Akademi Dergisi
2.14K subscribers
60.7K photos
25.8K videos
370 files
7.58K links
Çok önemli: Telegram bu kanalı yıllardır sansürlenemektedir. Paylaşımlarımızın Telegram uygulaması içinde yayılmasına izin vermemektedir. Kanaldaki takipçi ve görüntüleme sayıları da gerçek değildir. www.mfs.tv
Download Telegram
Akademi Dergisi
Osmanlı içinde İbn-i Arabi karşıtlığı... 📎 Osmanlı devlet İbn ‘Arabîciliğinin en çok görünürlülük kazanarak tam bir devlet politikası haline gelişinin Yavuz Selim ve Kanuni Süleyman zamanlarına rastlaması bir tesadüf değildir. Çünkü bu iki…
25- İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, İbnü’l-Emin M. Kemal Yazmaları, nr. 3263. B. Flemming’in bu mühim makalesi şudur:

“Sahib-kıran und Mehdi: Türkische Endzeiter- wartungen im ersten Jahrzehnt der Regierung Süleymans”, Between the Danube and Cau- casus, ed. Gyorgy Kara, (Budapest: Akadémiai KiadÓ, 1987), s. 43-62.

Bu krizin bir benzerinin dönemin Avrupa’sında da yaşandığını, Osmanlı dünyası içindekiyle karşılaştırmalı bir biçimde “apokaliptik” ve “mesiyanik” inanç ve kültür dünyası çerçevesinde ele alan Cornell H. Fleischer’i burada özellikle anmak gerekir.

Onun zamanın zihniyet dünyasını yansıtmakta olup bugüne kadar tarihçilerin ilgisini pek de çekmeyen bu mühim meseleye tahsis ettiği makaleleri önemli çalışmalardır ve ciddi bilimsel katkılardır: C. H. Fleischer, “The Lawgiver as Messiah. The Making of the Imperial Image in the Reign of Süleyman”, Soliman le Magnifique et son Temps, ed. G. Weistein, (Paris: La Documentation Française, 1992), s. 159-177; C. H. Fleischer, “Mahdi and Millenium: Messianic Dimension in the Development of Ottoman Imperial Ideology”, The Great Ottoman, vol. 7, ed. G. Eren, K. Çiçek, C. Oğuz, (Ankara: Yeni Türkiye, 2000), s. 149-161; C. H. Fleischer, “A Mediterra- nean Apocalips: Prophetics of Empire in the Fifteenth and Sixteenth Centuries”, JESHO, 61/1-2 (2018), s. 18-90.
Akademi Dergisi
25- İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, İbnü’l-Emin M. Kemal Yazmaları, nr. 3263. B. Flemming’in bu mühim makalesi şudur: “Sahib-kıran und Mehdi: Türkische Endzeiter- wartungen im ersten Jahrzehnt der Regierung Süleymans”, Between the Danube and…
📎 İşte adı geçen iki sultan başta olmak üzere Osmanlı devletinin en yüksek makamlarınca İbn ‘Arabî’yi ve İbn ‘Arabîciliği resmen savunma teşebbüsü bütün bu gelişmelerin ortasında Yavuz Selim’in insiyatifiyle ortaya çıktı.

Yavuz Selim 1517’deki Ridaniye muharebesiyle Memlûk devletine son verip Mısır ve Suriye’yi Osmanlı hakimiyetine dahil ettikten sonra dönüşte Şam’a uğramış, tarihçi Solakzâde’nin ifadesine göre her gittiği yerde yaptığı gibi oradaki evliya mezarlarını ziyaret etmişti.

Bu meyanda Memlûk hâkimiyetindeyken Suriye’de ateşli İbn ‘Arabî karşıtı fakihlerce oluşturulan husumetin sonucu o zamana kadar ziyaretçisi olmadığı için artık unutulmuş, kaderine terkedilmiş, toz toprak ve yabani otlar altında kalmış mezarını aratıp buldurdu.

