DUA KIYAM #VaroluşSavaşı #BaşMuallim Haftası Takvimi #önceOKU
5/6/7/8EYlül #imamHatiplilerKurultayı Kocaeli
12EYlül⌚12 ER EvrenKışlası K.YALı
13EYlül⌚CUMA 81İL
14eylül⌚SABAH 81İL
15EYlül⌚13 FatihCami
#AileyiKoru AK Yürüyüş
https://akasyam.com/mobil/ailemizi-ve-devletimizi-korumak-icin-sapiklik-batakligi-kurutulsun-184405/#
NUR19/55 Tevbe24 Tahrim6
SectikleriniDenetle.t.me milliirade.t.me AileHamlari.t.me hakbirr.t.me KULhaklari.t.me
5/6/7/8EYlül #imamHatiplilerKurultayı Kocaeli
12EYlül⌚12 ER EvrenKışlası K.YALı
13EYlül⌚CUMA 81İL
14eylül⌚SABAH 81İL
15EYlül⌚13 FatihCami
#AileyiKoru AK Yürüyüş
https://akasyam.com/mobil/ailemizi-ve-devletimizi-korumak-icin-sapiklik-batakligi-kurutulsun-184405/#
NUR19/55 Tevbe24 Tahrim6
SectikleriniDenetle.t.me milliirade.t.me AileHamlari.t.me hakbirr.t.me KULhaklari.t.me
Akasyam Haber
Ailemizi ve devletimizi korumak için sapiklik batakliği kurutulsun!
Dünya Aile Birliği ve Dünya Çocuk Hakları Derneği bir basın açıklaması yaparak,aileyi ve devleti korumak için sapıklık bataklıklarının kurtulması gerektiğini belirtti.
WhatsApp'ta Türkiye Aile Meclisi kanalını takip edin: https://whatsapp.com/channel/0029VaAn1QTKwqSRWOnMI63t
DUA KIYAM #VaroluşSavaşı #BaşMuallim Haftası Takvimi #önceOKU
5/6/7/8EYlül #imamHatiplilerKurultayı Kocaeli
12EYlül⌚12 ER EvrenKışlası K.YALı
13EYlül⌚CUMA 81İL
14eylül⌚SABAH 81İL
15EYlül⌚13 FatihCami
#AileyiKoru AK Yürüyüş
https://akasyam.com/mobil/ailemizi-ve-devletimizi-korumak-icin-sapiklik-batakligi-kurutulsun-184405/#
NUR19/55 Tevbe24 Tahrim6
SectikleriniDenetle.t.me milliirade.t.me AileHamlari.t.me hakbirr.t.me KULhaklari.t.me https://is.gd/Kjhync
RT
https://x.com/AdaletPlatformu/status/1830942934117572826?t=sEADTZVju0p60MvrXnZf0g&s=35
05327036115 05322033274 BASINaciklamasi.t.me VaroluşSavaşı'mızı kazanmak için;Siyonizm dayatması ana/yasalar Kalkmalı ki Aile Din Devlet Korunsun
Ailemizi/Neslimizi, Dilimizi/Dinimizi ve vatanımızı/devletimizi korumak için; siyonizm dayatması tüm bataklıklar kurutulmalı! Siyonizm/Sabataizm yahudilik/masonluk LÂisizm/Kamalizm yasaklanmalı önceAHLAK önceAİLE SEFERBERLİĞİ başlatıyoruz.
Dünya Aile Birliği ve Dünya Çocuk Hakları Derneği basın açıklaması yaparak, aileyi ve devleti korumak ve sapıklık bataklıklarının kurtulması için; başta siyonizm olmak üzere dayatttığı ideolojilerin ve uygulamaların kaldırılarak fıtrata fabrika ayarlarına dönerek devletin dini dini islam olması gerektiğini belirtti.
https://akasyam.com/mobil/ailemizi-ve-devletimizi-korumak-icin-sapiklik-batakligi-kurutulsun-184405/
Dünya Aile Birliği ve Dünya Çocuk Hakları Derneği basın açıklaması şöyle;
İnsanlığa kaşı savaşan siyonizm Yahudilik masonluk ve emrindeki Rocefeller Vakfı'nın Amerikalı zoolog Alfred Kinsey’e maddi yardımıyla Indiana Üniversitesi bünyesinde 1948'de Cinsellik Araştırmaları Enstitüsünü kurması “Erkek Cinselliği” ve 1955 yılında “Kadın Cinselliği” üzerine manipülasyon ve sahtecilikle yayınladığı raporlar Amerikan Medyası tarafından haftalarca gündemde tutulur. Çıkan sansasyon sonucu Amerikan Barolar Birliği, Amerikan Hukuk sisteminde çok ciddi değişikliklere gitmek zorunda kalır. O güne kadar Amerikan ceza sisteminde "suç" olarak kabul edilen zina, çocuk erotizmi, kürtaj, evlilik öncesi cinsel ilişki, karı-kocaların birbirlerini aldatması ve eşcinsellik vs. suç olmaktan çıkarılıp, normalleştirilir. Kaos GL Derneği, Sovyetlerin dağılmasından hemen sonra, 1994’ün Eylül ayında, Türkiye’deki LGBTİQP+ BİREY’lerini, desteklemek ve özgürlük adına bir araya getirmek için Ankara’da kuruldu.. Aslında BÇG adıyla olmasa da ordu içinde BÇG’nin altyapısını oluşturan hareket 1991’de, Margaret Thatcher’in NATO toplantısında “Tehlikenin renginin artık kırmızı değil, yeşil olduğunu” açıklaması ile başladı ve bunun STK’lar arasındaki karşılığı da ADD ve ÇYDD oldu. Yabancı vakıflar, Bilgi Üni. gibi birtakım üniversiteler İHD, AMNESTY gibi yerli ve yabancı insan hakları örgütleri bu işe destek verdiler, sahip çıktılar. Madia, film sektörü, reklam ajansları da tabii. Zaten Darbeci ER Evren zamanında 12Haziran1984'de TBMM'de kanunlasan, 25 Haziran 1984'de resmi gazete'de yayımlanan, 14 Ekim 1984’de, CEDAW “BM, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi”nin onaylanması ile süreç başlatılmıştı. O günlerde bir de “Seküler kutsal” tartışması başlamıştı. Ve ilk “Kutsal Fahişe” tartışması da bizde o gün başladı. Öyle ya, “Vergilendirilmiş kazanç kutsal”dı! “Bir alışveriş, bir fiş” tartışmaları, KDV tartışmalarının gölgesinde bu konu kaynadı gitti. O yıl Karaköy Genelevlerinin Patroniçesi Matild Manukyan vergi rekortmeni olunca, Maliye ona vergi rekortmeni olarak madalya taktı. Kampanyanın adı “Vergilendirilmiş kazanç kutsal”dı ve Madam Matild de bu “Seküler kutsal”ın azizesi KUTSAL İNEK konumundaydı. AK Parti dönemine gelirken durum buydu. 14 Ağustos 2001’de AK Parti kuruldu. 2011 yılının 11 Mayıs günü İstanbul’da gerçekleşen Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu toplantısında imzaya açılan ve Türkiye’de 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe giren sözleşme aslında tartışmaların başlangıcı oldu. Aslında 28 Şubat döneminde 2000 yılında “Avrupa’da Kadınlara Yönelik Şiddete İlişkin 1450 sayılı Tavsiye Kararı” alındı. Bu İstanbul sözleşmesine giden yoldaki ilk adımdır. AK Parti’nin kuruluşundan 1 yıl sonra
5/6/7/8EYlül #imamHatiplilerKurultayı Kocaeli
12EYlül⌚12 ER EvrenKışlası K.YALı
13EYlül⌚CUMA 81İL
14eylül⌚SABAH 81İL
15EYlül⌚13 FatihCami
#AileyiKoru AK Yürüyüş
https://akasyam.com/mobil/ailemizi-ve-devletimizi-korumak-icin-sapiklik-batakligi-kurutulsun-184405/#
NUR19/55 Tevbe24 Tahrim6
SectikleriniDenetle.t.me milliirade.t.me AileHamlari.t.me hakbirr.t.me KULhaklari.t.me https://is.gd/Kjhync
RT
https://x.com/AdaletPlatformu/status/1830942934117572826?t=sEADTZVju0p60MvrXnZf0g&s=35
05327036115 05322033274 BASINaciklamasi.t.me VaroluşSavaşı'mızı kazanmak için;Siyonizm dayatması ana/yasalar Kalkmalı ki Aile Din Devlet Korunsun
Ailemizi/Neslimizi, Dilimizi/Dinimizi ve vatanımızı/devletimizi korumak için; siyonizm dayatması tüm bataklıklar kurutulmalı! Siyonizm/Sabataizm yahudilik/masonluk LÂisizm/Kamalizm yasaklanmalı önceAHLAK önceAİLE SEFERBERLİĞİ başlatıyoruz.
Dünya Aile Birliği ve Dünya Çocuk Hakları Derneği basın açıklaması yaparak, aileyi ve devleti korumak ve sapıklık bataklıklarının kurtulması için; başta siyonizm olmak üzere dayatttığı ideolojilerin ve uygulamaların kaldırılarak fıtrata fabrika ayarlarına dönerek devletin dini dini islam olması gerektiğini belirtti.
https://akasyam.com/mobil/ailemizi-ve-devletimizi-korumak-icin-sapiklik-batakligi-kurutulsun-184405/
Dünya Aile Birliği ve Dünya Çocuk Hakları Derneği basın açıklaması şöyle;
İnsanlığa kaşı savaşan siyonizm Yahudilik masonluk ve emrindeki Rocefeller Vakfı'nın Amerikalı zoolog Alfred Kinsey’e maddi yardımıyla Indiana Üniversitesi bünyesinde 1948'de Cinsellik Araştırmaları Enstitüsünü kurması “Erkek Cinselliği” ve 1955 yılında “Kadın Cinselliği” üzerine manipülasyon ve sahtecilikle yayınladığı raporlar Amerikan Medyası tarafından haftalarca gündemde tutulur. Çıkan sansasyon sonucu Amerikan Barolar Birliği, Amerikan Hukuk sisteminde çok ciddi değişikliklere gitmek zorunda kalır. O güne kadar Amerikan ceza sisteminde "suç" olarak kabul edilen zina, çocuk erotizmi, kürtaj, evlilik öncesi cinsel ilişki, karı-kocaların birbirlerini aldatması ve eşcinsellik vs. suç olmaktan çıkarılıp, normalleştirilir. Kaos GL Derneği, Sovyetlerin dağılmasından hemen sonra, 1994’ün Eylül ayında, Türkiye’deki LGBTİQP+ BİREY’lerini, desteklemek ve özgürlük adına bir araya getirmek için Ankara’da kuruldu.. Aslında BÇG adıyla olmasa da ordu içinde BÇG’nin altyapısını oluşturan hareket 1991’de, Margaret Thatcher’in NATO toplantısında “Tehlikenin renginin artık kırmızı değil, yeşil olduğunu” açıklaması ile başladı ve bunun STK’lar arasındaki karşılığı da ADD ve ÇYDD oldu. Yabancı vakıflar, Bilgi Üni. gibi birtakım üniversiteler İHD, AMNESTY gibi yerli ve yabancı insan hakları örgütleri bu işe destek verdiler, sahip çıktılar. Madia, film sektörü, reklam ajansları da tabii. Zaten Darbeci ER Evren zamanında 12Haziran1984'de TBMM'de kanunlasan, 25 Haziran 1984'de resmi gazete'de yayımlanan, 14 Ekim 1984’de, CEDAW “BM, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi”nin onaylanması ile süreç başlatılmıştı. O günlerde bir de “Seküler kutsal” tartışması başlamıştı. Ve ilk “Kutsal Fahişe” tartışması da bizde o gün başladı. Öyle ya, “Vergilendirilmiş kazanç kutsal”dı! “Bir alışveriş, bir fiş” tartışmaları, KDV tartışmalarının gölgesinde bu konu kaynadı gitti. O yıl Karaköy Genelevlerinin Patroniçesi Matild Manukyan vergi rekortmeni olunca, Maliye ona vergi rekortmeni olarak madalya taktı. Kampanyanın adı “Vergilendirilmiş kazanç kutsal”dı ve Madam Matild de bu “Seküler kutsal”ın azizesi KUTSAL İNEK konumundaydı. AK Parti dönemine gelirken durum buydu. 14 Ağustos 2001’de AK Parti kuruldu. 2011 yılının 11 Mayıs günü İstanbul’da gerçekleşen Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu toplantısında imzaya açılan ve Türkiye’de 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe giren sözleşme aslında tartışmaların başlangıcı oldu. Aslında 28 Şubat döneminde 2000 yılında “Avrupa’da Kadınlara Yönelik Şiddete İlişkin 1450 sayılı Tavsiye Kararı” alındı. Bu İstanbul sözleşmesine giden yoldaki ilk adımdır. AK Parti’nin kuruluşundan 1 yıl sonra
Akasyam Haber
Ailemizi ve devletimizi korumak için sapiklik batakliği kurutulsun!
Dünya Aile Birliği ve Dünya Çocuk Hakları Derneği bir basın açıklaması yaparak,aileyi ve devleti korumak için sapıklık bataklıklarının kurtulması gerektiğini belirtti.
