Dili dini devleti Aileyi Koru! #DilBayramı! #13Mayıs1277 #DiLSOYKIRIMI!
http://yenifetih.com/haber/turkiye-aile-birligi-yik-uyesi-tybv-baskani-mutefekkir-d-mehmet-doganin-dil-devrimi-1kasim-tahlili-397
Siyonizmin işgalcilerin dayattığı dil Soykırımı yapan ezanı yasaklayan Allah'a savaş açan, devletin dini islamı kaldırıp yerine Laisizm kamalizm dinini ihdas eden Sabateistlerin masonların resim heykelleri yasaklammalı...
https://www.tyb.org.tr/mobi/d-mehmet-dogan-cumhuriyetin-100-yilinda-ideolojik-ikonlardan-kurtulmak-62682h.htm
Ailem
https://www.yeniakit.com.tr/haber/aile-meclisi-harekete-gecti-toplumu-cinsiyetsizlestirmek-isteyen-ve-escinselligi-mesrulastiran-dso-turkiyeden-defol-1568616.html
14Mayıs⌚14 #Ailem üsküdar imv
https://www.akasyam.com/mobil/cedaw-sozlesmesi-aileyi-41-yildir-ifsat-ediyor-185391/
#AileGünü
15MAYIS
nethaberler.com/adem-cevik-aileyi-ve-devleti-korumak-icin/
akasyam.com/mobil/ailemizi-ve-devletimizi-korumak-icin-sapiklik-batakligi-kurutulsun-184405/
#DSÖDEFOL!
17MAYIS🕰17 @WHO
18mayıs1954 AİHS
https://ilkha.com/gundem/turkiye-aile-meclisi-turkiye-deki-sozlesmeler-aileyi-ifsat-ediyor-140395
Rt
https://x.com/AdaletPlatformu/status/1790051960122384520?t=ZUn0IV4RgnzBKPnuLrA7Iw&s=35
......
Dil Devrimi değil dil Soykırımı!
Haber makale mümkün...
https://basinaciklamasi.t.me
Türkiye Aile Birliği YİK Üyesi TYBV Başkanı mütefekkir D. Mehmet Doğan: Dil Devrimi değil
Dil Soykırımı!
Bugün Dil Bayramı...
Dünya dilleri içinde Türkçe, 20. yüzyılda başka hiçbir dilin maruz kalmadığı bir kıyıma kırıma ve soykırıma uğradı.
Bin yıllık, kendisiyle yüzbinlerce kitap yazılmış alfabesi yasaklandı. Osmanlı bürokrasisinde Fatih Sultan Mehmed dönemine kadar Uygur alfabesiyle yazan bitikçiler olduğu söylenir. 1929 yılından itibaren Türkiye bürokrasisi kendi yazısını unuttu, Latin harfleri ile ifade-i merama mecbur kaldı. “Eski” alfabe ile yazılmış kitaplar dolaşımdan çıkarıldı, kütüphaneler kullanılmaz hâle geldi.
20. yüzyıl devrimler çağıydı. Fakat Türkçe hariç hiçbir dil böylesine tam teşekküllü bir “devrim”e maruz bırakılmadı.
Türkçe konuşan dünyada alfabe değişikliği sadece Türkiye’de yapılmadı. Türk dilli Sovyet topluluklarında da değiştirildi. Hem de iki defa! Önce Latin alfabesine geçirildiler, sonra Kiril. Ne gariptir ki, her birinin Kiril’i farklıydı.
Sovyet sistemi çökünce Türkîler bin yıllık alfabelerine dönmeyi düşünmedi/düşünemedi. Sovyetlerin din karşıtlığı baştan bu alfabeyi “gerici” ilan etmişti. Sovyetler çökmüştü ama yeni “müstakil” devletlerin eski yöneticileri iktidardaydı. Latin alfabesine geçenler oldu, geçmeye çalışanlar da. Kirille yoluna devam edenler de var…
Dil Devrimi olmasaydı harf inkılabı operasyonu yarım kalabilirdi. Kitap katliamı geçmişe yönelikti, kelime katliamı ise geleceğe… Harfleri değiştirerek zihnimizden geçmişi sildik, geleceğimizi ise kelimeleri yasaklayarak tahdit ettik. Edebiyatımıza, düşüncemize, muhayyilemize sınır çektik.
Sözlüğümüzdeki binlerce kelime tard edildi. Şemseddin Sami’nin 20. yüzyılın başında yayınlanan Kamus-ı Türkî’sinde takriben 30 bin kelime vardı. Bu bir el sözlüğüydü. Dil Kurumu’nun ilk genel Türkçe Sözlük’ünde ise kelime sayısı 15 bin! Cumhuriyet döneminin ilk resmî sözlüğü ancak bir mektep lügati mesabesindeydi.
Başka bir ölçü verelim: Vilyam Redhouse Efendi’nin Kitab-ı Meani-i Lehçe’ sinde (A Turkish and English Lexicon) 90 bin madde başı kelime vardı, metin içinde ise 30 bin. Yayın yılı 1890 ve Türkçe Sözlük’ten 55 sene önce… “İlerleme” diye buna denir! Redhouse Efendi önsözde ayrıca elinde daha fazla malzeme bulunmasına rağmen yayıncının acelesi yüzünden tamamı-nı değerlendiremediğini de kaydeder.
20. yüzyılda Türkçe dünya dili olmaya yürüyordu. Batı ile erken temas, Batı dillerinden yapılan tercümeler ve modem ilimlerin öğretimi Türkçeyi bazı hususlarda Arapça ve Farsçanın önüne geçirmişti. 19. yüzyılın sonunda Batı’nın fen ve sosyal bilimlerinde kullanılan terimlere karşılık Osmanlıcaları üretildi. Batı’da kök dil addedilen İncil’in yazımında kullanılan Latince esas alınırken, Osmanlılar ise Kur’an’ın dili Arapçayı esas a
http://yenifetih.com/haber/turkiye-aile-birligi-yik-uyesi-tybv-baskani-mutefekkir-d-mehmet-doganin-dil-devrimi-1kasim-tahlili-397
Siyonizmin işgalcilerin dayattığı dil Soykırımı yapan ezanı yasaklayan Allah'a savaş açan, devletin dini islamı kaldırıp yerine Laisizm kamalizm dinini ihdas eden Sabateistlerin masonların resim heykelleri yasaklammalı...
https://www.tyb.org.tr/mobi/d-mehmet-dogan-cumhuriyetin-100-yilinda-ideolojik-ikonlardan-kurtulmak-62682h.htm
Ailem
https://www.yeniakit.com.tr/haber/aile-meclisi-harekete-gecti-toplumu-cinsiyetsizlestirmek-isteyen-ve-escinselligi-mesrulastiran-dso-turkiyeden-defol-1568616.html
14Mayıs⌚14 #Ailem üsküdar imv
https://www.akasyam.com/mobil/cedaw-sozlesmesi-aileyi-41-yildir-ifsat-ediyor-185391/
#AileGünü
15MAYIS
nethaberler.com/adem-cevik-aileyi-ve-devleti-korumak-icin/
akasyam.com/mobil/ailemizi-ve-devletimizi-korumak-icin-sapiklik-batakligi-kurutulsun-184405/
#DSÖDEFOL!
17MAYIS🕰17 @WHO
18mayıs1954 AİHS
https://ilkha.com/gundem/turkiye-aile-meclisi-turkiye-deki-sozlesmeler-aileyi-ifsat-ediyor-140395
Rt
https://x.com/AdaletPlatformu/status/1790051960122384520?t=ZUn0IV4RgnzBKPnuLrA7Iw&s=35
......
Dil Devrimi değil dil Soykırımı!
Haber makale mümkün...
https://basinaciklamasi.t.me
Türkiye Aile Birliği YİK Üyesi TYBV Başkanı mütefekkir D. Mehmet Doğan: Dil Devrimi değil
Dil Soykırımı!
Bugün Dil Bayramı...
Dünya dilleri içinde Türkçe, 20. yüzyılda başka hiçbir dilin maruz kalmadığı bir kıyıma kırıma ve soykırıma uğradı.
Bin yıllık, kendisiyle yüzbinlerce kitap yazılmış alfabesi yasaklandı. Osmanlı bürokrasisinde Fatih Sultan Mehmed dönemine kadar Uygur alfabesiyle yazan bitikçiler olduğu söylenir. 1929 yılından itibaren Türkiye bürokrasisi kendi yazısını unuttu, Latin harfleri ile ifade-i merama mecbur kaldı. “Eski” alfabe ile yazılmış kitaplar dolaşımdan çıkarıldı, kütüphaneler kullanılmaz hâle geldi.
20. yüzyıl devrimler çağıydı. Fakat Türkçe hariç hiçbir dil böylesine tam teşekküllü bir “devrim”e maruz bırakılmadı.
Türkçe konuşan dünyada alfabe değişikliği sadece Türkiye’de yapılmadı. Türk dilli Sovyet topluluklarında da değiştirildi. Hem de iki defa! Önce Latin alfabesine geçirildiler, sonra Kiril. Ne gariptir ki, her birinin Kiril’i farklıydı.
Sovyet sistemi çökünce Türkîler bin yıllık alfabelerine dönmeyi düşünmedi/düşünemedi. Sovyetlerin din karşıtlığı baştan bu alfabeyi “gerici” ilan etmişti. Sovyetler çökmüştü ama yeni “müstakil” devletlerin eski yöneticileri iktidardaydı. Latin alfabesine geçenler oldu, geçmeye çalışanlar da. Kirille yoluna devam edenler de var…
Dil Devrimi olmasaydı harf inkılabı operasyonu yarım kalabilirdi. Kitap katliamı geçmişe yönelikti, kelime katliamı ise geleceğe… Harfleri değiştirerek zihnimizden geçmişi sildik, geleceğimizi ise kelimeleri yasaklayarak tahdit ettik. Edebiyatımıza, düşüncemize, muhayyilemize sınır çektik.
Sözlüğümüzdeki binlerce kelime tard edildi. Şemseddin Sami’nin 20. yüzyılın başında yayınlanan Kamus-ı Türkî’sinde takriben 30 bin kelime vardı. Bu bir el sözlüğüydü. Dil Kurumu’nun ilk genel Türkçe Sözlük’ünde ise kelime sayısı 15 bin! Cumhuriyet döneminin ilk resmî sözlüğü ancak bir mektep lügati mesabesindeydi.
