Peygamberimize, kendisinden önceki hak peygamberlerin yaşadığı bu gibi hadiselerden haber verildi ve kendisi de aynı tavırları gördüğü için, o yer altı ümmetlerinden uzak durması, yüz çevirmesi istendi.
Bir çağırıcının geleceği, onları çağıracağı ama çağrıya uymadıklarında onları şiddetli şekilde cezalandrıacağı haber verildi.
6. ayet
O halde onlardan yüz çevir. O gün çağırıcı onları hiç hoşlanmayacakları şeye çağıracak.
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ إِلَى شَيْءٍ نُّكُرٍ
Fe tevelle anhum, yevme yed'ud dai ila şey'in nukur.
Bir çağırıcının geleceği, onları çağıracağı ama çağrıya uymadıklarında onları şiddetli şekilde cezalandrıacağı haber verildi.
6. ayet
O halde onlardan yüz çevir. O gün çağırıcı onları hiç hoşlanmayacakları şeye çağıracak.
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ إِلَى شَيْءٍ نُّكُرٍ
Fe tevelle anhum, yevme yed'ud dai ila şey'in nukur.
Ve büyük felaket...
7. ayet
Gözleri korkudan perişan bir vaziyette, etrafa saçılmış çekirgeler gibi bulundukları yerden çıkarlar.
خُشَّعًا أَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ كَأَنَّهُمْ جَرَادٌ مُّنتَشِرٌ
Huşşe'an ebsaruhum yahrucune minel ecdasi keennehum ceradun munteşir.
7. ayet
Gözleri korkudan perişan bir vaziyette, etrafa saçılmış çekirgeler gibi bulundukları yerden çıkarlar.
خُشَّعًا أَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ كَأَنَّهُمْ جَرَادٌ مُّنتَشِرٌ
Huşşe'an ebsaruhum yahrucune minel ecdasi keennehum ceradun munteşir.
Ayette geçen cedes/ecdas kelimesine, ne olduğunu tam olarak anlayamasa da bazı alimler kabir manasını vermemişler. Çoğunluk "kabirler" dese de bazı kişiler "bulundukları yer", "mevzileri" demişler.
Orası, alsında yer altı şehirleri...
Orası, alsında yer altı şehirleri...
Çoktandır başka ayetlerden konu ederek de anlatmıştım. Kıyamet tasviri zan edilen başka ayetlerden de aynı mana anlaşılıyor.
Yer, içindeki kalabalıkları, ağırlıkları dışarı atacak.
Yer, içindeki kalabalıkları, ağırlıkları dışarı atacak.
Hatta hatırlayın, yazmıştım ki yer altı şehirlerinin kalıntılarını dünya insanları görecek. Evet, hadislerde haber verilen yere batma hadiseleri yaşanacak ve bunlardan bazılarının yaşandığı bölgelerde dünya insanları tam aşağılardaki yer altı şehirlerinin kalıntılarını görecekler. Belki anında görülür olacak belki de kısa süre sonra az emekle ulaşılabilir halde olacaklar da görülecekler. Bunları da geçmiş yayınlarda bulabilirsiniz. O vakit konumuz başka sureler ve başka ayetlerdi.
Bir de şu kısmı var ki ahir zamanda yaşanacak yere batma hadiselerinin toplamda kaç yerde yaşanacağına dair rivayetler, konuyu tam anlayamamış ve art niyeti olsa da tam anlatamamış kişilerce aktarılmış gibi duruyor.
Doğuda bir yerde, batıda bir yerde ve Arap yarımadasında bir yerde çökme mi olacak, dünyanın muhtelif yerlerinde çok sayıda çökme mi olacak, bunu Allah biliyor.
Doğuda bir yerde, batıda bir yerde ve Arap yarımadasında bir yerde çökme mi olacak, dünyanın muhtelif yerlerinde çok sayıda çökme mi olacak, bunu Allah biliyor.
Dabbetü'l arz hadisesi yaşanırken, Deccal ve İblis neye uğradıklarını şaşıracaklar. Peş peşe yer altı şehirleri çökecek. Yer üstü şehirleri de çökecek.
Bazı yeryüzü şehirleri bir gün bakılacak var, ertesi gün bakılacak ki yok. Şehir ortadan kaybolmuş, bütünüyle toprağın altına girmiş olacak.
Bazı yeryüzü şehirleri bir gün bakılacak var, ertesi gün bakılacak ki yok. Şehir ortadan kaybolmuş, bütünüyle toprağın altına girmiş olacak.
Peş peşe yer altı şehirleri çökerken, Deccal, buna mani olmanın, şehirleri korumanın yollarını arayacak ama buna güç yetiremeyecek. Çünkü "saat" akıl almaz şiddette bir afet olacak.
O başladığında, çok yüksek sayıda insan, "kıyamet kopuyor" diye bağıraşarak kaçışacaklar.
