Akademi Dergisi
2.14K subscribers
60.6K photos
25.6K videos
370 files
7.57K links
Çok önemli: Telegram bu kanalı yıllardır sansürlenemektedir. Paylaşımlarımızın Telegram uygulaması içinde yayılmasına izin vermemektedir. Kanaldaki takipçi ve görüntüleme sayıları da gerçek değildir. www.mfs.tv
Download Telegram
Akademi Dergisi
Voice message
Koç Holding, 2024/3. çeyrekte 3,6 milyar TL zarar açıkladı.

Geçen yıl aynı dönemde 13,5 milyar TL kar açıklamıştı.
Silahlarına şarjörleri taksınlar.
📎 Müstakil bir topluluk olarak Kazaklar’ın ne zaman teşekkül ettiği ilim dünyasında hâlâ tartışılmaktadır. Genellikle Özbek Ebülhayr Han’a tâbi olmayan bir grup halkın Çu ve Talas nehirleri arasında hâkimiyet kurmasıyla ortaya çıktıkları kabul edilir. Esasen etimolojisi hakkında da mutabakat bulunmayan, fakat “kendi başına buyruk hareket eden yiğit, cesur, bekâr” anlamlarına da gelen Kazak adıyla anılmaya başlanan bu grup, zaman içinde Hazar’ın kuzeyinden Altaylar’a kadar uzanan geniş alana hâkim oldu. Dolayısıyla Kazaklar’ın bu isimle anılması etnik bir temele değil daha çok sosyal bir gerekçeye dayanmaktadır. Kazak tabirinin kullanımının XIV. yüzyıla kadar gittiği tesbit edilmiştir. En erken Rus seyyahları Kazaklar’ı önceleri Kırgız-Kazak (Kaisak) olarak adlandırırken XIX. yüzyıldan itibaren sadece Kırgız kelimesini kullanmışlardır.
📎 İlk birleşik Kazak Hanlığı’nın XVI. yüzyıl başlarında Kasım Han tarafından kurulmasından sonra Kazak nüfusunun hızla arttığı, dolayısıyla artan nüfusun toprak ve otlak ihtiyacından dolayı ilerleyen yıllarda sınırların genişlediği ve XVII. yüzyılın sonlarında neredeyse bugünkü Kazakistan sınırlarına ulaşıldığı bilinmektedir. Kazaklar, bu geniş toprakların idarî baskısını hafifletmeye yönelik üç “cüze” ayrıldılar (küçük, orta ve büyük cüz; Kazaklar cüz kelimesini kullanırken Kazak olmayanlar bunun yerine “orda” kelimesini kullanmaktadır).
📎 XIX. yüzyılda Kazaklar arasında başta İslâm olmak üzere farklı dinamiklerin etkisiyle başka değişiklikler de yaşandı. Kazak toplumunda İslâmiyet genel olarak XVIII ve XIX. yüzyıllara kadar fazla etkili değildi. Başta yöneticiler olmak üzere ulemâ ve eşraf kendilerini müslüman olarak tanımlamakla birlikte halkın çoğunluğu Şamanizm gibi geleneksel inançlarına bağlı idiler.
📎 XVII. yüzyıldan itibaren İslâm merkezleriyle olan ilişkilerin artması, müslüman sûfîlerin gayretlerinin yaygınlaşması gibi gelişmeler Kazak bozkırlarında İslâmiyet’in yaygınlaşmasını hızlandırdı. Ancak bu dönemde kurumsal bir eğitim veya vakıf faaliyeti henüz başlamamıştı.