Başka bir ölçü verelim: Vilyam Redhouse Efendi’nin Kitab-ı Meani-i Lehçe’ sinde (A Turkish and English Lexicon) 90 bin madde başı kelime vardı, metin içinde ise 30 bin. Yayın yılı 1890 ve Türkçe Sözlük’ten 55 sene önce… “İlerleme” diye buna denir! Redhouse Efendi önsözde ayrıca elinde daha fazla malzeme bulunmasına rağmen yayıncının acelesi yüzünden tamamı-nı değerlendiremediğini de kaydeder.
20. yüzyılda Türkçe dünya dili olmaya yürüyordu. Batı ile erken temas, Batı dillerinden yapılan tercümeler ve modem ilimlerin öğretimi Türkçeyi bazı hususlarda Arapça ve Farsçanın önüne geçirmişti. 19. yüzyılın sonunda Batı’nın fen ve sosyal bilimlerinde kullanılan terimlere karşılık Osmanlıcaları üretildi. Batı’da kök dil addedilen İncil’in yazımında kullanılan Latince esas alınırken, Osmanlılar ise Kur’an’ın dili Arapçayı esas a
Yenifetih
Türkiye Aile Birliği YİK Üyesi TYBV Başkanı mütefekkir D. Mehmet Doğan'ın Dil Devrimi Aralık Tahlili
Dil Devrimi Manevî Bir Soykırım!
Dünya dilleri içinde Türkçe, 20. yüzyılda başka hiçbir dilin maruz kalmadığı bir kıyım ve kırıma uğradı.
Dünya dilleri içinde Türkçe, 20. yüzyılda başka hiçbir dilin maruz kalmadığı bir kıyım ve kırıma uğradı.
ldılar. Bu bir medeniyet tercihiydi ve bu kelimeler artık klasik Arapçaya ait değildi.
Millî değerlere düşman bir milliyetçilik olur mu?
Dil Devrimi operasyonu kaba bir milliyetçi ifadeyle ortaya konuldu ve savunuldu: “Arap harfleri” Türkçenin yazılmasına uygun değildi; yeni alfabeyse bu kusurlardan âri ve millîydi. Millîlik kılıfı altında Latin alfabesi göklere çıkartılıyor, yüz yıllardır kullandığımız Araplar, Farslar ve diğer Müslümanların müşterek alfabesi ise “Arap alfabesi” şeklinde öteleniyordu. Eğer bir alfabenin millî olmasının ölçüsü Türkler tarafından kullanılmasıysa İslâmî yazı da bu durumda bize aitti.
Millî edebiyatın en büyük isimlerinden 1920’de genç yaşta vefat eden hikâyecimiz Ömer Seyfeddin’in bir eserinden örnek verelim: Mahcupluk İmtihanı komedisinde yazar, Bîcan Efendi’ye Türkçeden başka dil bilip bilmediği sorusunu sorduruyor. “Kuş dili” cevabının ardından “Yazısı da var mı?” sorusunu ekliyor. Cevabı ise şöyledir: “Türkçe harflerle de yazılır, Latin harfleri ile de.”
Zamanın ünlü gazetecilerinden Falih Rıfkı (Atay) Latin alfabesi komisyonunda bulunmuştu. Meşhur eseri Çankaya’da bu komisyondaki rolünden bahsetmektedir! Dil Devrimi döneminde gazeteci ve milletvekili olarak Çankaya sofrasının müdavimlerindendi. Ömrünün son devresinde Dil Devrimi’yle ilgili kanaatini değiştiren Atay, 18 Mayıs 1935’tarihli Hilal-i Ahmer gazetesinde şöyle yazıyor: “Bundan sonra torunlarınızın anlayacağı bir dille yazacaksınız”.
Falih Rıfkı’nın bu iddialı ifadesini kâğıda geçirdiği günlerde gazeteler süel, kamutay, erkin, erkinlik, danak, durluk, kaytaklık gibi kelimelerle doluydu. Bugün bu kelimeleri değil Falih Rıfkı’nın torunları, üniversitelerin Türkoloji hocaları dahi anlamakta güçlük çekiyorlar. O zamanın gözde kelimelerinin çoğu unutuldu, bazılarının ise anlamlan farklılaştı. O yüzden o günlerde yazılanların tam olarak anlaşılması mümkün değil!
Kültürün tarihîliği, Cumhuriyetçileri kültürel alana müdahaleden alıkoymadı. Dilin tarihîliği de, toplumun malı olması da umursanmadı.
Düşünmek için dile muhtacız. Eğer dil geçmişten devralınan bir yapı olmasaydı, bizden öncekilerin yaptıklarından habersiz hayata sıfırdan başlamak zorunda kalacaktık. İnsan hafızadır. Onu kaybettiğinde sadece bedendir. Bir milletin hafızası dilidir, onun kaybı kitleleri ruhundan yoksun hâle getirir. Kelimelerin değişmesi düşüncemizi etkilemekle kalmaz, toplum hayatını da etkiler.
[alert color=”red”]TIP TERMİNOLOJİSİ, Türkçe yerine Latince!
Türkiye’de Dil Devriminin en hızlı dönemlerinde “Latince kurs” modası vardı. Kursların hedefi “arı Türkçe” “Öztürkçe” olarak gösteriliyordu fakat ne hikmetse Latince dersleri veriliyordu. Türkiye’de modern tıp öğretimi 19. yüzyılda II. Mahmud zamanında başladı (1827). Zamanın padişahı Fransızca başlayan bu öğretimin kısa zaman sonra Türkçeleşeceğini söylemişti. 1850’lerden itibaren Türkçe öğretime geçilmeye başlandı ve 1870’te bu süreç tamamlandı. 19. yüzyılın sonunda Latince terimlerin tümünü karşılayacak Osmanlıca tıp terminolojisi ortaya konulmuştu. Şam’da dahi Türkçe öğretim yapan Tıbbiye açılmıştı. Dil Devrimi sırasında Tıp Fakültesi’nde terminoloji sessizce Latinceye çevrildi![/alert]
Cinnet hali
Öncesi olmayan bir dil ciddi iletişim problemlerine yol açar. Dille inşa edilen edebiyatı, İlmî ve fikrî faaliyetleri imkânsız hâle getirir. Türkiye bunu belli ölçülerde yaşadı. Dilin zorla değiştirilmesi edebiyatın ve ilmin gelişmesini sınırladı. Bugün, 20. yüzyılın başında yazmaya başlamış veya yetişmiş büyük ediplerimizin ölçüsünde güçlü yazarlarımızın olmayışını ancak böyle açıklayabiliriz. Dili baştan yaratmak gerçek ifadesiyle bir cinnet hâlidir.
Hatırlamayı sağlayan, idraki belirleyen dil, geçmişteki tecrübelerin korunmasına yardımcı olur. Kesintiye uğramamış bir dil düşünmeyi objektifleştirir. Dildeki cebrî değişiklikler düşüncemizi belli nispetlerde nesnellikten uzaklaştırır.
Dili, kültürü, değerleri, medeniyet unsurları yok edilen bir millet neden gerekli tepkiyi gösteremedi? Bunun birçok sebebi var. En önemlisi yıkıcılığın “milliyetçi” ve hayırhâh bir ifadeye dayandırılmasıdır.
19. yüzyılda esa
Millî değerlere düşman bir milliyetçilik olur mu?
Dil Devrimi operasyonu kaba bir milliyetçi ifadeyle ortaya konuldu ve savunuldu: “Arap harfleri” Türkçenin yazılmasına uygun değildi; yeni alfabeyse bu kusurlardan âri ve millîydi. Millîlik kılıfı altında Latin alfabesi göklere çıkartılıyor, yüz yıllardır kullandığımız Araplar, Farslar ve diğer Müslümanların müşterek alfabesi ise “Arap alfabesi” şeklinde öteleniyordu. Eğer bir alfabenin millî olmasının ölçüsü Türkler tarafından kullanılmasıysa İslâmî yazı da bu durumda bize aitti.
Millî edebiyatın en büyük isimlerinden 1920’de genç yaşta vefat eden hikâyecimiz Ömer Seyfeddin’in bir eserinden örnek verelim: Mahcupluk İmtihanı komedisinde yazar, Bîcan Efendi’ye Türkçeden başka dil bilip bilmediği sorusunu sorduruyor. “Kuş dili” cevabının ardından “Yazısı da var mı?” sorusunu ekliyor. Cevabı ise şöyledir: “Türkçe harflerle de yazılır, Latin harfleri ile de.”
Zamanın ünlü gazetecilerinden Falih Rıfkı (Atay) Latin alfabesi komisyonunda bulunmuştu. Meşhur eseri Çankaya’da bu komisyondaki rolünden bahsetmektedir! Dil Devrimi döneminde gazeteci ve milletvekili olarak Çankaya sofrasının müdavimlerindendi. Ömrünün son devresinde Dil Devrimi’yle ilgili kanaatini değiştiren Atay, 18 Mayıs 1935’tarihli Hilal-i Ahmer gazetesinde şöyle yazıyor: “Bundan sonra torunlarınızın anlayacağı bir dille yazacaksınız”.
Falih Rıfkı’nın bu iddialı ifadesini kâğıda geçirdiği günlerde gazeteler süel, kamutay, erkin, erkinlik, danak, durluk, kaytaklık gibi kelimelerle doluydu. Bugün bu kelimeleri değil Falih Rıfkı’nın torunları, üniversitelerin Türkoloji hocaları dahi anlamakta güçlük çekiyorlar. O zamanın gözde kelimelerinin çoğu unutuldu, bazılarının ise anlamlan farklılaştı. O yüzden o günlerde yazılanların tam olarak anlaşılması mümkün değil!
Kültürün tarihîliği, Cumhuriyetçileri kültürel alana müdahaleden alıkoymadı. Dilin tarihîliği de, toplumun malı olması da umursanmadı.
Düşünmek için dile muhtacız. Eğer dil geçmişten devralınan bir yapı olmasaydı, bizden öncekilerin yaptıklarından habersiz hayata sıfırdan başlamak zorunda kalacaktık. İnsan hafızadır. Onu kaybettiğinde sadece bedendir. Bir milletin hafızası dilidir, onun kaybı kitleleri ruhundan yoksun hâle getirir. Kelimelerin değişmesi düşüncemizi etkilemekle kalmaz, toplum hayatını da etkiler.
[alert color=”red”]TIP TERMİNOLOJİSİ, Türkçe yerine Latince!