O başladığında, çok yüksek sayıda insan, "kıyamet kopuyor" diye bağıraşarak kaçışacaklar.
İşte daha önce konu etmiştim. Hadis ilminin kaidelerine riayet etmeden hadis toplayan o kişinin kitabında geçiyordu. Bir sayha duyulacağı ve çok büyük bir afetin yaşanacağı anlatılıyordu.
O anlatılanların aslında doğru olduğunu, zamanına ve detaylarına dair kısımlara ise hacı dedelerin, hacı nenelerin kendi cümlelerinin karıştığıını yazmıştım. O da bu...
O da "saat" hadisesi...
Sahabe, peygamberimizden detaylı şekilde dinledi, anladı. Müslüman halk arasında da yayıldı ama kasıt olmasa da biraz tahrif olarak yayıldı.
O anlatılanların aslında doğru olduğunu, zamanına ve detaylarına dair kısımlara ise hacı dedelerin, hacı nenelerin kendi cümlelerinin karıştığıını yazmıştım. O da bu...
O da "saat" hadisesi...
Sahabe, peygamberimizden detaylı şekilde dinledi, anladı. Müslüman halk arasında da yayıldı ama kasıt olmasa da biraz tahrif olarak yayıldı.
Kibirlerinden taviz vermeyenler, İblis'in ve Deccal'ın sisteminden çıkmayanlar, bilim ve teknoloji seviyelerine güvenenler, geçmişteki hak peygamberleri inkar edenler, onlara zulüm edenler...
Nihayet son peygambere de zulüm edenler, onu red edenler, ahir zamanda, takdir edilen saatte helak edilecekler.
Nihayet son peygambere de zulüm edenler, onu red edenler, ahir zamanda, takdir edilen saatte helak edilecekler.
Sistemleri ani bir darbe ile ve çok büyük oranda imha edilecek. Çünkü ahir zamanda Mehdi çağı yaşanması murad edilmiş. Her şey buna göre ayarlanmış, yaratılmış, yaratılıyor.
Öyle bir darbe alacaklar ki sağ kalabilenler, topluca kendilerini yer yüzüne atacaklar. Hatırlayın ya da aratın, daha önce bunu da konu ettim. Yeryüzüne çıkmak zorunda kalacaklarını yazdım.
Öyle bir halde olacaklar ki Allah'ı, hak din olan İslam'ı ve hak peygamberleri inkar eden o yer altı uzaylı ümmetleri, gözlerinde korku, bedenlerinde korkudan titreme haliyle, çaresiz bir şekilde kendilerini yeryüzüne atacaklar. Yaşanana inanamayacaklar. Yerin altında durmayacaklar.
Etrafa dağılmış çekirge sürüleri misali olacaklar.
Etrafa dağılmış çekirge sürüleri misali olacaklar.
İşte o gün, bir daha yeraltı şehirlerine girmek bile istemeyecekler.
O çağırıcıya, o uyarıcıya, o Mehdi'ye, o Dabbetü'l arza koşacaklar ve "Biz ettik, sen etme, affet" diyecekler.
8. ayet
Çağırıcıya doğru koşan Kafirler: "Bu, çok zor bir gün." diyecekler.
مُّهْطِعِينَ إِلَى الدَّاعِ يَقُولُ الْكَافِرُونَ هَذَا يَوْمٌ عَسِرٌ
Muhtıine iled dai, yekulul kafirune haza yevmun asir.
O çağırıcıya, o uyarıcıya, o Mehdi'ye, o Dabbetü'l arza koşacaklar ve "Biz ettik, sen etme, affet" diyecekler.
8. ayet
Çağırıcıya doğru koşan Kafirler: "Bu, çok zor bir gün." diyecekler.
مُّهْطِعِينَ إِلَى الدَّاعِ يَقُولُ الْكَافِرُونَ هَذَا يَوْمٌ عَسِرٌ
Muhtıine iled dai, yekulul kafirune haza yevmun asir.
Ona deli demişlerdi.
Oysa o çekirge sürüleri misali olanlar da o çağırıcıya deli diyorlardı.
İşlerine gelmiyordu, menfaatlerine uymuyordu, anladıkları ve kavradıkları halde iman etmek istemiyorlardı ve çaresiz kaldıkça, aciz düştükçe ona deli diyorlardı.
Lakin, bu dünyada hak yola çağıran neredeyse bütün peygamberlere ve onlar misali çağrı yapan tasarruf sahibi müslümanlara her devirde "deli" denildi. "Meczup" denildi. "Şair" denildi. "Cinlenmiş" denildi. "Bir menfaati var" denildi. "Sihirbaz" denildi. "Büyücü" denildi.
9. ayette hz Allah, buna misal veriyor.
Onlardan önce Nuh'un halkı da yalanladı. Kulumuzu, "O delinin biridir." diye yalanladılar. Kulumuz zorluk çıkarılarak engellendi.