2002’de “Kadınlara Yönelik Aile İçi Şiddete İlişkin 1582 sayılı Tavsiye Kararı” alındı. AK Parti o dönemde AB’ye tam üye olma hayali ile batıdan gelen hemen hemen her talebe evet diyordu. İktidar olmak için her kesimin oyuna ihtiyacı vardı. Ve iktidara giden yol bu vadiden geçiyordu.2010’a kadar süreç şöyle gelişti: 2005’de “Zorla Evlendirme ve Çocuk Evliliklerine İlişkin 1723 sayılı Tavsiye Kararı” 2006’da, “Kadınlara Yönelik Şiddet İle Mücadele İçin Birlik Olan Parlamentolara İlişkin 1759 sayılı Tavsiye Kararı” alındı. Tam da o günlerde Lambdaistanbul “LGBTİ+ Dayanışma Derneği” resmen faaliyete başladı. “Soğuk savaş”tan hemen sonra, BÇG benzeri yapıların örgütlendiği 1993 yılında İstanbul’da kurulan ve 2006 Mayıs’ında resmileşen LGBTİ dayanışma derneği 1993 yılından beri, Uluslararası Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Trans ve İnterseks Birliği ILGA’nın üyesidir.2007’de, “İlaçla Kolaylaştırılmış Cinsel Saldırıya İlişkin 1777 sayılı Tavsiye Kararı”, 2007’de, “Kadınlara Yönelik Şiddet İle Mücadele İçin Birlik Olan Parlamentolar tarafından yayınlanan 1817 sayılı Tavsiye Kararı”, 2008’de, “Kadınlara Yönelik Şiddet İle Mücadele: Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ne Doğru konu başlığını içeren 1847 sayılı Tavsiye Kararı”.. Bu tavsiye kararı esasen “İstanbul sözleşmesi”ne giden sürecin başlangıcıdır. Aynı yıl, 08 Nisan’da Türkiye’de ilk “LGBT Öğrenci Derneği” kuruldu. Ocak 2008’de bir dernek daha kurulur: “LİSTAG Lezbiyen Gay Biseksüel Trans İnterseks Bireylerin Aileleri ve Yakınları Derneği” 2006 örgütlenmesi, aslında İstanbul sözleşmesine giden yolda sivil lobi gücünü oluşturur ve hemen hepsi AB ülkelerinin açık ve yakın, destek ve koruması altındadır. 2009’da “Silahlı Çatışma Durumunda Kadınlara Yönelik Cinsel Şiddete İlişkin 1879 sayılı Tavsiye Kararı” yayınlandı. Aynı yıl 5 tavsiye kararı daha yayınlandı: “Kadın ve Kızların Kaçırılmasını da İçeren Cinsiyete Dayalı İnsan Hakları İhlalleri ile Mücadeleye İlişkin 1868 sayılı Tavsiye Kararı” ve “Kadınların Öldürülmesine İlişkin 1861 sayılı Tavsiye Kararı” Ardından “‘Sözde namus cinayetleri’ İle Mücadeleye Duyulan Acil İhtiyaca İlişkin 1881 sayılı Tavsiye Kararı”. Bunu, “Kadınlara Evlilik İçi Tecavüzü de Kapsayan Tecavüze İlişkin 1887 sayılı Tavsiye Kararı” izledi. 2009 yılı 5. Tavsiye kararı ile noktalanırken, aslında İstanbul sözleşmesinin omurgası ve çerçevesi de bu tavsiye kararları sürecinde şekillenmişti. Yılın son tavsiye kararı: “Özellikle Aile İçi Şiddet Görme Riski Olan Göçmen Kadınlara İlişkin 1891 sayılı Tavsiye Kararı” oldu. Ankara’da siyaset ve bürokrasi kurbağa haşlaması yöntemi ile mafsalları gevşetilmiş haldeydi, Media, malum sermaye ve çevrelerin pohpohlaması ile olta yutturulmuştu. Şiddeti terörü cinayeti besleyen siyonizm içki kumar teşhircilik tacizcilik LGPT fuhş yasaklanmadı... EŞCINSELLERI ÖTEKILEŞTIRMEYECEĞIZ İstanbul Sözleşmesi öncesi son tavsiye kararı 2010 yılında alındı ve “Aile İçi Şiddete Şahit Olmuş Çocuklara İlişkin 1905 sayılı Tavsiye Kararı” yayınlandı. Bu tavsiyelerde kılavuz karga olunca, olan oldu. Tarih övgü ve sövgü kitabı değildi. Bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimi idi.7-8 Hasan Paşanın mantığından çıkarmamız gereken dersi çıkaramamıştık. 2011 Mayıs’ında ağuyu altın tas içre ve bala karıştırıp sunmuşlardı. Bugün bu işten nasıl kurtuluruz diye düşündüğümüz belayı o gün kendi ellerimizle ve İstanbul adını lekeleyecek bir şekilde başımıza bela ettik. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin daha önce 19 Eylül 2011'de RİXOS Hotel'de de “Ben muhafazakar demokrat bir partinin bakanıyım. Eşcinsellerin sorunları konusunda aile değerlerini sarsmadığı müddetçe her türlü desteği verebiliriz . İnşallah eşcinselleri ötekileştirmeyeceğiz” demişti. Ve bu GENDER Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı olur olmaz Toplumsal Cinsiyet Eşitliği komisyonu kurdu Sponsoru EBRD ,KOÇ holding diğer taraftan KADEM ve işbirlikcileri Toplumsal Cinsiyet Adaleti maskesiyle aynı gayeye bilirek bilmeyerek 10 yıldır ifsat faaliyetlerini atattırdıkları bakanlarıyla da son TCE savunucusu TİNER başkanıyla da yürütüyorlar... 2011 yılının 11 Mayıs'ında İstanbul’da gerçek
leşen Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu toplantısında imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi, 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girmeden dayattığı 6284 nolu yasa 8 Mart 2012'de yürürlüğe girdi ve halen yürürlüktedir yani istanbul sözleşmesi kanunu ve yönetmeliği kalkmadı. 2015 Yılında KADEM VAKFI kuruldu.24 Kasım 2011’de 6251 sayılı kanunla kabul edilen istanbul sözleşme ile 8 Mart 2012'de (yayınlanan resmi gazete de 12 maddede 21 tahrifata @AdaletPlatformu başkanı @AdemCevik Suç duyurusu yapmıştı
https://bncmedyahaber.com/m-haber-7213.html ) “Toplumsal Cinsiyet” kavramı meşrulaştırıldı ve bu çerçevede cinsel deneyim, tercih ve yönelim pozitif ayrımcılığa tabi bir tercih konusu haline geldi. Zaten 5 Nisan 2013’de de LGBT kurumsal olarak sosyal medyada yerini alırken, eş zamanlı olarak ETCEP (Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği) eylem planı kamuda, üniversite ve eğitim kurumlarında, yerel yönetimde yerini aldı. (Sonradan ETCEP’ten vazgeçildi ama..)28 Haziran 2015’de İstanbul’da ilk LGBT onur yürüyüşleri başladı. 01.06.2015’de Beyoğlu’nda dağıtılan AK Parti logolu bir broşürde “AK Partili olmayan, muhafazakâr olmayan insanlar yaşam tarzına müdahale edildiğini düşünüyor. Sizden farklı insanların yaşam tarzlarına müdahale ettiğinizi düşünüyor musunuz?” sorusu soruluyor ve karşı sayfada şu cevap veriliyordu: “Türkiye, Ramazan ayının ortasında İstiklal Caddesi’nde Gay Pride yapabilen bir ülke muhafazakâr insanların daha görünür olması, kimsenin hayat tarzına müdahale edildiği anlamı taşımıyor. (…) AK Partinin kimsenin yaşam tarzına müdahale etme gibi bir niyeti asla olmadı. 13 yıllık süreçte yalnızca mağdur kesimlerin eşitliği için mücadele edildi.” Broşürde, LGBT bayrağı ve “İbne, dönme el ele, ahlaksız devrime!” pankartının fotoğrafı kullanılıyordu. AK Parti bir komplo ile karşı karşıyaydı: “AK Parti LGBT Bireyleri” adıyla kurulan grup üyeleri Cumhurbaşkanı adayı ve Başbakan Erdoğan’ın İstanbul mitingine katılarak Twitter hesaplarından Erdoğan’ın önünde açtıkları ‘gökkuşağı’ bayrağının fotoğraflarını yayınlıyorlardı. O yıl Türkiye’de LGBT dernek sayısı 22 oldu. “Müslüman LGBT’liler” diye ortaya çıkarak kendileri için evlenme hakkı ve cami istiyenler oluyordu. 31 Ağustos 2016 tarihine gelindiğinde Soylu’nun bakanlık görevine geleceği günlerde, pasaportlarımıza ve nüfus cüzdanlarına “Gender” yazılması kararı çıkmıştı bile. İslami kesimden tepkiler gecikmese de, aslında çok geç kalmışlardı. Biz Lanzarote Sözleşmesi’nin de çok geç farkına vardık. Bu sözleşme 25.10.2007 yılında kabul edilmiş ve birçok ülkede 1 Temmuz 2010 yılında yürürlüğe girmişti. 25.11.2010 tarih ve 6084 sayılı kanunla onaylanan “Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi” 18.7.2011 tarihinde TBMM’de kabul edilerek yürürlüğe girmişti.İstanbul Sözleşmesi ile birlikte bir de GREVIO var. İzleme, değerlendirme, derecelendirme ve yaptırım yetkisine sahip GREVIO Türkiye’ye İlişkin İlk Değerlendirme çalışmalarına 2017’de başladı ve raporunu 15 Ekim 2018’de açıkladı. Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzman Grubu GREVIO Türkiye’ye ilişkin ilk değerlendirme raporunu açıkladı. Aile Bakanlığı ve içişleri Bakanlığı Kadın için Aile tehdittir Raporu yayınladı...İstanbul Sözleşmesi’nde MEB üzerinden gerçekleştirilen bir de “ETCEP Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi” var. ETCEP, UNESCO’nun 2009 yılında cinsiyete duyarlı okulların sahip olması gereken özellikleri bir plana dönüştürüldü ve 2014-2016 yıllarını kapsayan süreçte MEB 10 il ve 40 pilot okulda bu çalışmaları başlattı. KADEM bu projede “Toplumsal cinsiyet”i kadın ve erkekle sınırlı olarak tanımlarken, “eşitlik” yerine “Adalet” kavramını esas alan bir maskeleme ile dolaylı bir şekilde destekledi. Esasen “Toplumsal cinsiyet” öncelikle insanı din, ahlak ve gelenekten bağımsız bir BİREY’e dönüştürmeyi hedeflerken, biyolojik cinsiyet yerine, GENDER diye tanımlanan LGBTIQ+ şeklinde “Vehbi” değil, “Kesbi”, cinsel deneyim, yönelim ve tercihe dayalı bir cinsiyeti esas alıyor. Ancak kılavuz içinde geçen “Veliler arasında dil, din, ırk, kültür, cins
https://bncmedyahaber.com/m-haber-7213.html ) “Toplumsal Cinsiyet” kavramı meşrulaştırıldı ve bu çerçevede cinsel deneyim, tercih ve yönelim pozitif ayrımcılığa tabi bir tercih konusu haline geldi. Zaten 5 Nisan 2013’de de LGBT kurumsal olarak sosyal medyada yerini alırken, eş zamanlı olarak ETCEP (Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği) eylem planı kamuda, üniversite ve eğitim kurumlarında, yerel yönetimde yerini aldı. (Sonradan ETCEP’ten vazgeçildi ama..)28 Haziran 2015’de İstanbul’da ilk LGBT onur yürüyüşleri başladı. 01.06.2015’de Beyoğlu’nda dağıtılan AK Parti logolu bir broşürde “AK Partili olmayan, muhafazakâr olmayan insanlar yaşam tarzına müdahale edildiğini düşünüyor. Sizden farklı insanların yaşam tarzlarına müdahale ettiğinizi düşünüyor musunuz?” sorusu soruluyor ve karşı sayfada şu cevap veriliyordu: “Türkiye, Ramazan ayının ortasında İstiklal Caddesi’nde Gay Pride yapabilen bir ülke muhafazakâr insanların daha görünür olması, kimsenin hayat tarzına müdahale edildiği anlamı taşımıyor. (…) AK Partinin kimsenin yaşam tarzına müdahale etme gibi bir niyeti asla olmadı. 13 yıllık süreçte yalnızca mağdur kesimlerin eşitliği için mücadele edildi.” Broşürde, LGBT bayrağı ve “İbne, dönme el ele, ahlaksız devrime!” pankartının fotoğrafı kullanılıyordu. AK Parti bir komplo ile karşı karşıyaydı: “AK Parti LGBT Bireyleri” adıyla kurulan grup üyeleri Cumhurbaşkanı adayı ve Başbakan Erdoğan’ın İstanbul mitingine katılarak Twitter hesaplarından Erdoğan’ın önünde açtıkları ‘gökkuşağı’ bayrağının fotoğraflarını yayınlıyorlardı. O yıl Türkiye’de LGBT dernek sayısı 22 oldu. “Müslüman LGBT’liler” diye ortaya çıkarak kendileri için evlenme hakkı ve cami istiyenler oluyordu. 31 Ağustos 2016 tarihine gelindiğinde Soylu’nun bakanlık görevine geleceği günlerde, pasaportlarımıza ve nüfus cüzdanlarına “Gender” yazılması kararı çıkmıştı bile. İslami kesimden tepkiler gecikmese de, aslında çok geç kalmışlardı. Biz Lanzarote Sözleşmesi’nin de çok geç farkına vardık. Bu sözleşme 25.10.2007 yılında kabul edilmiş ve birçok ülkede 1 Temmuz 2010 yılında yürürlüğe girmişti. 25.11.2010 tarih ve 6084 sayılı kanunla onaylanan “Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi” 18.7.2011 tarihinde TBMM’de kabul edilerek yürürlüğe girmişti.İstanbul Sözleşmesi ile birlikte bir de GREVIO var. İzleme, değerlendirme, derecelendirme ve yaptırım yetkisine sahip GREVIO Türkiye’ye İlişkin İlk Değerlendirme çalışmalarına 2017’de başladı ve raporunu 15 Ekim 2018’de açıkladı. Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzman Grubu GREVIO Türkiye’ye ilişkin ilk değerlendirme raporunu açıkladı. Aile Bakanlığı ve içişleri Bakanlığı Kadın için Aile tehdittir Raporu yayınladı...İstanbul Sözleşmesi’nde MEB üzerinden gerçekleştirilen bir de “ETCEP Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi” var. ETCEP, UNESCO’nun 2009 yılında cinsiyete duyarlı okulların sahip olması gereken özellikleri bir plana dönüştürüldü ve 2014-2016 yıllarını kapsayan süreçte MEB 10 il ve 40 pilot okulda bu çalışmaları başlattı. KADEM bu projede “Toplumsal cinsiyet”i kadın ve erkekle sınırlı olarak tanımlarken, “eşitlik” yerine “Adalet” kavramını esas alan bir maskeleme ile dolaylı bir şekilde destekledi. Esasen “Toplumsal cinsiyet” öncelikle insanı din, ahlak ve gelenekten bağımsız bir BİREY’e dönüştürmeyi hedeflerken, biyolojik cinsiyet yerine, GENDER diye tanımlanan LGBTIQ+ şeklinde “Vehbi” değil, “Kesbi”, cinsel deneyim, yönelim ve tercihe dayalı bir cinsiyeti esas alıyor. Ancak kılavuz içinde geçen “Veliler arasında dil, din, ırk, kültür, cins
iyet, cinsel yönelim vb. hiçbir ayrım yapılmaz” yargısındaki ‘cinsel yönelim’ ifadesi, cinsiyetin biyolojik olarak doğuştan getirilen bir özellik olduğu gerçeğini göz ardı etmekte ve gayri ahlaki olan bu tutumu meşru bir zemine taşıma hedefine kapı aralamaktadır. KADEM 15 Ocak 2019’da yayınladığı mütalaasında bu durumu not eder. Milli Eğitim de ETCEP’den geri dönmüştür.. Ancak çok geç kalınmıştır. 2009’da atı alanlar, 2014’de MEB üzerinden okula girenler, on yıl sonra oyunun farkına vardıklarında, Üsküdar’ı çoktan geçmişlerdir. Bize, “emri bil maruf, nehyi anil münker”i, nasihati, vasiyeti, ailelere 'toplumsal cinsiyet konusunda nötr kalmalarını' tavsiye edecek kadar savurdular. (X'te E
Erdoğan( Bilmediğimiz şeylerin peşine düştük. Ülkenin önündeki tek sorunlu yasal düzenleme bunlar değil. MeseLA iklim, “gıda güvenliği” ile ilgili düzenleme de yeni bir kriz odağı olabilir. Yasa gıdaya yönelik ifade özgürlüğünü kısıtlıyor. En son G20 zirvesinde m şimşek vd. tekAile fitnesinden bahsettiler.... LGBTİ konusunda, iş bugünkü noktaya gelince Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz yıl Onur Haftası’nda da Bakanlar Kurulu toplantısının ardından LGBTİ+’ları hedef alarak şunları söylemişti: “Büyük ve güçlü Türkiye hedefine ulaşana kadar mücadeleyi bırakmayacağız. Birileri yine sinsice milli ve manevi değerlerimize saldırıyor. İnsanlık tarihi boyunca hep lanetlenmiş sapkınlıkları normalleştirerek, genç dimağları zehirlemenin peşindeler. İnancımıza ve kültürümüze aykırı bu tür marjinal akımları destekleyenler bizim gözümüzde aynı sapkınlığın ortaklarıdır.” denildiğine göre; Sadece TARLABAŞI Toplum Merkezi TTM KCDP Kadın Cinayetlerini Durduracağız Derneği gibi şiddetten cinayetten bataklıktan beslenen sineklerle uğraşmak yerine onların beslendiği her tür bataklıkları kurutmalıyız. Helak olmamak için sadece 3maymunu değil 4maymunu hatta 5maymunu oynayanlardan olmayalım diye mahkemelere müdahillik başvurusu yapmalıyız. Fuhşiyata dur demek Ailemizi neslimizi devletimizi korumak için; Toplumsal Cinsiyet TCE/GENDER maskeli eşcinsel terörünü sapıklıkları savunmak ve sapkın kuruluşların soykırım terör casusluk faaliyetleri yasaklansın sponsorları dahil tüm varlıkları hazinenin olsun. TCE Toplumsal Cinsiyet maskeli feminist siyasilere bürokratlara bakanlara dur de!