📎 XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İslâm Kazaklar arasında önemli bir sosyal ve moral dinamik haline geldi. Orenburg gibi merkezlerde dinî okullar açıldı ve dinî eğitim yaygınlaşmaya başladı. Ruslar’ın İslâmiyet’i kendi hâkimiyetlerine bir engel olarak algılayıp karşı koyma çabalarına rağmen pek çok Kazak topluluğu gittikçe sosyal ve hukukî düzenlemelerini İslâmî prensiplere dayandırmaya başladı.
📎 Bu dönemde görülen ve modern Kazak milletine giden süreçte etkili olan bir başka gelişme yeni bir aydın grubunun ortaya çıkmasıdır. Rus hâkimiyetinin yok ettiği geleneksel Kazak aristokrasisinin yerini alan bu grup kendi içerisinde seküler aydınlar ve muhafazakârlar olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Bunlardan ilki Rusya’ya sadık idareciler yetiştirmeyi amaçlayan Orenburg, Omsk ve Semipalatinsk’teki devlet okullarından yetişmiş kadrolardı. Diğer grup ise Kazak halkının geleneksel kültürünü korumak için geleneksel İslâmî öğretilere bağlılığı savunan, aynı zamanda Orta Asya ve Tatarlar arasında yaygınlık kazanan Cedîdciliği benimseyen aydınlardı. Her iki kesimin de ortak olduğu husus Rus politikalarına karşı olmaktı.
📎 Bolşevikler’in iş başına gelmesinden sonra 20 Ağustos 1920’de Kazak Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. Bunu 1936 yılında Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve aynı yıl Sovyetler Birliği’ninkini model alan bir anayasanın kabulü izledi. İlk resmî komünist parti teşkilâtı, Bolşevikler tarafından Rus Komünist Partisi Kırgız Bölge Komitesi adı altında 1920’de teşkil edildi ve 1937 yılında Kazak Komünist Partisi adını aldı. Ancak partinin Moskova’ya bağımlılığı sürdü.
Moskova’nın kararıyla 1920’lerde başlatılan ekonomik politikalar ve merkezî beş yıllık planlar neticesinde 1938’lerde taşra halkının % 98’i kolektif çiftliklere getirilmişti. Bu politikalar felâkete varan sonuçlar doğurmuştur. Olumsuz çalışma şartları, açlık ve hastalık sebebiyle yaklaşık 1,5 milyon Kazak hayatını yitirmiştir.
📎 Komünist Sovyet liderleri kabile geleneğini yıkmayı, müslüman din adamlarının etkisini yok etmeyi ve Ruslar’la iş birliği yapabilecek sadık bir seçkin kuşak yetiştirmeyi amaçlayan sosyal siyasetlerinin bir gereği olarak eğitim ve okuma yazma kampanyaları başlattılar. İlk okuldan 1934’te kurulan Kazak Devlet Üniversitesi’ne kadar yayılan kapsamlı bir eğitim sistemi kuruldu. Sosyal siyasetin bir başka önemli amacı da müslüman din adamlarının aktif muhalefetiyle toplumun ateizm ve sekülerizme karşı gösterdiği pasif direnişi kırmaktı. Bu amaca ulaşmak için yetkililer cami ve medreseleri kapatarak karşı çıkanları tutukladılar. Bütün baskılara rağmen halkın büyük çoğunluğu Müslümanlığını sürdürdü ve özellikle kırsal kesimlerde din adamları gizli olarak dinî faaliyetlerine devam etti.
📎 “Hiçbir şey bozkırda süren kültürel alışverişin karmaşıklığını ve yoğunluğunu Kazak adından daha iyi gösteremez”