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ
Kezzebet kablehum kavmu nuhın fe kezzebu abdena ve kalu mecnunun vezducir.
Oysa o çekirge sürüleri misali olanlar da o çağırıcıya deli diyorlardı.
İşlerine gelmiyordu, menfaatlerine uymuyordu, anladıkları ve kavradıkları halde iman etmek istemiyorlardı ve çaresiz kaldıkça, aciz düştükçe ona deli diyorlardı.
Lakin, bu dünyada hak yola çağıran neredeyse bütün peygamberlere ve onlar misali çağrı yapan tasarruf sahibi müslümanlara her devirde "deli" denildi. "Meczup" denildi. "Şair" denildi. "Cinlenmiş" denildi. "Bir menfaati var" denildi. "Sihirbaz" denildi. "Büyücü" denildi.
9. ayette hz Allah, buna misal veriyor.
Onlardan önce Nuh'un halkı da yalanladı. Kulumuzu, "O delinin biridir." diye yalanladılar. Kulumuz zorluk çıkarılarak engellendi.
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ
Kezzebet kablehum kavmu nuhın fe kezzebu abdena ve kalu mecnunun vezducir.
Sonunda ilim, hikmet, iyi niyet, adalet, merhamet, samimiyet, mucizeler, önden gelen kısmi/bölgesel ve nispeten küçük helaklar, hiçbir şey fayda etmedi ve Nuh kavmi de iman etmedi.
Nuh peygamber uzun süre mücadeleden sonra aciz düştü. Allah'tan bela, musibet, helak istedi. Hatta yeryüzünde o inkarcılardan birini bile sağ bırakmamasını istedi. Duası da kabul edildi ve Nuh tufanı yaşandı.
10. ayet
Sonunda Rabb'ine çağrıda bulundu: "Doğrusu ben yenik düştüm, bana yardım et."
فَدَعَا رَبَّهُ أَنِّي مَغْلُوبٌ فَانتَصِرْ
Fe dea rabbehu enni maglubun fentasır.
Nuh peygamber uzun süre mücadeleden sonra aciz düştü. Allah'tan bela, musibet, helak istedi. Hatta yeryüzünde o inkarcılardan birini bile sağ bırakmamasını istedi. Duası da kabul edildi ve Nuh tufanı yaşandı.
10. ayet
Sonunda Rabb'ine çağrıda bulundu: "Doğrusu ben yenik düştüm, bana yardım et."
فَدَعَا رَبَّهُ أَنِّي مَغْلُوبٌ فَانتَصِرْ
Fe dea rabbehu enni maglubun fentasır.
11. ayet
Biz de hemen göğün kapılarını gürül gürül boşalan su ile açtık.
فَفَتَحْنَا أَبْوَابَ السَّمَاء بِمَاء مُّنْهَمِرٍ
Fe fetahna ebvabes semai bi main munhemir.
Biz de hemen göğün kapılarını gürül gürül boşalan su ile açtık.
فَفَتَحْنَا أَبْوَابَ السَّمَاء بِمَاء مُّنْهَمِرٍ
Fe fetahna ebvabes semai bi main munhemir.
12. ayet
Yerden de (su) kaynakları fışkırtmıştık. Böylece (bu iki) su, belirlenmiş bir iş (tufan) için birleşmişti.
وَفَجَّرْنَا الْأَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَاء عَلَى أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ
Ve feccernel arda uyunen feltekalmau ala emrin kad kudir.
Yerden de (su) kaynakları fışkırtmıştık. Böylece (bu iki) su, belirlenmiş bir iş (tufan) için birleşmişti.
وَفَجَّرْنَا الْأَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَاء عَلَى أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ
Ve feccernel arda uyunen feltekalmau ala emrin kad kudir.
13. ayet
Nuh'u, levhaları birbirine perçinlenmiş bir gemiye bindirmiştik.
وَحَمَلْنَاهُ عَلَى ذَاتِ أَلْوَاحٍ وَدُسُرٍ
Ve hamelnahu ala zati elvahın ve dusur.
Nuh'u, levhaları birbirine perçinlenmiş bir gemiye bindirmiştik.
وَحَمَلْنَاهُ عَلَى ذَاتِ أَلْوَاحٍ وَدُسُرٍ
Ve hamelnahu ala zati elvahın ve dusur.
14. ayet
Yalanlanan, nankörlük edilen kimseye (Nuh'a) bir ödül olarak, (gemi) gözetimimiz altında akıp gidiyordu.
تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا جَزَاء لِّمَن كَانَ كُفِرَ
Tecri bi a'yunina, cezaen li men kane kufir.
Yalanlanan, nankörlük edilen kimseye (Nuh'a) bir ödül olarak, (gemi) gözetimimiz altında akıp gidiyordu.
تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا جَزَاء لِّمَن كَانَ كُفِرَ
Tecri bi a'yunina, cezaen li men kane kufir.