Harap vaziyetteki eski kubbeli mezarın yerine bir türbe yaptırdı, yanına da bir tekke ve bir de cami inşa ettirdi.26

Bizzat şeyhülislam İbn Kemal’in kaleme aldığı fetvayı da bir kitabe halinde türbeye koydurdu. Çok hızlı bir şekilde sürdürülen inşaat çalışmalarını sultan bizzat denetlemiş ve 1518 Şubat’ında cami kendisi tarafından açılmıştır.27

Her üç bina da halen Şam’da Salihiyye mahallesinde bulunuyor. Söz konusu fetva Osmanlı devletinin İbn ‘Arabî’ye bakışını kuvvetle vurgulayan önemli bir metindir.

___


26 Solakzâde Tarihi, (İstanbul: Mahmud Bey Matbaası, 1297 (1880)), s. 413.

27 Chodkiewicz, “La Réception”, s. 105-106.
Elle tutulur belge

📎 İbn Kemal’in fetvası konusunda farklı bir durum söz konusu ediliyor. Buna göre fetvâyı asıl yazan başka bir âlim olmakla beraber fetvâ bizzat İbn Kemal tarafından tasdik edilmiş ve imzalanmıştır.28

Her hâlü kârda bu fetvâ İbn Kemal tarafından kaleme alınmış olmasa da onun eliyle imzalanmış ve tasdik edilmiş olmasının ona büyük bir prestij ve itibar kazandırmış olduğu kesindir ve devletin İbn Arabîciliğinin de elle tutulur belgesidir.

Söz konusu fetvâda önce eş-Şeyhu’l-A‘zam ve’l-Mukteda’l-Ekrem Kutbu’l-‘Ârifîn ve İmâmü’l-Muvahhidîn (En büyük Şeyh, en yüce lider, âriflerin kutbu ve Tanrı’nın birliğine inananların önderi) gibi fevkalade yüceltici sıfatlarla övdüğü İbn ‘Arabî savunmasını fetvâsında şu dört gerekçe üzerine kurar:29

1) İbn ‘Arabî çok büyük bir müctehid ve mürşiddir.

2) Hayret verici menkabeleri ve harikulade işleri vardır.

3) Pek çok mühim eseri mevcuttur.

4) Çok öğrencisi olmuş ve âlimlerin, fâzılların takdirini kazanmıştır.

___

28 Chodkiewicz, “La Réception”, s. 105-106.
29 Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi Koleksiyonu, Mecmua, no. 3743, v. 12b; Süleymaniye Kütüphanesi, Nafiz Paşa Koleksiyonu, Mecmuâ, no. 685, v. 4a-b. Burada Esad Efendi nüshası kullanılmıştır. Bu fetva metni ayrıca Ebussuud Efendi’nin aşağıda 22 nolu dipnotta gösterilen fetvâ mecmuasında da v. 317b-318a da yer almaktadır.
Zaten neresinden bakılırsa bakılsın, taşlar yerine oturmuyordu...

Osmanlı bize anlatıldığı gibi bir devlet olsaydı ve iddia edildiği gibi koca koca ilim adamları olsaydı, hala çözülmemiş olan bin türlü ilmi/dini mesele o Osmanlı devrinde kesinlikle çözülürdü.

Kaldı ki lisan ve alfabe tercihlerinden, dış siyaset tercihlerine, kılık ve kıyafet tercihlerine kadar her hususta Osmanlı hep bir tuhaf davranmış. Bunu fark etmemek, bunu fark edince bir durup değerlendirmemek mümkün mü...

İlk gençlik yıllarımdan itibaren bunun hep farkındaydım. Bir yandan bize anlatılan, öğretilen Osmanlı yalanlarına kısmen kanıyor, bir yandan "Burada bir sorun var" diyordum.
📎 Bu gerekçeler İbn Kemal’e göre İbn Arabî’ye büyük saygı duymak için yeterlidir ve bu yüzden onu eleştirenler hata işlemektedir ve sapkındırlar. Fusûs ve Fütûhat gibi hikmetlerle dolu eserlerini herkes anlayamaz. Özellikle cahiller yanlış anlamaları yüzünden İbn ‘Arabî’yi suçlayabilirler. Bu suçu işleyenlerin ise mutlaka cezalandırılması gerekir ve bu “iyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak” görevini yüklenmiş olan sultanın üzerine borçtur. Başka bir ifadeyle ona göre bu suçu işle- yenler devlete karşı geldikleri için cezalandırılmalıdır.30

