Peygamberimizin (sav) cübbe giymesi meselesini 13 senedir anlatıyorum. Cübbe giymenin zaruret olmadığını da anlatıyorum. Cübbenin bölgedeki bir gelenek olduğunu ve peygamberimizin Rumların giydiği tarzda cübbe de giydiğini anlatıyorum. Cübbe giymek de sünnet değil. Cübbe de müslümanlara has bir kıyafet değil.
Yanı sıra, bazılarının kutsallaştırmak için yoğun çaba harcadığı çarşafı da anlattım. Geçen süre zarfında, bunlar çok duyuldu, yayıldı. Birkaç sene sonrasında TV kanallarında, canlı yayınlarda açıkça konuşuldu. "Çarşaf müslüman kadınların kıyafeti değildir" denildi. "Cübbe sadece müslümanların giydiği bir kıyafet değildir, bölgenin geleneği, kıyafet tarzdır ve dünyanın her yerindeki bütün müslümanlar cübbe giymek zorunda değildir" denildi.
Sabah akşam cübbe, sarık, çarşaf deyip duran.... Müslüman ve Türk olduklarını iddia eden ama kodları bozuk Çingeneler olan... Bazıları kendilerini evvelden beri gizli Ermeni olarak gören o çok sayıda bozuk tarikatın mensupları da bu yayınlar karşısında hiçbir şey yapamadılar.
O yıllarda bile o Cübbeli denilen münafık ve Çingene herif dikkate alınacak karşılıklar veremedi. Tam yedi sene sonra, verdiğim mücadele neticesinde artık onların bozuk tarikatları da temelden yıkılıyorken, ben buna sebep olmuşken, tuttu aleyhimde bir canlı yayında zırvaladı.
İlk anda Akademi Dergisi de diyemedi. Adımı da veremedi. Herkes gelip yayınları görünce bunların pis yüzünü görecek, gerçekleri öğrenecek diye çekindi. Sonra gerçek adımı verdi, dergi adını veremedi, mfs diyemedi, salladı, savurdu, küfürler etti. Türlü şeytanlıkları peş peşe denedi yaklaşık 15-20 dakikaya da sığdırdı. Elinde tutarak kameraya bir savcılık dosyası gösterdi. Hepsi yalan, numara çıktı. "Cemaatimiz de bu kişiden davacı olacak. Kendi cemaati de bu kişiden davacı olacak" dedi. Üstüne de sekiz sene geçti, kimse benden davacı olamadı ve olamaz.
O günden beri hala sesi çıkmıyor. Bana bulaşamıyor, cevap da veremiyor.
Sabah akşam cübbe, sarık, çarşaf deyip duran.... Müslüman ve Türk olduklarını iddia eden ama kodları bozuk Çingeneler olan... Bazıları kendilerini evvelden beri gizli Ermeni olarak gören o çok sayıda bozuk tarikatın mensupları da bu yayınlar karşısında hiçbir şey yapamadılar.
O yıllarda bile o Cübbeli denilen münafık ve Çingene herif dikkate alınacak karşılıklar veremedi. Tam yedi sene sonra, verdiğim mücadele neticesinde artık onların bozuk tarikatları da temelden yıkılıyorken, ben buna sebep olmuşken, tuttu aleyhimde bir canlı yayında zırvaladı.
İlk anda Akademi Dergisi de diyemedi. Adımı da veremedi. Herkes gelip yayınları görünce bunların pis yüzünü görecek, gerçekleri öğrenecek diye çekindi. Sonra gerçek adımı verdi, dergi adını veremedi, mfs diyemedi, salladı, savurdu, küfürler etti. Türlü şeytanlıkları peş peşe denedi yaklaşık 15-20 dakikaya da sığdırdı. Elinde tutarak kameraya bir savcılık dosyası gösterdi. Hepsi yalan, numara çıktı. "Cemaatimiz de bu kişiden davacı olacak. Kendi cemaati de bu kişiden davacı olacak" dedi. Üstüne de sekiz sene geçti, kimse benden davacı olamadı ve olamaz.
O günden beri hala sesi çıkmıyor. Bana bulaşamıyor, cevap da veremiyor.
Geçen günlerde Mekke sokaklarının ve insanlarının pislik içinde olduğunu gözler önüne seren bir Youtube videosunu paylaşıp, birkaç kelam da yazarak eklediğimde...
"Arapları sevmek imandandır" diye meşhur ve sahih olmayan hadisi konu etti. Adımı veremeden, açıkça çatamadan, kendince karşılık vermiş oldu güya...
Yine karşılığını gereğince verdim. Araplarla A'rapların aynı kişiler olmadığına dair ayetle delil paylaştım. Arap zan edilenlerin yüzde doksandan fazlasının aslında Çingene olduklarını bir kez daha gözler önüne serdim ve İblis'in yine kahretmesine vesile oldum.
