📎 Bu yazmaların arasında Enok Kitabı’na aitparçalarında olduğu ve bu toplulukları etkilediği bilinmektedir.
Kitabın yazarı Enok olarak gözükse de, araştırmacılar bunun Tanah’da adı geçen Enok olmadığından emindirler. Daha önce de belirttiğimiz gibi kitaba eklemeler yapılmış ve kitap birçok yazarın elinden çıkmıştır.
Kitabın yazarı Enok olarak gözükse de, araştırmacılar bunun Tanah’da adı geçen Enok olmadığından emindirler. Daha önce de belirttiğimiz gibi kitaba eklemeler yapılmış ve kitap birçok yazarın elinden çıkmıştır.
📎 Peki Efsanevi Enok Kimdir ?
Enok adına ilk olarak Tanah’ın Yaradılış bölümünde rastlarız. Vulgata’da “Enok” ve Türkçe Kutsal Kitap’ta “Hanok” adıyla geçen Enok’u, aşağıdaki alıntıda da olduğu gibi bazı kitaplar Enoş diye yazsa da yine Türkçe Kutsal Kitap’ta geçen Enoş (Vulgata’da Enos) ile karıştırmamak gerekir.
Enok adı ilk Adem soyu sayılırken karşımıza çıkar:
“Kayin karısıyla yattı. Karısı hamile kaldı ve Hanok’u doğurdu. Kayin o sırada bir kent kurmaktaydı. Kente oğlu Hanok’un adını verdi.” (Yaratılış 10;17)
Enok adına ilk olarak Tanah’ın Yaradılış bölümünde rastlarız. Vulgata’da “Enok” ve Türkçe Kutsal Kitap’ta “Hanok” adıyla geçen Enok’u, aşağıdaki alıntıda da olduğu gibi bazı kitaplar Enoş diye yazsa da yine Türkçe Kutsal Kitap’ta geçen Enoş (Vulgata’da Enos) ile karıştırmamak gerekir.
Enok adı ilk Adem soyu sayılırken karşımıza çıkar:
“Kayin karısıyla yattı. Karısı hamile kaldı ve Hanok’u doğurdu. Kayin o sırada bir kent kurmaktaydı. Kente oğlu Hanok’un adını verdi.” (Yaratılış 10;17)
📎 Oysa Kutsal Kitap’ta Adem soyunun farklı bir versiyonu daha bulunmaktadır:
“Yeret 162 yaşındayken oğlu Hanok doğdu. Hanok’un doğumundan sonra Yeret 800 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu. Yeret toplam 962 yıl yaşadıktan sonra öldü. Hanok 65 yaşındayken oğlu Metuşelah doğdu.
Metuşelah’ın doğumundan sonra Hanok 300 yıl Tanrı yolunda yürüdü. Başka oğulları, kızları oldu. Hanok toplam 365 yıl yaşadı. Tanrı yolunda yürüdü, sonra ortadan kayboldu; çünkü Tanrı onu yanına almıştı.” (Yaratılış 5; 18-24)
“Yeret 162 yaşındayken oğlu Hanok doğdu. Hanok’un doğumundan sonra Yeret 800 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu. Yeret toplam 962 yıl yaşadıktan sonra öldü. Hanok 65 yaşındayken oğlu Metuşelah doğdu.
Metuşelah’ın doğumundan sonra Hanok 300 yıl Tanrı yolunda yürüdü. Başka oğulları, kızları oldu. Hanok toplam 365 yıl yaşadı. Tanrı yolunda yürüdü, sonra ortadan kayboldu; çünkü Tanrı onu yanına almıştı.” (Yaratılış 5; 18-24)
Akademi Dergisi
📎 Oysa Kutsal Kitap’ta Adem soyunun farklı bir versiyonu daha bulunmaktadır: “Yeret 162 yaşındayken oğlu Hanok doğdu. Hanok’un doğumundan sonra Yeret 800 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu. Yeret toplam 962 yıl yaşadıktan sonra öldü. Hanok…
Tıpkı biz müslümanlardaki gibi bir inanç var. Hz İdris ölmemiş, Allah onu katına almış. Kur'an'daki ifadeyle bir "mekan"a almış.