Türkiye’de Dil Devriminin en hızlı dönemlerinde “Latince kurs” modası vardı. Kursların hedefi “arı Türkçe” “Öztürkçe” olarak gösteriliyordu fakat ne hikmetse Latince dersleri veriliyordu. Türkiye’de modern tıp öğretimi 19. yüzyılda II. Mahmud zamanında başladı (1827). Zamanın padişahı Fransızca başlayan bu öğretimin kısa zaman sonra Türkçeleşeceğini söylemişti. 1850’lerden itibaren Türkçe öğretime geçilmeye başlandı ve 1870’te bu süreç tamamlandı. 19. yüzyılın sonunda Latince terimlerin tümünü karşılayacak Osmanlıca tıp terminolojisi ortaya konulmuştu. Şam’da dahi Türkçe öğretim yapan Tıbbiye açılmıştı. Dil Devrimi sırasında Tıp Fakültesi’nde terminoloji sessizce Latinceye çevrildi![/alert]
Cinnet hali
Öncesi olmayan bir dil ciddi iletişim problemlerine yol açar. Dille inşa edilen edebiyatı, İlmî ve fikrî faaliyetleri imkânsız hâle getirir. Türkiye bunu belli ölçülerde yaşadı. Dilin zorla değiştirilmesi edebiyatın ve ilmin gelişmesini sınırladı. Bugün, 20. yüzyılın başında yazmaya başlamış veya yetişmiş büyük ediplerimizin ölçüsünde güçlü yazarlarımızın olmayışını ancak böyle açıklayabiliriz. Dili baştan yaratmak gerçek ifadesiyle bir cinnet hâlidir.
Hatırlamayı sağlayan, idraki belirleyen dil, geçmişteki tecrübelerin korunmasına yardımcı olur. Kesintiye uğramamış bir dil düşünmeyi objektifleştirir. Dildeki cebrî değişiklikler düşüncemizi belli nispetlerde nesnellikten uzaklaştırır.
Dili, kültürü, değerleri, medeniyet unsurları yok edilen bir millet neden gerekli tepkiyi gösteremedi? Bunun birçok sebebi var. En önemlisi yıkıcılığın “milliyetçi” ve hayırhâh bir ifadeye dayandırılmasıdır.
19. yüzyılda esa
sında “Müslüman” olarak tanımlanan halklar Balkan ve Kafkasya coğrafyalarından büyük ölçüde sürüldüler. Kültür, inanç, düşünce ve hayat tarzlarıyla birlikte yaşadıkları topraklardan koptular. Müslüman unsurların bu topraklardan temizlenmesi, sırf nüfusla sınırlı kalmadı. Müslümanları ve Müslümanlığı (Osmanlılığı, Türklüğü de denilebilir) hatırlatan her unsur itinayla temizlendi. Bu acı son derece intikamcı, milliyetçi duyguların şiddete dönüşerek dışa vurmasıydı.
Maruz kaldığımız bu sert milliyetçi darbe şuur altımızda çok derin izler bıraktı. Onların dilinden konuşarak, onlar gibi hareket ederek onlara karşı gösteremediğimiz milliyetçi tepki daha sonra içe doğru işleyen, kendini tahrip eden bir toplum mühendisliğine dönüştü.
Dil Devrimi geniş kitlelere bir “Türkçeleşme” veya “öztürkçeleşme” faaliyeti olarak sunuldu. Hâlbuki bu uygulamalar kısa vadede Türkçenin fakirleşmesine, uzun vadede ise yabancı dillerin hâkimiyetine zemin hazırladı.
Yazıyla uğraşmak ister istemez Türkiye’de uygulanan dil siyasetinin sonuçlarıyla karşı karşıya kalmayı gerektirir. Bu hususta her tercih yazarın ifadesinin tesirini, eserinin gücünü, toplum içindeki etkisini tayin eder.
Binlerce yıl içinde teşekkül eden dilimiz 30-40 yıllık müdahale, düzenleme ve baskılarla doğal mecrasından çıkarılmaya çalışıldı. Bu hususta tam manasıyla muvaffak olunmuş mudur? Mutlak bir muvaffakiyet söz konusu değil elbette. Fakat etkisi ne seviyede olursa olsun bu müdahaleler bizi dil, iletişim ve kültürle ilgili ciddî sıkıntılara sokmuştur.
Tercüme mi, tarif mi?
Öztürkçenin sefaletini anlamak için tercümelere bakmak yeterlidir, Mevcut kelimeler yabancı metinleri tercüme etmeye yetmediğinden tarif yoluna gidiliyor, Türkçe bu tercümanların elinde adeta ‘tarifi’ bir dil hâline getirildi. Tercüme yapılırken bir anlamı karşılayan kelime veya bir kaç kelimelik terkipler yetersiz gelince, tarif ve açıklama mahiyetindeki cümlelere ihtiyaç duyuldu. Bunu sadece tercüme işinin müptedileri değil, çok sayıda kitabı ve tercümesi olan ustaları da yaptılar. Sonuçta kitabın asimin yansı kadar hacmi genişlemiş metinler çıktı ortaya.
Dil başka bir dille anlaşılır, tasvir edilir. Bir dilin ifadeleri dengi olan başka bir dilin ifade gücüyle aktarılabilirse ortaya iyi bir tercüme çıkmış olur. Bugün bazı tercümeler Türkçeyle değil “Öztürkçe” denilen kifayetsiz dille yapılmaya çalışılıyor, “öztürkçe” İngilizcenin ifade imkânlarını karşılayacak güce, niteliğe, derinliğe sahip değildir ki bu tercümelerde açıkça görülmektedir.
Türkçe-İngilizce sözlükler 19. yüzyılın sonundan beri mütemadiyen kelime kadrosu küçültülerek hazırlanmaktadır. J.W. Redhouse’ın 1890’da basılan sözlüğü Kitab-ı Meani-i Lehçe (A Turkish and English Lexicon) bugüne kadar yayınlanan Türkçeden İngilizceye sözlüklerin en genişi ve kapsamlısıdır. 1938’de hazırlanmaya başlanan ve 1950’de basılan Redhouse Sözlüğü 60 yıl sonra çıkmış olmasına rağmen ilki kadar geniş değildi. Bu sözlük 40 yıl kadar sürekli basıldı ve sonra yayıncılar Türkiye’deki duruma bakarak yeni bir sözlük hazırlatmayı gerekli gördüler.
Çağdaş
İngilizce-Türkçe Redhouse Sözlüğü 1990’larda hazırlandı ve neşredildi. Bu eser 20. asırda yaşayan Türklerin kullandığı sözlüklerin ne kadar daraldığını açıkça göstermektedir. Müessese bu daralmayı da aşın bulmuş olmalı ki, 2000 yılında Türkçe-İngilizce Redhouse Sözlüğü’nü yayınladı. Önsözde yapılan açıklamada şu bilgiler verilmektedir: “… Çağdaş Türkçe İngilizce Redhouse Sözlüğü’nün yeni baskısıdır, ilk baskıdaki yanlışları düzeltmenin yanı sıra sözlüğe yeni maddeler ekledik ve var olan maddelerin çoğunu genişlettik ya da yeniden yazdık. Bazı maddeleri örneklerle zenginleştirdik.”
İngilizcenin kelime hâzinesi bakımından ilk Redhouse Sözlüğü’nün yayınlandığı 1890’dan bugüne nasıl bir gelişme kaydettiği bütün dünyanın malûmudur. Peki, Türkçe geçen zamanda diliminde neden tersine bir değişime uğramış ve kelime kapasitesi daralmıştır? Bu sorunun cevabını Türkçe konuşan ve yazan herkes düşünmek zorundadır. Eğer dilimizin gelişimi tabiî seyrine bırakılsaydı Redhouse sözlüklerindeki Türkçe kelime sayısı İngilizceden
Maruz kaldığımız bu sert milliyetçi darbe şuur altımızda çok derin izler bıraktı. Onların dilinden konuşarak, onlar gibi hareket ederek onlara karşı gösteremediğimiz milliyetçi tepki daha sonra içe doğru işleyen, kendini tahrip eden bir toplum mühendisliğine dönüştü.
Dil Devrimi geniş kitlelere bir “Türkçeleşme” veya “öztürkçeleşme” faaliyeti olarak sunuldu. Hâlbuki bu uygulamalar kısa vadede Türkçenin fakirleşmesine, uzun vadede ise yabancı dillerin hâkimiyetine zemin hazırladı.
Yazıyla uğraşmak ister istemez Türkiye’de uygulanan dil siyasetinin sonuçlarıyla karşı karşıya kalmayı gerektirir. Bu hususta her tercih yazarın ifadesinin tesirini, eserinin gücünü, toplum içindeki etkisini tayin eder.
Binlerce yıl içinde teşekkül eden dilimiz 30-40 yıllık müdahale, düzenleme ve baskılarla doğal mecrasından çıkarılmaya çalışıldı. Bu hususta tam manasıyla muvaffak olunmuş mudur? Mutlak bir muvaffakiyet söz konusu değil elbette. Fakat etkisi ne seviyede olursa olsun bu müdahaleler bizi dil, iletişim ve kültürle ilgili ciddî sıkıntılara sokmuştur.
Tercüme mi, tarif mi?
Öztürkçenin sefaletini anlamak için tercümelere bakmak yeterlidir, Mevcut kelimeler yabancı metinleri tercüme etmeye yetmediğinden tarif yoluna gidiliyor, Türkçe bu tercümanların elinde adeta ‘tarifi’ bir dil hâline getirildi. Tercüme yapılırken bir anlamı karşılayan kelime veya bir kaç kelimelik terkipler yetersiz gelince, tarif ve açıklama mahiyetindeki cümlelere ihtiyaç duyuldu. Bunu sadece tercüme işinin müptedileri değil, çok sayıda kitabı ve tercümesi olan ustaları da yaptılar. Sonuçta kitabın asimin yansı kadar hacmi genişlemiş metinler çıktı ortaya.
Dil başka bir dille anlaşılır, tasvir edilir. Bir dilin ifadeleri dengi olan başka bir dilin ifade gücüyle aktarılabilirse ortaya iyi bir tercüme çıkmış olur. Bugün bazı tercümeler Türkçeyle değil “Öztürkçe” denilen kifayetsiz dille yapılmaya çalışılıyor, “öztürkçe” İngilizcenin ifade imkânlarını karşılayacak güce, niteliğe, derinliğe sahip değildir ki bu tercümelerde açıkça görülmektedir.
Türkçe-İngilizce sözlükler 19. yüzyılın sonundan beri mütemadiyen kelime kadrosu küçültülerek hazırlanmaktadır. J.W. Redhouse’ın 1890’da basılan sözlüğü Kitab-ı Meani-i Lehçe (A Turkish and English Lexicon) bugüne kadar yayınlanan Türkçeden İngilizceye sözlüklerin en genişi ve kapsamlısıdır. 1938’de hazırlanmaya başlanan ve 1950’de basılan Redhouse Sözlüğü 60 yıl sonra çıkmış olmasına rağmen ilki kadar geniş değildi. Bu sözlük 40 yıl kadar sürekli basıldı ve sonra yayıncılar Türkiye’deki duruma bakarak yeni bir sözlük hazırlatmayı gerekli gördüler.