Sonrasında şeytanlıkta İblis ile yarışan o Cübbeli Ahmet, bu yazdıklarıma bir karşılık verebildiyse bile ben görmedim. Biri görüp de bana haber de vermedi. Gören varsa hemen bana haber etsin, ilgileneyim.
"Arapları sevmek imandandır" diye meşhur ve sahih olmayan hadisi konu etti. Adımı veremeden, açıkça çatamadan, kendince karşılık vermiş oldu güya...
Yine karşılığını gereğince verdim. Araplarla A'rapların aynı kişiler olmadığına dair ayetle delil paylaştım. Arap zan edilenlerin yüzde doksandan fazlasının aslında Çingene olduklarını bir kez daha gözler önüne serdim ve İblis'in yine kahretmesine vesile oldum.
Sonrasında şeytanlıkta İblis ile yarışan o Cübbeli Ahmet, bu yazdıklarıma bir karşılık verebildiyse bile ben görmedim. Biri görüp de bana haber de vermedi. Gören varsa hemen bana haber etsin, ilgileneyim.
Şimdi sırada sarık var. Sarık da aynı cübbe gibi, çarşaf gibi, aslında bu Çingenelerin kutsallaştırdığı, bazı insan topluluklarında ise dini/manevi ve siyasi bir mana verilmeden sıradan bir elbise olarak kullanılan bir şey.
Sarığın en temelinde İblis var. Sarığın dünyaya yaygınlaştırılmasında yine İblis'in sadık piyonları olan Çingeneler var.
Adem babamızdan bu güne kadar, peygamberlerin sarıklı olduğuna, sarık sardığına dair rivayetlerin aslı astarı yok.
Meleklerin sarıklı olduğuna dair rivayetler de uydurma ve İblis'in hilesi...
Meleklerin sarıklı olduğuna dair rivayetler de uydurma ve İblis'in hilesi...
Geçmişteki hakiki/samimi islam alimleri arasında sarık sarmayanlar da vardı. Sarık sardığı halde sarığa manevi bir mana yüklemeyenler ve sünnet olarak görmeyenler de vardı. Sarık sarmak istemediği halde, içinde bulunduğu topluma hakikati anlatma imkanı bulamayan ve siyaseten sarık saranları, bulunduğu çevrenin kültürüne uyarak tepki almaktan uzak duranları da vardı.
Gerçek İslam alimlerinin hiçbiri sarığa kıymet vermedi.
Gerçek İslam alimlerinin hiçbiri sarığa kıymet vermedi.
Sarık hakkında güya fetva vermiş ve alim denilen kişilerin yazdıklarına bakıldığında, dünyadan pek haberleri yokmuş, tarih de bilmezmiş gibi bir halleri olduğu anlaşılıyor.
Onlara göre sarık peygamberimizle kullanılmaya başlanmış ve gayr-i müslimler sarık saramazmış.
Hiç araştırmamışlar mı İslam devletine sığınarak yaşayan gayr-i müslimler, sarık İslam adeti ise, neden sarık sarmak için o kadar ısrar etsinler?
Onlara göre sarık peygamberimizle kullanılmaya başlanmış ve gayr-i müslimler sarık saramazmış.
Hiç araştırmamışlar mı İslam devletine sığınarak yaşayan gayr-i müslimler, sarık İslam adeti ise, neden sarık sarmak için o kadar ısrar etsinler?
Sarık, peygamberimiz dünyaya gelmeden binlerce sene öncesinde bile bu dünyada vardı, biliniyordu, takılıyordu/sarılıyordu ama bunu yapanlar müslümanlar değildi.
Sarık Hindistan'daki Sihlerde kutsal görülerek sarılıyor/takılıyor. Bu, hala böyle...
Lakin, bozulmuş Tevrat'a inananlar için de sarık kutsal bir giyecek. Çünkü, bozulmuş Tevrat'ın ana kaynağı da İblis...
Zaten sadece günümüzde değil, epeyi uzun zamandır Yahudiler Yahudi değiller. Çoktan genleri Çingeneleştirildi. Hep ortak nokta İblis, İblis'in Çingeneleştirme faaliyetleri ve o ana damardan hareketle yayılan türlü yalan, kandırma damarları...
Lakin, bozulmuş Tevrat'a inananlar için de sarık kutsal bir giyecek. Çünkü, bozulmuş Tevrat'ın ana kaynağı da İblis...
Zaten sadece günümüzde değil, epeyi uzun zamandır Yahudiler Yahudi değiller. Çoktan genleri Çingeneleştirildi. Hep ortak nokta İblis, İblis'in Çingeneleştirme faaliyetleri ve o ana damardan hareketle yayılan türlü yalan, kandırma damarları...