📎 Tanah’ın Yaratılış bölümü çok tartışıldığı gibi en az iki farklı metnin bir araya getirilmesinden oluştuğundan iki farklı Enok versiyonu olması normaldir.
Öte yandan ikinci versiyon çok büyük bir önem taşımaktadır, çünkü burada Enok’un gökyüzüne Tanrı yanına alınması vardır. Bu aynı zamanda Kabalaya kadar gidecek Gökyüzü’ne çıkma motifinin de başlangıcıdır. Bu bağlamda Enok, Tanrı yanına alınan kişiolarak da büyük önem taşımaktadır.
Öte yandan ikinci versiyon çok büyük bir önem taşımaktadır, çünkü burada Enok’un gökyüzüne Tanrı yanına alınması vardır. Bu aynı zamanda Kabalaya kadar gidecek Gökyüzü’ne çıkma motifinin de başlangıcıdır. Bu bağlamda Enok, Tanrı yanına alınan kişiolarak da büyük önem taşımaktadır.
"Kurucu"
📎 Enok’un Tanrı tarafından alınması İncil’de de geçer:
“İman sayesinde Hanok ölümü tatmamak üzere yukarı alındı. Kimse onu bulamadı, çünkü Tanrı onu yukarı almıştı. Yukarı alınmadan önce Tanrı’yı hoşnut eden biri olduğuna tanıklık edildi.” (İbraniler 11;5)
Rohl (2003), Enok’un İbranicesi olan “Hanok”un “kurucu” anlamına geldiğinden yola çıkarak, Mezopotamya mitolojisindeki Anunnaki ile Enok arasında ilişki kurar. Ancak bu da
tartışmalı bir görüştür.[4]
📎 Enok’un Tanrı tarafından alınması İncil’de de geçer:
“İman sayesinde Hanok ölümü tatmamak üzere yukarı alındı. Kimse onu bulamadı, çünkü Tanrı onu yukarı almıştı. Yukarı alınmadan önce Tanrı’yı hoşnut eden biri olduğuna tanıklık edildi.” (İbraniler 11;5)
Rohl (2003), Enok’un İbranicesi olan “Hanok”un “kurucu” anlamına geldiğinden yola çıkarak, Mezopotamya mitolojisindeki Anunnaki ile Enok arasında ilişki kurar. Ancak bu da
tartışmalı bir görüştür.[4]
📎 Enok’un Tanrı tarafından alınması Göğe Yükseliş motifleriyle birlikte özellikle ortaçağ boyunca Yahudi mistisizminin en önemli çalışma öğelerinden biri olmuş; Encoh Mısır Tanrısı Thot ya da İslam’daki Hz. İdris ile de ilişkilendirilmiştir. Kaballah çalışmaları için de çok önemli olan bu motif aynı zamanda birçok ezoterik ekolü de etkilemiş, Enok’u Hermes ile bağdaştıranlar da olmuştur. Burada Enok -
Hermes tartışmasına girmeyi yersiz bulduğumuzdan Enok’u bir başka ezoterik ekol bağlamında incelemeye geçmeyi daha uygun buluyoruz.
Hermes tartışmasına girmeyi yersiz bulduğumuzdan Enok’u bir başka ezoterik ekol bağlamında incelemeye geçmeyi daha uygun buluyoruz.
Masonlukta ise Enok’un çok özel bir yeri vardır. Erman (2004) 13. derece için bunu şöyle açıklar:
“Hz. Adem’in altıncı kuşağından füruu olan Jared’in oğlu Enok, rüyasında zirvesi göğe kadar yükselen bir dağa çıktığını görür. Orada, Allah, Enok’a kendi ismini terkip eden harflerin üzerinde kazılı olduğu altından mamul bir üçgeni gösterir, fakat bu ismi hiçbir zaman telaffuz etmemesini emreder. Ancak bu isimin nasıl telaffuz edileceğini Enok’un kulağına fısıldar.