SectikleriniDenetle.t.me milliirade.t.me @hakbirr
https://antiGENDERhareketi.t.me
Erdoğan( Bilmediğimiz şeylerin peşine düştük. Ülkenin önündeki tek sorunlu yasal düzenleme bunlar değil. MeseLA iklim, “gıda güvenliği” ile ilgili düzenleme de yeni bir kriz odağı olabilir. Yasa gıdaya yönelik ifade özgürlüğünü kısıtlıyor. En son G20 zirvesinde m şimşek vd. tekAile fitnesinden bahsettiler.... LGBTİ konusunda, iş bugünkü noktaya gelince Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz yıl Onur Haftası’nda da Bakanlar Kurulu toplantısının ardından LGBTİ+’ları hedef alarak şunları söylemişti: “Büyük ve güçlü Türkiye hedefine ulaşana kadar mücadeleyi bırakmayacağız. Birileri yine sinsice milli ve manevi değerlerimize saldırıyor. İnsanlık tarihi boyunca hep lanetlenmiş sapkınlıkları normalleştirerek, genç dimağları zehirlemenin peşindeler. İnancımıza ve kültürümüze aykırı bu tür marjinal akımları destekleyenler bizim gözümüzde aynı sapkınlığın ortaklarıdır.” denildiğine göre; Sadece TARLABAŞI Toplum Merkezi TTM KCDP Kadın Cinayetlerini Durduracağız Derneği gibi şiddetten cinayetten bataklıktan beslenen sineklerle uğraşmak yerine onların beslendiği her tür bataklıkları kurutmalıyız. Helak olmamak için sadece 3maymunu değil 4maymunu hatta 5maymunu oynayanlardan olmayalım diye mahkemelere müdahillik başvurusu yapmalıyız. Fuhşiyata dur demek Ailemizi neslimizi devletimizi korumak için; Toplumsal Cinsiyet TCE/GENDER maskeli eşcinsel terörünü sapıklıkları savunmak ve sapkın kuruluşların soykırım terör casusluk faaliyetleri yasaklansın sponsorları dahil tüm varlıkları hazinenin olsun. TCE Toplumsal Cinsiyet maskeli feminist siyasilere bürokratlara bakanlara dur de!
SectikleriniDenetle.t.me milliirade.t.me @hakbirr
https://antiGENDERhareketi.t.me
Telegram
@antiGENDERhareketi #ToplumsalCinsiyet #TCA #TCE #GENDER #CEDAW #DSÖ MASKE'Lİ CinsiSapık Terör Örgütlerine Dur!De!
#ToplumsalCinsiyet TCA/TCE #GENDER CEDAW DEDAW DEVAW DSÖ İKLİM MASKE'Lİ CinsiSapık Teröre DurDe #önceAile #VAROLUŞSAVAŞI CANI/AKLI Aileyi Dini KORU
içki kumar Riba ŞehvetTerörü Teşhircilik/Tacizcilik ZiNA DSÖ FUHŞ Siyonizm Kamalizm YASAKLA
t.me/milliirade
içki kumar Riba ŞehvetTerörü Teşhircilik/Tacizcilik ZiNA DSÖ FUHŞ Siyonizm Kamalizm YASAKLA
t.me/milliirade
#DUA KIYAM #VaroluşSavaşı #REHBERimiz AileReisi Medine islam Devleti Başkanı BaşMuallim Hz.Muhammed SAV #KutluDoğum Haftası
#önceOKU 5/6/7/8EYlül #imamHatiplilerKurultayı #BüyükAileBuluşması Kocaeli
12EYlül⌚12 ER EvrenKışlası K.YALı
13EYlül⌚13 CUMA 81İL
14eylül⌚05 SABAH 81İL
15EYlül⌚13 FatihCami
#önceAHLAK #önceAile Yürüyüşü
TurkiyeOkulAileBirligi.t.me
milliirade.t.me KuranBendeNeDegistirdi.t.me
#önceOKU 5/6/7/8EYlül #imamHatiplilerKurultayı #BüyükAileBuluşması Kocaeli
12EYlül⌚12 ER EvrenKışlası K.YALı
13EYlül⌚13 CUMA 81İL
14eylül⌚05 SABAH 81İL
15EYlül⌚13 FatihCami
#önceAHLAK #önceAile Yürüyüşü
TurkiyeOkulAileBirligi.t.me
milliirade.t.me KuranBendeNeDegistirdi.t.me
#DUA KIYAM 8EYlül⌚5:71 81İL #VaroluşSavaşı #BaşMuallim Hz.Muhammed KutluDoğum Haftası önceOKU #imamHatiplilerKurultayı 7EYlül⌚14:53 Kocaeli
7EYlül⌚20 Saraçhane
12EYlül⌚12 ER EvrenKışlası K.YALı
13EYlül⌚CUMA 81İL
14eylül⌚SABAH 81İL
15EYlül⌚13 FatihCami
#önceAile Yürüyüş
https://TurkiyeOkulAileBirligi.t.me EZANplatformu.t.me
Hakbirr.t.me ADALETplatformu.t.me
7EYlül⌚20 Saraçhane
12EYlül⌚12 ER EvrenKışlası K.YALı
13EYlül⌚CUMA 81İL
14eylül⌚SABAH 81İL
15EYlül⌚13 FatihCami
#önceAile Yürüyüş
https://TurkiyeOkulAileBirligi.t.me EZANplatformu.t.me
Hakbirr.t.me ADALETplatformu.t.me
Telegram
@TurkiyeOkulAileBirligi Türkiye Okul Aile Birliği:#önceAile Aileyi Dili Dini Devleti Koru! Bataklıkları KURUT! MASONLUĞU YASAKLA
#önceAHLAK Aileyi Nesli Dili Dini Devleti Koru Bataklıkları KURUT! İçki kumar riba FUHŞ zina şehvet terörü teşhircilik/tacizcilik KAOS/GLPT DSÖ TCE Siyonizm Masonluk $ YASAKLA Şiddete cinayete teröre ÇARE:KISAS #önceAile önceAHLAK Tahrim6 Tevbe24 Furkan74
HAK Hakk Adalet Aile Konseyi ve Seçtiklerini Denetle Teşkilatı Yönetim kurulu üyesi tarihçi yazar SabriÇolak bugün 16Eylül saat:20:30'da rehber tv'de m. hadi Aydemir'in canlı yayın konuğu
https://www.facebook.com/share/BcduCritbn9c3UoA/?mibextid=xfxF2i
SectikleriniDenetle.t.me
DİKTATÖRLÜK
.....................................
Şu kemalistler ne kadar uyanık yahu!
Türkiyeli insanları dereye götürür ama susuz çıkarmayı başarırlar.
Niye mi?
100 senedir cumhuriyet tarihi üzerinde öylesine güzellemeler yaparlar ki,
Cumhuriyetin ilk yıllarının mükemmel bir şekilde yönetildiğini zannedersiniz..
Hani bu kesim 21.yüzyılın neredeyse 2.çeyreğine gireceğimiz zamanda bile
"Osmanlı'da kulluk sistemi olduğu için vatandaşlık kavramı yani egemenlik olmadığı için
Atatürk devrimler yaparak demokratik yapının vazgeçilmez unsuru olan kişi egemenliğini getirmiştir" derler.
Acaba öyle mi?
Gerçekte ise;
Osmanlı Devleti'ndeki demokratik yapının ve özgürlüğün zerresi 1938 yılına kadar bu ülkede görülmüyordu..
Hemen havaya zıplamayın bay kemalistler!
Çünkü sizleri yalanlayanın Mustafa Kemal olduğunu size hatırlatacağım..
Avrupalıların Türkiye'de faşizmin olduğunu
Yani parlamentoda sadece tek parti olan CHP'nin olduğunu söylediklerinde
Mustafa Kemal yakın arkadaşı olan ve o zamanlar Paris'te Büyükelçi olan
Fethi Okyar'ı Türkiye'ye çağırır ve muvazaalı da olsa
1930'un Temmuz'unda CHP'ye muhalif olarak parti kurulması teklifi yaparken
Bakınız Mustafa Kemal Fethi Okyar'a neler söylemektedir?
"Bugünkü manzaramız aşağı yukarı bir DİKTATÖR MANZARASIDIR..
Halbuki ben cumhuriyeti şahsi menfaatim için yapmadım.
Hepimiz faniyiz.Ben öldükten sonra arkamda kalacak müessese,bir İSTİBDAT(baskıcı-faşist) müessesesidir.
Ben tarihe baskıcı bir rejim bırakmak istemiyorum" diyor..
Mustafa Kemal hem para hem milletvekili olarak Fethi Okyar'a Serbest Fırka'yı kurdurur..
1930'da mahalli seçimleri olduğunda halk denize düşen yılana sarılır vecizesini gerçekleştirerek
Tümüyle Serbest Fırka'ya hücum eder ve 50.000 kişilik mitingler yapılır.
Hatta ve hatta İzmir'de halk Mustafa Kemal ve İnönü'nün resimlerini parçalar ve Serbest Fırka'yı destekler.
Seçim sonuçlarına baktığımızda kazanan yine CHP olur ama bir farkla;
Mustafa Kemal'in söylediği gibi "CHP seçimi vali ve jandarmanın dipçiğiyle kazanmıştır" der..
Çünkü seçimde halkı korkutan ve mecburen CHP vermelerini sağlamışlardı.
Açık oy verme var ama gizli sayım vardır..
Sonuçta Milli Mücadele'den 8 sene halk CHP'ye meydan okuyor ve
"bizi CHP zulmünden kurtarın diye imdat imdat!" diye bağırıyordu.
Normal seçim yapıldığında CHP'nin silinip süpürüleceği için
Serbest Fırka 3 ay içinde kapatılır ve
Mustafa Kemal'in dediği gibi 1938 yılına kadar ülkede diktatörlük hüküm sürüyordu..
Araya girip bir hakkı teslim edelim.
Bu ülkeye tam demokrasiyi getirenin Sayın Erdoğan'ın olduğunu teslim edelim..
Not:1930 seçimlerinde Serbest Fırka'dan Samsun Belediye Başkanı seçilen Boşnakzade Ahmet Resai Bey'in başına neler geldiğini google'dan öğreniniz lütfen! ...
https://www.facebook.com/share/BcduCritbn9c3UoA/?mibextid=xfxF2i
SectikleriniDenetle.t.me
DİKTATÖRLÜK
.....................................
Şu kemalistler ne kadar uyanık yahu!
Türkiyeli insanları dereye götürür ama susuz çıkarmayı başarırlar.
Niye mi?
100 senedir cumhuriyet tarihi üzerinde öylesine güzellemeler yaparlar ki,
Cumhuriyetin ilk yıllarının mükemmel bir şekilde yönetildiğini zannedersiniz..
Hani bu kesim 21.yüzyılın neredeyse 2.çeyreğine gireceğimiz zamanda bile
"Osmanlı'da kulluk sistemi olduğu için vatandaşlık kavramı yani egemenlik olmadığı için
Atatürk devrimler yaparak demokratik yapının vazgeçilmez unsuru olan kişi egemenliğini getirmiştir" derler.
Acaba öyle mi?
Gerçekte ise;
Osmanlı Devleti'ndeki demokratik yapının ve özgürlüğün zerresi 1938 yılına kadar bu ülkede görülmüyordu..
Hemen havaya zıplamayın bay kemalistler!
Çünkü sizleri yalanlayanın Mustafa Kemal olduğunu size hatırlatacağım..
Avrupalıların Türkiye'de faşizmin olduğunu
Yani parlamentoda sadece tek parti olan CHP'nin olduğunu söylediklerinde
Mustafa Kemal yakın arkadaşı olan ve o zamanlar Paris'te Büyükelçi olan
Fethi Okyar'ı Türkiye'ye çağırır ve muvazaalı da olsa
1930'un Temmuz'unda CHP'ye muhalif olarak parti kurulması teklifi yaparken
Bakınız Mustafa Kemal Fethi Okyar'a neler söylemektedir?
"Bugünkü manzaramız aşağı yukarı bir DİKTATÖR MANZARASIDIR..
Halbuki ben cumhuriyeti şahsi menfaatim için yapmadım.
Hepimiz faniyiz.Ben öldükten sonra arkamda kalacak müessese,bir İSTİBDAT(baskıcı-faşist) müessesesidir.
Ben tarihe baskıcı bir rejim bırakmak istemiyorum" diyor..
Mustafa Kemal hem para hem milletvekili olarak Fethi Okyar'a Serbest Fırka'yı kurdurur..
1930'da mahalli seçimleri olduğunda halk denize düşen yılana sarılır vecizesini gerçekleştirerek
Tümüyle Serbest Fırka'ya hücum eder ve 50.000 kişilik mitingler yapılır.
Hatta ve hatta İzmir'de halk Mustafa Kemal ve İnönü'nün resimlerini parçalar ve Serbest Fırka'yı destekler.
Seçim sonuçlarına baktığımızda kazanan yine CHP olur ama bir farkla;
Mustafa Kemal'in söylediği gibi "CHP seçimi vali ve jandarmanın dipçiğiyle kazanmıştır" der..
Çünkü seçimde halkı korkutan ve mecburen CHP vermelerini sağlamışlardı.
Açık oy verme var ama gizli sayım vardır..
Sonuçta Milli Mücadele'den 8 sene halk CHP'ye meydan okuyor ve
"bizi CHP zulmünden kurtarın diye imdat imdat!" diye bağırıyordu.
