Akademi Dergisi
2.11K subscribers
47K photos
14.4K videos
363 files
7.16K links
Çok önemli: Telegram bu kanalı yıllardır sansürlenemektedir. Paylaşımlarımızın Telegram uygulaması içinde yayılmasına izin vermemektedir. Kanaldaki takipçi ve görüntüleme sayıları da gerçek değildir. www.mfs.tv
Download Telegram
Bununla da sınırlı kalmıyorlar, yüksek teknolojiyi hayatlarının her sahasında kullanıyorlardı. Şehirlerini her türlü düşman saldırılarına karşı koruyacak savunma sistemleri vardı. Düşmanları Semud kavmine ve yaşadıkları şehirlerine zarar veremiyorlardı. Bu nedenle Semud kavmine "ashab-ı hicr" yani korunan, korumalı topluluk denildi. Bundan istifade ile Semud kavmi başka kavimlere karşı açıkça eşkıyalık yapıyordu. Onları soyuyor, sömürüyor, öldürüyordu. Her manada iyice ayardan çıkmışlar, yollarını şaşırmışlardı.
O devirde hala insanların hayatları uzundu. Salih peygambere de uzun ömür verilmişti ve çok uzun zaman Semud kavmini İslam'a davet etti. Lakin sadece bir avuç insan onun peygamberliğine inandı. Bu kişilerin arasında uzaylı insanlar da vardı.
Hazret-i Salih'in de çok güçlü maneviyatı/metafiziği vardı. Salih peygamber güçlü bir soydan ve aşiretten geldiği için ona açıkça saldıramayan İslam düşmanları, bir süre sonra metafizikle saldırmaya başladılar. Salih aleyhisselam da onlara metafizikle karşılık veriyordu. Bu metafizik çatışmalar sırasında olağan dışı şeyler yaşanır ve beden gözüyle de açıkça görülür olmuştu. Salih peygamber, Semud kavminin içinden, önde gelen ve kavmi ısrarla dünya/ahiret felaketine sürükleyen kişileri ve onlara yardım yataklık yapanları metafizikle çarpmaya başladı. Neticesi olarak, bir süre sonra Semud kavmi arasında olağan dışı şeyler yaşandı. Hastalıklar yayıldı. Ani ölümler arttı. Cihazlar ve araçlar bozuldu. İntiharlar arttı. Yangınlar ve kazalar arttı. Hatta rivayet edilir ki kadınlarının doğurganlığı azaldı. Çocukları olmamaya başladı.
Semud kavmine dair ayet-i kerimede geçen "dokuzlu çete" de günümüzde Ankebut Ağını en tepeden idare eden konseyin, o zamanki haliydi. Dokuzlu çete o zaman da günümüzde olduğu gibi İblis'e bağlıydı, satanist kişilerden oluşuyordu ve Semud kavmini de çoktan satanistleştirmişti. Dokuz kişi de ileri seviyede büyücülük ve metafizik biliyordu, Semud kavmi içinde de büyücülüğün, kahinliğin/medyumluğun ve türlü metafizik usullerin yayılmasını sağlamıştı.
Salih peygamber ile yaşadıkları metafizik çatışma iyice şiddetlenince bu defa öfkeli bir kalabalık halinde Salih peygamberin karşısına çıktılar ve "Senin yüzünden huzurumuz kalmadı. Herkese zarar verdin. Başımıza gelmeyen kalmadı." mealinde sitem ettiler. Allah'ın koruması sayesinde Salih aleyhisselama fiziki bir zarar veremediler. Hazret-i Salih bir süre Semud kavminin arasından ayrıldı, uzak bir yere gitti. Sonra tekrar dönerek peygamberlik vazifesine devam etti.
Metafizik sahadaki çatışmalar hiç hız kesmemişti ve Salih peygamber kavminin arasına döndüğünde de devam etti. Artık sona yaklaşılmıştı ve Salih peygamber kavmini daha sık şekilde musibetle, helak edilmekle korkutuyor, ikaz ediyordu. Onlar ise "İşimize karışma. Haber verdiğin helakı getir de görelim" diyorlar, alay ediyorlardı.