Çağdaş
İngilizce-Türkçe Redhouse Sözlüğü 1990’larda hazırlandı ve neşredildi. Bu eser 20. asırda yaşayan Türklerin kullandığı sözlüklerin ne kadar daraldığını açıkça göstermektedir. Müessese bu daralmayı da aşın bulmuş olmalı ki, 2000 yılında Türkçe-İngilizce Redhouse Sözlüğü’nü yayınladı. Önsözde yapılan açıklamada şu bilgiler verilmektedir: “… Çağdaş Türkçe İngilizce Redhouse Sözlüğü’nün yeni baskısıdır, ilk baskıdaki yanlışları düzeltmenin yanı sıra sözlüğe yeni maddeler ekledik ve var olan maddelerin çoğunu genişlettik ya da yeniden yazdık. Bazı maddeleri örneklerle zenginleştirdik.”
İngilizcenin kelime hâzinesi bakımından ilk Redhouse Sözlüğü’nün yayınlandığı 1890’dan bugüne nasıl bir gelişme kaydettiği bütün dünyanın malûmudur. Peki, Türkçe geçen zamanda diliminde neden tersine bir değişime uğramış ve kelime kapasitesi daralmıştır? Bu sorunun cevabını Türkçe konuşan ve yazan herkes düşünmek zorundadır. Eğer dilimizin gelişimi tabiî seyrine bırakılsaydı Redhouse sözlüklerindeki Türkçe kelime sayısı İngilizceden
aşağı kalmayacaktı. Bu daralma tercüme kitap okuma zevkimizi yok ettiği gibi okuyucuları da Türkçenin ifade güzelliklerinden mahrum bıraktı.
1940’lardan sonraki seyir
Yol açtığı problemler değerlendirildiğinde Dil Devrimi aracılığıyla devletin, açıkça kendi toplumunun millî değerlerine meydan okuduğunu görüyoruz. Gelinen noktada elimizde etnik temizliğe maruz bırakılan kelimeler, ihtiyaçtan bir süre yaşamasına izin verilenler ve sentetik olarak yapılmış, kabul görme veya yaygınlaşma şansı olmayan Türkçe “sözcük”ler mevcut.
Türkçenin binlerce yıllık müktesebatı etnik temizlik saplantısına kurban edildi. Millî hafızamızı şekillendiren zevk-i selim, hiss-i selim, hayata ve dünyaya karşı geliştirdiğimiz va-rolma tarzımızla birlikte, bunlar kadar önemli olan, kritik anlarda ayakta kalmamızı sağlayan mukavemet üretici değerlerimiz de Dil Devrimi tarzındaki müdahalelerle dönüştürülmek istendi.
Sonradan icat edilen sentetik Türkçe, zihnî işleyişimizi sekteye uğratarak düşünme yeteneğimizi, akıl yürütme gücümüzü zayıflattı. Sonuçta derinliksiz, ifade imkânları fevkalade kısıtlı bir dile mahkûm edildik.
Dil Devrimi’ni müdafaa edenlerin bugün dahi en önemli problemi anlamı ıskalamalarıdır. Bir kelimenin yerine yenisini koymak, eski kelimenin bütün anlam ve derinliğinin aktarılması sonucunu vermez. Kelime tasfiyesiyle -her birine doğru karşılık verilse bile- tam manasıyla olumlu bir sonuç elde edilmesi beklenemez. Çünkü kelimenin manada derinlik ve genişlik kazanması uzun süreli kullanımla mümkündür. Yeni kelimeye bunların olduğu gibi aktarılması ise imkânsızdır.
Acaba 20. yüzyılda milletin dini değiştirilemeyeceği için mi dili değiştirilmek yoluna gidildi? Yine yaşadığımız asırda hiçbir toplumun dili böyle bir ameliyeden geçirilmedi. Üstelik bu uygulama sırasında sadece kelime tasfiyesiyle yetinilmemiş, sözdizimine/ sentaksa müdahale etmek dahi ciddi olarak düşünülmüştü. Türkçenin sentaksının değiştirilmesi fikrinden daha sonra vazgeçildi fakat Nurullah Ataç gibi bazı aşırılar “devrik tümce” sloganıyla Türkçenin sözdizimini bozma yönünde gayretlerini sürdürdüler.
Türkçe ilk yazılı metinlerinden beri birçok dilden kelime almış, fakat cümle yapısını günümüze kadar korumuştur. Eğer sentaks da değiştirilseydi dil devrimi kemâle ulaşmış olacaktı!
“Etnik temizlik” mantığıyla yürütülen Dil Devriminin Rumeli, Kafkasya ve Doğu Anadolu’da yaşadığımız ve ma’şerî (ortak) şuurumuzun derinliklerine işleyen katliamlar, sürgünler ve göçlerden herhangi bir farkı var mıydı? Dil Devriminin sonuçlarına ve lisanımızın mevcut ahvaline baktığımızda hissettiğimiz hüzün ve ıstırap, tarihimize damgasını vuran bu kanlı katliamların uyandırdığı acılara eşdeğerde olmalıdır.
Evlad-ı fâtihandan bir Rumeli çocuğu olan ve doğduğu yerlere hasretini samimiyetle eserine yansıtan Yahya Kemal ünlü “Açık Deniz” şiirinde şunları söyler:
Hicretlerin bakıyyesi hicranlı duygular
Mahzun hudutların ötesinde akan sular,
Onun sarih olarak ne demek istediği ortada. Fakat bu beyti Türkçe açısından da yorumlayabiliriz.
Türkçe artık mahzun hudutların ötesinde mazimizi, birikimimizi taşıyan gür bir nehir olarak akmaktadır. Lakin o gür nehirde artık Türkçe yazan ve konuşanlar kulaç atamazlar. Çünkü bugünün Türkleri bu gür nehrin çekildiği alanlarda kalan kokuşmuş küçük su birikintileriyle meşguldür.
Dilde etnik temizlik!
Türkçenin kıyımdan geçirildiği 1930’lardan sonra 1945’te Dil Kurumu ilk Türkçe Sözlüğü’nü yayınladı. Bu sözlük Türkçenin kelime kadrosunun nasıl bir etnik temizliğe maruz bırakıldığının açık bir örneğidir. Kendinden önceki umumî Türkçe sözlüklerin en fakiridir ve Cumhuriyet devrinin İlk nesillerinin nasıl dar bir kelime dağarcığına mecbur edildiğini gösterir. Dünyanın hiçbir dilinin lügati böyle geçici bir süre kullanılan teklif nev’inden uydurma kelimelerle doldurulmamıştır.
Umumî bir sözlük o dilin ifade imkânlarını en geniş şekilde ortaya koyacak bir söz varlığına dayanmalıdır. Hâlbuki bizim sözlüklerimizde tercih edilen ifade imkânlarının genişliği değil, sadece seçilmiş dar bir kelime kadrosuyla ifadeye izin verilmesidir.
Bu uygulamalara bakarak bugü
1940’lardan sonraki seyir
Yol açtığı problemler değerlendirildiğinde Dil Devrimi aracılığıyla devletin, açıkça kendi toplumunun millî değerlerine meydan okuduğunu görüyoruz. Gelinen noktada elimizde etnik temizliğe maruz bırakılan kelimeler, ihtiyaçtan bir süre yaşamasına izin verilenler ve sentetik olarak yapılmış, kabul görme veya yaygınlaşma şansı olmayan Türkçe “sözcük”ler mevcut.
Türkçenin binlerce yıllık müktesebatı etnik temizlik saplantısına kurban edildi. Millî hafızamızı şekillendiren zevk-i selim, hiss-i selim, hayata ve dünyaya karşı geliştirdiğimiz va-rolma tarzımızla birlikte, bunlar kadar önemli olan, kritik anlarda ayakta kalmamızı sağlayan mukavemet üretici değerlerimiz de Dil Devrimi tarzındaki müdahalelerle dönüştürülmek istendi.
Sonradan icat edilen sentetik Türkçe, zihnî işleyişimizi sekteye uğratarak düşünme yeteneğimizi, akıl yürütme gücümüzü zayıflattı. Sonuçta derinliksiz, ifade imkânları fevkalade kısıtlı bir dile mahkûm edildik.
Dil Devrimi’ni müdafaa edenlerin bugün dahi en önemli problemi anlamı ıskalamalarıdır. Bir kelimenin yerine yenisini koymak, eski kelimenin bütün anlam ve derinliğinin aktarılması sonucunu vermez. Kelime tasfiyesiyle -her birine doğru karşılık verilse bile- tam manasıyla olumlu bir sonuç elde edilmesi beklenemez. Çünkü kelimenin manada derinlik ve genişlik kazanması uzun süreli kullanımla mümkündür. Yeni kelimeye bunların olduğu gibi aktarılması ise imkânsızdır.
Acaba 20. yüzyılda milletin dini değiştirilemeyeceği için mi dili değiştirilmek yoluna gidildi? Yine yaşadığımız asırda hiçbir toplumun dili böyle bir ameliyeden geçirilmedi. Üstelik bu uygulama sırasında sadece kelime tasfiyesiyle yetinilmemiş, sözdizimine/ sentaksa müdahale etmek dahi ciddi olarak düşünülmüştü. Türkçenin sentaksının değiştirilmesi fikrinden daha sonra vazgeçildi fakat Nurullah Ataç gibi bazı aşırılar “devrik tümce” sloganıyla Türkçenin sözdizimini bozma yönünde gayretlerini sürdürdüler.
Türkçe ilk yazılı metinlerinden beri birçok dilden kelime almış, fakat cümle yapısını günümüze kadar korumuştur. Eğer sentaks da değiştirilseydi dil devrimi kemâle ulaşmış olacaktı!
“Etnik temizlik” mantığıyla yürütülen Dil Devriminin Rumeli, Kafkasya ve Doğu Anadolu’da yaşadığımız ve ma’şerî (ortak) şuurumuzun derinliklerine işleyen katliamlar, sürgünler ve göçlerden herhangi bir farkı var mıydı? Dil Devriminin sonuçlarına ve lisanımızın mevcut ahvaline baktığımızda hissettiğimiz hüzün ve ıstırap, tarihimize damgasını vuran bu kanlı katliamların uyandırdığı acılara eşdeğerde olmalıdır.
Evlad-ı fâtihandan bir Rumeli çocuğu olan ve doğduğu yerlere hasretini samimiyetle eserine yansıtan Yahya Kemal ünlü “Açık Deniz” şiirinde şunları söyler:
Hicretlerin bakıyyesi hicranlı duygular
Mahzun hudutların ötesinde akan sular,
Onun sarih olarak ne demek istediği ortada. Fakat bu beyti Türkçe açısından da yorumlayabiliriz.