Normal seçim yapıldığında CHP'nin silinip süpürüleceği için
Serbest Fırka 3 ay içinde kapatılır ve
Mustafa Kemal'in dediği gibi 1938 yılına kadar ülkede diktatörlük hüküm sürüyordu..
Araya girip bir hakkı teslim edelim.
Bu ülkeye tam demokrasiyi getirenin Sayın Erdoğan'ın olduğunu teslim edelim..
Not:1930 seçimlerinde Serbest Fırka'dan Samsun Belediye Başkanı seçilen Boşnakzade Ahmet Resai Bey'in başına neler geldiğini google'dan öğreniniz lütfen! ...
Facebook
Log in or sign up to view
See posts, photos and more on Facebook.
14 EKİM CEVAP BASIN AÇIKLAMASI İnsanlığı aileyi ana/yasa dayatmalarıyla eşitlik ayrımcılık toplumsal cinsiyet maskesiyle fitne üretmesini durdurmak beka ve milli güvenlik meselesidir... https://x.com/AdaletPlatformu/status/1845349468339671455?t=_ZKwPjmGePgwpVAAbtQppg&s=19 CEDAW SÖZLEŞMESİ EŞİTLİK AYRIMCILIK TOPLUMSAL CİNSİYET TCE/GENDER MASKESİYLE AİLEYİ İNSANLIĞI 41 YILDIR İFSAT EDİYOR!
Cedaw sözleşmesi aileyi 41 yıldır ifsat ediyor!
CEDAW İfsat Sözleşmesi ana/yasa dayatmasıyla aileyi insanlarımızı 41 yıldır İfsat ediyor!.
Türkiye ÂİLE Meclisi CEDAW Raporu 14Ekim2024 TurkiyeAileBirligi.t.me basinaciklamasi.t.me
CEDAW SÖZLEŞMESİ EŞİTLİK AYRIMCILIK TOPLUMSAL CİNSİYET TCE/GENDER MASKESİYLE AİLEYİ İNSANLIĞI 41 YILDIR İFSAT EDİYOR!
CEDAW Sözleşmesi ana/yasa dayatmasıyla aileyi insanlarımızı 41 yıldır İfsat ediyor!.
CEDAW 2. Maddesiyle ADALET DEĞİL EŞİTLİK doktrinine bağlı olduğu için, 5. Maddesinde kalıplaşmış rolleri değiştirmek için kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarını değiştirerek toplum mühendisliği rolünü oynadığı için, 9. Maddesinde çocuğun tabiiyeti konusunda eşit haklar vererek soyun erkekten devamını kabul etmediği için, 10. Maddesinde karma eğitimi teşvik ettiği için, 11. Maddesinde Çocuk bakımevleri kurulmasını teşvik ederek çocuğun annesine en çok ihtiyaç duyduğu yaşlarda anneden çocuğu koparıp annenin bebeğini (anasız) kreşe, anaokuluna bırakarak kadın istihdamı adı altında çalışmasını teşvik ettiği için, insanlığın son kalesi‘ AİLE hızla çözülmektedir. Türkiye’de ailenin çözülmesi gavura gavur fahişeye fahişe demenin yasaklandığı 3 Kasim 1839'da başlayıp İsviçre Medeni Kanununun 4 Ekim 1926'da yürürlüğe girmesiyle ikinci adımını atmıştır. 21 Haziran 1946 BM-CSW Kadın Statüsü Komisyonunun dayatmaları ülkemizide de etkilemiştir. 4 Kasım 1950'de AİHS ile devam etmiş, 1985'in 14 Ekiminde CEDAW Sözleşmesinin Bakanlar Kurulunun onayına ilişkin kararının ResmiGazete’de yayımlanmasıyla zirve yapmıştır. 10 yıl önce 11 Mayıs 2011’de imzalanan ve 24 Kasım 2011'de TBMM'de tüm partilerin oybirliğiyle şerhsiz 24 dakikada kabul edilen İstanbul ifsat sözleşmesi ile aile kurumuna insanlığa öldürücü darbe vurulmuştur. Sözleşme kalktı ama dayattıkları 6284 kanunu ve toplumsal cinsiyet eşitliği maskesiyle eşcinselleştirme teşvikleri v yönetmeliği yürürlükte
Eşitlik kavramı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile BM-CEDAW Sözleşmesi içeriğinden gelmiş ve Türkiye mevzuat sistemini Darbeci 1982 Anayasası’ndan başlayarak kökten değiştirmiştir. Gerek eski Türk Medeni Kanunu’nda ve gerekse eski Türk Ceza Kanunu’nda kadın erkek arasındaki eşitliği bozduğu sanılan hükümler “ayrımcılık” yaklaşımı iddiasıyla mülga edilmiş, yeni TMK, TCK mevzuatları çıkarılmıştır.
CEDAW Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve İstanbul Sözleşmesi;
1) toplumsal cinsiyet, toplumsal cinsiyet eşitliği veya Toplumsal Cinsiyet Adaleti
2) cinsel yönelim-homoseksüalite, cinsel tercih 3) dinin ve geleneklerin kökünün kazınması gibi üç başlık da tüm sözleşmelerin içeriğinde yer almış olup bunlar küresel şer güçlerin hedefleridir.
Örneğin İstanbul Sözleşmesi’nde de yer alan fıtrata ve hukuka aykiri toplumun geleneksel erkek-kadın rollerini bozan “toplumsal cinsiyet eşitliği TCE” kavramı CEDAW'da da ifade edilmektedir.
Bu kavram, CEDAW Komitesi’nin 19 Sayılı Tavsiye Kararı (11. oturum, 1992) içeriğinde şöyle ifade edilir: “Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, kadınların, erkeklerle eşit olarak hak ve özgürlüklerini kullanmalarını ciddi şekilde engelleyen bir ayrımcılık biçimidir.”
“cinsel yönelim” ifadesinin de homoseksüel/intersex/quer kimliklerin yasal korunma kazanması amacıyla İstanbul Sözleşmesi madde hükümlerine dahil edildiği gibi CEDAW Komitesi 4–22 Ekim 2010 tarihli Kırk Yedinci Oturumun’da alınan;
27 Sayılı Genel Tavsiye kararının 13. maddesinde yaşlı kadınların cinsel yönelimlerinin ayrımcılığa maruz kalmalarına yol açtığı belirtilir. Keza, yine aynı oturumun 28 Sayılı Genel tavsiye Kararı’nın 18.
Cedaw sözleşmesi aileyi 41 yıldır ifsat ediyor!
CEDAW İfsat Sözleşmesi ana/yasa dayatmasıyla aileyi insanlarımızı 41 yıldır İfsat ediyor!.
Türkiye ÂİLE Meclisi CEDAW Raporu 14Ekim2024 TurkiyeAileBirligi.t.me basinaciklamasi.t.me
CEDAW SÖZLEŞMESİ EŞİTLİK AYRIMCILIK TOPLUMSAL CİNSİYET TCE/GENDER MASKESİYLE AİLEYİ İNSANLIĞI 41 YILDIR İFSAT EDİYOR!
CEDAW Sözleşmesi ana/yasa dayatmasıyla aileyi insanlarımızı 41 yıldır İfsat ediyor!.
CEDAW 2. Maddesiyle ADALET DEĞİL EŞİTLİK doktrinine bağlı olduğu için, 5. Maddesinde kalıplaşmış rolleri değiştirmek için kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarını değiştirerek toplum mühendisliği rolünü oynadığı için, 9. Maddesinde çocuğun tabiiyeti konusunda eşit haklar vererek soyun erkekten devamını kabul etmediği için, 10. Maddesinde karma eğitimi teşvik ettiği için, 11. Maddesinde Çocuk bakımevleri kurulmasını teşvik ederek çocuğun annesine en çok ihtiyaç duyduğu yaşlarda anneden çocuğu koparıp annenin bebeğini (anasız) kreşe, anaokuluna bırakarak kadın istihdamı adı altında çalışmasını teşvik ettiği için, insanlığın son kalesi‘ AİLE hızla çözülmektedir. Türkiye’de ailenin çözülmesi gavura gavur fahişeye fahişe demenin yasaklandığı 3 Kasim 1839'da başlayıp İsviçre Medeni Kanununun 4 Ekim 1926'da yürürlüğe girmesiyle ikinci adımını atmıştır. 21 Haziran 1946 BM-CSW Kadın Statüsü Komisyonunun dayatmaları ülkemizide de etkilemiştir. 4 Kasım 1950'de AİHS ile devam etmiş, 1985'in 14 Ekiminde CEDAW Sözleşmesinin Bakanlar Kurulunun onayına ilişkin kararının ResmiGazete’de yayımlanmasıyla zirve yapmıştır. 10 yıl önce 11 Mayıs 2011’de imzalanan ve 24 Kasım 2011'de TBMM'de tüm partilerin oybirliğiyle şerhsiz 24 dakikada kabul edilen İstanbul ifsat sözleşmesi ile aile kurumuna insanlığa öldürücü darbe vurulmuştur. Sözleşme kalktı ama dayattıkları 6284 kanunu ve toplumsal cinsiyet eşitliği maskesiyle eşcinselleştirme teşvikleri v yönetmeliği yürürlükte
Eşitlik kavramı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile BM-CEDAW Sözleşmesi içeriğinden gelmiş ve Türkiye mevzuat sistemini Darbeci 1982 Anayasası’ndan başlayarak kökten değiştirmiştir. Gerek eski Türk Medeni Kanunu’nda ve gerekse eski Türk Ceza Kanunu’nda kadın erkek arasındaki eşitliği bozduğu sanılan hükümler “ayrımcılık” yaklaşımı iddiasıyla mülga edilmiş, yeni TMK, TCK mevzuatları çıkarılmıştır.
CEDAW Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve İstanbul Sözleşmesi;
1) toplumsal cinsiyet, toplumsal cinsiyet eşitliği veya Toplumsal Cinsiyet Adaleti
2) cinsel yönelim-homoseksüalite, cinsel tercih 3) dinin ve geleneklerin kökünün kazınması gibi üç başlık da tüm sözleşmelerin içeriğinde yer almış olup bunlar küresel şer güçlerin hedefleridir.
Örneğin İstanbul Sözleşmesi’nde de yer alan fıtrata ve hukuka aykiri toplumun geleneksel erkek-kadın rollerini bozan “toplumsal cinsiyet eşitliği TCE” kavramı CEDAW'da da ifade edilmektedir.
Bu kavram, CEDAW Komitesi’nin 19 Sayılı Tavsiye Kararı (11. oturum, 1992) içeriğinde şöyle ifade edilir: “Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, kadınların, erkeklerle eşit olarak hak ve özgürlüklerini kullanmalarını ciddi şekilde engelleyen bir ayrımcılık biçimidir.”
“cinsel yönelim” ifadesinin de homoseksüel/intersex/quer kimliklerin yasal korunma kazanması amacıyla İstanbul Sözleşmesi madde hükümlerine dahil edildiği gibi CEDAW Komitesi 4–22 Ekim 2010 tarihli Kırk Yedinci Oturumun’da alınan;
27 Sayılı Genel Tavsiye kararının 13. maddesinde yaşlı kadınların cinsel yönelimlerinin ayrımcılığa maruz kalmalarına yol açtığı belirtilir. Keza, yine aynı oturumun 28 Sayılı Genel tavsiye Kararı’nın 18.
X (formerly Twitter)
#ADALETplatformu TürkiyeAileBirligi.t.me @HakBirr (@AdaletPlatformu) on X
CEDAW SÖZLEŞMESİ EŞİTLİK AYRIMCILIK TOPLUMSAL CİNSİYET TCE/GENDER MASKESİYLE AİLEYİ İNSANLIĞI 41 YILDIR İFSAT EDİYOR!
Cedaw sözleşmesi aileyi 41 yıldır ifsat ediyor!
CEDAW İfsat Sözleşmesi ana/yasa dayatmasıyla aileyi insanlarımızı 41 yıldır İfsat ediyor!.…
Cedaw sözleşmesi aileyi 41 yıldır ifsat ediyor!
CEDAW İfsat Sözleşmesi ana/yasa dayatmasıyla aileyi insanlarımızı 41 yıldır İfsat ediyor!.…
maddesinde bu kez “Kadınların cinsiyet ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığa maruz kalması ırk, etnik köken, din ya da inanç, sağlık, sosyal statü, yaş, sınıf, kast ve cinsel yönelim ile cinsel kimlik gibi kadınları etkileyen diğer faktörlerle de ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır” ifadesine yer verilir.
CEDAW EVLILIK VE AILE ILIŞKILERI ILE BUNLARIN BOZULMASININ EKONOMIK SONUÇLARI 29.GENEL TAVSIYE KARARI;
39. Bazı hukuki sistemler boşanma nedenleri ve boşanmanın ekonomik sonuçları arasında doğrudan bir bağlantı kurar. Kusura dayalı boşanma rejimleri kusur durumunun söz konusu olmaması durumunda mali hakları koşul olarak sunabilir. Bunlar eşlerine ilişkin mali yükümlülüklerini ortadan kaldırmak üzere kocaları tarafından suiistimal edilebilir. Birçok hukuk sisteminde kusura dayalı boşanma tefhim edilen eşlere mali destek hak olarak verilmez. Kusura dayalı boşanma, boşanmanın temeli olarak kadından erkeğe kıyasla daha büyük ihanet kanıtı istenmesi gibi kadınlar ve erkekler için farklı standartlar içerebilir. Kusura dayalı boşanmanın ekonomik çerçevesi çoğunlukla mali olarak bağımlı olan kadının dezavantajına işler. (KADININ KUSURUNA DAYALI OLARAK NAFAKA ALAMAMASININ ÖNÜNE GEÇİLMİŞ!!!)
40. Taraf Devletler:
• Eşlerine yönelik yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınmak üzere erkekler tarafından suiistimal edilebilecek boşlukları ortadan kaldırmak amacıyla boşanma nedenleri ve mali sonuçları birbiriyle ilişkilendiren hükümleri gözden geçirmeli;
• Evlilik süresince kadın tarafından aile ekonomisinin refahına sağlanan katkıların tanzimini sağlamak üzere kusura dayalı boşanmalara ilişkin hükümleri gözden geçirmeli;
• Boşanmanın temeli olarak kadından erkeğe kıyasla daha büyük ihanet kanıtı istenmesi gibi kadınlar ve erkekler için farklı standartları ortadan kaldırmalıdır.
Yine CEDAW Komitesi’n 14 Temmuz 2017 tarihli 35 sayılı Tavsiye Kararı’nın 7. maddesinde;
“Bir çok devlette, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti düzenleyen mevzuat ya yoktur, ya yetersizdir ve/veya uygulamada yetersizlikler mevcuttur. Çoğunlukla GELENEK, KÜLTÜR, DIN veyahut köktenci ideolojiler adına meşru kılınan ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığı veya şiddeti ortadan kaldıracak hukuki ve politik çerçevelerin erozyonu, ekonomik ve finansal krizlerin ardından kamu harcamalarında genellikle “tasarruf tedbirlerinin” parçası olarak gidilen kesintiler, devletin tepkilerini daha da zayıflatmaktadır. Demokratik alanların daralması ve neticesinde hukukun üstünlüğünün kötüye gitmesi bağlamında, tüm bu faktörler kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin yaygınlaşmasına imkan tanımakta ve şiddetin cezasız kaldığı bir kültürün oluşmasına yol açmaktadır.”
