getirildi? Ya da o cihaza teknik ayar yapacak kadrolar mı getirildi? Ya da neler döndü ve dönüyor?
Türkiye'de hala bir hükumet sistemi var mı? Hala bir devlet sistemi var mı? oraya girip de yerin üstünü ve altını ayrı ayrı ve didik didik arayabilecek bir resmi kurum kaldı mı?
Türkiye'nin şu anda milli egemenliği ve güvenliği var mı?
Yoksa? Yoksa ne yapılmalı?
Sonra ABD'nin Ankara'daki sözde büyükelçisi, o kara paracı ve insan kasabı pislik herif, gemiye çıktı ve boy gösterdi...
Sonra da o gemi Gölcük askeri tesisine gitti. 99 suni depreminde, depremin merkez üssü olan Gölcük askeri tesisine...
99 depremi sırasında o tesiste, gökte biriktirilen elektromanyetik alanı yere çeken, bir nevi paratoner misali bir sistem/cihaz vardı. O cihaz, devasa suni manyetik alanı yere nokta atışıyla çekti. Yerin tabii manyetik alanı ile gökteki bu suni manyetik alan arasında bir etkileşme oldu. Bu manyetik kuvvet sayesinde de yer yerinden oynadı... 99 depremi bu şekilde yapılmıştı.
Şimdi meselemiz şu, aynı türde bir cihaz, o ABD gemisi ile yine Gölcük askeri tesislerine mi getirildi? Ya da orada zaten o cihaz vardı da o cihaza bir parça, bir kısım mı getirildi? Ya da o cihaza teknik ayar yapacak kadrolar mı getirildi? Ya da neler döndü ve dönüyor?
Türkiye'de hala bir hükumet sistemi var mı? Hala bir devlet sistemi var mı? oraya girip de yerin üstünü ve altını ayrı ayrı ve didik didik arayabilecek bir resmi kurum kaldı mı?
Türkiye'nin şu anda milli egemenliği ve güvenliği var mı?
Yoksa? Yoksa ne yapılmalı?
Düzce, Bilecik, Kocaeli, Gebze ve Tuzla hattındaki sanayi tesisleri, sabahı bile beklemeden tedbirler alsınlar. Hiç değilse kritik öneme sahip olan cihazları ve makineleri, malzemeleri ve ayrıca ürünleri korumaya alsınlar. Hiçbir şey yapamıyorlarsa, açık alanlarda çadır sistemleri içinde muhafaza altına alsınlar. Şu anda Türkiye'de bir hükumet yok. Türkiye yarı işgal altında... Hiç kimsenin can, mal emniyeti de yok. Bu çatışmanın ve kaos ortamının nereye kadar gideceği de belli değil. Bunu ben de karşımdaki taraflar da şu anda bilmiyoruz. Ben sonuna kadar gideceğim. Gezegen yok olacaksa bile pes etmeyeceğim.
Benden söylemesi... İsteyen gerçekçi ve acil tedbirlerini alsın.
Benden söylemesi... İsteyen gerçekçi ve acil tedbirlerini alsın.
Şöyle derin anlarda bir rafirenirinin yakın etrafında ikamet etmek, bence atom bombasının üzerine ev kurmak ve oturmak gibi...
En çok da Tüpraş tesislerinden uzak durun, uzaklaşın, ayrılın, gidin...
En çok da Tüpraş tesislerinden uzak durun, uzaklaşın, ayrılın, gidin...
İzmit körfezinden uzaklaşın. O körfezin cehenneme döndürülmesi teknik olarak mesele bile değil, işten bile değil... Bunu onlarca ayrı devlet yapabilir. Bırakın siz Celal Şengör gibi maymunlarla oyalanmayı ve gerçek hayata dönün.
Saldırgan taraf sadece ABD değil, aynı merkez Rusya'yı öne sürüp kullanıyor.
Saldırgan taraf sadece ABD değil, aynı merkez Rusya'yı öne sürüp kullanıyor.
Maraş merkezli suni deprem saldırısı yapıldıktan sonra, Türkiye'deki o herkes tarafından bilinen ve her yerde yaygın olan onlarca kara paracı bankanın sahipleri "Tam zamanında yaptılar. Bir gün daha dayanacak gücümüz kalmamıştı" diye diye konuştular. "Biz olmadan nasıl o bölgeyi ayağa kaldıracaklar. Biz şimdi çok büyük kazanacağız" diye diye konuştular.