Türkçe artık mahzun hudutların ötesinde mazimizi, birikimimizi taşıyan gür bir nehir olarak akmaktadır. Lakin o gür nehirde artık Türkçe yazan ve konuşanlar kulaç atamazlar. Çünkü bugünün Türkleri bu gür nehrin çekildiği alanlarda kalan kokuşmuş küçük su birikintileriyle meşguldür.
Dilde etnik temizlik!
Türkçenin kıyımdan geçirildiği 1930’lardan sonra 1945’te Dil Kurumu ilk Türkçe Sözlüğü’nü yayınladı. Bu sözlük Türkçenin kelime kadrosunun nasıl bir etnik temizliğe maruz bırakıldığının açık bir örneğidir. Kendinden önceki umumî Türkçe sözlüklerin en fakiridir ve Cumhuriyet devrinin İlk nesillerinin nasıl dar bir kelime dağarcığına mecbur edildiğini gösterir. Dünyanın hiçbir dilinin lügati böyle geçici bir süre kullanılan teklif nev’inden uydurma kelimelerle doldurulmamıştır.
Umumî bir sözlük o dilin ifade imkânlarını en geniş şekilde ortaya koyacak bir söz varlığına dayanmalıdır. Hâlbuki bizim sözlüklerimizde tercih edilen ifade imkânlarının genişliği değil, sadece seçilmiş dar bir kelime kadrosuyla ifadeye izin verilmesidir.
Bu uygulamalara bakarak bugü
n daha net bir şekilde, sosyal ve kültürel alana müdahalenin Türkiye’yi içinden çıkılması zor buhranlara sürüklediğini söyleyebiliriz. Sözlüğümüz sınırlanırken zihnî faaliyetlerimiz, bilme ve düşünme kapasitemiz de daraltılmıştır.
Son iki yüzyıllık tarihimizde önce fizikî varlığımız yok edildi, sonra dilimizin ve kültürel unsurlarımızı yok edilmesi tehlikesiyle karşı karşıya kaldık. Dilimizi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmak iddiası, yıkıcı uygulamalarla yabancı dillerin istilasına dönüştü. Dil Devrimi (veya inkılâbı) olarak ifade edilen kavramın dünya dillerinde karşılığı bile yoktur. Dil Devrimi mesela İngilizceye her defasında “dil ıslahı/reformu” (language reform) olarak çevrilmekte ve tüm dünyaya böyle takdim edilmektedir.
Dil Devrimi uygulamalarındaki aşırılıklardan zamanla uzaklaşıldı. 1935 yılından itibaren itidal yoluna dönüldü. Bununla beraber aşırılığı ve yıkıcılığı benimseyenlerin tahripleri devam etti. Nitekim daha 15 küsur yıl önce görev yapan Millî Eğitim Bakanlarından biri dilimizin bin yıllık kelimelerini yasakladı. Türkçeyi ve Türk Edebiyatı’nın bin yılını yok sayacak bir müfredat operasyonuna girişti. Eğer o zatın planladıkları hayata geçirilebilseydi, tüm öğretim kademeleri İngilizcenin hakimiyetine bırakılacaktı.
Günümüzde devlet bir taraftan kaypak bir Öztürkçeyi esas alırken öte taraftan da Latince ağırlıklı, Batı dillerinden aktarma kelimelerden oluşan geniş bir sözlük oluşturuyor. Çok yakın zamanda devleti anlayabilmek ve 10 binlerce sayfalık resmî metinleri çözümleyebilmek için Latince, Fransızca veya İngilizce bilmek mecburiyetinde kalacağız.
Anlambilim (semantik) Türkiye’de yürütülen zorlayıcı dil politikalarının neredeyse tamamen dışarıda tuttuğu bir alandır. Dili ve kelimeleri rastgele değiştirerek yeniden kurmak isteyenler, kelimelerin tarih içinde kazandığı anlamlan, cümle içindeki ağırlıklarını, ifade derinliklerini, hassasiyet belirten yönlerini ve bağlantılarını asla dikkate almazlar. Esasında anlamı sürekli ıskalarlar. Böylece anlaşılmak kaygısı çekmeden üst perdeden emredici bir anlatma yolunu seçerler. Böyle hareket edenlere karşı en doğru yaklaşım manayı dilin merkezine yerleştirmektir. DerinTarih
D.Mehmet Doğan,Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Başkanı,
Türkiye Aile Birliği Yüksek İstişare Kurulu Üyesi
https://basinaciklamasi.t.me
Son iki yüzyıllık tarihimizde önce fizikî varlığımız yok edildi, sonra dilimizin ve kültürel unsurlarımızı yok edilmesi tehlikesiyle karşı karşıya kaldık. Dilimizi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmak iddiası, yıkıcı uygulamalarla yabancı dillerin istilasına dönüştü. Dil Devrimi (veya inkılâbı) olarak ifade edilen kavramın dünya dillerinde karşılığı bile yoktur. Dil Devrimi mesela İngilizceye her defasında “dil ıslahı/reformu” (language reform) olarak çevrilmekte ve tüm dünyaya böyle takdim edilmektedir.
Dil Devrimi uygulamalarındaki aşırılıklardan zamanla uzaklaşıldı. 1935 yılından itibaren itidal yoluna dönüldü. Bununla beraber aşırılığı ve yıkıcılığı benimseyenlerin tahripleri devam etti. Nitekim daha 15 küsur yıl önce görev yapan Millî Eğitim Bakanlarından biri dilimizin bin yıllık kelimelerini yasakladı. Türkçeyi ve Türk Edebiyatı’nın bin yılını yok sayacak bir müfredat operasyonuna girişti. Eğer o zatın planladıkları hayata geçirilebilseydi, tüm öğretim kademeleri İngilizcenin hakimiyetine bırakılacaktı.
Günümüzde devlet bir taraftan kaypak bir Öztürkçeyi esas alırken öte taraftan da Latince ağırlıklı, Batı dillerinden aktarma kelimelerden oluşan geniş bir sözlük oluşturuyor. Çok yakın zamanda devleti anlayabilmek ve 10 binlerce sayfalık resmî metinleri çözümleyebilmek için Latince, Fransızca veya İngilizce bilmek mecburiyetinde kalacağız.
Anlambilim (semantik) Türkiye’de yürütülen zorlayıcı dil politikalarının neredeyse tamamen dışarıda tuttuğu bir alandır. Dili ve kelimeleri rastgele değiştirerek yeniden kurmak isteyenler, kelimelerin tarih içinde kazandığı anlamlan, cümle içindeki ağırlıklarını, ifade derinliklerini, hassasiyet belirten yönlerini ve bağlantılarını asla dikkate almazlar. Esasında anlamı sürekli ıskalarlar. Böylece anlaşılmak kaygısı çekmeden üst perdeden emredici bir anlatma yolunu seçerler. Böyle hareket edenlere karşı en doğru yaklaşım manayı dilin merkezine yerleştirmektir. DerinTarih
D.Mehmet Doğan,Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Başkanı,
Türkiye Aile Birliği Yüksek İstişare Kurulu Üyesi
https://basinaciklamasi.t.me
Telegram
@BASINAciklamasi KurtuluşKuranda #DevletinDiniislam MiSAK 105.yıl BasınaAçıkla Forum 15Şubat⌚14 KuranNesli Cemiyeti Şirinevler
AileyiKoru Teröre Cinayete Darbeye ÇARE: KISAS!
Siyonizm Masonluk KAOS/GLPT FUHŞ içki kumar riba $ YASAKLANSIN! #önceAHLAK #önceHAK #önceADALET #önceinsan @HakBirr @milliirade @KULHAKLARI @AileHaklari @insanhaklari @TurkiyeSTKBirligi @SectikleriniDenetle!
Siyonizm Masonluk KAOS/GLPT FUHŞ içki kumar riba $ YASAKLANSIN! #önceAHLAK #önceHAK #önceADALET #önceinsan @HakBirr @milliirade @KULHAKLARI @AileHaklari @insanhaklari @TurkiyeSTKBirligi @SectikleriniDenetle!
Aile Nasıl Kurtulur? Düşen nüfus nasıl artırılır! #önceAile
https://www.yenisafak.com/yazarlar/yasin-aktay/aile-nasil-kurtulur-dusen-nufus-nasil-artirilir-4623332
Türkiye Aile Meclisi YİK üyesi Sosyolog YasinAktay @yaktay Analiz
Mecburi Eğitimin 12yıla çıkarılması,
Her ile üniversite,
Kadın istihdamı teşviki
x.com/yenisafak/status/1792474546231980472?t=tuxVGkTNqvd2M3CYmF6jhg&s=09
https://isamveri.org/pdfdrg/D193073/2010/2010_AKTAYY.pdf
https://www.yenisafak.com/yazarlar/yasin-aktay/aile-nasil-kurtulur-dusen-nufus-nasil-artirilir-4623332
Türkiye Aile Meclisi YİK üyesi Sosyolog YasinAktay @yaktay Analiz
Mecburi Eğitimin 12yıla çıkarılması,
Her ile üniversite,
Kadın istihdamı teşviki
x.com/yenisafak/status/1792474546231980472?t=tuxVGkTNqvd2M3CYmF6jhg&s=09
https://isamveri.org/pdfdrg/D193073/2010/2010_AKTAYY.pdf
Yeni Şafak
Aile nasıl kurtulur? Düşen nüfus nasıl artırılır? | Yasin Aktay
Türkiye’nin dahil olmaya çalıştığı Avrupa içinde en büyük avantajlarından biri genç nüfusu. Gerçi bu nüfus aynı zamanda Avrupa’nın Türkiye’yi istememesinin en önemli sebeplerinden biridir de. Çünkü Türkiye’nin bu nüfusuyla geleceğe dönük Avrupa içinde daha…
Aileyi Dini Devleti #Lanet #mason Darbecilerden koru!