35 sayılı Genel Tavsiye Kararı’nın 12. Maddesinde ise;
“Taraf devletlerin, Sözleşmenin 2. maddesinde ve kadının adalete erişimine ilişkin 33 sayılı Genel Tavsiyede belirtilen en temel yükümlülüklerine ilişkin 28 sayılı Genel Tavsiye, kadına karşı ayrımcılığın kadınların hayatlarını etkileyen diğer faktörler ile ayrılamaz bir biçimde bağlantılı olduğunu teyit eder. Komite, bu faktörlerin, etnisite/ırk, yerli veya azınlık olma durumu, renk, sosyoekonomik durum ve/veya kast, dil, din veya inanç, siyasi düşünce, tabiyet, medeni durum ve/veya anne olup olmama, yaş, şehirde/kırsalda yerleşim, sağlık durumu, özürlülük, mülk sahibi olma, lezbiyen, biseksüel, transeksüel veya interseksüel olma, okuma yazma bilmeme, kadın kaçakçılığı, silahlı çatışma, sığınma hakkı talep etme, göçmen olma, kendi ülkesinde yerinde edilme, vatansızlık, göç, evin reisi olma, dul olma, HIV/AIDS taşıma, özgürlüğünden mahrum olma, hayat kadını olma, coğrafi uzaklık ve hakları için mücadele eden kadınların damgalanmasını kapsayabileceğinin altına çizer.”
35 sayılı Genel Tavsiye Kararı’nın 26. Maddesinde,
“Sözleşme ayrıca MEVCUT DINI, GELENEKSEL, YERLI VE TOPLUMSAL ADALET SISTEMI NORMLARININ DA STANDARTLARIYLA UYUMLU HALE GETIRILMESINI ve bunun yanı sıra kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddete neden olan, teşvik eden veya meşrulaştıran veya bu eylemler için ceza verilmemesine neden olan tüm yasaların
CEDAW EVLILIK VE AILE ILIŞKILERI ILE BUNLARIN BOZULMASININ EKONOMIK SONUÇLARI 29.GENEL TAVSIYE KARARI;
39. Bazı hukuki sistemler boşanma nedenleri ve boşanmanın ekonomik sonuçları arasında doğrudan bir bağlantı kurar. Kusura dayalı boşanma rejimleri kusur durumunun söz konusu olmaması durumunda mali hakları koşul olarak sunabilir. Bunlar eşlerine ilişkin mali yükümlülüklerini ortadan kaldırmak üzere kocaları tarafından suiistimal edilebilir. Birçok hukuk sisteminde kusura dayalı boşanma tefhim edilen eşlere mali destek hak olarak verilmez. Kusura dayalı boşanma, boşanmanın temeli olarak kadından erkeğe kıyasla daha büyük ihanet kanıtı istenmesi gibi kadınlar ve erkekler için farklı standartlar içerebilir. Kusura dayalı boşanmanın ekonomik çerçevesi çoğunlukla mali olarak bağımlı olan kadının dezavantajına işler. (KADININ KUSURUNA DAYALI OLARAK NAFAKA ALAMAMASININ ÖNÜNE GEÇİLMİŞ!!!)
40. Taraf Devletler:
• Eşlerine yönelik yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınmak üzere erkekler tarafından suiistimal edilebilecek boşlukları ortadan kaldırmak amacıyla boşanma nedenleri ve mali sonuçları birbiriyle ilişkilendiren hükümleri gözden geçirmeli;
• Evlilik süresince kadın tarafından aile ekonomisinin refahına sağlanan katkıların tanzimini sağlamak üzere kusura dayalı boşanmalara ilişkin hükümleri gözden geçirmeli;
• Boşanmanın temeli olarak kadından erkeğe kıyasla daha büyük ihanet kanıtı istenmesi gibi kadınlar ve erkekler için farklı standartları ortadan kaldırmalıdır.
Yine CEDAW Komitesi’n 14 Temmuz 2017 tarihli 35 sayılı Tavsiye Kararı’nın 7. maddesinde;
“Bir çok devlette, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti düzenleyen mevzuat ya yoktur, ya yetersizdir ve/veya uygulamada yetersizlikler mevcuttur. Çoğunlukla GELENEK, KÜLTÜR, DIN veyahut köktenci ideolojiler adına meşru kılınan ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığı veya şiddeti ortadan kaldıracak hukuki ve politik çerçevelerin erozyonu, ekonomik ve finansal krizlerin ardından kamu harcamalarında genellikle “tasarruf tedbirlerinin” parçası olarak gidilen kesintiler, devletin tepkilerini daha da zayıflatmaktadır. Demokratik alanların daralması ve neticesinde hukukun üstünlüğünün kötüye gitmesi bağlamında, tüm bu faktörler kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin yaygınlaşmasına imkan tanımakta ve şiddetin cezasız kaldığı bir kültürün oluşmasına yol açmaktadır.”
35 sayılı Genel Tavsiye Kararı’nın 12. Maddesinde ise;
“Taraf devletlerin, Sözleşmenin 2. maddesinde ve kadının adalete erişimine ilişkin 33 sayılı Genel Tavsiyede belirtilen en temel yükümlülüklerine ilişkin 28 sayılı Genel Tavsiye, kadına karşı ayrımcılığın kadınların hayatlarını etkileyen diğer faktörler ile ayrılamaz bir biçimde bağlantılı olduğunu teyit eder. Komite, bu faktörlerin, etnisite/ırk, yerli veya azınlık olma durumu, renk, sosyoekonomik durum ve/veya kast, dil, din veya inanç, siyasi düşünce, tabiyet, medeni durum ve/veya anne olup olmama, yaş, şehirde/kırsalda yerleşim, sağlık durumu, özürlülük, mülk sahibi olma, lezbiyen, biseksüel, transeksüel veya interseksüel olma, okuma yazma bilmeme, kadın kaçakçılığı, silahlı çatışma, sığınma hakkı talep etme, göçmen olma, kendi ülkesinde yerinde edilme, vatansızlık, göç, evin reisi olma, dul olma, HIV/AIDS taşıma, özgürlüğünden mahrum olma, hayat kadını olma, coğrafi uzaklık ve hakları için mücadele eden kadınların damgalanmasını kapsayabileceğinin altına çizer.”
35 sayılı Genel Tavsiye Kararı’nın 26. Maddesinde,
“Sözleşme ayrıca MEVCUT DINI, GELENEKSEL, YERLI VE TOPLUMSAL ADALET SISTEMI NORMLARININ DA STANDARTLARIYLA UYUMLU HALE GETIRILMESINI ve bunun yanı sıra kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddete neden olan, teşvik eden veya meşrulaştıran veya bu eylemler için ceza verilmemesine neden olan tüm yasaların
yürürlükten kaldırılmasını gerektirmektedir.”
35 sayılı Genel Tavsiye Kararı’nın 31. Maddesinde ise;
“GELENEKSEL, DINI VE YEREL yasalar da dahil olmak üzere kadınlara karşı ayrımcılık yaparak onlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti tetikleyen, neden olan, meşru kılan veya tolere eden TÜM YASAL HÜKÜMLERIN YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMASI.
ÖZELLIKLE AŞAĞIDAKILER YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMALIDIR: a) Çocuk yaşta veya zorla evlilik ve diğer zararlı uygulamalar da dahil olmak üzere, çocuk da dahil, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddete izin veren, tolere eden veya bunları görmezden gelen hükümler, KÜRTAJI, LEZBIYEN, BISEKSÜEL VEYA TRANSSEKSÜEL OLMAYI, SEKS IŞÇILIĞI VEYA FAHIŞELIĞI SUÇLU OLARAK KABUL EDEN YASALARIN yanı sıra engelli kadınları bilgilendirip rızalarını almadan tıbbi prosedürler gerçekleştiren hükümler veya kadınlara ölüm cezası verilmesi yönündeki ayrımcı uygulamayla sonuçlananlar da dahil olmak üzere kadınları orantısız olarak etkileyen diğer ceza hükümleri.
b) Kadınların şiddetten korunması için özgürlüklerini kısıtlayan prosedürler, ‘bekaret’ odaklı uygulamalar ve sözde ‘namusun korunması’, geleneksel özürler, mağdurların ailesinin özür dilemesi veya cinsel saldırıdan sonra mağdurun faille evlendirilmesi gibi KÜLTÜR, DIN VEYA ERIL AYRICALIĞA DAYALI yasal savunma veya indirgeyici faktörler, kadın sanıkların aleyhine toplumsal cinsiyete dayalı şiddet tarihini yok sayan adli uygulamaların yanı sıra genellikle kadınlara yönelik olan taşlama, kırbaçlama ve ölüm gibi en ağır cezalarla sonuçlanan uygulamalar.”
CEDAW dayatması anayasaya bile girmiştir. CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi’nde “kadına yönelik pozitif ayrımcılık” uygulamalarının Anayasaya veya hukukun üstünlüğüne aykırı olduğu dile getirilememektedir AYM madde 10, “kadın erkek eşitliğini gerçekleştirmek için alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamayacağını” hükme bağladığından “kadın lehine ayrımcılık” anayasaya aykırı değildir!
Anayasa 90. Madde hükmüne göre kadına pozitif ayrımcılık yapan uluslararası anlaşmalar, KANUN hükmündedir ve bunun için Anayasa’ya aykırılık iddiası ile AYM’ne başvurulamaz.
Dolayısıyla Küresel ŞER güçlerin Aileyi yoketme savaşına karşı Elbirligi ile insanlığımızı ailemizi geleceğimizi korumak için ELBİRLİĞİ ile KELEBEK ETKİSİYLE VAROLUS SAVAŞI vermeliyiz.
İstanbul Sözleşmesi şiddeti önleme maskesiyle şiddet üretiyor CEDAW ise ayrımcılık maskesiyle kadın erkek savaşı var yalanıyla ayrımcılıği körüklüyor. Ayrımcılığı önleme bahane hükümlerine ve gerekse AİHS’in 14. Maddesindeki “Ayrımcılık Yasağı” ilkesi (bal/zehir) tuzaklarina dikkat etmek gerekir.
CEDAW, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1979 yılında kabul edilmiş, 1981’de yürürlüğe girmiştir. Türkiye, 12 Eylül 1980 ihtilali süreci ile devletin en temel yasasını Avrupa ve BM tarafından belirlenen hak, özgürlük kriterlerine bağlanarak belirlemeyi hedeflemiştir. Bu kapsamda 1982 Anayasa’sı, AİHS-CEDAW esaslarını gözeterek kaleme alınmıştır.
AİHS ise 04.11.1950 tarihinde Roma’da kabul edilmiş, 03.09.1953 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye Sözleşmeyi, 04.11.1950 tarihinde imzalamış ve 10.03.1954 tarih ve 6366 sayılı Kanun ile onaylamış, Avrupa Konseyi tarafından üyelik 18.05.1954’de yürürlük kazanmıştır. Türkiye, 28 Ocak 1987’de AİHM’ne bireysel başvuru hakkını tanımış, Mahkemenin zorunlu yargı yetkisini ise 28 Ocak 1990’da kabul etmiştir
Anlaşılacağı üzere, Türkiye Birleşmiş Milletler-CEDAW ile Avrupa Konseyi-AİHS gibi iki temel sözleşmeyle iç hukukuna küresel etik-norm düzeninden “kanun” aktarmaktadır. İstanbul Sözleşmesi, gerçekte Türk kadınının ve “genişletilmiş kadın figürlerin” erkek kimliğinin davranışlarını gözleme, denetleme, engelleme ve cezalandırma kolluğuna dönüştürülmesini hedeflemektedir. Dolayısıyla bu figürle mücadele, etiğe karşı ahlâk esaslı bir aile modeli teklif etmek ve yaşamak olabilir.
35 sayılı Genel Tavsiye Kararı’nın 31. Maddesinde ise;
“GELENEKSEL, DINI VE YEREL yasalar da dahil olmak üzere kadınlara karşı ayrımcılık yaparak onlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti tetikleyen, neden olan, meşru kılan veya tolere eden TÜM YASAL HÜKÜMLERIN YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMASI.
ÖZELLIKLE AŞAĞIDAKILER YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMALIDIR: a) Çocuk yaşta veya zorla evlilik ve diğer zararlı uygulamalar da dahil olmak üzere, çocuk da dahil, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddete izin veren, tolere eden veya bunları görmezden gelen hükümler, KÜRTAJI, LEZBIYEN, BISEKSÜEL VEYA TRANSSEKSÜEL OLMAYI, SEKS IŞÇILIĞI VEYA FAHIŞELIĞI SUÇLU OLARAK KABUL EDEN YASALARIN yanı sıra engelli kadınları bilgilendirip rızalarını almadan tıbbi prosedürler gerçekleştiren hükümler veya kadınlara ölüm cezası verilmesi yönündeki ayrımcı uygulamayla sonuçlananlar da dahil olmak üzere kadınları orantısız olarak etkileyen diğer ceza hükümleri.
b) Kadınların şiddetten korunması için özgürlüklerini kısıtlayan prosedürler, ‘bekaret’ odaklı uygulamalar ve sözde ‘namusun korunması’, geleneksel özürler, mağdurların ailesinin özür dilemesi veya cinsel saldırıdan sonra mağdurun faille evlendirilmesi gibi KÜLTÜR, DIN VEYA ERIL AYRICALIĞA DAYALI yasal savunma veya indirgeyici faktörler, kadın sanıkların aleyhine toplumsal cinsiyete dayalı şiddet tarihini yok sayan adli uygulamaların yanı sıra genellikle kadınlara yönelik olan taşlama, kırbaçlama ve ölüm gibi en ağır cezalarla sonuçlanan uygulamalar.”
CEDAW dayatması anayasaya bile girmiştir. CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi’nde “kadına yönelik pozitif ayrımcılık” uygulamalarının Anayasaya veya hukukun üstünlüğüne aykırı olduğu dile getirilememektedir AYM madde 10, “kadın erkek eşitliğini gerçekleştirmek için alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamayacağını” hükme bağladığından “kadın lehine ayrımcılık” anayasaya aykırı değildir!
Anayasa 90. Madde hükmüne göre kadına pozitif ayrımcılık yapan uluslararası anlaşmalar, KANUN hükmündedir ve bunun için Anayasa’ya aykırılık iddiası ile AYM’ne başvurulamaz.
Dolayısıyla Küresel ŞER güçlerin Aileyi yoketme savaşına karşı Elbirligi ile insanlığımızı ailemizi geleceğimizi korumak için ELBİRLİĞİ ile KELEBEK ETKİSİYLE VAROLUS SAVAŞI vermeliyiz.
İstanbul Sözleşmesi şiddeti önleme maskesiyle şiddet üretiyor CEDAW ise ayrımcılık maskesiyle kadın erkek savaşı var yalanıyla ayrımcılıği körüklüyor. Ayrımcılığı önleme bahane hükümlerine ve gerekse AİHS’in 14. Maddesindeki “Ayrımcılık Yasağı” ilkesi (bal/zehir) tuzaklarina dikkat etmek gerekir.