___

30- Fetvayı çeşitli makalelerinde bahis konusu etmiş ve yorumlamış olan bazı İbn ‘Arabî uz- manları şunlardır: Hüseyin Atay, “İlmî Bir Tenkit Örneği Olarak İbn Kemalpaşa’nın Muh- yiddin b. ‘Arabî Fetvası”, Şeyhülislam İbn Kemal Sempozyumu Bildirileri, (Ankara: Türki- ye Diyanet Vakfı Yay., 1986), s. 228-267; Tahralı, “Muhyiddin İbn ‘Arabî’nin Türkiye’ye Tesirleri”, s. 71; Şükrü Özen, “Kemalpaşazâde”, DİA, 2002, XXV, s. 240-242; Chodki- ewicz, “La Réception”, s. 106 (Chodkiewicz “Sultanın bunca aforoza, kâfir ilan edilmeye hedef olan bir adama gösterdiği saygı, her hâlü kârda derin anlamlar taşımaktadır” diyerek Yavuz Selim’in bu tavrını över); Abdurrezzak Tek, “İbn ‘Arabî’yi Müdafaa Amacıyla Kaleme Alınan Fetvâlar”, Tasavvuf, 23 (2009), s. 295-296.
Akademi Dergisi
📎 Bu gerekçeler İbn Kemal’e göre İbn Arabî’ye büyük saygı duymak için yeterlidir ve bu yüzden onu eleştirenler hata işlemektedir ve sapkındırlar. Fusûs ve Fütûhat gibi hikmetlerle dolu eserlerini herkes anlayamaz. Özellikle cahiller yanlış…
İşte kaynakları ile gözler önünde...

Gerçekten ehl-i sünnet vel cemaat (sünni) müslüman olmak ve bunun aksine olan bozuk itikadı eleştirmek, vatana ve devlete ihanet gibi görülmüş, kabul edilmiş şu Osmanlı'da...

Zaten çok devirde o sözde veli ve sözde Türk olan Osmanlı padişahları, nerede gerçek Türk var ve nerede gerçek sünni müslümanlar var diye peşlerine düşmüşler, onları oyun dışı yapmanın çarelerini düşünmüşler.
Akademi Dergisi
İşte kaynakları ile gözler önünde... Gerçekten ehl-i sünnet vel cemaat (sünni) müslüman olmak ve bunun aksine olan bozuk itikadı eleştirmek, vatana ve devlete ihanet gibi görülmüş, kabul edilmiş şu Osmanlı'da... Zaten çok devirde o sözde veli ve sözde Türk…
"Benden sonra hilafet otuz senedir" hadisini bile olmadık manalara zorlayan sayısız din ve tarih adamı...

Şimdi anlatsınlar bize...

İşte bu Osmanlı padişahları mı İslam halifeleri kabul edilecek?

Ve Osmanlı'dan önceki sözde İslam halifelerine de baksınlar, kaç tanesi gerçekten müslümanmış, kaç tanesi Ankebut Ağının adamı değilmiş, İblis'in kulu değilmiş.
Yere göğe sığdırılamayan Ebussuud'un yaptığına bakın...

📎 Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin aynı derecede önemli fetvalarının Türkçe olan ilk altısı, İbn ‘Arabî’nin Fusûs, Fütûhat ve diğer eserlerindeki bazı ifadelerin şeriat dışı olduğunu ileri süren İbn ‘Arabî karşıtlarına yöneliktir. Ebussuud Efendi bu kişilerin şeyhi anlamadıkları için “tekfir” ettiklerini, bu iddiada bulunanların “şer‘an ta‘zîr” olunup “tecdîd-i imana davet edilmeleri” gerektiğini, bunu yapma- yanların bizzat kendilerinin küfür işlemiş olacaklarını belirtmektedir.31

___

31 Fetâvâ-yı Ebû’s-Su‘ûd, Süleymaniye Kütüphanesi, İsmihan Sultan Koleksiyonu, no. 223, v. 316b-317b.
📎 Ebussuud Efendi’nin Arapça uzun bir metin halindeki bir diğer fetvası ise gerek İbn ‘Arabî için kullandığı yüceltici ünvanlar, gerekse muhtevası itibariyle İbn Kemal’in fetvasıyla hemen hemen aynı mahiyeti taşır .32