Siyonizm sabataizm Laisizm kamalizm yasaklansın
27mayıs1935 cuma tatili pazar oldu
27Mayıs1960⌚11 Menderes kabr
30Mayıs1876⌚Abdulaziz Kabri
https://www.akasyam.com/mobil/ailemizi-dinimizi-devletimizi-darbecilerden-korumak-icin-laiklik-ve-kemalizm-cil-tasfiye-edilmeli-184643/#
@TBMMresmi @NumanKurtulmus
@RTErdogan @tcbestepe @tcmeb
Siyonizm sabataizm Laisizm kamalizm yasaklansın
27mayıs1935 cuma tatili pazar oldu
27Mayıs1960⌚11 Menderes kabr
30Mayıs1876⌚Abdulaziz Kabri
https://www.akasyam.com/mobil/ailemizi-dinimizi-devletimizi-darbecilerden-korumak-icin-laiklik-ve-kemalizm-cil-tasfiye-edilmeli-184643/#
@TBMMresmi @NumanKurtulmus
@RTErdogan @tcbestepe @tcmeb
Akasyam Haber
Ailemizi Dinimizi Devletimizi Darbecilerden Korumak için Laiklik ve Kemalizm Âcil Tasfiye Edilmeli
Türkiye’deki 100 yıllık askeri vesayet ve kesintisiz darbe sürecinin kılıfı ve referansı, temeli laiklik ve sekülerizm olan batı öykünmecisi ve mankurt karakterli Kemalizm sebataizm ideolojisi olup, bu referanslar ortadan kaldırılmadığı sürece sivil ve askeri…
Ailemizi Dinimizi Devletimizi Siyonist işgalci hain Darbecilerden anayasalarından kanunlarından Korumak için Laiklik ve Kemalizm Âcil Tasfiye Edilmeli!.
Türkiye’deki 100 yıllık askeri vesayet ve kesintisiz darbe sürecinin kılıfı ve referansı, temeli siyonizm ve işgalci İngiltere dayatması laiklik ve sekülerizm olan batı öykünmecisi ve mankurt karakterli Kemalizm sebataizm ideolojisi olup, bu referanslar ortadan kaldırılmadığı sürece sivil ve askeri darbe süreci daima beslenecek ve kendine mazeret oluşturacaktır.
Tıpkı 15 Temmuz, 27 mayıs 27 nisan, 12 eylül 28 şubat darbecilerinin takiyyeten de olsa Kemalist ve laik söylemleri mazeret göstermeleri ve pek çok laikçi Kemalist subayın darbe teşebbüsüne iştiraki gibi.
Bu nedenle laiklik ve Kamalizm anayasadan çıkarılmalı, devletin resmi ideolojisi olmamalıdır. Kabbalaci sebataist pakrudin siyonist masonların dayattığı laisizm dini ve kamalizm dini Resmi ideoloji ve açılımı olan tüm mevzuat sadece anayasadan değil, tüm kanun, kararname vs. mevzuat, müfredat ders içeriklerinden çıkarılmalıdır. Bunun devamı olarak resmi ideolojiye ait resim, heykel, ikon ve semboller tüm kamusal alanlardan kaldırılmalı, bunlara ve Anıtkabir’e tazime yönelik tüm resmi törenler tamamen iptal edilmelidir.
30 mayıs 1876 ve 13/27 nisan 1909 siyonist Sabateistler mason hareket ordusu ve selanikli mustafakemal dahil Filistin Gazze Cephesi'nden kaçan tüm komutanlar dahil Ülkemizi işgal ettiren Mondros Sevr Lozan dayatmalarını imzalayan imzalatan terörist siyonist tüm İttihat Terakki üyeleri ve işbirlikçileri ve devamı olan Hilâfet paralarını parti malı yapan CHP ve kurucusu dahil tüm yöneticileri, tüm darbeciler ve yerli yabancı tüm işbirlikçilerin isimleri ülkemizin her yerinden kazınmalıdır sökülmelidir...
https://basinaciklamasi.t.me
SectikleriniDenetle.t.me
https://nethaberler.com/dinimiz-ve-devletimizi-isgalci-darbecilerden-korumak-icin-laiklik-ve-kemalizm-tasfiye-edilsin-41337/
Ailemizi Dinimizi Devletimizi siyonist işgalci Darbecilerden ve anayasalarından kanunlarından Korumak için Laiklik ve Kemalizm Âcil Tasfiye Edilmeli
Türkiye’deki 100 yıllık askeri vesayet ve kesintisiz darbe sürecinin kılıfı ve referansı, temeli laiklik ve sekülerizm olan batı öykünmecisi ve mankurt karakterli Kemalizm sebataizm ideolojisi olup, bu referanslar ortadan kaldırılmadığı sürece sivil ve askeri darbe süreci daima beslenecek ve kendine mazeret oluşturacaktır. Tamamına suç duyurusu yaptığımız Tıpkı 15 Temmuz , 27 mayıs 27 nisan, 28 şubat, 12 eylül darbecilerinin takiyyeten de olsa Kemalist ve laik söylemleri mazeret göstermeleri ve pek çok laikçi Kemalist subayın darbe teşebbüsüne iştiraki gibi.
Bu nedenle laiklik ve Kamalizm anayasadan çıkarılmalı, devletin resmi ideolojisi olmamalıdır. Kabbalaci sebataist pakrudin masonların dayattığı laiklik ve kamalizm dini Resmi ideoloji ve açılımı olan tüm mevzuat sadece anayasadan değil, tüm kanun, kararname vs. mevzuat, ders içeriklerinden çıkarılmalıdır. Bunun devamı olarak resmi ideolojiye ait resim, heykel ve semboller tüm kamusal alanlardan kaldırılmalı, bunlara ve Anıtkabir’e tazime yönelik tüm resmi törenler tamamen iptal edilmelidir.
Siyasi partiler ve memurlara yönelik kanunlarda gerekli değişiklikler yapılarak, yemin metninden Kemalizm dini ve laiklik vurgusu çıkarılmalı, Kemalizm dâhil tüm ideolojilerin özgürce parti politika ve ideolojilerini savunabilecekleri düzenlemeler getirilmelidir.
Yine Kemalizm doğmasının korunmasının en önemli aracı olan Atatürkü Koruma Kanunu 5816 sayılı çağdışı yasa kaldırılarak, kimse bu doğmayı kutsamaya zorlanmamalı, M.Kemal’de tarihteki diğer devlet adamları gibi serbestçe eleştirilebilmelidir.
Laiklik Ve Kemalizm Ders Kitaplarından ve Müfredattan Çıkarılmalıdır
Anayasal değişiklik hızlı yapılamasa bile, kanun, kararname, heykel ve semboller ile törenlerin acilen değiştirilmesi mümkün ve elzemdir. Zira şu anda iktidarın elindeki yetkiler bunları yapmaya yeterli olduğu gibi, mevcut devrim atmosferi soğuduktan sonra bu alanda da adım atmak zor olacaktır ve her geçen gün atmosfer namüsait hale gelebilecektir.
Türkiye’deki 100 yıllık askeri vesayet ve kesintisiz darbe sürecinin kılıfı ve referansı, temeli siyonizm ve işgalci İngiltere dayatması laiklik ve sekülerizm olan batı öykünmecisi ve mankurt karakterli Kemalizm sebataizm ideolojisi olup, bu referanslar ortadan kaldırılmadığı sürece sivil ve askeri darbe süreci daima beslenecek ve kendine mazeret oluşturacaktır.
Tıpkı 15 Temmuz, 27 mayıs 27 nisan, 12 eylül 28 şubat darbecilerinin takiyyeten de olsa Kemalist ve laik söylemleri mazeret göstermeleri ve pek çok laikçi Kemalist subayın darbe teşebbüsüne iştiraki gibi.
Bu nedenle laiklik ve Kamalizm anayasadan çıkarılmalı, devletin resmi ideolojisi olmamalıdır. Kabbalaci sebataist pakrudin siyonist masonların dayattığı laisizm dini ve kamalizm dini Resmi ideoloji ve açılımı olan tüm mevzuat sadece anayasadan değil, tüm kanun, kararname vs. mevzuat, müfredat ders içeriklerinden çıkarılmalıdır. Bunun devamı olarak resmi ideolojiye ait resim, heykel, ikon ve semboller tüm kamusal alanlardan kaldırılmalı, bunlara ve Anıtkabir’e tazime yönelik tüm resmi törenler tamamen iptal edilmelidir.
30 mayıs 1876 ve 13/27 nisan 1909 siyonist Sabateistler mason hareket ordusu ve selanikli mustafakemal dahil Filistin Gazze Cephesi'nden kaçan tüm komutanlar dahil Ülkemizi işgal ettiren Mondros Sevr Lozan dayatmalarını imzalayan imzalatan terörist siyonist tüm İttihat Terakki üyeleri ve işbirlikçileri ve devamı olan Hilâfet paralarını parti malı yapan CHP ve kurucusu dahil tüm yöneticileri, tüm darbeciler ve yerli yabancı tüm işbirlikçilerin isimleri ülkemizin her yerinden kazınmalıdır sökülmelidir...
https://basinaciklamasi.t.me
SectikleriniDenetle.t.me
https://nethaberler.com/dinimiz-ve-devletimizi-isgalci-darbecilerden-korumak-icin-laiklik-ve-kemalizm-tasfiye-edilsin-41337/
Ailemizi Dinimizi Devletimizi siyonist işgalci Darbecilerden ve anayasalarından kanunlarından Korumak için Laiklik ve Kemalizm Âcil Tasfiye Edilmeli
Türkiye’deki 100 yıllık askeri vesayet ve kesintisiz darbe sürecinin kılıfı ve referansı, temeli laiklik ve sekülerizm olan batı öykünmecisi ve mankurt karakterli Kemalizm sebataizm ideolojisi olup, bu referanslar ortadan kaldırılmadığı sürece sivil ve askeri darbe süreci daima beslenecek ve kendine mazeret oluşturacaktır. Tamamına suç duyurusu yaptığımız Tıpkı 15 Temmuz , 27 mayıs 27 nisan, 28 şubat, 12 eylül darbecilerinin takiyyeten de olsa Kemalist ve laik söylemleri mazeret göstermeleri ve pek çok laikçi Kemalist subayın darbe teşebbüsüne iştiraki gibi.
Bu nedenle laiklik ve Kamalizm anayasadan çıkarılmalı, devletin resmi ideolojisi olmamalıdır. Kabbalaci sebataist pakrudin masonların dayattığı laiklik ve kamalizm dini Resmi ideoloji ve açılımı olan tüm mevzuat sadece anayasadan değil, tüm kanun, kararname vs. mevzuat, ders içeriklerinden çıkarılmalıdır. Bunun devamı olarak resmi ideolojiye ait resim, heykel ve semboller tüm kamusal alanlardan kaldırılmalı, bunlara ve Anıtkabir’e tazime yönelik tüm resmi törenler tamamen iptal edilmelidir.
Siyasi partiler ve memurlara yönelik kanunlarda gerekli değişiklikler yapılarak, yemin metninden Kemalizm dini ve laiklik vurgusu çıkarılmalı, Kemalizm dâhil tüm ideolojilerin özgürce parti politika ve ideolojilerini savunabilecekleri düzenlemeler getirilmelidir.
