Şu resimlere de bir bakın...
Kazak denilenlerden, Kırgız denilenlerden pek farkı yok. Çünkü İlber Ortaylı da onlar gibi yüzde doksan küsur oranda Çingene bir kişi...
Kazak denilenlerden, Kırgız denilenlerden pek farkı yok. Çünkü İlber Ortaylı da onlar gibi yüzde doksan küsur oranda Çingene bir kişi...
Celal Şengör'ün de Ermeni/Çingene olduğunu daha önce farklı zamanlarda konu etmiştim.
Son süreçte işlerin iyice aleyhlerine ilerlediğine emin oldular da Celal çıkıp "Kanımda bir damla Türklük yok" açıklaması yapmak zorunda kaldı.
Oysa bu ihanet güruhu, Türk rolü oynaya oynaya ve Türklük ile Adıtürkçülük palavraları ile şu koca Türk milletini asimile edenler arasındalar.
Böyle ucuz oyunlarla yargılanmaktan ve vatana/millete ihanet gerekçesiyle idam edilmekten kurtulamayacaklar. Bunları gerçek Türk hakimleri yargılayacaklar.
Son süreçte işlerin iyice aleyhlerine ilerlediğine emin oldular da Celal çıkıp "Kanımda bir damla Türklük yok" açıklaması yapmak zorunda kaldı.
Oysa bu ihanet güruhu, Türk rolü oynaya oynaya ve Türklük ile Adıtürkçülük palavraları ile şu koca Türk milletini asimile edenler arasındalar.
Böyle ucuz oyunlarla yargılanmaktan ve vatana/millete ihanet gerekçesiyle idam edilmekten kurtulamayacaklar. Bunları gerçek Türk hakimleri yargılayacaklar.
İblis bunlarla öyle oynadı ki bir de bunlara "Gerçek Türkler sizsiniz. Siz Öztürklersiniz" dedi.
Bu Çingeneler kendilerini Türk değil bir de Öz Türk görmeye başladılar.
Bu nedenle sürekli "öz" geçen isimler ve soyisimler aldılar.
Öztürk Serengil de bu Çingenelerden sadece biriydi. Küçücük çocuktum, bu koca adam ne yapıyor, ne yapmaya çalışıyor diye bakıyordum onu ekranda gördükçe... Biraz daha büyüdüğümde hiç şüphem kalmamıştı ki zerre kadar oyunculuk ve komedyenlik kabiliyeti yoktu. Türk kültürü bu sözde Türk hatta Öz Türk, aslında Çingene kişilerle mi yükselecekti. Mümkün müydü böyle bir şey... Çok büyük hayırlara sebep olabilecek sesli ve görüntülü yayıncılık imkanları, Türkiye'deki herkesi dinsiz, ayyaş, namussuz, hırsız, kibirli, alaycı yapmak için kullanıldı. Bunlarda kullanılan sözde sanatçılar da millete baş tacı yaptırıldı.
Bu Çingeneler kendilerini Türk değil bir de Öz Türk görmeye başladılar.
Bu nedenle sürekli "öz" geçen isimler ve soyisimler aldılar.
Öztürk Serengil de bu Çingenelerden sadece biriydi. Küçücük çocuktum, bu koca adam ne yapıyor, ne yapmaya çalışıyor diye bakıyordum onu ekranda gördükçe... Biraz daha büyüdüğümde hiç şüphem kalmamıştı ki zerre kadar oyunculuk ve komedyenlik kabiliyeti yoktu. Türk kültürü bu sözde Türk hatta Öz Türk, aslında Çingene kişilerle mi yükselecekti. Mümkün müydü böyle bir şey... Çok büyük hayırlara sebep olabilecek sesli ve görüntülü yayıncılık imkanları, Türkiye'deki herkesi dinsiz, ayyaş, namussuz, hırsız, kibirli, alaycı yapmak için kullanıldı. Bunlarda kullanılan sözde sanatçılar da millete baş tacı yaptırıldı.
Akademi Dergisi
İblis bunlarla öyle oynadı ki bir de bunlara "Gerçek Türkler sizsiniz. Siz Öztürklersiniz" dedi. Bu Çingeneler kendilerini Türk değil bir de Öz Türk görmeye başladılar. Bu nedenle sürekli "öz" geçen isimler ve soyisimler aldılar. Öztürk Serengil de bu…
Son haftalarda bu pisliğin kızı Seren Serengil, hristiyan kökenli olduğunu iyice göstermeye başladı. Neden? Çünkü iyice ifşa oldular ve çok yakında Türk milletinin ayakları altında ezilecekler.
