Akademi Dergisi
2.14K subscribers
60.6K photos
25.7K videos
370 files
7.57K links
Çok önemli: Telegram bu kanalı yıllardır sansürlenemektedir. Paylaşımlarımızın Telegram uygulaması içinde yayılmasına izin vermemektedir. Kanaldaki takipçi ve görüntüleme sayıları da gerçek değildir. www.mfs.tv
Download Telegram
📎Şimdi bu iddialara geçmeden evvel öncelikle kelimenin sözlük anlamına odaklanalım. Başta Türkçe olmak üzere birçok farklı dilde kendisine yer edinmiş olan bu kelimenin Rusçada genel olarak “evsiz” (hatta bazen sürgün edilmiş) ya da iyi av yeteneğine sahip, devlete veya özel şahıslara hizmet eden “yalnız özgür insan” anlamında kullanıldığını kolayca dile getirebiliriz.
. Bu konudaki en önemli başvuru kaynağı durumunda olan ve Rus dilinin etimolojik sözlüğünün yaratıcısı M. Vasmer’e göre
Kazak (Казак) sözcüğü işçi, çiftlik işçisi, “özgür, bağımsız adam, maceracı, serseri” gibi anlamlara karşılık gelmekteydi.
. Yine “işçi” anlamını onaylayan ve bunun yanına “cesur insan” anlamını da ekleyen P. Ya. Çernıh ise Kazak sözcüğünü “köylü, XV-XVII. yüzyıllar arasında Don, Terek, Kuban, Ural ve Transbaykal’daki eski askerî bölgelerde yaşayan yerli halk, XVIII-XIX. yüzyıllarda ise Moskova devletinin yakınlarına getirilip yerleştirilen bir grup özgür ve fakir adam” şeklinde açıklamaktadır.
. Çernıh’ın açıklamaları bizlere aynı zamanda Kazak adının anlamında zaman içinde birtakım değişimler yaşandığının ipuçlarını veriyor.
Akademi Dergisi
📎Şimdi bu iddialara geçmeden evvel öncelikle kelimenin sözlük anlamına odaklanalım. Başta Türkçe olmak üzere birçok farklı dilde kendisine yer edinmiş olan bu kelimenin Rusçada genel olarak “evsiz” (hatta bazen sürgün edilmiş) ya da iyi av yeteneğine sahip…
Tam da beklediğim gibi çıktı...

Kazaklar, orta Asya'nın bedevileri... Evsiz, vatansız, genleri bozuk, idrak ve muhakeme seviyeleri çok düşük, terbiye edilemez, göçebe topluluğu...

Mümkün oldukça diğer topluluklar tarafından işçi ve savaşçı olarak kullanılmışlar.

Bu topluluk hiçbir zaman aynı gen ve kültür seviyesinde kalmamış. Çevredeki gerçek Türklerle ve başka ırklardan olanlarla bir seviyede kaynaşmışlar, kültürel alış veriş içinde olmuşlar. Türklerle çok muhatap oldukları için Türklerden onlara lisan, kıyafet ve yemek kültürü dahil çok şey geçmiş ve zamanla Türk boyu zan edilmişler.

Aynı Türkiye'de kendini Türk zan eden, buna şüphesiz inanan bazı Çingene topluluklar gibiler.

Unutmayın ve hala kandırılmayın, gerçek Türkler çekik gözlü değillerdi, göçebe de değillerdi. Medeni yani şehirli insanlardı. Öyle çok yoğun oranda esmer kişiler de değillerdi. Sık sık aralarında renkli gözlü insanlar vardı. Birilerinin asırladır hatta binlerce yıldır Türk zan edilmeleri, onların gerçek Türkler olduğu manasına gelmez. Orta Asya dedikleri geniş arazide şu günümüzde gerçek Türkler yok denecek kadar azlar.
Akademi Dergisi
Tam da beklediğim gibi çıktı... Kazaklar, orta Asya'nın bedevileri... Evsiz, vatansız, genleri bozuk, idrak ve muhakeme seviyeleri çok düşük, terbiye edilemez, göçebe topluluğu... Mümkün oldukça diğer topluluklar tarafından işçi ve savaşçı olarak kullanılmışlar.…
Türk oldukları iddia edilen Kazak toplulukların karşısında sürekli mücadele veren Rus halkı bile, Kazaklardan daha, çok daha yüksek oranda Türk genlerine sahip kişilerdi. Bu gün de Rus zan edilenlerin epeyi kısmı Türkler, Türk zan edilenlerin epeyi kısmı Çingeneler, Bedeviler.