Yine Kemalizm doğmasının korunmasının en önemli aracı olan Atatürkü Koruma Kanunu 5816 sayılı çağdışı yasa kaldırılarak, kimse bu doğmayı kutsamaya zorlanmamalı, M.Kemal’de tarihteki diğer devlet adamları gibi serbestçe eleştirilebilmelidir.
Laiklik Ve Kemalizm Ders Kitaplarından ve Müfredattan Çıkarılmalıdır
Anayasal değişiklik hızlı yapılamasa bile, kanun, kararname, heykel ve semboller ile törenlerin acilen değiştirilmesi mümkün ve elzemdir. Zira şu anda iktidarın elindeki yetkiler bunları yapmaya yeterli olduğu gibi, mevcut devrim atmosferi soğuduktan sonra bu alanda da adım atmak zor olacaktır ve her geçen gün atmosfer namüsait hale gelebilecektir.
Telegram
@BASINAciklamasi KurtuluşKuranda #DevletinDiniislam MiSAK 105.yıl BasınaAçıkla Forum 15Şubat⌚14 KuranNesli Cemiyeti Şirinevler
AileyiKoru Teröre Cinayete Darbeye ÇARE: KISAS!
Siyonizm Masonluk KAOS/GLPT FUHŞ içki kumar riba $ YASAKLANSIN! #önceAHLAK #önceHAK #önceADALET #önceinsan @HakBirr @milliirade @KULHAKLARI @AileHaklari @insanhaklari @TurkiyeSTKBirligi @SectikleriniDenetle!
Siyonizm Masonluk KAOS/GLPT FUHŞ içki kumar riba $ YASAKLANSIN! #önceAHLAK #önceHAK #önceADALET #önceinsan @HakBirr @milliirade @KULHAKLARI @AileHaklari @insanhaklari @TurkiyeSTKBirligi @SectikleriniDenetle!
Eğer bu kanuni ve sembolik değişiklikler yapılırsa, anayasadaki ifadeler resmiyette kaldırılamasa bile mantıksız şapka dayatması kanunu gibi kadük kalacağından, değiştirilmese bile çok önemi kalmayacaktır.
Değiştirilmesi kanun gerektirmeyen ders içerikleri, ders kitapları ve okullardaki her türlü büst, görsel ve törenler konusu hemen halledilmeli.
Halen her mezhep, ideoloji vs.nin kendini rahatça ifade edebildiği ve yaşayabildiği bu memlekette, bu memleketin gerçek sahibi olan ve rüşdünü 15 Temmuz devrimiyle ispat eden muhafazakar – müteddeyyin halk kesimi de bu haklara aynen sahip olmalıdır ki, 15 Temmuz devrimini gerçekleştiren halkımızın 100 yıldır içinde beslediği ve büyüttüğü en öncelikli ve önemli talebi budur. Nasıl ki kominizim iflas etmiş olmasına rağmen bu memlekette hala komünistler ve Komünist Parti varsa, Kemalistler de Kemalist Parti kurabilir, ama kimse Kemalizm’e zorlanmamalıdır artık.
Allah'a kulluk özgürleştirir. Halkımız Kula Kulluğa Zorlanmaktan Tamamen Kurtarılmalı
Erdoğan’ında sık sık ifade ettiği gibi, halkımız Fetöye, yani kula kul olmamak için bu darbeye karşı koymuştur ve hamd olsun olmamıştır da. Lakin halkımızın mankurt Kemalist elit ve idarecilerce, 100 yıldır Mustafa Kemal’e kul haline getirilmeye çalışıldığı, bu kulluk halkımızın muhafazakar kesimince içselleştirilmemesine rağmen, çeşitli törenler, yeminler, anayasa ve yasalar, mahkemeler vs. yönüyle zoraki olarak gerçekleştirilmeye çalışıldığı açık bir vakıadır.
Tamam Fetöye kulluk kötü ve olmadık ama, hala 333 vekilden 158 atanmış vekilin oylarıyla 1923'de resmi reisicumhur olan M.Kemal’e ve sembollerine kulluk anlamına gelen sembol ve törenlere ne demeli? Tekke türbeler kapatıldı ama en büyük türbe Anıtkabir’e giderek tazimde bulunmak,15Temmuz halk devriminin ruhuyla ve mantık ile bağdaşmayan bir durumdu. Bu tür ritüeller bundan sonrada devam edecek, bazılarınca ümmetin tek ümidi ve tabi önderi olarak tavsif edilen Erdoğan dahi bu tür ritüellere katılacaksa, o zaman Fetöyü kulluktan kurtulduk demenin ne manası kalmaktadır?
Öncelikle tüm cumhurun ve reisinin idrak etmesi gereken bir gerçek var ortada, halkımız sadece Allah’a kul olmak istiyor, ne Fetöye, ne M.Kemal’e ve nede başka bir faniye değil!
Cephede Kazanılan Bir Savaşı Masada Bir Kez Daha Kaybetmemeli
Kemalizmin Tüm Sembolleri Günlük Hayattan Tamamen Çıkarılmalıdır
Muhafazakar halk kesimi diğer kesimi kendi inancına ve yaşantısına zorlamak istemiyor. Bu konuda öncelikli adım olarak Anıtkabir müze haline getirilmeli, gerekirse yönetimi Kemalistlerden oluşan bir vakfa verilmeli, isteyen ve arzu edenler dilediği kadar oraya gidip ziyaretini, tazimini vs. yapabilmeli; lakin bu tür ritüeller resmi zevata ve halka kesinlikle dayatılmamalı, bir devlet protokolü olmaktan çıkarılmalıdır.
Bilahare M.Kemal’e ait kamusal alanlarda ve resmi dairelerde bulunan bütün heykel, büst, resim vs. kaldırılmalı ve bunların huzurunda tören yapılması uygulamasından vaz geçilmelidir. İsteyen laik yada Kemalist olabilir, evinde ve işyerinde bu görsel ve büstlerden bulundurabilir, istediği gibi tören yapıp tazimde bulunabilir, laikliği ve Kemalizmi istediği gibi savunabilir, ama bunları kimseye dayatamaz!
Bayrak Ve İstiklal Marşı Kemalizmin Sembolü Olmaktan Çıkarılmalı. Anayasa ve yasalar İstiklal Marşı ruhuna uygun olmalı. İki
Her devletin ve halkın kendisini temsil eden bayrağı ve marşı olması normal bir durumdur. Lakin bunların kutsanması ve bir idelojinin sembolü sayılması İslami kaidelere göre kabul edilemez. Bizim bayrağa ve İstiklal Marşına değil, bunların İslam düşmanı Kemalist rejimin sembolü kılınmasına ve kutsallaştırılmasına itirazımız vardır.
Bu nedenle bayrak ve İstiklal Marşındaki 1920’de Türküyle - Kürdüyle tüm halkın kurucu iradesinin benimsediği İslami ve ümmetçi irade, içerik ve semboller ön plana çıkartılarak, halkın, vatanın, devletin ve ümmetin İslami kimliğinin ve birliğinin sembolü olarak, sadece resmi devlet törenleri ile değil, halkın bizzat kendisinin sahiplenmesi sağlanmalı ve tüm İslam ümmetinin ortak değeri haline getirilmesi için çaba gösterilmelidir.
Değiştirilmesi kanun gerektirmeyen ders içerikleri, ders kitapları ve okullardaki her türlü büst, görsel ve törenler konusu hemen halledilmeli.
Halen her mezhep, ideoloji vs.nin kendini rahatça ifade edebildiği ve yaşayabildiği bu memlekette, bu memleketin gerçek sahibi olan ve rüşdünü 15 Temmuz devrimiyle ispat eden muhafazakar – müteddeyyin halk kesimi de bu haklara aynen sahip olmalıdır ki, 15 Temmuz devrimini gerçekleştiren halkımızın 100 yıldır içinde beslediği ve büyüttüğü en öncelikli ve önemli talebi budur. Nasıl ki kominizim iflas etmiş olmasına rağmen bu memlekette hala komünistler ve Komünist Parti varsa, Kemalistler de Kemalist Parti kurabilir, ama kimse Kemalizm’e zorlanmamalıdır artık.
Allah'a kulluk özgürleştirir. Halkımız Kula Kulluğa Zorlanmaktan Tamamen Kurtarılmalı
Erdoğan’ında sık sık ifade ettiği gibi, halkımız Fetöye, yani kula kul olmamak için bu darbeye karşı koymuştur ve hamd olsun olmamıştır da. Lakin halkımızın mankurt Kemalist elit ve idarecilerce, 100 yıldır Mustafa Kemal’e kul haline getirilmeye çalışıldığı, bu kulluk halkımızın muhafazakar kesimince içselleştirilmemesine rağmen, çeşitli törenler, yeminler, anayasa ve yasalar, mahkemeler vs. yönüyle zoraki olarak gerçekleştirilmeye çalışıldığı açık bir vakıadır.
Tamam Fetöye kulluk kötü ve olmadık ama, hala 333 vekilden 158 atanmış vekilin oylarıyla 1923'de resmi reisicumhur olan M.Kemal’e ve sembollerine kulluk anlamına gelen sembol ve törenlere ne demeli? Tekke türbeler kapatıldı ama en büyük türbe Anıtkabir’e giderek tazimde bulunmak,15Temmuz halk devriminin ruhuyla ve mantık ile bağdaşmayan bir durumdu. Bu tür ritüeller bundan sonrada devam edecek, bazılarınca ümmetin tek ümidi ve tabi önderi olarak tavsif edilen Erdoğan dahi bu tür ritüellere katılacaksa, o zaman Fetöyü kulluktan kurtulduk demenin ne manası kalmaktadır?
Öncelikle tüm cumhurun ve reisinin idrak etmesi gereken bir gerçek var ortada, halkımız sadece Allah’a kul olmak istiyor, ne Fetöye, ne M.Kemal’e ve nede başka bir faniye değil!
Cephede Kazanılan Bir Savaşı Masada Bir Kez Daha Kaybetmemeli
Kemalizmin Tüm Sembolleri Günlük Hayattan Tamamen Çıkarılmalıdır
Muhafazakar halk kesimi diğer kesimi kendi inancına ve yaşantısına zorlamak istemiyor. Bu konuda öncelikli adım olarak Anıtkabir müze haline getirilmeli, gerekirse yönetimi Kemalistlerden oluşan bir vakfa verilmeli, isteyen ve arzu edenler dilediği kadar oraya gidip ziyaretini, tazimini vs. yapabilmeli; lakin bu tür ritüeller resmi zevata ve halka kesinlikle dayatılmamalı, bir devlet protokolü olmaktan çıkarılmalıdır.