___

32 Fetâvâ-yı Ebû’s-Su‘ûd, v. 318 a.
Derhal takip edilerek kontrol altına alınmaları...

📎 Bu fetvalardan başka Ebussuud Efendi’nin fetva koleksiyonunda yer almakta olup bizzat Kanuni Süleyman’ın Manisa’daki oğlu Şehzade Mustafa’ya sancak beyi Kasım Bey’e ve Manisa kadısına hitaben yolladığı bir fermanın sureti de vardır. Bu ferman Osmanlı devletinin en üst düzey yöneticisinin bizzat ağzından İbn ‘Arabîci bir metin olarak fevkalade dikkate değer. Dolayısıyla bizzat Osmanlı sultanının şeyh hakkındaki düşüncesini yansıtması itibariyle ayrı bir önemi vardır. Kanunî bu fermanda Merkez-i dâire-i velâyet ve Mühr-i erbâb-ı hidâyet (Velîlik dairesinin merkezi ve doğru yolda gidenlerin mührü) gibi yine yüceltici sıfatlarıyla andığı İbn ‘Arabî’ye ve Şeyh Sadreddîn-i Konevî’ye dil uzatanların halk arasında kargaşa çıkarmalarına fırsat vermeden derhal takip edilerek kontrol altına alınmasını sıkı sıkı tembih eder. Bir daha aynı suçu işlememelerinin temin edilmesini, kimsenin haddini aşmadan yerli yerinde kalmasının sağlanmasını buyurur. Yasağa aldırış etmeyen suçluların “ta‘zîr-i şedîd” (şiddetli azarlama) ile kınanmasını, hatta “hak- larından gelinmesini”, hala inatlarında ısrar edip direnenler çıkar ise isimlerinin, hal ve tavırlarının açık açık tespit edilip yazılarak saltanat makamına yollanmasını emreder.33

___

33 Fetâvâ-yı Ebû’s-Su‘ûd, v. 317b. Fetvanın metni ve tercümesi Abdürrezzak Tek’in yukarıda zikredilen makalesinde, s. 296’da da yayınlanmıştır.
Radikal bir İbn ‘Arabîci siyaset

📎 Görüldüğü gibi bu ferman İbn ‘Arabî aleyhtarlığı konusunda o devirde artık Osmanlı devletinin daha hassas hatta daha sıkı bir tutum sergilediğini gösteren bir metindir. Ceza işlemini çok sıkı uygulayarak tam anlamıyla radikal bir İbn ‘Arabîci siyaset yansıtmaktadır. İslam dünyasında İbn ‘Arabîciliğin belli bir dönem için de olsa bir devlet tarafından resmen bu derece sıkı hatta katı bir siyaset haline getirildiğinin başka bir örneği yoktur. İşte tam bu noktada ikinci soru karşımıza çıkıyor: Peki neden?

Bir kere şunu unutmayalım: Bu fetva metinleri ve Kanunî’nin fermanı daha Osmanlı kuruluş yıllarından beri İbn ‘Arabîciliğin muhtelif âlim ve sufilerce kale- me alınmış eserlerden beslenen bir Osmanlı entelektüel ve siyasal kadrosu yarattığını gösteriyor. Bu kadronun yönettiği bir imparatorlukta İbn ‘Arabî aleyhtarı olmak, resmen devlete karşı gelmekle bir tutulmaktadır. Dolayısıyla müsamaha göstermek “bâis-i fitne ve fesad olma”ya, yani büyük bir toplumsal kargaşaya yol açacağından, Osmanlı devleti kendi güvenliğine yönelik her hareketi asla cezasız bırakmadığı gibi İbn ‘Arabî karşıtlığını da cezasız bırakmamaktadır.
Yüzyıllarca yönetici kadrolar bu zihniyetle devleti yönettiler.