Ankebut Ağı binlerce yıldır her konuda kabullenişlerle hep oynadı, hala oynuyor ve her şeyi tahrif ve tahrip etmek istiyor.
Gerçek Türkler çekik gözlü değillerdi, değiller. Çoğunlukla badem gözlüler ve çok sık olarak renkli gözlüler. Sık sık sarı saçlılar. Buğday tenliler veya beyaz tenliler. Uzun boyluları da çok olur ama çok uzun boylular Türklerde pek yoktur. Vücut kalıpları da simaları kadar düzgündür. Bir şeyi anlatmaya başlarsınız, bitirmeden onlar anlarlar. Anlayışları/idrakları, muhakame kabiliyetleri, hafızaları, metafizik kabiliyetleri çok üstün seviyededirler. Davranışları çok düzgündür. Sadece hak edenlere karşı fiziki ve sözlü şiddet sergilerler. Savaşları bile sanat gibidir, asla vahşileşmezler.

Vahşi vahşi, kara suratlı, çekik gözlü, medeniyet bilmez ve çadırda yaşamış türlü bedevi toplulukları, bu dünya insanlığına Türk diye yutturdular. Hatta bu toplulukları da kendilerinin Türk olduğuna hep inandırdılar. Bu binlerce yılın sinsice oyunlarından sadece biri...

Biz gerçek Türkler, adı binlerce yıldır Türk'e çıkmış bedevileri kesin şekilde ret etmeye devam edeceğiz.
Ayrıca gerçek Türklerin ata yurdu, ana yurdu orta Asya falan değil. Şu anki Türkiye toprakları ve biraz da geniş çevresi...

Amerika kıtasında bile en azından binlerce sene biz Türkler hakimdik. Bunun bile bilimsel temelleri çoktan elde var ama hala masonlar dünya insanlığına bilim diye masallar anlatmaktalar.
Bakın, bu İlber Ortaylı, tipik bir Bedevi/Çingene...

Gözler Çingene gözü, cilt Çingene cildi, ağız ve çene kısımlarına kadar hep Çingene özelliklerini taşıyor. Kulakları da öyle...

Bu tiplere asla ahlak, din, maneviyat, hakkaniyet, edep öğretemezsiniz. On milyon tane kitap okutsanız bile, ezber yaparlar, bilgi depolarlar ama asla terbiye olmazlar. Çünkü genlerinde terbiye olmaya mani olan hayvan ve uzaylı genleri var.

Film ve dizi sahalarında bile bunlardan on binlercesi faaliyet gösterdi, gösteriyor ve bu milleti bu Çingeneler üzerinden kasten çökerttiler.

Ve bunu yaptıkları rejimin adını da demokratik cumhuriyet rejimi koydular. Hayır, bu bir Çingene rejimi... Bunu Çingenelerin hakim olduğu Londra dayattı ve bize dayatırken içimizdeki Türk rolü oynayan bu gibi Çingeneleri kullandı. Başta da bir yanı baskın şekilde Çingene olan Adıtürk'ü kullandı.
Şu resimlere de bir bakın...

Kazak denilenlerden, Kırgız denilenlerden pek farkı yok. Çünkü İlber Ortaylı da onlar gibi yüzde doksan küsur oranda Çingene bir kişi...
Celal Şengör'ün de Ermeni/Çingene olduğunu daha önce farklı zamanlarda konu etmiştim.

Son süreçte işlerin iyice aleyhlerine ilerlediğine emin oldular da Celal çıkıp "Kanımda bir damla Türklük yok" açıklaması yapmak zorunda kaldı.