Bu memlekette son asırlarda yaşanan her çöküşün, acının, göz yaşının, çilenin, zulmün, sömürmenin, peşkeşin, katliamın ve türlü türlü belanın arkasında hep bu Türk rolü oynayan Çingeneler var. Bir de onları sevk ve idare eden Londra Çingeneleri var. Adıtürk de onlardan biriydi zaten.
Bu memlekette son asırlarda yaşanan her çöküşün, acının, göz yaşının, çilenin, zulmün, sömürmenin, peşkeşin, katliamın ve türlü türlü belanın arkasında hep bu Türk rolü oynayan Çingeneler var. Bir de onları sevk ve idare eden Londra Çingeneleri var. Adıtürk de onlardan biriydi zaten.
Haydut, serseri
📎 Aslında kelimenin temelde “evsiz”, “yurtsuz”, “hane-berduş”, “sürgün” anlamlarını muhafaza ettiği görülmekle birlikte, birbirinden farklı iki etnik
unsurun karışmasının önüne geçmek adına literatürde Rus Kazakları için bazen “Kossak” veya “Kozak” gibi adlandırmalar kullanılmıştır. Buna mukabil her iki etnik unsurun da kendilerini “Kazak” olarak tanımlaması ve
anlamının halk arasında bazen “hür, serbest, bekâr, mert, yiğit, cesur” gibi müspet, bazen de “derbeder, serseri, harami, haydut” gibi menfi anlamlara karşılık gelmesi bu adın aslında kan bağından ziyade yaşam tarzı ve bozkır kültürünün bir tezahürü olarak ortaya çıktığı tezini doğrulamaktadır. Türk toplulukları arasında “Kazak” adı ve “Kazak toplumu”nun oluşumu hakkında bkz. (Doğan, 2019, 16-27)
📎 Aslında kelimenin temelde “evsiz”, “yurtsuz”, “hane-berduş”, “sürgün” anlamlarını muhafaza ettiği görülmekle birlikte, birbirinden farklı iki etnik
unsurun karışmasının önüne geçmek adına literatürde Rus Kazakları için bazen “Kossak” veya “Kozak” gibi adlandırmalar kullanılmıştır. Buna mukabil her iki etnik unsurun da kendilerini “Kazak” olarak tanımlaması ve
anlamının halk arasında bazen “hür, serbest, bekâr, mert, yiğit, cesur” gibi müspet, bazen de “derbeder, serseri, harami, haydut” gibi menfi anlamlara karşılık gelmesi bu adın aslında kan bağından ziyade yaşam tarzı ve bozkır kültürünün bir tezahürü olarak ortaya çıktığı tezini doğrulamaktadır. Türk toplulukları arasında “Kazak” adı ve “Kazak toplumu”nun oluşumu hakkında bkz. (Doğan, 2019, 16-27)
Göçebe, yağmacı, soyguncu
📎 Kazak kelimesi hakkında yapılan tanımlamaların kesiştiği en dikkat çekici nokta ise “özgürlük” kavramında gelip düğümlenmektedir. Nitekim bu özgürlük mefhumu bazı kayıtlarda olumsuz anlamları doğuracak şekilde yağmacı, ipsiz sapsız dolaşıp duran, soyguncu (freebooter) manalarını çağrıştırmaktadır. Anlamı ve önemi çok fazla tartışmaya neden olan Kazak kelimesinin sonradan batı dillerine girdiği neredeyse tüm kaynakların üzerinde anlaştığı birkaç husustan biridir. Kelimenin Rus veya Slav kökenli olmadığı meselesi bugün tamamen kabul görmekle birlikte, yapılan geleneksel açıklama, bunun avarelik ve suç unsuru çağrıştıran “başıboş gezen kimseleri” veya konargöçer halkları ifade eden Tatarca (ya da Türkçe) bir kelime olduğu yönündedir. Bu terim Moskova Rusya’sında, sabit bir yaşam alanı veya mesleği olmayan, bir yerden bir yere dolaşan kişileri tanımlamak için kullanılmıştı. Daha sonra Moskova Devleti’nin sınır bölgelerinde yaşayan insanları tanımlamak için de kullanıldı, ancak gezgin ve yağmacı temel anlamı korundu.