Bundan sonra Enok, birbiri üzerine inşa edilmiş 8 kemerin altından geçerek 9. kemerin altına gelir. Burada aynı altın üçgeni görür ve yanına alarak Dünya’ya döner ve uyanır.
Bunun üzerine Enok, tufanın yakın olduğunu bildiği için, yerin dibindeki mahzende rüyada gördüğüne benzeyen 9 kemer inşa eder, kıymetli taşlarla süslenmiş aynı üçgeni yapar ve akik bir taşın içine yerleştirir ve rüyasında 9 kemerin altında gördüğü bu harfleri bu üçgene yazar ve bunu beyaz mermerden bir kaidenin üzerine koyar. Bu 9 kemerin içine iki de sütun inşa eder: bronzdan yapılmış birinci sutunun üzerine, o zamana kadar bilenen sanatları ve masonluğun aletlerini ve üçgene kazıdığı harfleri yazar. Mermerden olan ikinci sütuna ise bu harflerin nasıl telaffuz edileceğini, yani sessiz dört harfin arasında kalan sesli harfleri yazar.
Tufan olunca, bu yerin altındaki mahzen de sular altında kalır. Sular, mermer sütun üzerindeki yazıları eriterek sildiği için kelimenin nasıl telâffuz edileceği yine bilinemez. Sadece bronz sütun üzerindeki harfler kalmıştır. Şu halde kelimenin sessiz harfleri okunabilmekte, fakat sesli harfleri bilinmediği için telâffuzu yine mümkün bulunmamaktadır.
[...]
Mahzende bulunan iki sütunu bir defa daha düşünelim; bronzdan yapılmış sütunun üzerindeEnok insan tarafından kendi çalışması sayesinde elde edilen bilgileri hakketmişti. Bunlar arasında telâffuzu imkânsız kelimeyi teşkil eden harfler de mevcuttu. Mermerden olan ikinci sütuna ise, Enok Allah’ın kulağına fısıldadığı bilgiyi, yani Kelime’nin nasıl telaffuz edildiğini yazmıştı. Şu halde bu iki sütunu alttan ve üstten birbirlerine bağlayan kemerler her iki kaynaktan gelen bilgilerin birbirini tamamladıklarını da remzederler. İşte 13. derecenin nihai öğretisi burda saklıdır: dini inkâr eden ilim nasıl noksan kalmaya mahkûmsa, ilmi inkâr eden din de öylece noksandır ”.
“Hz. Adem’in altıncı kuşağından füruu olan Jared’in oğlu Enok, rüyasında zirvesi göğe kadar yükselen bir dağa çıktığını görür. Orada, Allah, Enok’a kendi ismini terkip eden harflerin üzerinde kazılı olduğu altından mamul bir üçgeni gösterir, fakat bu ismi hiçbir zaman telaffuz etmemesini emreder. Ancak bu isimin nasıl telaffuz edileceğini Enok’un kulağına fısıldar.
Bundan sonra Enok, birbiri üzerine inşa edilmiş 8 kemerin altından geçerek 9. kemerin altına gelir. Burada aynı altın üçgeni görür ve yanına alarak Dünya’ya döner ve uyanır.
Bunun üzerine Enok, tufanın yakın olduğunu bildiği için, yerin dibindeki mahzende rüyada gördüğüne benzeyen 9 kemer inşa eder, kıymetli taşlarla süslenmiş aynı üçgeni yapar ve akik bir taşın içine yerleştirir ve rüyasında 9 kemerin altında gördüğü bu harfleri bu üçgene yazar ve bunu beyaz mermerden bir kaidenin üzerine koyar. Bu 9 kemerin içine iki de sütun inşa eder: bronzdan yapılmış birinci sutunun üzerine, o zamana kadar bilenen sanatları ve masonluğun aletlerini ve üçgene kazıdığı harfleri yazar. Mermerden olan ikinci sütuna ise bu harflerin nasıl telaffuz edileceğini, yani sessiz dört harfin arasında kalan sesli harfleri yazar.