Halbuki o vakte kadar Salih peygamber, peygamberliğinin ispatı olarak çok kere de mucize göstermişti. Semud kavmi ise fiziki tedbirlerine ve yüksek bilim ve teknolojisine güveniyordu. Yıldırımlar yağmur gibi yağsa, o kayadan evlerin içinde olduklarından kendilerine hakikaten hiçbir şey olmaz, yıldırımların enerjisi topraklanır sönerdi. Yüksek basınçlı bombalar atılsa, o kayalık şehri yıkıp geçemezdi. Ad kavmine atıldığı gibi bir çeşit nükleer bomba atılsa ya da yoğunlaştırılmış enerji silahları kullanılsa hatta günde onlarca kere çok yüksek şiddette depremler olsa, yine de şehirlerine ve canlarına zarar gelmezdi. Bu imkanlar Semud kavminin azgınlığını, şımarıklığını artıyordu
Yine de Allah Semud kavmine mühlet veriyor, sonsuz felakete gitmeden önce, ahiretteki büyük mahkemede hiçbir mazeretlerinin olmamasını istiyordu. Hatta bu hikmete binaen Semud kavmi bir anda helak edilmedi. Salih peygamber onlara "İlk gün yüzleriniz sararacak. İkinci gün yüzleriniz kızaracak. Üçüncü gün ise yüzleriniz kararacak" dedi. Kendisine iman etmiş bir avuç müslümanı da alarak oradan Allah'ın emri gereği uzaklaştı, hicret etti.
Salih peygamberin haber verdiği gibi olmaya başladı. Semud kavminden olanların yüzleri sarardı. İkinci gün ise kızardı. Salih peygamber bu hale metafizik kabiliyetleri ile sebep oluyordu. Semud kavmi de Salih peygamberin metafizikteki gücünü çok iyi şekilde biliyor ve ona kızıyordu. Salih peygamberi öldürmek için mekanına gittilerse de onu da ona inananları da oralarda bulamadılar. İyice sinirlendiler.

Aralarından bir kişi ise yaşananın ciddiyetini anladı ve hayatta kalmak ümidiyle o diyarı terk edip etraftaki başka bir kavmin yanına sığındı. Lakin netice değişmedi. Semud kavmindeki bütün inkarcılar gibi o şahıs da feci şekilde öldü. Yüzü kızarmış ve kararmıştı. Gittiği yerde su istedi, suyunu içti ve saniyeler içinde öldü. Sanki bedeninin fişi çekilmiş, gücü kesilmiş, kontrolü bir anda elinden çıkmış, ayakta iken hızlıca dizleri üzerine çökmüş ve sonra yüz üstü kapaklanmıştı.
Çok büyük kısmı Satanistleşmiş olan Semud kavmi, helak olacaklarını anladığında hemen ayinlere, büyülere, metafiziğe ve en başta da iblis'e sığınmıştı. Cin taifesinden olan ve bütün insanlığa düşman olan İblis, her devirde yaptığı gibi, o zaman da satanistleri korumayacağını bilip kahkahalar atarak onların sonunu izliyordu.

Semud kavmi tıpkı günümüzde Cadılar Bayramında Güney Kore Seul'de bir benzeri görüldüğü gibi, Salih peygamberi metafizikte yenebileceklerine ve öldürebileceklerine inandırılmıştı ve topluca satanist ayinleri yapıyorlardı.
O sıralarda melekler, evvelki hak peygamberlerin ruhaniyetleri ve hatta tabut-u sekine, hazret-i Salih'in korunması ve düşmanlarının kahrolması için sahadaydılar.

Allah, sünneti gereği, peygamberini muhafaza ederken bile maddi ve manevi sebeplere uyduruyordu. İnsanlıktan çoktan çıkmış, küstahlaşmış, nankörleşmiş, namussuzlaşmış, mucizelere bile kör kalabilmiş, ölümden ve ölenden bile tesirlenmez hale gelmiş, satanistleşmiş, vahşilemiş, zalimleşmiş, kibir abidesine dönüşmüş Semud kavmi, "Bize hiçbir şey zarar veremez" dedikleri şehirlerinde ayin yapmakta iken birden, topluca çarpıldı.