📎 Öyle görünüyor ki Osmanlı devlet anlayışındaki bu İbn ‘Arabî’ci zihniyet o yüzyılla sınırlı kalmadı. Sonraki İbn ‘Arabî şârihleri bu zihniyeti sürekli beslediler ve Yavuz ve Kanunî dönemlerindeki kadar radikal olmasa da yüzyıllarca yönetici kadrolar bu zihniyetle devleti yönettiler. Her ne kadar İbn ‘Arabî karşıtı olmayı 16. yüzyıldaki gibi artık şiddetle cezalandırmasa da İbn ‘Arabî şârihlerinin ve sa- vunucularının Osmanlı son döneminde bile –bugün de olduğu ve her zaman da olacağı gibi- mevcut bulundukları bir gerçektir. Böylece zamanla merkezinde İbn ‘Arabîci İslam tasavvurunun yer aldığı, başka yorumlara pek iltifat etmeyen bir “resmî İslam” algısının geliştiğini ve bunun bir devlet siyaseti hüviyetiyle yüzlerce yıl devam ettiğini daha kolay anlamış oluruz.

Kısacası İbn ‘Arabîciliğin, Osmanlı devlet İslam’ının hâkim rengi olarak tarihsel bir işlev gördüğünü, tesirlerinin günümüze kadar geldiğini ve sonuç olarak Os- manlı devletinin İslam tarihindeki İbn ‘Arabîci tek devlet olduğunu söyleyebiliriz.
📎 Öz:

Dâvûd-ı Kayserî’nin 1331’de Orhan Gazi tarafından bilinçli bir tercihle İznik Medresesi’ne müderris tayin edildiği tarihten itibaren İbn ‘Arabî’ci düşünce özgün bir yorumla Osmanlı medreselerinde tedris faaliyetlerine nüfuz etmeye başlamıştır. Buralardan yetişen müderrisler ve onlar arasından devlet hizmetlerine atanan bü- rokratlar İbn ‘Arabî’ci anlayışı Osmanlı eğitim ve yönetim geleneğine yerleştirdiler. Onun İznik medresesine tayini, Rum Selçukluları zamanındaki Sadreddîn-i Konevî mektebinin devamı olarak Osmanlı entelektüel dünyasına İbn ‘Arabî’ci zihniyeti aşı- lamış bulunduğunu tarihsel bir vâkıa olarak tescil eder. Bu vakıanın ikinci büyük yansıması Osmanlı tasavvuf geleneğinde yüzlerce yıl silinmeden devam etmek suretiyle gerçekleşti. Osmanlı sufileri hep İbn ‘Arabîci idiler. Bu üç boyutlu Ekberî gelenek bir yandan Yavuz Selim, Kanunî Süleyman ve III. Murad örneklerinde olduğu gibi Osmanlı sultanlarının zihniyet dünyalarında kuvvetle yer bulurken, diğer yandan İbn Kemal ve Ebussuud gibi şeyhülislamlar verdikleri fetvalarla bunu takviye ettiler. Bu, Osmanlı edebiyat, san’at, bilim ve entelektüel hayatında da büyük ve kesintisiz bir nüfuz alanı yarattı. Böylece Osmanlı devleti tarihte başka örneği bulunmayan tek İbn ‘Arabî’ci devlet oluyordu. Bir daha silinmemek üzere bütün Osmanlı asırlarını kaplayan bu Ekberî zihniyet, imparatorluğun sonuna kadar devam etti.
Osmanlı Devleti ve İbn ‘Arabîcilik.pdf
419 KB
Osmanlı Devleti ve İbn ‘Arabîcilik
İmdi...

Adaletin kılıcının sizden alacağı var ve ben sahte Yavuz da sahte Fatih de değilim.
Yerin dibine gömseniz bile yine patlatırız yine bozarız...

Yeter ki bozmak ve patlatmak isteyelim...

Aşırı öfkeliyiz, doluyuz ve hala masum sivillerden endişe ettiğimiz için kıyameti tam manasıyla kopartmıyoruz.

Ama bu sabrın bir sonu var... Kaç kere bu sabır köşeden döndü, patlamaya ramak kaladan döndü, bakalım bu defa döner mi...
"Yalancıdır, küfre düşmüştür."