CEDAW, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1979 yılında kabul edilmiş, 1981’de yürürlüğe girmiştir. Türkiye, 12 Eylül 1980 ihtilali süreci ile devletin en temel yasasını Avrupa ve BM tarafından belirlenen hak, özgürlük kriterlerine bağlanarak belirlemeyi hedeflemiştir. Bu kapsamda 1982 Anayasa’sı, AİHS-CEDAW esaslarını gözeterek kaleme alınmıştır.
AİHS ise 04.11.1950 tarihinde Roma’da kabul edilmiş, 03.09.1953 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye Sözleşmeyi, 04.11.1950 tarihinde imzalamış ve 10.03.1954 tarih ve 6366 sayılı Kanun ile onaylamış, Avrupa Konseyi tarafından üyelik 18.05.1954’de yürürlük kazanmıştır. Türkiye, 28 Ocak 1987’de AİHM’ne bireysel başvuru hakkını tanımış, Mahkemenin zorunlu yargı yetkisini ise 28 Ocak 1990’da kabul etmiştir
Anlaşılacağı üzere, Türkiye Birleşmiş Milletler-CEDAW ile Avrupa Konseyi-AİHS gibi iki temel sözleşmeyle iç hukukuna küresel etik-norm düzeninden “kanun” aktarmaktadır. İstanbul Sözleşmesi, gerçekte Türk kadınının ve “genişletilmiş kadın figürlerin” erkek kimliğinin davranışlarını gözleme, denetleme, engelleme ve cezalandırma kolluğuna dönüştürülmesini hedeflemektedir. Dolayısıyla bu figürle mücadele, etiğe karşı ahlâk esaslı bir aile modeli teklif etmek ve yaşamak olabilir.
ANAYASA:
AY Madde 10- Kanun Önünde Eşitlik:
Anayasa’nın bu maddesi iki kez değişikliğe uğramıştır. 2004’de Anayasa’nın 10. maddesine “kadın erkek eşit haklara sahiptir. Devlet kadın erkek eşitliğinin yaşama geçirilmesinde yükümlüdür” kuralı eklendi. 2010’da bu değişikliğe “Devletin kadın erkek eşitliğini sağlamak amacıyla alacağı tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanmaz” cümlesi eklendi.
Anayasa’nın 10. maddesi İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa iptal edilse bile devletin kadın-erkek eşitliği temelinde ayrımcılık yapamayacağını düzenlemektedir. Keza bu madde, kadınlara yapılacak pozitif ayrımcılığın “ayrımcılık yasağı”nı ihlal etmediğini anayasal ilke olarak kabul etmiştir. Anayasa’nın 10. maddesi yürürlükte olduğu sürece, İstanbul Sözleşmesi'nin dayattığı 6284 sayılı yasa ve Toplumsal Cinsiyet Adaleti maskesiyle eşcinsellik teşviki şiddeti, cinayetleri arttirmaya devam edecektir
AY madde 41- Ailenin korunması ve çocuk hakları:
AY’nın 41. maddesi, ailenin karı-koca arasında eşitliğini düzenlemektedir. Bu madde, İstanbul Sözleşmesi’nin 12/1 maddesindeki “Taraf devletlerin, kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesine veya kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların (dinin) kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri almak” yükümlülüğüne dair ifadelerin daha yumuşak şekilde dile getirilmesinden ibarettir.
CEDAW dayatmasiyla AY’nın Başlangıç kısmıyla, 10. ve 41. maddelerinde yer alan hükümler nedeniyle aile hakkında müspet neticelere vesile olmayacaktır. AY madde 90- Milletlerarası Anlaşmalar İç Hukukun Belirleyeni ve Parçasıdır:
Anayasa’nın 90. maddesine 2004 yılında yapılan bir değişiklikle uluslararası anlaşmaların iç hukuktaki yeri belirlenmiştir. Buna göre, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.” Ayrıca bu madde şu hükmü getirir: “Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.” AY 90. madde, Türkiye’de seçimle gelen TBMM’nin millet iradesini, çoğunluk milletvekillerinin oylarıyla köklü şekilde by-pass etmektedir. Uluslararası sözleşmeleri Anayasa’nın üstünde bir norm olarak getirmektedir. Bu anlamda Türkiye AİHS, CEDAW, CEDAW ek Protokol, Pekin Deklarasyonu, Lanzarote, Fullbright, İSTSÖZ/istanbul Sözleşmesi DSÖ/WHO İKLİM gibi sözleşmeleri imzalamış ve iç hukukunda da bu sözleşmelere göre değişiklikleri gerçekleştirmiştir.
TÜRK MEDENİ KANUNU:
CEDAW’ın 16. maddesi “Evlenme ve aile ilişkileri alanındaki haklar” başlığını taşımaktadır.
CEDAW’ın 16/1 maddesinin TMK’na yansıdığını görmekteyiz. CEDAW’ın Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’nin 21 Sayılı Tavsiye Kararı’nda da (13. oturum, 1994) “Hangi biçimde olursa olsun ve bir ülkedeki yasal sistem, din, âdet veya gelenek ne olursa olsun, kadının aile içinde maruz kaldığı muamele, Sözleşmenin 2. Maddesi gereğince hem hukuken hem de özel alanda tüm insanlar için geçerli eşitlik ve adalet ilkeleriyle uyumlu olmalıdır” hükmüne yer verilerek yasaların geleneğin eşitsizlik doğuran yapısına izin vermemesi gerektiği belirtilir.
Görüldüğü üzere CEDAW, geleneğe karşı Aile yapısını değiştirecek bir norm düzeni kurmakta ve Sözleşmeyi imzalayan devletleri de bu norm düzenini hayata geçirmek için yükümlü kılmaktadır.
EDAW’ın Medeni Hukuk’ta gerçekleştirdiği değişiklikler aşağıdadır:
Süresiz Yoksulluk Nafakası:
743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin nafaka başlıklı 144. maddesinde yoksulluk nafakasının bir yıl süreyle verileceğine ilişkin düzenleme, 1988 yılında 3444 sayılı kanunun 6. maddesiyle değiştirilerek süresiz hale getirildi. 1988 öncesi bir yıldı.
22.11.2001’de yasalaşan 1.1.2002'de yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu Yoksulluk Nafakası başlıklı 175. maddesinde süresiz nafaka hükmü muhafaza edilmiştir. Bu yasa değişikliği ile 10 gün evli kalıp boşanan kadınlara dahi yoksulluk nafakası bağlanması yolunda kararlar alınmaktadır.
AY Madde 10- Kanun Önünde Eşitlik:
Anayasa’nın bu maddesi iki kez değişikliğe uğramıştır. 2004’de Anayasa’nın 10. maddesine “kadın erkek eşit haklara sahiptir. Devlet kadın erkek eşitliğinin yaşama geçirilmesinde yükümlüdür” kuralı eklendi. 2010’da bu değişikliğe “Devletin kadın erkek eşitliğini sağlamak amacıyla alacağı tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanmaz” cümlesi eklendi.
Anayasa’nın 10. maddesi İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa iptal edilse bile devletin kadın-erkek eşitliği temelinde ayrımcılık yapamayacağını düzenlemektedir. Keza bu madde, kadınlara yapılacak pozitif ayrımcılığın “ayrımcılık yasağı”nı ihlal etmediğini anayasal ilke olarak kabul etmiştir. Anayasa’nın 10. maddesi yürürlükte olduğu sürece, İstanbul Sözleşmesi'nin dayattığı 6284 sayılı yasa ve Toplumsal Cinsiyet Adaleti maskesiyle eşcinsellik teşviki şiddeti, cinayetleri arttirmaya devam edecektir
AY madde 41- Ailenin korunması ve çocuk hakları:
AY’nın 41. maddesi, ailenin karı-koca arasında eşitliğini düzenlemektedir. Bu madde, İstanbul Sözleşmesi’nin 12/1 maddesindeki “Taraf devletlerin, kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesine veya kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların (dinin) kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri almak” yükümlülüğüne dair ifadelerin daha yumuşak şekilde dile getirilmesinden ibarettir.
CEDAW dayatmasiyla AY’nın Başlangıç kısmıyla, 10. ve 41. maddelerinde yer alan hükümler nedeniyle aile hakkında müspet neticelere vesile olmayacaktır. AY madde 90- Milletlerarası Anlaşmalar İç Hukukun Belirleyeni ve Parçasıdır:
Anayasa’nın 90. maddesine 2004 yılında yapılan bir değişiklikle uluslararası anlaşmaların iç hukuktaki yeri belirlenmiştir. Buna göre, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.” Ayrıca bu madde şu hükmü getirir: “Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.” AY 90. madde, Türkiye’de seçimle gelen TBMM’nin millet iradesini, çoğunluk milletvekillerinin oylarıyla köklü şekilde by-pass etmektedir. Uluslararası sözleşmeleri Anayasa’nın üstünde bir norm olarak getirmektedir. Bu anlamda Türkiye AİHS, CEDAW, CEDAW ek Protokol, Pekin Deklarasyonu, Lanzarote, Fullbright, İSTSÖZ/istanbul Sözleşmesi DSÖ/WHO İKLİM gibi sözleşmeleri imzalamış ve iç hukukunda da bu sözleşmelere göre değişiklikleri gerçekleştirmiştir.
TÜRK MEDENİ KANUNU:
CEDAW’ın 16. maddesi “Evlenme ve aile ilişkileri alanındaki haklar” başlığını taşımaktadır.
CEDAW’ın 16/1 maddesinin TMK’na yansıdığını görmekteyiz. CEDAW’ın Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’nin 21 Sayılı Tavsiye Kararı’nda da (13. oturum, 1994) “Hangi biçimde olursa olsun ve bir ülkedeki yasal sistem, din, âdet veya gelenek ne olursa olsun, kadının aile içinde maruz kaldığı muamele, Sözleşmenin 2. Maddesi gereğince hem hukuken hem de özel alanda tüm insanlar için geçerli eşitlik ve adalet ilkeleriyle uyumlu olmalıdır” hükmüne yer verilerek yasaların geleneğin eşitsizlik doğuran yapısına izin vermemesi gerektiği belirtilir.
Görüldüğü üzere CEDAW, geleneğe karşı Aile yapısını değiştirecek bir norm düzeni kurmakta ve Sözleşmeyi imzalayan devletleri de bu norm düzenini hayata geçirmek için yükümlü kılmaktadır.
EDAW’ın Medeni Hukuk’ta gerçekleştirdiği değişiklikler aşağıdadır:
Süresiz Yoksulluk Nafakası:
743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin nafaka başlıklı 144. maddesinde yoksulluk nafakasının bir yıl süreyle verileceğine ilişkin düzenleme, 1988 yılında 3444 sayılı kanunun 6. maddesiyle değiştirilerek süresiz hale getirildi. 1988 öncesi bir yıldı.
22.11.2001’de yasalaşan 1.1.2002'de yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu Yoksulluk Nafakası başlıklı 175. maddesinde süresiz nafaka hükmü muhafaza edilmiştir. Bu yasa değişikliği ile 10 gün evli kalıp boşanan kadınlara dahi yoksulluk nafakası bağlanması yolunda kararlar alınmaktadır.
Evin Reisi:
Türkiye CEDAW’ı kabul ettikten sonra Türk Medeni Kanunu’nda “evin reisi”ni belirleyen eski hükmü mülga etti ve eşlerin aile birliğini beraberce yönetecekleri hükmünü getirdi.
CEDAW Komitesi, 1994'de 21 Sayılı kararının 28. maddesinde erkeğin tek başına ailesinin nafakasından sorumlu olduğuna dair yaklaşımın akıl dışı olduğu belirtilmektedir. Oysa Türkiye’de geleneksel aile, erkeğe “ailesinin ve çocuklarının nafakasından tek başına sorumluluğu” getirmekte ve buna karşı “kavvam” reislik hakkı vermektedir.
CEDAW'ın nafaka yükümlülüğü tavsiye kararına Türkiye çeyrek asırdır uygulamamakta hatta yoksulluk nafakası ödeyemeyenler hapse atılabilmektedir ve tekrar aile kurmasının önü kapatılarak soykırıma ve şiddete, cinayete sebep olabilmektedir...
Mal Rejimi:
Medeni Kanun’da CEDAW etkisine dair diğer bir konu “mal rejimi”dir.
743 sayılı mülga Medeni Kanun, mal ayrılığı rejimini yasal mal rejimi olarak kabul etmişti. 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nda; “edinilmiş mallara katılma rejimi” getirildi ve eski kanunda yer alan “mal ayrılığı rejimi” seçimlik olarak düzenlendi. Günümüzde evlenecek erkek müstakbel eşine “mal ayrılığı rejimi”ni teklif edememekte, teklif ettiği takdirde art niyetli sayılmaktadır.
Nafaka Ödememe Cezası:
CEDAW dayatmasıyla Medeni Kanun’da yapılan değişiklikler, farklı kanunlardaki hükümleri de tehlikeli düzenlemeler haline getirmiştir. İİK, nafaka ödememeyi “suç” kapsamında görmektedir. Boşanmalar arttıkça, nafaka kararları da artmakta ve İİK’nun “nafaka ödememe cezası” kapsamındaki hükümleri, ülkenin boşanmış erkeklerini cezaevine çekmektedir.
Evlenme Yaşı:
Eski 743 sayılı Medeni Kanun madde 88’de evlenme yaşı erkek için on yedi, kadın on beş yaşını ikmal etmeleri şartını haiz olarak düzenlemişti. Hâkim, fevkalade hallerde ve pek mühim bir sebebe mebni on beş yaşını ikmal etmiş olan bir erkeğin veya on dört yaşını bitirmiş olan bir kadının evlenmesine müsaade edebiliyordu. Yeni 4721 sayılı Medeni kanun ise madde 124’te evlenme yaşını “Erkek veya kadın on yediyaşını doldurmadıkça evlenemez” şeklinde düzenledi. Yeni Medeni Kanun, hem kadın-erkek cinsleri arasında evlenme yaşı farkını kabul etmemekte hem de kadın-erkek arasındaki olağan evlenme yaşını yükseltmektedir.
Oysa Türkiye’de “genç yaşta evlilik” meselesi 1938/2002 arası 64 yıl boyunca uygulanan eski kanun hükümlerine dönüldüğü takdirde büyük oranda çözülecektir. CEDAW dayatmasıyla 18/28 Haziran 2014 tarihinde çıkarılan TCK 102/103/104/105 deki fıtrata aykırı cezalar ıslah edilmelidir.
CEDAW Komitesi, 21 Sayılı Tavsiye Kararı’nın (13. oturum, 1994) 16. maddesinde taraf devletlere bu yükümlülüğü vermişti: “Viyana Deklarasyonunun ilgili hükümlerini göz önünde bulundurarak, Komite, kadın ve erkekler için asgari evlenme yaşını 18 olarak belirlemektedir Dolayısıyla, taraflar tamamen reşit olmadıkça ve fiil ehliyetine sahip olmadıkça, evliliklerine müsaade edilmemesi gerekmektedir.” CEDAW, İst söz ve Lanzarote sözleşmelerine göre fuhuş serbest, evlenmek yasak...