📎 Kazak kelimesi hakkında yapılan tanımlamaların kesiştiği en dikkat çekici nokta ise “özgürlük” kavramında gelip düğümlenmektedir. Nitekim bu özgürlük mefhumu bazı kayıtlarda olumsuz anlamları doğuracak şekilde yağmacı, ipsiz sapsız dolaşıp duran, soyguncu (freebooter) manalarını çağrıştırmaktadır. Anlamı ve önemi çok fazla tartışmaya neden olan Kazak kelimesinin sonradan batı dillerine girdiği neredeyse tüm kaynakların üzerinde anlaştığı birkaç husustan biridir. Kelimenin Rus veya Slav kökenli olmadığı meselesi bugün tamamen kabul görmekle birlikte, yapılan geleneksel açıklama, bunun avarelik ve suç unsuru çağrıştıran “başıboş gezen kimseleri” veya konargöçer halkları ifade eden Tatarca (ya da Türkçe) bir kelime olduğu yönündedir. Bu terim Moskova Rusya’sında, sabit bir yaşam alanı veya mesleği olmayan, bir yerden bir yere dolaşan kişileri tanımlamak için kullanılmıştı. Daha sonra Moskova Devleti’nin sınır bölgelerinde yaşayan insanları tanımlamak için de kullanıldı, ancak gezgin ve yağmacı temel anlamı korundu.
📎 M. Khodarkovsky bir göçebe federasyonu olarak tanımladığı Kazakların tam anlamıyla kaçak, çapulculuk özellikleri barındırdıklarını düşünmektedir. J. P. LeDonne’a göre de güney ve doğu sınır bölgelerindeki türbülans karakteristik bir sosyal fenomen olan Kazakları yaratmıştı. Kazak kelimesi “çapulcu” anlamına gelmekte ve sınırın kenarında yaşayan, özgürlüklerine düşkün ve tehlikelerle yüzleşen adamları ifade etmekteydi.
. S. Auskiy de Kazakların askerlik hizmeti dışında topluma herhangi bir yükümlülükten yoksun “özgür” adamlardan mürekkep bir topluluk olduğunu dile getirmektedir.
. S. Auskiy de Kazakların askerlik hizmeti dışında topluma herhangi bir yükümlülükten yoksun “özgür” adamlardan mürekkep bir topluluk olduğunu dile getirmektedir.
Akademi Dergisi
📎 M. Khodarkovsky bir göçebe federasyonu olarak tanımladığı Kazakların tam anlamıyla kaçak, çapulculuk özellikleri barındırdıklarını düşünmektedir. J. P. LeDonne’a göre de güney ve doğu sınır bölgelerindeki türbülans karakteristik bir sosyal fenomen olan…
Eskiden beri bu çapulcu yağmacıları kimse terbiye edememiş. Kimse bunlarla uğraşmaya güç yetirememiş. Bunlara "Siz askerlik yapın, beden gücü kullanın. Yiyin için yaşayın. Bize karışmayın, biz de size karışmayalım" denilmiş. Tıpkı Arap yarım adasında Arap zan edilen o yığınla bedevi topluluğa yapıldığı gibi bir muamele yapmışlar.
Kaynaktan aktararak konu etmiştim ki hz peygamberimiz de civardaki bedevilere böyle muamele etmiş. Bunlara, gerçek Araplara yüklenen türlü türlü mesuliyetleri yüklememiş. Bunlardan vergi de almamış. Hatta zaruret olmadan bunlara askerlik bile yaptırmamış. Orduya dahil ettiğinde asla bunlara güvenmemiş.
Kaynaktan aktararak konu etmiştim ki hz peygamberimiz de civardaki bedevilere böyle muamele etmiş. Bunlara, gerçek Araplara yüklenen türlü türlü mesuliyetleri yüklememiş. Bunlardan vergi de almamış. Hatta zaruret olmadan bunlara askerlik bile yaptırmamış. Orduya dahil ettiğinde asla bunlara güvenmemiş.
📎 Gerçekten de S. Plokhy’nin de vurguladığı üzere erken modern dönemde “vahşi alanlar” olarak bilinen güney Ukrayna’nın geniş bozkır bölgelerine komşu devletler tarafından kesin bir kontrol tesis edilemedi. Kiev Rusya’sı döneminde bu bölge, brodnyky olarak bilinen Doğu Slav kökenli sürgünler ve göçmen grupları tarafından işgal edilmiş durumdaydı. Moğol İstilasından itibaren bozkır, resmi bir statüye tabi olmayan ve “Kazaklar” olarak adlandırılmaya başlanan balıkçılar, avcılar ve haydut grupları tarafından gezinme ve mera alanı hâline geldi. Plokhy’e göre bu noktada Türk dillerinde
“özgür adam” veya “haydut” anlamına gelen bu tanımlama Kazak olgusunun sosyolojik kökenine işaret etmekteydi.