📎 Kayıtlarda geçen nakillere bakılırsa 13. ve 14. yüzyılda Mısır veya Şam’da başkadılık gibi ilmiye sınıfı mensuplarının üstlenebileceği en üst makamda görev alan sekiz meşhur ismin İbnü’l-Arabî aleyhtarı olduğu tespit edilmiştir.

Bunlardan daha önce bahsi geçen Mısır Şâfiî başkadısı İbn Dakīkul’îd, İbnü’l-Arabî’nin hem yalancı hem de küfre düştüğü kanaatindedir.22

Mısır Hanbelî başkadısı Mes’ûd b. Ahmed el-Hârisî (öl. 711/1312) onu zındıklıkla itham ederken,23 Şam Şâfiî başkadısı Alâeddîn el-Konevî (öl. 729/1329), vahdet-i vücûd düşüncesi dolayısıyla İbnü’l-Arabî’nin kâfir olduğuna dair fetva vermiştir.24

Mısır ve Şam’da Şâfiî başkadılığını üstlenen Bedreddîn İbn Cemâa (öl. 733/1333) da kâfir olduğuna dair fetva vermiştir.25

Yine İbnü’l-Arabî’nin kâfir olduğuna dair fetva verenler arasında Şam Şâfiî başkadısı Takıyyüddîn es-Sübkî (öl. 756/1355),26 Şam Hanefî başkadısı Şerefeddîn el-Kefrî (öl. 776/1374),27 Şam Şâfiî başkadısı Ömer b. Reslân el-Bulkīnî (öl. 805/1403)28 de yer almaktadır.
Akademi Dergisi
"Yalancıdır, küfre düşmüştür." 📎 Kayıtlarda geçen nakillere bakılırsa 13. ve 14. yüzyılda Mısır veya Şam’da başkadılık gibi ilmiye sınıfı mensuplarının üstlenebileceği en üst makamda görev alan sekiz meşhur ismin İbnü’l-Arabî aleyhtarı olduğu…
22- Sehâvî, el-Ḳavli’l-münbî, 173-186. Hayatı için bk. Safedî, Kitâbü’l-Vâfî, 4/137-148; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, 4/91-96.

23 Takıyyüddînel-Fâsî,el-ʿİḳdü’s-̱se̱mînfîtârîḫi’l-beledi’l-emîn,nşr.MuhammedHâmidel-Fakî,Beyrut: Müessesetü'r-risâle, 1986, 2/172-173; Sehâvî, el-Ḳavli’l-münbî, 220. Hayatı için bk. İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, 4/347-348.

24 el-Fâsî, el-ʿİḳdü’s-̱ se̱ mîn, 2/190-191; Burhânüddîn İbrâhîm el-Bikāî, Tenbîhü’l-gâbî ilâ tekfîri İbni’l-Arabî, nşr. Abdurrahman Vekil (Riyad: İdaretü'l-Buhusi'l-İlmiyye, 1994), 66-67; Sehâvî, el-Ḳavli’l-münbî, 175-176. Hayatı için bk. Safedî, Kitâbü’l-Vâfî, 3/199-200; Zehebî, el-‘İber, 4/87; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, 3/24-29.

25 el-Fâsî, el-ʿİḳdü’s-̱ se̱ mîn, 2/171, Bikāî, Tenbîhü’l-gâbî, 153. Hayatı için bk. Safedî, Kitâbü’l-Vâfî, 2/15-19; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, 2/280-283.

26 el-Fâsî, el-ʿİḳdü’s-̱ se̱ mîn, 2/187. Hayatı için bk. Safedî, Kitâbü’l-Vâfî, 21/166-169; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, 3/63-71.
İbn-i Kesir de ona kafir dedi.

📎 Şam Şâfiî başkadısı Alâeddîn el-Konevî’nin İbnü’l-Arabî’nin kâfir olduğuna dair fetvasına Şam ulemâsından muhaddislik yönüyle daha çok tanınan Mizzî (öl. 742/1341), Zehebî, İbn Kesîr, Zeynüddîn el-Irâkī (öl. 806/1404) ve oğlu İbnü’l-Irâkî (öl. 826/1423) ile İbnü’l-Cezerî (öl. 833/1429) destek vermişlerdir.29

___

29 Sehâvî, el-Ḳavli’l-münbî, 14-30.