“Kazak” kelimesinin etimolojik kökeni konusunda yapılan tartışmalar son birkaç yüzyılın kesinlikten uzak söylemleri ile bugüne intikal eden ciddi bir sorunsala dönüşmüş durumdadır. O’Rourke’nin “Hiçbir şey bozkırda süren kültürel alışverişin karmaşıklığını ve yoğunluğunu Kazak adından daha iyi gösteremez” cümlesi gerçekten de konunun içinden çıkılması güç sınırlara sahip olduğunu biz bilim insanlarına üstü kapalı bir biçimde ima ediyor. Aslında Kazak adının etimolojik kökenine dair tartışmalar bizatihi Kazak etnonimi konusunda süre gelen karmaşıklığın da bir tezahürü durumundadır. Zira bugün dünya ana karası üzerinde kendisini Kazak olarak tanımlayan birden fazla etnik unsur bulunmaktadır. Etnik, dinî ve lengüistik açıdan birbirinden farklılık arz eden bu insanların yüzyıllar boyu “Kazak” adını nasıl gururla ve köklerinden şüphe etmeksizin benimsemiş olduğu sorusu, bilinmezliklerle dolu bu gizemli yolculuğun ilk basamağını teşkil ediyor. Kazak adının etimolojik köklerinin izini sürdüğümüz bu çalışma, yaşam tarzının kimlik inşası üzerindeki muazzam tesirine şahitlik etmemizi sağlıyor.
📎 “Kazak” (Казак)1 ya da batı dillerinde bu kelimeye karşılık gelen “Cossack” teriminin etimolojik kökeni ile alakalı iddiaların belki de kesinlik arz eden tek tarafı, bu kelimenin Rus ya da Slav kökenli olmadığıdır. Konunun karmaşık hâle gelmesine neden olan asıl nokta da işte burada başlamaktadır. Zira batı literatüründe kendisine saygın bir yer edinmiş bulunan Rus edebî yazınında belli başlı yazarlar tarafından kaleme alınan Taras Bulba3 ve Kazaki4 gibi eserlerin ana teması olan Kazaklar, Rusluğu ve Ortodoks Hristiyanlığı baskın bir biçimde vurgulayan topluluklardı. Bu çelişki hem Rus hem de Batılı araştırmacıları “Kazak” teriminin etimolojik kökenine dair şüpheli bir yaklaşıma sevk etti.
📎Gordeev, Kazak etimolojisinin köken sorununun çözümündeki en temel zorluğun, bu kelimenin ırksal bir kökene sahip olup olmadığı, ya da tarihsel olarak mevcut olan iç koşulların etkisiyle mi ortaya çıktığı paradoksunun araştırmacıları farklı mecralara sevk etmesinden kaynaklandığını dile getirmektedir. Bu kelimenin mevcut tanımlarının çeşitliliği ve Kazak adını taşıyan farklı etnisiteden halkların varlığı, aslında her iki varsayımın da temel dayanağını teşkil etmektedir.
📎Şimdi bu iddialara geçmeden evvel öncelikle kelimenin sözlük anlamına odaklanalım. Başta Türkçe olmak üzere birçok farklı dilde kendisine yer edinmiş olan bu kelimenin Rusçada genel olarak “evsiz” (hatta bazen sürgün edilmiş) ya da iyi av yeteneğine sahip, devlete veya özel şahıslara hizmet eden “yalnız özgür insan” anlamında kullanıldığını kolayca dile getirebiliriz.
. Bu konudaki en önemli başvuru kaynağı durumunda olan ve Rus dilinin etimolojik sözlüğünün yaratıcısı M. Vasmer’e göre
Kazak (Казак) sözcüğü işçi, çiftlik işçisi, “özgür, bağımsız adam, maceracı, serseri” gibi anlamlara karşılık gelmekteydi.
. Yine “işçi” anlamını onaylayan ve bunun yanına “cesur insan” anlamını da ekleyen P. Ya. Çernıh ise Kazak sözcüğünü “köylü, XV-XVII. yüzyıllar arasında Don, Terek, Kuban, Ural ve Transbaykal’daki eski askerî bölgelerde yaşayan yerli halk, XVIII-XIX. yüzyıllarda ise Moskova devletinin yakınlarına getirilip yerleştirilen bir grup özgür ve fakir adam” şeklinde açıklamaktadır.
. Çernıh’ın açıklamaları bizlere aynı zamanda Kazak adının anlamında zaman içinde birtakım değişimler yaşandığının ipuçlarını veriyor.
Akademi Dergisi
📎Şimdi bu iddialara geçmeden evvel öncelikle kelimenin sözlük anlamına odaklanalım. Başta Türkçe olmak üzere birçok farklı dilde kendisine yer edinmiş olan bu kelimenin Rusçada genel olarak “evsiz” (hatta bazen sürgün edilmiş) ya da iyi av yeteneğine sahip…
Tam da beklediğim gibi çıktı...