Tufan olunca, bu yerin altındaki mahzen de sular altında kalır. Sular, mermer sütun üzerindeki yazıları eriterek sildiği için kelimenin nasıl telâffuz edileceği yine bilinemez. Sadece bronz sütun üzerindeki harfler kalmıştır. Şu halde kelimenin sessiz harfleri okunabilmekte, fakat sesli harfleri bilinmediği için telâffuzu yine mümkün bulunmamaktadır.
[...]
Mahzende bulunan iki sütunu bir defa daha düşünelim; bronzdan yapılmış sütunun üzerindeEnok insan tarafından kendi çalışması sayesinde elde edilen bilgileri hakketmişti. Bunlar arasında telâffuzu imkânsız kelimeyi teşkil eden harfler de mevcuttu. Mermerden olan ikinci sütuna ise, Enok Allah’ın kulağına fısıldadığı bilgiyi, yani Kelime’nin nasıl telaffuz edildiğini yazmıştı. Şu halde bu iki sütunu alttan ve üstten birbirlerine bağlayan kemerler her iki kaynaktan gelen bilgilerin birbirini tamamladıklarını da remzederler. İşte 13. derecenin nihai öğretisi burda saklıdır: dini inkâr eden ilim nasıl noksan kalmaya mahkûmsa, ilmi inkâr eden din de öylece noksandır ”.
Masonlukta Enok ile ilgili anlatılanlara farklı bir gözle bakarsak çok daha ilginç anlatımlarla kaşılaşabiliriz (Ayan, 2000):
“Enoş Royal Arch (Süleyman Tapınağı’nın “Kutsallar Kutsalı” -Sanctum Sanctorum- bölümünün altındaki Kemerli ya da kubbeli mahzen) versiyonuna göre özetle bu yapı Enoş (yani Hanok veya İdris peygamber veya Hermes) tarafından, gördüğü rüya üzerine, Moriah Dağı’nda dokuz katlı yeraltı mabedi şeklinde inşa edilir. Enoş, Adem’in oğlu Kabil veya Kain’den gelen torunudur. Yapı bir kattan diğer kata inilecek şekilde alt alta sıralanan dokuz adet kemerden oluşur. Enoş, en dipteki hücreye koyduğu mermer kaidenin üzerine koyduğu Akik Küptaş’ın üzerine Enoşien harflerle Tanrı’nın kutsal adı yazılı olan bir Altın üçgen yerleştirir. Ayrıca Tufan olacağı kehanetiyle Dünya’da mevcut bilgileri sifreli olarak kotlarıyla birlikte iki sütun üzerine yazıp bırakır. Bunların arasında Tanrı’nın adının nasıl okunacağının şifresi vardır. Yeraltı yapısını giriş kapısını, üzerini hamtaştan inşa ettiği mabed içine saklar.
Ancak Nuh Tufanı ile kil sütuna yazılı şifre kotları silinmiş olduğundan Kelime’nin nasıl okunacağı bilgisi kaybolur ve unutulur gider. Yapının üzerindeki mabed harabeye döner ve giriş kapısı enkazla örtülür.”