Çimento ve beton...
Maraş merkezli suni deprem saldırısının arkasında türlü dengeler ve hedefler var. İlerleyen süreçte daha çok konuşulacak, tartışılacak ama şimdiden herkes bilsin ki bu saldırıyı yapmalarının bir nedeni de dünya genelindeki çimento pazarını korumak.
Herkesin aklına, bir yerleri topluca yıkıp da sonra yeniden binalar, şehirler yaparken para kazanacakları gelmiştir. Yanlış anlaşılmaması için, açarak anlatıyorum. Son zamanlarda bina/ev/inşaat tekniklerine dair yaptığım yayınlarda hep çimentoyu hedef almıştım. Yeni Nesil Porselen (YNP) deyip durdukça, onlara ağır darbeler vurmuştum. Çöl kumlarından duvarlar, kolonlar, evler yapılabileceğini duyurunca zaten onları krizlere düşürmüştüm.
Suni deprem saldırısından kısa süre önce de artık açıkça çimentoyu ve beton karıştırıcı da denilen araçları hedef almıştım. Dünya genelinde onca satanist holding, Türkiye'deki Koç'lar, Sabancı'lar da dahil, hemen ayinlere, büyülere başlamışlardı.
Bu, onları can evinden vurmaktı. Hepsi zaten batak haldeydi ve koca dünyayı değişmeye, hem de kısa süreç içinde değişmeye zorladıkça, insanlığa faydalı bir düzene zorladıkça, onlar iyice darbelendiler. İyice öfkelendiler. Onların çoğunun evlerinin harcında bile insan kanı var. Ayinlerde İblis'e insanlar adayarak, katlederek her işe girişiyorlar, başlıyorlar.
Şimdilik bu kadar yazıyorum. Sonra bu hususlar divan-ı harpte bile muhakeme mevzuu olacak. Savunmalar da alınacak, adaletle yargılamalar yapılacak ama kendilerini savunacak halleri olmayacak. Zaten bütün pislikleri somut şekilde meydanda olacak ve idam kararları peş peşe verilecek.
Maraş merkezli suni deprem saldırısının arkasında türlü dengeler ve hedefler var. İlerleyen süreçte daha çok konuşulacak, tartışılacak ama şimdiden herkes bilsin ki bu saldırıyı yapmalarının bir nedeni de dünya genelindeki çimento pazarını korumak.
Herkesin aklına, bir yerleri topluca yıkıp da sonra yeniden binalar, şehirler yaparken para kazanacakları gelmiştir. Yanlış anlaşılmaması için, açarak anlatıyorum. Son zamanlarda bina/ev/inşaat tekniklerine dair yaptığım yayınlarda hep çimentoyu hedef almıştım. Yeni Nesil Porselen (YNP) deyip durdukça, onlara ağır darbeler vurmuştum. Çöl kumlarından duvarlar, kolonlar, evler yapılabileceğini duyurunca zaten onları krizlere düşürmüştüm.
Suni deprem saldırısından kısa süre önce de artık açıkça çimentoyu ve beton karıştırıcı da denilen araçları hedef almıştım. Dünya genelinde onca satanist holding, Türkiye'deki Koç'lar, Sabancı'lar da dahil, hemen ayinlere, büyülere başlamışlardı.
Bu, onları can evinden vurmaktı. Hepsi zaten batak haldeydi ve koca dünyayı değişmeye, hem de kısa süreç içinde değişmeye zorladıkça, insanlığa faydalı bir düzene zorladıkça, onlar iyice darbelendiler. İyice öfkelendiler. Onların çoğunun evlerinin harcında bile insan kanı var. Ayinlerde İblis'e insanlar adayarak, katlederek her işe girişiyorlar, başlıyorlar.
Şimdilik bu kadar yazıyorum. Sonra bu hususlar divan-ı harpte bile muhakeme mevzuu olacak. Savunmalar da alınacak, adaletle yargılamalar yapılacak ama kendilerini savunacak halleri olmayacak. Zaten bütün pislikleri somut şekilde meydanda olacak ve idam kararları peş peşe verilecek.