“özgür adam” veya “haydut” anlamına gelen bu tanımlama Kazak olgusunun sosyolojik kökenine işaret etmekteydi.
“Türk ya da Tatar çobanlarını soymak”
📎 Bu yaşam biçimine “Kazak Hayatı” (kozatstvo) adı verildi ve onu benimseyen insanlar “Kazak” olarak tanımlandılar. Başlangıçta “Kazaklık” balıkçılık, avcılık ve arıcılık gibi faaliyetlerle vahşi bozkır yaşamını keşfetmek anlamına geliyordu. Ancak kelimenin anlamı “Türk ya da Tatar çobanlarını soymak” olarak değişti. Bu Ukraynalı öncüler kendilerini yeterince güçlü hissettiklerinde Tatarlara saldırdılar. Tatar koyun sürülerini ele geçirdiler, Türk ve Ermeni tüccarların kervanlarına saldırdılar, padişah için hediyeler ile giderken Litvanyalı veya
Moskovalı ulaklara el koydular. Kazaklar, Türk ve Tatarların küçük kasabalarına sık sık saldırdılar ve yağmaladılar.
📎 Bu yaşam biçimine “Kazak Hayatı” (kozatstvo) adı verildi ve onu benimseyen insanlar “Kazak” olarak tanımlandılar. Başlangıçta “Kazaklık” balıkçılık, avcılık ve arıcılık gibi faaliyetlerle vahşi bozkır yaşamını keşfetmek anlamına geliyordu. Ancak kelimenin anlamı “Türk ya da Tatar çobanlarını soymak” olarak değişti. Bu Ukraynalı öncüler kendilerini yeterince güçlü hissettiklerinde Tatarlara saldırdılar. Tatar koyun sürülerini ele geçirdiler, Türk ve Ermeni tüccarların kervanlarına saldırdılar, padişah için hediyeler ile giderken Litvanyalı veya
Moskovalı ulaklara el koydular. Kazaklar, Türk ve Tatarların küçük kasabalarına sık sık saldırdılar ve yağmaladılar.
📎 Kazak ile aynı kökten türeyen bir sözcük olan kaz-kazyan (kazan), 550 yılları civarında yeni Türk hanedanının kuruluşu esnasında ortaya çıktı. Kök Türk Devleti’nin yıkılmasından sonra, halefleri, Uygurlar (740-840) ve Müslüman Karahanlılar (840-1220) yerleşik devletler haline geldiler ve Kazak ismi artık kullanılmadı. Ancak Babür’ün (ö. 1526) kendi imparatorluğunu kurmasından sonra Kazak kelimesi, Çağataylılar ile başlayan Türk edebî dillerine yeniden girdi. Netice itibariyle Pritsak’a göre Doğu Slav etimolojisi Kazak’ın XIV. yüzyıldan bir süre sonra Kıpçakça Kazak’tan (qaz-) ödünç
alındığına şüphe yoktu. Bu şekilde Doğu Avrupa’daki etimon Kazak göçebe Türk kökenliydi.
alındığına şüphe yoktu. Bu şekilde Doğu Avrupa’daki etimon Kazak göçebe Türk kökenliydi.
📎 Sonuç
Bugün dünya üzerinde kendilerini “Kazak” olarak tanımlayan halkların tıpkı adları gibi etnik kökenleri de tartışma konusudur. Hem konuştukları diller, hem de ırki özellikleri birbirinden farklı
olan bu toplumların neden ortak bir etnonimi benimsedikleri sorusu akıllara gelmektedir. Bu çalışma çerçevesinde ortaya konulmak istenen temel husus, aslında isteyerek ya da istemsiz olarak bozkır yaşamının içine çekilen farklı etnisiteden insanların aradan geçen uzun süre zarfında, coğrafi ve iklim şartlarının da tesiriyle ortak bir kimliğe bürünmüş olduklarıdır. Her ne kadar taşıdıkları “Kazak” adının etimolojik kökeni büyük olasılıkla Türk-Moğol orijininden kaynaklanıyor olsa da Rusya’nın XVI. yüzyıldan itibaren güneye ve batıya doğru genişlemesini takip eden yıllar Rusluk ve Ortodoks Hristiyanlığın baskın olduğu bu coğrafyadaki “Özgür Kazak” unsurunun yeni baştan şekillenmesine neden olmuştur. Zaten bu tarihten itibaren Kazak toplumu üzerinde Rus ırkının ve Ortodoksluğun bariz bir etkisi hissedilmektedir. Kendilerine Rusya’nın güney sınırını Lehistan, Osmanlı ve Kırım’a karşı koruma veya bu devletlere yağma akınları yapma görevi verildiği tarihten itibaren artık Kazaklar Rus tarihinin bir parçası hâline gelmişlerdir. Ancak yine de Rusların bu özgür insanları kolaylıkla kontrol altına aldıklarını söylemek doğru olamaz. Zira Razin, Bulavin, Mazepa ve Pugaçev gibi Kazak liderlerin etrafında kenetlenen Kazaklar, Rus efendilerine karşı kitlesel isyanlara sebebiyet vermişlerdir.