Halbuki kayadan evlerine özel kaplamalar yapmışlardı da o kayadan duvarlar elektromanyetik şok dalgalarını geçirmediği gibi, türlü enerji saldırılarına karşı da koruma sağladığı gibi, metafizik sinyalleri de geçirmezdi. Üstelik kendileri de çok ileri seviyede metafizik bilirlerdi ve kendilerine metafizik sahada çok fazla korumalar yapmışlar, yazmışlardı. Üstelik cinlerden de çok yardımcıları, koruyucuları vardı. Hiçbiri fayda etmedi.

Bir yandan Salih peygamberin sert metafizik sinyalleri, bir yandan Tabut-u Sekine'nin yaydığı helak edici sinyaller, hepsini anında çarptı. Bu, ilk defa olmuyordu. Pek çok peygamberin zamanında çok benzer helak hadiseleri yaşandı.

Kur'an-ı Kerim'de pek çok ayet-i kerimede geçen sayha, saika, karia, racfe/racife gibi kelimelere yıldırım, çığlık, ses, rüzgar, deprem gibi manalar verilmiş ama bu kelimelerin gerçek manaları bunlar değiller. Şok dalgası, enerji darbesi, metafizik çarpılma, şok darbesi neticesinde atomlarına kadar titreşme hali gibi manalara geliyorlar. Hatta "deve" diye yorumlanan "nâka" bile aslında sadece deve manasına gelmiyor. Sadece "nâka" kısmından yola çıkılsa, dünya tarihinin derhal yeniden yazılmasına sebep olacak sarsıcı gerçeklerle yüzleşilecek.
Bu nedenle İbrahim suresinin 9. ayet-i kerimesinde Hazret-i Allah şöyle buyurdu:

Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla...

Sizden önceki Nûh kavminin, Âd ve Semûd’un ve onlardan sonra gelenlerin haberi size ulaşmadı mı? Onların hâlini ve başlarına geleni gerçek mânada ancak Allah bilir. Peygamberleri onlara apaçık deliller getirmiş, fakat onlar ellerini ağızlarına götürüp: “Biz sizinle gönderilen dîni kesinlikle inkâr ediyoruz. Çünkü biz, bize yaptığınız dâvetin doğruluğu konusunda derin bir şüphe içindeyiz” dediler.
Dahası da var...

Ahir zaman peygamberi hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v)'nın ahir zamana dair hadislerinde haber verdiği "duman"ın da konumuzla alakası var.

Ebu Davud'da geçen hadis-i şerifte "Dumanın tesiri mümine nezle gibi gelir, kâfire ise çok şiddetlidir." buyrulmuş. Yine duman hakkındaki diğer hadislerde, duman sebebiyle dünyanın her yerinde toplu ölümler olacağı, dumana maruz kalan insanların yüzlerinin sararıp kızaracağı, hepsinin aniden ölmeyeceği ve dumanın tesir etmediği müslümanların ise bu kişilerin dumana yakalandığını anlayacakları haber verilmiş.
Yine Kur'an-ı Kerim'de Duhan suresinin 10. ayet-i kerimesinde (mealen)
"Gökten bir duman çıkacağı günü gözetle!"
buyruldu. İşte bu ayet-i kerimede ve söz konusu hadis-i şeriflerde haber verilen "duman" da ilk akla gelen manada bir duman ya da sis değil. Dünyanın her yerini saran ve toplu ölümlere sebep olan yoğun metafizik sinyaller.
Dabbetül arzın zan edildiği gibi tuhaf bir canlı olmadığını, insan olduğunu... Zan edildiği gibi zararlı, vahşi bir canlı olmayıp iyi niyetli ve insanlığın faydası için mücadele eden bir kişi olduğunu... Hatta dabbetül arz ile hz. Mehdi'nin aynı kişiler olabileceğini kısa süre önce yazmıştım.

Ahir zamanda yaşanacağı haber verilen büyük bir ateş çıkması hadisesinin, duman çıkması hadisesinin, yer batması/çökmesi hadislerinin, şu yukarıda anlattığım Semud kavmi gerçekleriyle, metinlerini tam haliyle vermediğim ve bilinen o ayet-i kerimelerle ve hadis-i şeriflerle ve dabbetül arz ile yakından alakası var. Bu konu, hakkında cilt cilt kitap yazılabilecek bir konu...