Oysa bu ihanet güruhu, Türk rolü oynaya oynaya ve Türklük ile Adıtürkçülük palavraları ile şu koca Türk milletini asimile edenler arasındalar.

Böyle ucuz oyunlarla yargılanmaktan ve vatana/millete ihanet gerekçesiyle idam edilmekten kurtulamayacaklar. Bunları gerçek Türk hakimleri yargılayacaklar.
İblis bunlarla öyle oynadı ki bir de bunlara "Gerçek Türkler sizsiniz. Siz Öztürklersiniz" dedi.

Bu Çingeneler kendilerini Türk değil bir de Öz Türk görmeye başladılar.

Bu nedenle sürekli "öz" geçen isimler ve soyisimler aldılar.

Öztürk Serengil de bu Çingenelerden sadece biriydi. Küçücük çocuktum, bu koca adam ne yapıyor, ne yapmaya çalışıyor diye bakıyordum onu ekranda gördükçe... Biraz daha büyüdüğümde hiç şüphem kalmamıştı ki zerre kadar oyunculuk ve komedyenlik kabiliyeti yoktu. Türk kültürü bu sözde Türk hatta Öz Türk, aslında Çingene kişilerle mi yükselecekti. Mümkün müydü böyle bir şey... Çok büyük hayırlara sebep olabilecek sesli ve görüntülü yayıncılık imkanları, Türkiye'deki herkesi dinsiz, ayyaş, namussuz, hırsız, kibirli, alaycı yapmak için kullanıldı. Bunlarda kullanılan sözde sanatçılar da millete baş tacı yaptırıldı.
Akademi Dergisi
İblis bunlarla öyle oynadı ki bir de bunlara "Gerçek Türkler sizsiniz. Siz Öztürklersiniz" dedi. Bu Çingeneler kendilerini Türk değil bir de Öz Türk görmeye başladılar. Bu nedenle sürekli "öz" geçen isimler ve soyisimler aldılar. Öztürk Serengil de bu…
Son haftalarda bu pisliğin kızı Seren Serengil, hristiyan kökenli olduğunu iyice göstermeye başladı. Neden? Çünkü iyice ifşa oldular ve çok yakında Türk milletinin ayakları altında ezilecekler.

Bu memlekette son asırlarda yaşanan her çöküşün, acının, göz yaşının, çilenin, zulmün, sömürmenin, peşkeşin, katliamın ve türlü türlü belanın arkasında hep bu Türk rolü oynayan Çingeneler var. Bir de onları sevk ve idare eden Londra Çingeneleri var. Adıtürk de onlardan biriydi zaten.
Haydut, serseri

📎 Aslında kelimenin temelde “evsiz”, “yurtsuz”, “hane-berduş”, “sürgün” anlamlarını muhafaza ettiği görülmekle birlikte, birbirinden farklı iki etnik
unsurun karışmasının önüne geçmek adına literatürde Rus Kazakları için bazen “Kossak” veya “Kozak” gibi adlandırmalar kullanılmıştır. Buna mukabil her iki etnik unsurun da kendilerini “Kazak” olarak tanımlaması ve
anlamının halk arasında bazen “hür, serbest, bekâr, mert, yiğit, cesur” gibi müspet, bazen de “derbeder, serseri, harami, haydut” gibi menfi anlamlara karşılık gelmesi bu adın aslında kan bağından ziyade yaşam tarzı ve bozkır kültürünün bir tezahürü olarak ortaya çıktığı tezini doğrulamaktadır. Türk toplulukları arasında “Kazak” adı ve “Kazak toplumu”nun oluşumu hakkında bkz. (Doğan, 2019, 16-27)
Göçebe, yağmacı, soyguncu