Hristiyan laik isviçreden alınan kanunlarla çok metresli hayat teşvik edilmiş ama çok eşlilik yasaklanmıştır. 2.3. 4.eş olan kadınların hakkı korunmamıştır. Mağduriyetler devam etmektedir
Kadının Çalışmak İçin Kocadan İzin Alma Mecburiyetinin Kaldırılması:
743 sayılı Medeni Kanun’un 159. maddesi, evli bir kadının koca izniyle bir iş ve sanatla iştigal edebileceğine hükmediyordu. Bu maddenin anayasaya aykırı olduğu hususu hakkında İzmir 4. Sulh Mahkemesi 25 Mayıs 1990 tarihinde “Türk Kanunu Medenisi”nin “Karının meslek veya sanatı” başlıklı 159. maddesinin Anayasa’nın 10., 49. ve 50. maddelerine aykırılığı gerekçesiyle iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
Anayasa Mahkemesi 29 Kasım 1990 tarihinde 159. maddenin iptaline karar verdi.
Bu karar, CEDAW ve AİHS etkisi ile kaleme alınan 1982 Anayasası’nın “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” hükmü gereğince verildi.
Türkiye CEDAW’ı kabul ettikten sonra Türk Medeni Kanunu’nda “evin reisi”ni belirleyen eski hükmü mülga etti ve eşlerin aile birliğini beraberce yönetecekleri hükmünü getirdi.
CEDAW Komitesi, 1994'de 21 Sayılı kararının 28. maddesinde erkeğin tek başına ailesinin nafakasından sorumlu olduğuna dair yaklaşımın akıl dışı olduğu belirtilmektedir. Oysa Türkiye’de geleneksel aile, erkeğe “ailesinin ve çocuklarının nafakasından tek başına sorumluluğu” getirmekte ve buna karşı “kavvam” reislik hakkı vermektedir.
CEDAW'ın nafaka yükümlülüğü tavsiye kararına Türkiye çeyrek asırdır uygulamamakta hatta yoksulluk nafakası ödeyemeyenler hapse atılabilmektedir ve tekrar aile kurmasının önü kapatılarak soykırıma ve şiddete, cinayete sebep olabilmektedir...
Mal Rejimi:
Medeni Kanun’da CEDAW etkisine dair diğer bir konu “mal rejimi”dir.
743 sayılı mülga Medeni Kanun, mal ayrılığı rejimini yasal mal rejimi olarak kabul etmişti. 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nda; “edinilmiş mallara katılma rejimi” getirildi ve eski kanunda yer alan “mal ayrılığı rejimi” seçimlik olarak düzenlendi. Günümüzde evlenecek erkek müstakbel eşine “mal ayrılığı rejimi”ni teklif edememekte, teklif ettiği takdirde art niyetli sayılmaktadır.
Nafaka Ödememe Cezası:
CEDAW dayatmasıyla Medeni Kanun’da yapılan değişiklikler, farklı kanunlardaki hükümleri de tehlikeli düzenlemeler haline getirmiştir. İİK, nafaka ödememeyi “suç” kapsamında görmektedir. Boşanmalar arttıkça, nafaka kararları da artmakta ve İİK’nun “nafaka ödememe cezası” kapsamındaki hükümleri, ülkenin boşanmış erkeklerini cezaevine çekmektedir.
Evlenme Yaşı:
Eski 743 sayılı Medeni Kanun madde 88’de evlenme yaşı erkek için on yedi, kadın on beş yaşını ikmal etmeleri şartını haiz olarak düzenlemişti. Hâkim, fevkalade hallerde ve pek mühim bir sebebe mebni on beş yaşını ikmal etmiş olan bir erkeğin veya on dört yaşını bitirmiş olan bir kadının evlenmesine müsaade edebiliyordu. Yeni 4721 sayılı Medeni kanun ise madde 124’te evlenme yaşını “Erkek veya kadın on yediyaşını doldurmadıkça evlenemez” şeklinde düzenledi. Yeni Medeni Kanun, hem kadın-erkek cinsleri arasında evlenme yaşı farkını kabul etmemekte hem de kadın-erkek arasındaki olağan evlenme yaşını yükseltmektedir.
Oysa Türkiye’de “genç yaşta evlilik” meselesi 1938/2002 arası 64 yıl boyunca uygulanan eski kanun hükümlerine dönüldüğü takdirde büyük oranda çözülecektir. CEDAW dayatmasıyla 18/28 Haziran 2014 tarihinde çıkarılan TCK 102/103/104/105 deki fıtrata aykırı cezalar ıslah edilmelidir.
CEDAW Komitesi, 21 Sayılı Tavsiye Kararı’nın (13. oturum, 1994) 16. maddesinde taraf devletlere bu yükümlülüğü vermişti: “Viyana Deklarasyonunun ilgili hükümlerini göz önünde bulundurarak, Komite, kadın ve erkekler için asgari evlenme yaşını 18 olarak belirlemektedir Dolayısıyla, taraflar tamamen reşit olmadıkça ve fiil ehliyetine sahip olmadıkça, evliliklerine müsaade edilmemesi gerekmektedir.” CEDAW, İst söz ve Lanzarote sözleşmelerine göre fuhuş serbest, evlenmek yasak...
Hristiyan laik isviçreden alınan kanunlarla çok metresli hayat teşvik edilmiş ama çok eşlilik yasaklanmıştır. 2.3. 4.eş olan kadınların hakkı korunmamıştır. Mağduriyetler devam etmektedir
Kadının Çalışmak İçin Kocadan İzin Alma Mecburiyetinin Kaldırılması:
743 sayılı Medeni Kanun’un 159. maddesi, evli bir kadının koca izniyle bir iş ve sanatla iştigal edebileceğine hükmediyordu. Bu maddenin anayasaya aykırı olduğu hususu hakkında İzmir 4. Sulh Mahkemesi 25 Mayıs 1990 tarihinde “Türk Kanunu Medenisi”nin “Karının meslek veya sanatı” başlıklı 159. maddesinin Anayasa’nın 10., 49. ve 50. maddelerine aykırılığı gerekçesiyle iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
Anayasa Mahkemesi 29 Kasım 1990 tarihinde 159. maddenin iptaline karar verdi.
Bu karar, CEDAW ve AİHS etkisi ile kaleme alınan 1982 Anayasası’nın “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” hükmü gereğince verildi.
TÜRK CEZA KANUNU:
Evlilik içi tecavüz:
CEDAW etkisiyle gerçekleştirilen diğer mevzuat değişikliği TCK’dır. “ev içi tecavüz" CEDAW emri gereği düzenlenmiştir, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasada da tekrar edilmiştir.
5237 sayılı yeni Ceza Kanunu’nun önemli özelliklerinden biri evlilik içi tecavüzü şikâyete bağlı bir suç olarak düzenlemesidir.
6284’E BAĞLI "KADİN KUTSAL İNEKTİR!" ve “BEYAN ESASTIR” VE “EVDEN UZAKLAŞTIRMA TEDBİRİ” KONULARI:
6284 ve 4320:
İstanbul Sözleşmesi’ne dayanarak yürürlüğe konan 6284 sayılı yasa, "kadını kutsal inek!" sayarak delilsiz beyanla koca aleyhine evden uzaklaştırılması tedbir kararı verilmesine neden olmakta. İstanbul Sözleşmesi iptal edilse ve 6284 sayılı yasa mülga kılınsa CEDAW’a dayanarak yürürlüğe konulan 4320 sayılı yasa devreye girecektir. Bu yasanın madde 1/b hükmü de 6284 sayılı yasanın getirdiği tedbirin aynısını düzenlemiştir: “b) Aile Mahkemesi Hâkimi, Kusurlu eşin veya diğer aile bireyinin müşterek evden uzaklaştırılarak bu evin diğer aile bireylerine tahsisi ile bu bireylerin birlikte ya da ayrı oturmakta olduğu eve veya işyerlerine yaklaşmaması tedbirine hükmedebilir.”
Anayasa Mahkemesi sapık evlilikleri teşvik ediyor...
4721 sayılı TMK’nın 40. Maddesindeki '...ve üreme yeteneğinden sürekli biçimde yoksun bulunduğunu' ibaresi, 20/3/2018 tarihli ve 30366 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 29/11/2017 tarihli ve 2017/130E, 2017/165K sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
AYM, Anayasa Mahkemesi 29/11/2017 tarihli ve 2017/130E, 2017/165K sayılı Kararı ile cinsiyet değişikliği konusunda TMK’nın getirdiği 'üreme yeteneğinden sürekli yoksun bulunmak şartını' iptal ederek transseksüel bireylere sapıklara sapıklığa kolaylık getirmiştir. Bu ameliyat trans bireyin biyolojik cinsiyetini iptal etmemekte ve kendisiyle aynı biyolojik cinsiyete sahip ve fakat ameliyat geçirmemiş bir kişiyle resmi nikah yapabilmesine imkân sağlamaktadır. Cinsi sapık evlilikleri yasal gören Anayasa Mahkemesi Aileye ve fıtrata açılan savaşta ailesiz cinsiyetsiz ahlaksız toplum isteyen küresel şer güçlerin LGBT-P safında yer almıştır."
CEDAW, İstanbul Sözleşmesi’nin felsefi temelini oluşturuyorDU... Ailelerin tekrar birleşmesi hakkına dair 22 Eylül 2003 tarihli ve 2003/86/EC sayılı Avrupa Konseyi Yönergesinin, Aile hakkında bir tanım getirdiği aktarılan açıklamada, "Yönerge’nin 2. maddesi 'aile' kavramı içinde 'partneri' de dahil etmektedir.
Bu durumda 'partner' kavramı İstanbul Sözleşmesi’nin felsefi temelini oluşturan AİHS ve CEDAW sözleşmelerinde de geçmektedir." ifadesine dikkat çekildi.
Cinsi sapkınlıkları insan hakkı olarak gören anlayış insanlığı yok etme anlayışıdır
SONUÇ:
CEDAW, İstanbul Sözleşmesi’nin felsefî alt yapısını oluşturur; kadının erkekle mutlak eşitliğine yaklaşmayan düşünce ve eylemleri “ayrımcılık” kapsamında değerlendirir. CEDAW Sözleşmesi’ni imzalamış devletler, anayasaları, iç hukuk mevzuatları, teşkilat yapılarıyla “kadın merkezli” olarak dizayn edilmişlerdir. CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi, “kadın” kimliğinin “ayrımcılığı önlemek” “ şiddeti önlemek” adına harekete geçmesini talep etmektedir. TBMM KEFEK komisyonu'nda 4 erkek üye varken 22 kadın üye ile nasıl adalet eşitlik sağlanacak?!! helvadan put olur mu?!
Burada şöyle bir soru sorulabilir: “Madem İstanbul Sözleşmesi, CEDAW ve AİHS’in getirdiği düzenlemeleri yinelemekte, o halde neden Avrupa Konseyi tarafından dayatılıyor ve neden Türkiye’de seküler feministler tarafından savunuluyor?”
Bu sorunun cevabı şudur: 1) İstanbul Sözleşmesi ve onun uygulama mevzuatı 6284 sayılı yasa, aslında Türk toplumunda geleneksel yapıdaki kültürel kodlarda görülen şiddet eğilimlerine ahlâk değerlerinden hareketle bir çözüm bulunamamasının itirafı sayılmalıdır; 2) İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa, kadınların erkekleri devlete ve küresel bireysel başvuru mercilerine cezalandırılması talebiyle başvurusunun (ihbarının) “sopası” kılınmak için getirilmiştir.
Evlilik içi tecavüz:
CEDAW etkisiyle gerçekleştirilen diğer mevzuat değişikliği TCK’dır. “ev içi tecavüz" CEDAW emri gereği düzenlenmiştir, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasada da tekrar edilmiştir.
5237 sayılı yeni Ceza Kanunu’nun önemli özelliklerinden biri evlilik içi tecavüzü şikâyete bağlı bir suç olarak düzenlemesidir.
6284’E BAĞLI "KADİN KUTSAL İNEKTİR!" ve “BEYAN ESASTIR” VE “EVDEN UZAKLAŞTIRMA TEDBİRİ” KONULARI:
6284 ve 4320:
İstanbul Sözleşmesi’ne dayanarak yürürlüğe konan 6284 sayılı yasa, "kadını kutsal inek!" sayarak delilsiz beyanla koca aleyhine evden uzaklaştırılması tedbir kararı verilmesine neden olmakta. İstanbul Sözleşmesi iptal edilse ve 6284 sayılı yasa mülga kılınsa CEDAW’a dayanarak yürürlüğe konulan 4320 sayılı yasa devreye girecektir. Bu yasanın madde 1/b hükmü de 6284 sayılı yasanın getirdiği tedbirin aynısını düzenlemiştir: “b) Aile Mahkemesi Hâkimi, Kusurlu eşin veya diğer aile bireyinin müşterek evden uzaklaştırılarak bu evin diğer aile bireylerine tahsisi ile bu bireylerin birlikte ya da ayrı oturmakta olduğu eve veya işyerlerine yaklaşmaması tedbirine hükmedebilir.”
Anayasa Mahkemesi sapık evlilikleri teşvik ediyor...
4721 sayılı TMK’nın 40. Maddesindeki '...ve üreme yeteneğinden sürekli biçimde yoksun bulunduğunu' ibaresi, 20/3/2018 tarihli ve 30366 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 29/11/2017 tarihli ve 2017/130E, 2017/165K sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
AYM, Anayasa Mahkemesi 29/11/2017 tarihli ve 2017/130E, 2017/165K sayılı Kararı ile cinsiyet değişikliği konusunda TMK’nın getirdiği 'üreme yeteneğinden sürekli yoksun bulunmak şartını' iptal ederek transseksüel bireylere sapıklara sapıklığa kolaylık getirmiştir. Bu ameliyat trans bireyin biyolojik cinsiyetini iptal etmemekte ve kendisiyle aynı biyolojik cinsiyete sahip ve fakat ameliyat geçirmemiş bir kişiyle resmi nikah yapabilmesine imkân sağlamaktadır. Cinsi sapık evlilikleri yasal gören Anayasa Mahkemesi Aileye ve fıtrata açılan savaşta ailesiz cinsiyetsiz ahlaksız toplum isteyen küresel şer güçlerin LGBT-P safında yer almıştır."
CEDAW, İstanbul Sözleşmesi’nin felsefi temelini oluşturuyorDU... Ailelerin tekrar birleşmesi hakkına dair 22 Eylül 2003 tarihli ve 2003/86/EC sayılı Avrupa Konseyi Yönergesinin, Aile hakkında bir tanım getirdiği aktarılan açıklamada, "Yönerge’nin 2. maddesi 'aile' kavramı içinde 'partneri' de dahil etmektedir.
Bu durumda 'partner' kavramı İstanbul Sözleşmesi’nin felsefi temelini oluşturan AİHS ve CEDAW sözleşmelerinde de geçmektedir." ifadesine dikkat çekildi.