“Enoş Royal Arch (Süleyman Tapınağı’nın “Kutsallar Kutsalı” -Sanctum Sanctorum- bölümünün altındaki Kemerli ya da kubbeli mahzen) versiyonuna göre özetle bu yapı Enoş (yani Hanok veya İdris peygamber veya Hermes) tarafından, gördüğü rüya üzerine, Moriah Dağı’nda dokuz katlı yeraltı mabedi şeklinde inşa edilir. Enoş, Adem’in oğlu Kabil veya Kain’den gelen torunudur. Yapı bir kattan diğer kata inilecek şekilde alt alta sıralanan dokuz adet kemerden oluşur. Enoş, en dipteki hücreye koyduğu mermer kaidenin üzerine koyduğu Akik Küptaş’ın üzerine Enoşien harflerle Tanrı’nın kutsal adı yazılı olan bir Altın üçgen yerleştirir. Ayrıca Tufan olacağı kehanetiyle Dünya’da mevcut bilgileri sifreli olarak kotlarıyla birlikte iki sütun üzerine yazıp bırakır. Bunların arasında Tanrı’nın adının nasıl okunacağının şifresi vardır. Yeraltı yapısını giriş kapısını, üzerini hamtaştan inşa ettiği mabed içine saklar.
Ancak Nuh Tufanı ile kil sütuna yazılı şifre kotları silinmiş olduğundan Kelime’nin nasıl okunacağı bilgisi kaybolur ve unutulur gider. Yapının üzerindeki mabed harabeye döner ve giriş kapısı enkazla örtülür.”
📎 Yıllar sonra Süleyman aynı yeri tapınak yapmak için seçer ve tapınağını oraya yapar. Süleyman da aynı şekilde Kutsallar Kutsalı bölümünün altına Dokuz Kemerli Yeraltı Yapısıinşa ettirir; ancak bu Enoş’un yaptırdığından farklıdır.
📎 Gerisini yine Ayan’ın (2000) anlatımından okuyalım:
“Mabedin bitmesinden sonra bazı masonlar Tanrı’nın kutsal adını kendilerine öğretmesini Hz. Süleyman’dan isterler. Ancak Hz. Süleyman
kendilerine Enoş[5] harabelerinde araştırmalarını öğütler. Orada araştırma yaparken gizli girişe rastlar ve aşağıya inerler, Kutsal İsim’in yazılı olduğu Altın Üçgen’i bulup Hz. Süleyman’a götürürler. Hz. Süleyman peygamber olduğu için Kelime’yi okuyup bilmesine rağmen, okuyup öğretmeye mezun değildir. Bulanları ödüllendirmek için RA derecesini ihdas ederek onları Royal Arch Masonu yapar.”
“Mabedin bitmesinden sonra bazı masonlar Tanrı’nın kutsal adını kendilerine öğretmesini Hz. Süleyman’dan isterler. Ancak Hz. Süleyman
kendilerine Enoş[5] harabelerinde araştırmalarını öğütler. Orada araştırma yaparken gizli girişe rastlar ve aşağıya inerler, Kutsal İsim’in yazılı olduğu Altın Üçgen’i bulup Hz. Süleyman’a götürürler. Hz. Süleyman peygamber olduğu için Kelime’yi okuyup bilmesine rağmen, okuyup öğretmeye mezun değildir. Bulanları ödüllendirmek için RA derecesini ihdas ederek onları Royal Arch Masonu yapar.”
📎 Buna benzer bir anlatımı da Knight ve Lomas (2000) aktarır ve bu efsanenin masonluk tarihi içinde 17. yy’a kadar uzandığını belirtir ve daha Enok’un Kitabı bulunmadan önce bu efsanenin masonluğa girmiş olmasına dikkat çeker.
Knight ve Lomas’ın bir ilginç saptaması da, masonluğun birinci derecesinde kullanılan
“Evrenin Ulu Mimarı”[6] ifadesiyle, loca tavanındaki yıldızların Enok’un Kitabı’nda
anlatılan düzen ile olan ilişkisidir.[7]
Knight ve Lomas’ın bir ilginç saptaması da, masonluğun birinci derecesinde kullanılan
“Evrenin Ulu Mimarı”[6] ifadesiyle, loca tavanındaki yıldızların Enok’un Kitabı’nda
anlatılan düzen ile olan ilişkisidir.[7]