Bilahare M.Kemal’e ait kamusal alanlarda ve resmi dairelerde bulunan bütün heykel, büst, resim vs. kaldırılmalı ve bunların huzurunda tören yapılması uygulamasından vaz geçilmelidir. İsteyen laik yada Kemalist olabilir, evinde ve işyerinde bu görsel ve büstlerden bulundurabilir, istediği gibi tören yapıp tazimde bulunabilir, laikliği ve Kemalizmi istediği gibi savunabilir, ama bunları kimseye dayatamaz!
Bayrak Ve İstiklal Marşı Kemalizmin Sembolü Olmaktan Çıkarılmalı. Anayasa ve yasalar İstiklal Marşı ruhuna uygun olmalı. İki
Her devletin ve halkın kendisini temsil eden bayrağı ve marşı olması normal bir durumdur. Lakin bunların kutsanması ve bir idelojinin sembolü sayılması İslami kaidelere göre kabul edilemez. Bizim bayrağa ve İstiklal Marşına değil, bunların İslam düşmanı Kemalist rejimin sembolü kılınmasına ve kutsallaştırılmasına itirazımız vardır.
Bu nedenle bayrak ve İstiklal Marşındaki 1920’de Türküyle - Kürdüyle tüm halkın kurucu iradesinin benimsediği İslami ve ümmetçi irade, içerik ve semboller ön plana çıkartılarak, halkın, vatanın, devletin ve ümmetin İslami kimliğinin ve birliğinin sembolü olarak, sadece resmi devlet törenleri ile değil, halkın bizzat kendisinin sahiplenmesi sağlanmalı ve tüm İslam ümmetinin ortak değeri haline getirilmesi için çaba gösterilmelidir.
İstiklal Marşı Tüm Halkımıza Ve Ümmete Ait Olmalı
Ordu Mensupları Mustafa Kemalin Değil, Halkın Askerleri Olmalı
Bu amaçla bayrak ve İstiklal Marşı törenlerinin CHP Cumhuriyet Halk Partisinin ilk resmi genel başkanı M.Kemal heykelleri önünde ve bir ibadeti andıran saygı duruşu eşliğinde yapılması uygulaması acilen ve mutlaka iptal edilmeli, İstiklal Marşı halkın gönüllü olarak, saygı duruşu gibi ibadet unsuru taşıyan bir ritüel halinde olmaksızın, kendi arzusuyla söylediği ve dinlediği bir marş haline getirilmelidir.
Bugün 15 Temmuz ülkemiz NATO-FETÖ marifetiyle işgal edilmeye çalışıldı.isgalci Yunan düşmanını denize döktük ama Yunan/Latin alfabesini zorunlu alfabe yaptık adına da Türk Alfabesi yalanını uydurduk... İşgalcilerin dili İngilizceyi fransizcayi zorunlu ders yaptık... Fulbright eğitim sisteminden mankurtlaşmaktan kurtulmak için Ahlak, İslam Dini ve Yaşayan Kuran Resülullah hayatı dersleri zorunlu olmalı istemeyen veliler dilekce vermeli istemeyenlere de sadece Ahlak Dersi zorunlu olmalı.
Türkiye İslam Devleti olarak Osmanlı'nın devamıdır. Türkiye İslam Cumhuriyeti kurulduğunda yeni bir kanun olmadığına göre 1876 kanunlarına 1921 ve 1924 anayasasındaki gibi hatta cumhuriyetin ilaninin 100.yilinda devletin dini islam yeni anayasa da da yer almalı. Laiklik dayatmasıyla islam düşmanlığından ve kemalizm dayatmalarından vazgeçilmeli.
Not. 27 mayıs saat:11'de menderes kabrindeyiz.
30mayıs saat:12'de halife Abdülaziz halife abdülhamid kabrinde fiilî dua basın açıklamasına davetlisiniz
@AdemCevik
@Adaletplatformu @hakbirr seçtiklerinidenetle @ezanplatformu başkanı
SectikleriniDenetle.t.me
Ezanplatformu.t.me adaletplatformu.t.me hakbirr.t.me 05327036115
https://nethaberler.com/dinimiz-ve-devletimizi-isgalci-darbecilerden-korumak-icin-laiklik-ve-kemalizm-tasfiye-edilsin-41337/
Ordu Mensupları Mustafa Kemalin Değil, Halkın Askerleri Olmalı
Bu amaçla bayrak ve İstiklal Marşı törenlerinin CHP Cumhuriyet Halk Partisinin ilk resmi genel başkanı M.Kemal heykelleri önünde ve bir ibadeti andıran saygı duruşu eşliğinde yapılması uygulaması acilen ve mutlaka iptal edilmeli, İstiklal Marşı halkın gönüllü olarak, saygı duruşu gibi ibadet unsuru taşıyan bir ritüel halinde olmaksızın, kendi arzusuyla söylediği ve dinlediği bir marş haline getirilmelidir.
Bugün 15 Temmuz ülkemiz NATO-FETÖ marifetiyle işgal edilmeye çalışıldı.isgalci Yunan düşmanını denize döktük ama Yunan/Latin alfabesini zorunlu alfabe yaptık adına da Türk Alfabesi yalanını uydurduk... İşgalcilerin dili İngilizceyi fransizcayi zorunlu ders yaptık... Fulbright eğitim sisteminden mankurtlaşmaktan kurtulmak için Ahlak, İslam Dini ve Yaşayan Kuran Resülullah hayatı dersleri zorunlu olmalı istemeyen veliler dilekce vermeli istemeyenlere de sadece Ahlak Dersi zorunlu olmalı.
Türkiye İslam Devleti olarak Osmanlı'nın devamıdır. Türkiye İslam Cumhuriyeti kurulduğunda yeni bir kanun olmadığına göre 1876 kanunlarına 1921 ve 1924 anayasasındaki gibi hatta cumhuriyetin ilaninin 100.yilinda devletin dini islam yeni anayasa da da yer almalı. Laiklik dayatmasıyla islam düşmanlığından ve kemalizm dayatmalarından vazgeçilmeli.
Not. 27 mayıs saat:11'de menderes kabrindeyiz.
30mayıs saat:12'de halife Abdülaziz halife abdülhamid kabrinde fiilî dua basın açıklamasına davetlisiniz
@AdemCevik
@Adaletplatformu @hakbirr seçtiklerinidenetle @ezanplatformu başkanı
SectikleriniDenetle.t.me
Ezanplatformu.t.me adaletplatformu.t.me hakbirr.t.me 05327036115
https://nethaberler.com/dinimiz-ve-devletimizi-isgalci-darbecilerden-korumak-icin-laiklik-ve-kemalizm-tasfiye-edilsin-41337/
Siyonist Masonik Dayatmalardan Aileyi Dini Devleti KORU Sabataizm Laisizm Kamalizm YASAKLANSIN
27Mayıs1960⌚11 Mendres kabr
27Mayıs1935 CUMA/pAZAR!
29Mayıs⌚13 Fatih Kabr
30Mayıs⌚12 Abdulaziz Kabr
https://nethaberler.com/dinimiz-ve-devletimizi-isgalci-darbecilerden-korumak-icin-laiklik-ve-kemalizm-tasfiye-edilsin-41337/#
NUR55
https://akasyam.com/mobil/toplumu-cinsiyetsizlestiren-ve-escinselligi-mesrulastiran-dso-turkiyeden-defol-181878/#
!
https://akasyam.com/mobil/ailemizi-ve-devletimizi-korumak-icin-sapiklik-batakligi-kurutulsun-184405/#
27Mayıs1960⌚11 Mendres kabr
27Mayıs1935 CUMA/pAZAR!
29Mayıs⌚13 Fatih Kabr
30Mayıs⌚12 Abdulaziz Kabr
https://nethaberler.com/dinimiz-ve-devletimizi-isgalci-darbecilerden-korumak-icin-laiklik-ve-kemalizm-tasfiye-edilsin-41337/#
NUR55
https://akasyam.com/mobil/toplumu-cinsiyetsizlestiren-ve-escinselligi-mesrulastiran-dso-turkiyeden-defol-181878/#
!
https://akasyam.com/mobil/ailemizi-ve-devletimizi-korumak-icin-sapiklik-batakligi-kurutulsun-184405/#
Siyonizm Darbe Yaptırdı CHP Menderesi ASTIRDI #27Mayıs1960 #27Mayıs1935
https://m.star.com.tr/yazar/darbeyi-abd-yaptirdi-menderesi-inonu-astirdi-yazi-1871685/
#DarbeyeDurDe
ADALETplatformu.t.me
FB.com/AdaletPlatformu
HakBirr.t.me
milliirade.t.me
SectikleriniDenetle.t.me
fb.com/groups/ailehaklari/
Instagram.com/AileHaklari
https://m.star.com.tr/yazar/darbeyi-abd-yaptirdi-menderesi-inonu-astirdi-yazi-1871685/
#DarbeyeDurDe
ADALETplatformu.t.me
FB.com/AdaletPlatformu
HakBirr.t.me
milliirade.t.me
SectikleriniDenetle.t.me
fb.com/groups/ailehaklari/
Instagram.com/AileHaklari
Star.com.tr
Darbeyi ABD yaptırdı, Menderes'i İnönü astırdı!
Haberin detayları için tıklayınız
Siyonizm CHABAD dayatması GLPT sapıklığını terörü maskelemenin KodAdı: TC/#GENDER #TCA #ToplumsalCinsiyet Adaleti/Eşitliği #SOYKIRIM suç
https://www.yenisafak.com/yazarlar/ersin-celik/bir-baska-mesele-truva-atini-icimize-yerlestirdiler-4623498
Uyar
antiGENDERhareketi.t.me
!
@kademorgtr @KademVakif
@RTErdogan
!
https://akasyam.com/mobil/gender-tanimi-din-ahlak-ve-hukuka-aykiri-185234/
@who dsö
@TBMMresmi
Nur55
https://www.yenisafak.com/yazarlar/ersin-celik/bir-baska-mesele-truva-atini-icimize-yerlestirdiler-4623498
Uyar
antiGENDERhareketi.t.me
!
@kademorgtr @KademVakif
@RTErdogan
!
https://akasyam.com/mobil/gender-tanimi-din-ahlak-ve-hukuka-aykiri-185234/
@who dsö
@TBMMresmi
Nur55
Yeni Şafak
Bir Başka Mesele: Truva atını içimize yerleştirdiler | Ersin Çelik
Toplumsal cinsiyet eşitliği ya da artık ideolojisi... Bu kavramı son yıllarda çok fazla duyduk ve tartıştık. Hatta bir dayatma aracına dönüştü. Kulağa sıcak, sempatik ve insani geliyor. Nedir? Sosyal hayatta, kadın ve erkek arasındaki adalet sağlamak gibi.…