Söz konusu çok çok büyük felaketlere ramak kalayı yaşadığımızı değerlendirdiğim şu günlerde, herkesin bu yazıya ve bu bilgilere de ihtiyacı vardı. Artık her kişi ve kesim/taraf, kendi hür iradesi ile kararını alacak ve ona göre de karşılığını bulacak.

Birkaç gündür yoğun siyasi gündemden ötürü gecikmiş olan bu yazıyı şimdilik bu kadarlık yazdım. İlerleyen zamanlarda ve en çok da söz konusu afetler yaşandıktan sonra, daha da geniş şekilde izah edeceğim inşaallah.

| mfs - Ezber bozan - Akademi Dergisi
Tarih tekerrür edecek ve çok yüksek sayıda insan ölecek

https://mfs.tv/?p=28038
"Semûd kavminin öldürülüşü gibi..."

Vehhabiler de Semud kavmi gibi toptan öldürülecekler mi...

Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) den işittim, şöyle diyordu:

Ali ibn Ebî Tâlib (r.a.) Yemen'den Rasûlullah (s.a.v.)'e karez/selem ağacı ile tabaklanmış bir deri içinde, henüz toprağından arıtılmamış altın cevheri göndermişti.

Ebû Saîd devamla dedi ki: Rasûlullah bu altın cevherini şu dört kişi arasında paylaştırdı: Uyeyne b. Bedr, Akra' b. Habis, Zeydu'l-Hayl, dördüncüsü ya Alkame b. Ulâse yâhut da Âmir İbnu't-Tufeyl idi.

Peygamberin sahâbîlerinden bir kişi: "Bu taksime biz bunlardan daha haklı idik" dedi. Bu söz Rasûlullaha erişince: «Siz bana güvenmiyor musunuz? Halbuki ben göktekinin eminiyim/güvendiği kişiyim! Sabah akşam bana gökyüzünün haberi geliyor!» buyurdu.

Râvî (rivayet eden kişi) dedi ki: Bunun üzerine iki gözü çökük, yanağının elmacıkları çıkık, alnı yüksek, gür sakallı, başı tıraşlı, izârını yukarı çekmiş bir kişi ayağa kalktı da "Yâ Rasûlallah! Allah'tan sakın/kork!" dedi. Rasûlullah ona: «Sana yazıklar olsun! Ben yeryüzündeki insanların Allah'tan sakınmaya en lâyık olanı değil miyim?» buyurdu.

Râvî dedi ki: Sonra o kişi arkasına dönüp gitti. Hâlid İbnu'l-Velîd: "Yâ Rasûlallah! Şunun boynunu vurmayayım mı?" dedi. Rasûlullah «Hayır, vurma! Bunun da ileride namaz kılan bir kişi olması umulur!» buyurdu. Bunun üzerine Hâlid: "Yâ Rasûlallah! Namaz kılanlardan nice kimseler vardır ki, onlar kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylerler» dedi. Rasûlullah «Ben insanların kalplerini açmaya, karınlarını yarmaya memur değilim!» buyurdu.

Râvî dedi ki: Sonra Rasûlullah, o kişi dönüp giderken, arkasından ona bakıp: «Şüphesiz şunun soyundan öyle bir nesil türeyecektir ki, onlar (Vehhabiler) her zaman güzel sesle Allah 'ın kitabını okuyacaklar. Fakat Kur'ân'ın tatlılığı onların boğazlarından ileriye geçmeyecektir. Onlar, okun avı (çabuk delip) çıktığı gibi dinden çıkacaklar!» buyurdu.

Zannediyorum ki Rasûlullah «Yemîn olsun, eğer ben onların zamanına yetişseydim, muhakkak onları Semûd kavminin öldürülüşü gibi (Salih peygamberin yaptığı gibi) toptan (çarparak) öldürürdüm.» buyurdu.

(Hadis-i şerif, Muttefekun Aleyh)