📎 Kazak kelimesi hakkında yapılan tanımlamaların kesiştiği en dikkat çekici nokta ise “özgürlük” kavramında gelip düğümlenmektedir. Nitekim bu özgürlük mefhumu bazı kayıtlarda olumsuz anlamları doğuracak şekilde yağmacı, ipsiz sapsız dolaşıp duran, soyguncu (freebooter) manalarını çağrıştırmaktadır. Anlamı ve önemi çok fazla tartışmaya neden olan Kazak kelimesinin sonradan batı dillerine girdiği neredeyse tüm kaynakların üzerinde anlaştığı birkaç husustan biridir. Kelimenin Rus veya Slav kökenli olmadığı meselesi bugün tamamen kabul görmekle birlikte, yapılan geleneksel açıklama, bunun avarelik ve suç unsuru çağrıştıran “başıboş gezen kimseleri” veya konargöçer halkları ifade eden Tatarca (ya da Türkçe) bir kelime olduğu yönündedir. Bu terim Moskova Rusya’sında, sabit bir yaşam alanı veya mesleği olmayan, bir yerden bir yere dolaşan kişileri tanımlamak için kullanılmıştı. Daha sonra Moskova Devleti’nin sınır bölgelerinde yaşayan insanları tanımlamak için de kullanıldı, ancak gezgin ve yağmacı temel anlamı korundu.
📎 M. Khodarkovsky bir göçebe federasyonu olarak tanımladığı Kazakların tam anlamıyla kaçak, çapulculuk özellikleri barındırdıklarını düşünmektedir. J. P. LeDonne’a göre de güney ve doğu sınır bölgelerindeki türbülans karakteristik bir sosyal fenomen olan Kazakları yaratmıştı. Kazak kelimesi “çapulcu” anlamına gelmekte ve sınırın kenarında yaşayan, özgürlüklerine düşkün ve tehlikelerle yüzleşen adamları ifade etmekteydi.
. S. Auskiy de Kazakların askerlik hizmeti dışında topluma herhangi bir yükümlülükten yoksun “özgür” adamlardan mürekkep bir topluluk olduğunu dile getirmektedir.
Akademi Dergisi
📎 M. Khodarkovsky bir göçebe federasyonu olarak tanımladığı Kazakların tam anlamıyla kaçak, çapulculuk özellikleri barındırdıklarını düşünmektedir. J. P. LeDonne’a göre de güney ve doğu sınır bölgelerindeki türbülans karakteristik bir sosyal fenomen olan…
Eskiden beri bu çapulcu yağmacıları kimse terbiye edememiş. Kimse bunlarla uğraşmaya güç yetirememiş. Bunlara "Siz askerlik yapın, beden gücü kullanın. Yiyin için yaşayın. Bize karışmayın, biz de size karışmayalım" denilmiş. Tıpkı Arap yarım adasında Arap zan edilen o yığınla bedevi topluluğa yapıldığı gibi bir muamele yapmışlar.

Kaynaktan aktararak konu etmiştim ki hz peygamberimiz de civardaki bedevilere böyle muamele etmiş. Bunlara, gerçek Araplara yüklenen türlü türlü mesuliyetleri yüklememiş. Bunlardan vergi de almamış. Hatta zaruret olmadan bunlara askerlik bile yaptırmamış. Orduya dahil ettiğinde asla bunlara güvenmemiş.
📎 Gerçekten de S. Plokhy’nin de vurguladığı üzere erken modern dönemde “vahşi alanlar” olarak bilinen güney Ukrayna’nın geniş bozkır bölgelerine komşu devletler tarafından kesin bir kontrol tesis edilemedi. Kiev Rusya’sı döneminde bu bölge, brodnyky olarak bilinen Doğu Slav kökenli sürgünler ve göçmen grupları tarafından işgal edilmiş durumdaydı. Moğol İstilasından itibaren bozkır, resmi bir statüye tabi olmayan ve “Kazaklar” olarak adlandırılmaya başlanan balıkçılar, avcılar ve haydut grupları tarafından gezinme ve mera alanı hâline geldi. Plokhy’e göre bu noktada Türk dillerinde
“özgür adam” veya “haydut” anlamına gelen bu tanımlama Kazak olgusunun sosyolojik kökenine işaret etmekteydi.