Bugün dünya üzerinde kendilerini “Kazak” olarak tanımlayan halkların tıpkı adları gibi etnik kökenleri de tartışma konusudur. Hem konuştukları diller, hem de ırki özellikleri birbirinden farklı
olan bu toplumların neden ortak bir etnonimi benimsedikleri sorusu akıllara gelmektedir. Bu çalışma çerçevesinde ortaya konulmak istenen temel husus, aslında isteyerek ya da istemsiz olarak bozkır yaşamının içine çekilen farklı etnisiteden insanların aradan geçen uzun süre zarfında, coğrafi ve iklim şartlarının da tesiriyle ortak bir kimliğe bürünmüş olduklarıdır. Her ne kadar taşıdıkları “Kazak” adının etimolojik kökeni büyük olasılıkla Türk-Moğol orijininden kaynaklanıyor olsa da Rusya’nın XVI. yüzyıldan itibaren güneye ve batıya doğru genişlemesini takip eden yıllar Rusluk ve Ortodoks Hristiyanlığın baskın olduğu bu coğrafyadaki “Özgür Kazak” unsurunun yeni baştan şekillenmesine neden olmuştur. Zaten bu tarihten itibaren Kazak toplumu üzerinde Rus ırkının ve Ortodoksluğun bariz bir etkisi hissedilmektedir. Kendilerine Rusya’nın güney sınırını Lehistan, Osmanlı ve Kırım’a karşı koruma veya bu devletlere yağma akınları yapma görevi verildiği tarihten itibaren artık Kazaklar Rus tarihinin bir parçası hâline gelmişlerdir. Ancak yine de Rusların bu özgür insanları kolaylıkla kontrol altına aldıklarını söylemek doğru olamaz. Zira Razin, Bulavin, Mazepa ve Pugaçev gibi Kazak liderlerin etrafında kenetlenen Kazaklar, Rus efendilerine karşı kitlesel isyanlara sebebiyet vermişlerdir.
Akademi Dergisi
📎 Sonuç Bugün dünya üzerinde kendilerini “Kazak” olarak tanımlayan halkların tıpkı adları gibi etnik kökenleri de tartışma konusudur. Hem konuştukları diller, hem de ırki özellikleri birbirinden farklı olan bu toplumların neden ortak bir etnonimi benimsedikleri…
Akademik çalışmanın sonunda, çalışmayı yapan akademisyen, Kazak kelimesinin kökenini bile bulamadıklarını itiraf ediyor.
Akademi Dergisi
📎 Sonuç Bugün dünya üzerinde kendilerini “Kazak” olarak tanımlayan halkların tıpkı adları gibi etnik kökenleri de tartışma konusudur. Hem konuştukları diller, hem de ırki özellikleri birbirinden farklı olan bu toplumların neden ortak bir etnonimi benimsedikleri…
Yetmiyor, Kazakların, bilinen tarihte hep sorunlu, çapulcu, yağmacı, terbiye edilemez, ırkı belli olmayan kişiler olduklarına, sonu kısmında bir daha temas etmek zorunda kalıyor.
Akademi Dergisi
Yetmiyor, Kazakların, bilinen tarihte hep sorunlu, çapulcu, yağmacı, terbiye edilemez, ırkı belli olmayan kişiler olduklarına, sonu kısmında bir daha temas etmek zorunda kalıyor.
Adları belli değil, soyları belli değil, uzun zaman Türk dilinin ve kültürünün tesirinde kalmışlar, Türk zan edilmişler. Bazı devirlerde ise Rusların dini tesiri altında kalarak ortodoks hristiyan olarak yaşamışlar. Çoktan, asırlar öncesinde bile soyu kurutulması gereken bedevi, çapulcularmış.
Dilerim Allah'tan ki bu çok gecikmeli hayırlı faaliyet de bana nasip olur ve Türk oldukları zan edilen bu eşkıya soyunun tamemen kesilmesini sağlarım.
Dilerim Allah'tan ki bu çok gecikmeli hayırlı faaliyet de bana nasip olur ve Türk oldukları zan edilen bu eşkıya soyunun tamemen kesilmesini sağlarım.