Kazaklar, orta Asya'nın bedevileri... Evsiz, vatansız, genleri bozuk, idrak ve muhakeme seviyeleri çok düşük, terbiye edilemez, göçebe topluluğu...

Mümkün oldukça diğer topluluklar tarafından işçi ve savaşçı olarak kullanılmışlar.

Bu topluluk hiçbir zaman aynı gen ve kültür seviyesinde kalmamış. Çevredeki gerçek Türklerle ve başka ırklardan olanlarla bir seviyede kaynaşmışlar, kültürel alış veriş içinde olmuşlar. Türklerle çok muhatap oldukları için Türklerden onlara lisan, kıyafet ve yemek kültürü dahil çok şey geçmiş ve zamanla Türk boyu zan edilmişler.

Aynı Türkiye'de kendini Türk zan eden, buna şüphesiz inanan bazı Çingene topluluklar gibiler.

Unutmayın ve hala kandırılmayın, gerçek Türkler çekik gözlü değillerdi, göçebe de değillerdi. Medeni yani şehirli insanlardı. Öyle çok yoğun oranda esmer kişiler de değillerdi. Sık sık aralarında renkli gözlü insanlar vardı. Birilerinin asırladır hatta binlerce yıldır Türk zan edilmeleri, onların gerçek Türkler olduğu manasına gelmez. Orta Asya dedikleri geniş arazide şu günümüzde gerçek Türkler yok denecek kadar azlar.
Akademi Dergisi
Tam da beklediğim gibi çıktı... Kazaklar, orta Asya'nın bedevileri... Evsiz, vatansız, genleri bozuk, idrak ve muhakeme seviyeleri çok düşük, terbiye edilemez, göçebe topluluğu... Mümkün oldukça diğer topluluklar tarafından işçi ve savaşçı olarak kullanılmışlar.…
Türk oldukları iddia edilen Kazak toplulukların karşısında sürekli mücadele veren Rus halkı bile, Kazaklardan daha, çok daha yüksek oranda Türk genlerine sahip kişilerdi. Bu gün de Rus zan edilenlerin epeyi kısmı Türkler, Türk zan edilenlerin epeyi kısmı Çingeneler, Bedeviler.

Ankebut Ağı binlerce yıldır her konuda kabullenişlerle hep oynadı, hala oynuyor ve her şeyi tahrif ve tahrip etmek istiyor.
Gerçek Türkler çekik gözlü değillerdi, değiller. Çoğunlukla badem gözlüler ve çok sık olarak renkli gözlüler. Sık sık sarı saçlılar. Buğday tenliler veya beyaz tenliler. Uzun boyluları da çok olur ama çok uzun boylular Türklerde pek yoktur. Vücut kalıpları da simaları kadar düzgündür. Bir şeyi anlatmaya başlarsınız, bitirmeden onlar anlarlar. Anlayışları/idrakları, muhakame kabiliyetleri, hafızaları, metafizik kabiliyetleri çok üstün seviyededirler. Davranışları çok düzgündür. Sadece hak edenlere karşı fiziki ve sözlü şiddet sergilerler. Savaşları bile sanat gibidir, asla vahşileşmezler.

Vahşi vahşi, kara suratlı, çekik gözlü, medeniyet bilmez ve çadırda yaşamış türlü bedevi toplulukları, bu dünya insanlığına Türk diye yutturdular. Hatta bu toplulukları da kendilerinin Türk olduğuna hep inandırdılar. Bu binlerce yılın sinsice oyunlarından sadece biri...

Biz gerçek Türkler, adı binlerce yıldır Türk'e çıkmış bedevileri kesin şekilde ret etmeye devam edeceğiz.
Ayrıca gerçek Türklerin ata yurdu, ana yurdu orta Asya falan değil. Şu anki Türkiye toprakları ve biraz da geniş çevresi...

Amerika kıtasında bile en azından binlerce sene biz Türkler hakimdik. Bunun bile bilimsel temelleri çoktan elde var ama hala masonlar dünya insanlığına bilim diye masallar anlatmaktalar.
Bakın, bu İlber Ortaylı, tipik bir Bedevi/Çingene...

Gözler Çingene gözü, cilt Çingene cildi, ağız ve çene kısımlarına kadar hep Çingene özelliklerini taşıyor. Kulakları da öyle...

Bu tiplere asla ahlak, din, maneviyat, hakkaniyet, edep öğretemezsiniz. On milyon tane kitap okutsanız bile, ezber yaparlar, bilgi depolarlar ama asla terbiye olmazlar. Çünkü genlerinde terbiye olmaya mani olan hayvan ve uzaylı genleri var.

Film ve dizi sahalarında bile bunlardan on binlercesi faaliyet gösterdi, gösteriyor ve bu milleti bu Çingeneler üzerinden kasten çökerttiler.

Ve bunu yaptıkları rejimin adını da demokratik cumhuriyet rejimi koydular. Hayır, bu bir Çingene rejimi... Bunu Çingenelerin hakim olduğu Londra dayattı ve bize dayatırken içimizdeki Türk rolü oynayan bu gibi Çingeneleri kullandı. Başta da bir yanı baskın şekilde Çingene olan Adıtürk'ü kullandı.