Cinsi sapkınlıkları insan hakkı olarak gören anlayış insanlığı yok etme anlayışıdır
SONUÇ:
CEDAW, İstanbul Sözleşmesi’nin felsefî alt yapısını oluşturur; kadının erkekle mutlak eşitliğine yaklaşmayan düşünce ve eylemleri “ayrımcılık” kapsamında değerlendirir. CEDAW Sözleşmesi’ni imzalamış devletler, anayasaları, iç hukuk mevzuatları, teşkilat yapılarıyla “kadın merkezli” olarak dizayn edilmişlerdir. CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi, “kadın” kimliğinin “ayrımcılığı önlemek” “ şiddeti önlemek” adına harekete geçmesini talep etmektedir. TBMM KEFEK komisyonu'nda 4 erkek üye varken 22 kadın üye ile nasıl adalet eşitlik sağlanacak?!! helvadan put olur mu?!
Burada şöyle bir soru sorulabilir: “Madem İstanbul Sözleşmesi, CEDAW ve AİHS’in getirdiği düzenlemeleri yinelemekte, o halde neden Avrupa Konseyi tarafından dayatılıyor ve neden Türkiye’de seküler feministler tarafından savunuluyor?”
Bu sorunun cevabı şudur: 1) İstanbul Sözleşmesi ve onun uygulama mevzuatı 6284 sayılı yasa, aslında Türk toplumunda geleneksel yapıdaki kültürel kodlarda görülen şiddet eğilimlerine ahlâk değerlerinden hareketle bir çözüm bulunamamasının itirafı sayılmalıdır; 2) İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa, kadınların erkekleri devlete ve küresel bireysel başvuru mercilerine cezalandırılması talebiyle başvurusunun (ihbarının) “sopası” kılınmak için getirilmiştir.
Türkiye, CEDAW’ın etkisiyle 1982-2012 yılları arasında “kadının insan haklarını” esas alan mevzuatlarını ve iç hukuk düzenlemelerini gerçekleştirmiştir. Bu kapsamda 1982-2005 arası dönemi I. Dönem düzenlemeler bağlamında görmek mümkündür. 2005-2012 arasında ise II. Dönem düzenlemeler gerçekleşmiştir. 1982-2005 arası I. Dönem’de Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza Kanunu çıkarılmış çok köklü değişiklikler sebebiyle; genetiğiyle oynanan “aile medeniyetinin” sonu olmuştur.
İstanbul Sözleşmesi’ne istinad edilerek yürürlüğe giren 6284 sayılı yasa ve yönetmeliği , kadın kimliğinin erkeğe doğru kışkırtılması bakımından araçsal imkânıdır. Ancak bu aracın kullanılması, CEDAW Sözleşmesi’nin 1982’den beri hazırladığı yapıdan, mevzuatların CEDAW’a göre tanzim edilmesinden beklenen faydayla doğru orantılı görülmelidir. CEDAW, başlı başına bir sosyal/siyasal/ekonomik hatta feminist bir dizayndır ve İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye’de algılanan düzeyde etkisinden bağımsız şekilde kendi norm düzenini/teşkilatlarını kurmakta, İstanbul Sözleşmesi’ne ihtiyaç duymayacak kadar etkin yaptırımlara haiz mevzuatlarıyla varlık bulmaktadır. Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’ne ve dayattığı kanunlara karşı gösterilen tepkilerin CEDAW’a da yöneltilmemesi, aileye yönelik tehditlerin devamını sağlayacaktır. İstanbul Sözleşmesi ve ona bağlı iç hukuk düzenlemesi olan 6284 s. yasanın iptal edilmesi yetmez asıl fitne başı CEDAW’ın ve ona bağlı norm düzeninin kurduğu felsefî ve normatif yapının da iptali, inkılabı ıslahı mecburidir. Çünki CEDAW’ın getirdiği norm sisteminde İstanbul Sözleşmesi’nden daha etkili müdahaleler ve yaptırımlar vardır.
CEDAW, vahiy temelli bütün dinlerin aile ahlâkını yok etmek için teorik ve yapısal temellerini inşa etmektedir.
İstanbul Sözleşmesi’nin iptali yeterli değildir. “aile” tanımı yapilmadığı için CEDAW ve AİHS hükümlerinin düzenlediği Anayasa ve kanunlar gereğince sorunlar çözülemeyecektir.
Türkiye’de süresiz nafaka konusu, İstanbul Sözleşmesi’nde değil, TMK 175’te yer almıştır.
Türkiye’de evlilik içi tecavüz meselesi, sadece İstanbul Sözleşmesi’nde değil, TCK 102/2’de de vardır.
Türkiye’de boşanma halinde kocanın geliriyle alınan malların 1/2sinin kadına verilmesini düzenleyen hüküm TMK 236’da düzenlenmiştir.
Türkiye’de “çocuk gelin” “erken evlilik” dedikleri “genç evlilik” denilen ve ceza – kamu davalarının açılmasına neden olan hüküm 28 Haziran 2014'de TCK 103’de düzenlenmiştir.
Türkiye’de 16-18 yaş arasında olup da kanunlara göre “çocuk” sayılan reşit olmayan kişiyle rızaya dayalı cinsel birliktelik gerçekleştiren reşitin suçu TCK 104’de düzenlenmiştir. Türkiye’de kadına pozitif ayrımcılık yapılmasının ayrımcılık sayılamayacağı düzenlemesi, Anayasa’da 10. ve 41. maddede düzenlenmiştir.
Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’nde yer aldığı için eleştirilen aynı hanedeki partnerlerin “aile” sayılacağı hükmü AİHS’nin 8 ve 12. Maddelerinde de düzenlenmiştir ve bu konuda AİHM’in pek çok kararı vardır.
Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasanın iptali ekseninde bugün oluşan duyarlılık bir aile tanımı verilmedikçe ve aileye dair talepler belirlenmedikçe; ve Millet iradesinin tecelligahı Meclisimiz ve Cumhurreisimiz yasaların fıtrata hukuka inancımıza uygun yerli ve milli olmasına dikkat etmeli, “hayvan hakları” na verilen değer #önceaile diyerek “aile hakları” ve “çocuk hakları'”na da vermelidir. Şiddeti cinayeti teşvik eden içki kumar faiz fuhuş zina teşhircilik çocuk haczi süresiz nafaka hapsi velayet istismarı eşcinsellik teşviki yasaklanmalıdır
AİHS, CEDAW, CEDAW ek Protokol, Pekin Deklarasyonu, Lanzarote, Fullbright ve istanbul Sözleşmesi ve iklim sözleşmesi gibi sözleşmelerdeki ve iç hukukunda da bu sözleşmelere göre değişiklikler fıtrata insanlığa ve Allah'a savaş açmaya devam edecektir. Aile yıkan yasalar sözleşmeler yönetmelikler fıtrata uygun hâle getirilmesi için Elbirligi ile VAROLUŞ SAVASİ vermemiz gerekir.
İstanbul Sözleşmesi’ne istinad edilerek yürürlüğe giren 6284 sayılı yasa ve yönetmeliği , kadın kimliğinin erkeğe doğru kışkırtılması bakımından araçsal imkânıdır. Ancak bu aracın kullanılması, CEDAW Sözleşmesi’nin 1982’den beri hazırladığı yapıdan, mevzuatların CEDAW’a göre tanzim edilmesinden beklenen faydayla doğru orantılı görülmelidir. CEDAW, başlı başına bir sosyal/siyasal/ekonomik hatta feminist bir dizayndır ve İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye’de algılanan düzeyde etkisinden bağımsız şekilde kendi norm düzenini/teşkilatlarını kurmakta, İstanbul Sözleşmesi’ne ihtiyaç duymayacak kadar etkin yaptırımlara haiz mevzuatlarıyla varlık bulmaktadır. Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’ne ve dayattığı kanunlara karşı gösterilen tepkilerin CEDAW’a da yöneltilmemesi, aileye yönelik tehditlerin devamını sağlayacaktır. İstanbul Sözleşmesi ve ona bağlı iç hukuk düzenlemesi olan 6284 s. yasanın iptal edilmesi yetmez asıl fitne başı CEDAW’ın ve ona bağlı norm düzeninin kurduğu felsefî ve normatif yapının da iptali, inkılabı ıslahı mecburidir. Çünki CEDAW’ın getirdiği norm sisteminde İstanbul Sözleşmesi’nden daha etkili müdahaleler ve yaptırımlar vardır.
CEDAW, vahiy temelli bütün dinlerin aile ahlâkını yok etmek için teorik ve yapısal temellerini inşa etmektedir.
İstanbul Sözleşmesi’nin iptali yeterli değildir. “aile” tanımı yapilmadığı için CEDAW ve AİHS hükümlerinin düzenlediği Anayasa ve kanunlar gereğince sorunlar çözülemeyecektir.
Türkiye’de süresiz nafaka konusu, İstanbul Sözleşmesi’nde değil, TMK 175’te yer almıştır.
Türkiye’de evlilik içi tecavüz meselesi, sadece İstanbul Sözleşmesi’nde değil, TCK 102/2’de de vardır.
Türkiye’de boşanma halinde kocanın geliriyle alınan malların 1/2sinin kadına verilmesini düzenleyen hüküm TMK 236’da düzenlenmiştir.
Türkiye’de “çocuk gelin” “erken evlilik” dedikleri “genç evlilik” denilen ve ceza – kamu davalarının açılmasına neden olan hüküm 28 Haziran 2014'de TCK 103’de düzenlenmiştir.
Türkiye’de 16-18 yaş arasında olup da kanunlara göre “çocuk” sayılan reşit olmayan kişiyle rızaya dayalı cinsel birliktelik gerçekleştiren reşitin suçu TCK 104’de düzenlenmiştir. Türkiye’de kadına pozitif ayrımcılık yapılmasının ayrımcılık sayılamayacağı düzenlemesi, Anayasa’da 10. ve 41. maddede düzenlenmiştir.
Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’nde yer aldığı için eleştirilen aynı hanedeki partnerlerin “aile” sayılacağı hükmü AİHS’nin 8 ve 12. Maddelerinde de düzenlenmiştir ve bu konuda AİHM’in pek çok kararı vardır.
Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasanın iptali ekseninde bugün oluşan duyarlılık bir aile tanımı verilmedikçe ve aileye dair talepler belirlenmedikçe; ve Millet iradesinin tecelligahı Meclisimiz ve Cumhurreisimiz yasaların fıtrata hukuka inancımıza uygun yerli ve milli olmasına dikkat etmeli, “hayvan hakları” na verilen değer #önceaile diyerek “aile hakları” ve “çocuk hakları'”na da vermelidir. Şiddeti cinayeti teşvik eden içki kumar faiz fuhuş zina teşhircilik çocuk haczi süresiz nafaka hapsi velayet istismarı eşcinsellik teşviki yasaklanmalıdır
AİHS, CEDAW, CEDAW ek Protokol, Pekin Deklarasyonu, Lanzarote, Fullbright ve istanbul Sözleşmesi ve iklim sözleşmesi gibi sözleşmelerdeki ve iç hukukunda da bu sözleşmelere göre değişiklikler fıtrata insanlığa ve Allah'a savaş açmaya devam edecektir. Aile yıkan yasalar sözleşmeler yönetmelikler fıtrata uygun hâle getirilmesi için Elbirligi ile VAROLUŞ SAVASİ vermemiz gerekir.
İnsanlığın son sığınağı aile kurumunun korunması mücadelesi dinler üstü partiler üstü insani ve imani bir mücadele verilmelidir. Hz. Ali’nin deyimiyle namuslular da en az namussuzlar kadar cesur olmalıdır. İnsanlığa ve Türkiye'ye eşcinsellik teşviki olan ve asıl gayesi ailesiz Cinsiyetsiz Ahlaksiz toplum projesi TCE Toplumsal cinsiyet adaleti veya toplumsal cinsiyet eşitliği maskesiyle Türkiye’ye ve insanlığa çekilen eşcinselleştirme operasyonlarına dur demez isek bu ateş bizi ailemizi ve tüm insanlığı yakacak. İnsanlık ve Ülkemiz için milli güvenlik sorunu konusunda hata yapanlara karşı sessizliğimiz bizim ailemizin ülkemizin helakina sebeb olacaktır. #evlilikseferberliği başlatarak evliliği anneliği gençevliliği teşvik etmeli evlenenlere en az 100 gram altın hibe edilmeli tüm sınıflara aile dersi konulmalı ve aile okulu projemiz hayata geçirilmeli. Kötüler iyiler sessiz ise kazanır. İçimizdeki beyinsizlerin yaptıkları ve bizim Zulme sessizligimiz sebebiyle bizi de mi helâk edeceksin yarabbi? #önceAile "Aileni/Neslini Koru Sapıklığa Dur De!
CEDAW: 3 EYlül 1981'de kabul edilen CEDAW Sözleşmesi'nin onaylanmasının uygun bulunduğuna ilişkin 11 Haziran 1985 tarih ve 3232 sayılı Kanun, 25 Haziran 1985 tarih ve 18792 sayılı Resmi Gazete’de yayımlamıştır. Bakanlar Kurulu'nun onaya ilişkin 24 Temmuz 1985 tarih ve 85/9722 sayılı Kararı 14 Ekim 1985 tarih ve 18898 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Onay belgeleri, 20 Aralık 1985 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne tevdi edilmiştir. 27. madde uyarınca, Sözleşme Türkiye bakımından 19 Ocak 1986 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Anayasa 90 maddesi gereği Uluslar arası sözleşmeler kanunların ve anayasanın üzerindedir
14 ekim 2024
@ademcevik @ADALETplatformu Türkiye Aile Meclisi Sözcüsü
antiGENDERhareketi.t.me SEDE SectikleriniDenetle.t.me MİM milliirade.t.me ailehaklari@gmail.com
https://x.com/ADALETplatformu.t.me https://wa.me/905327036115 05322033274
AİLEM: istanbul üsküdar selamiali cad.17
CEDAW: 3 EYlül 1981'de kabul edilen CEDAW Sözleşmesi'nin onaylanmasının uygun bulunduğuna ilişkin 11 Haziran 1985 tarih ve 3232 sayılı Kanun, 25 Haziran 1985 tarih ve 18792 sayılı Resmi Gazete’de yayımlamıştır. Bakanlar Kurulu'nun onaya ilişkin 24 Temmuz 1985 tarih ve 85/9722 sayılı Kararı 14 Ekim 1985 tarih ve 18898 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Onay belgeleri, 20 Aralık 1985 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne tevdi edilmiştir. 27. madde uyarınca, Sözleşme Türkiye bakımından 19 Ocak 1986 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Anayasa 90 maddesi gereği Uluslar arası sözleşmeler kanunların ve anayasanın üzerindedir
14 ekim 2024
@ademcevik @ADALETplatformu Türkiye Aile Meclisi Sözcüsü
antiGENDERhareketi.t.me SEDE SectikleriniDenetle.t.me MİM milliirade.t.me ailehaklari@gmail.com
https://x.com/ADALETplatformu.t.me https://wa.me/905327036115 05322033274
AİLEM: istanbul üsküdar selamiali cad.17