Bu güne kadar, sarığın sünnet olduğuna dair, dikkate alınır, içi dolu dolu, şüpheden uzak, sorgulama gerektirmeyen hiçbir ilmi izahat hiçbir zaman yapılamamış.
Buna rağmen, hala günümüzde, İslam tarikatı rolü oynayan malum Çingeneler, dini kaynakları/rivayetleri aslından bozarak, zorlaya zorlaya, başka manalara çekmek ve sarığı "sünnet" hatta "İslam şiarı" ilan etmek istiyorlar. Farkında olarak ya da olmayarak iblis'e maşa oluyorlar.
Buna rağmen, hala günümüzde, İslam tarikatı rolü oynayan malum Çingeneler, dini kaynakları/rivayetleri aslından bozarak, zorlaya zorlaya, başka manalara çekmek ve sarığı "sünnet" hatta "İslam şiarı" ilan etmek istiyorlar. Farkında olarak ya da olmayarak iblis'e maşa oluyorlar.
Tıpkı, "Rabıtayı inkar etmek küfürdür" denildiğinde, yanına itibar edilir, içi dolu dolu, şüpheye yer bırakmayan, endişeye sebep olmayan ilmi izahat ve delil getiremedikleri gibi....
Tıpkı, rabıtayı inkar etmek aslında küfür olmadığı yani dinden çıkartmadığı gibi...
Biz ehl-i sünnet müslümanlar arasında çok yaygınlaştırılmış olan "sarık sünnettir ve peygamberimiz de sarık sarmıştır ve İslam büyükleri hatta melekler bile sarıklıdır" inancının hiçbir dini temeli, dayanağı, delili yok.
Tıpkı, rabıtayı inkar etmek aslında küfür olmadığı yani dinden çıkartmadığı gibi...
Biz ehl-i sünnet müslümanlar arasında çok yaygınlaştırılmış olan "sarık sünnettir ve peygamberimiz de sarık sarmıştır ve İslam büyükleri hatta melekler bile sarıklıdır" inancının hiçbir dini temeli, dayanağı, delili yok.
Osmanlının son zamanlarında çarşaf, birden, çok büyük bir hızla yayıldı. Zaten ilim, edep, haya kalmamış, halkın çoğu insanlıktan bile çıkmıştı.
Herkes ilimsiz şekilde, bir yandan da İslam'ı açıkça ret etmeden ve hala müslüman gibi görünmek isteyerek, birbirini taklit ede ede çarşaf giymeyi tercih eder oldu. Yine de çarşaf bütün halka yayılmamıştı.
Herkes ilimsiz şekilde, bir yandan da İslam'ı açıkça ret etmeden ve hala müslüman gibi görünmek isteyerek, birbirini taklit ede ede çarşaf giymeyi tercih eder oldu. Yine de çarşaf bütün halka yayılmamıştı.
Yine Osmanlı'nın son zamanında, o ilimsizlik ikliminde, o kırmızı kırmızı fesler de çok büyük bir hızla yayıldı. Öyle bir hal oluştu ki müslüman olduğunu iddia ederek kafasında kırmızı fes takılı olmayan adamı, müslümandan saymayacak gibi oldular.
Oysa fes de müslüman adeti değildi, kırmızı olması da İblis'in tercihiydi.
Oysa fes de müslüman adeti değildi, kırmızı olması da İblis'in tercihiydi.
Akademi Dergisi
Yine Osmanlı'nın son zamanında, o ilimsizlik ikliminde, o kırmızı kırmızı fesler de çok büyük bir hızla yayıldı. Öyle bir hal oluştu ki müslüman olduğunu iddia ederek kafasında kırmızı fes takılı olmayan adamı, müslümandan saymayacak gibi oldular. Oysa fes…
Bunun benzeri, geçmişte de yaşandı. Peygamberimiz alemi değiştikten, dört halife devri bittikten sonra, müslümanlar çok garip kaldı. O süreçte Ankebut Ağı, ezici bir güçle İslam dinini yok etmek, mümkün olmuyorsa tamamen çarpıtmak, mümkün olmuyorsa kısmen çarpıtmak istedi.
O süreçte sarık, cübbe, uzun sakal ve benzeri konularda yanlış kabullenişler yaygınlaştırıldı.
Hz İsa'ya da aynısı yapılmıştı. Peygamberlik vazifesine devam edebileceği şartlar bırakılmamıştı. Sonunda Allah onu semaya kaldırdı. Hemen peşinden Ankebut Ağı İseviliği neredeyse tamamen bozdu ve hristiyanlığa dönüştürdü. İçine Allah'a ortak koşma inancını bile kattı.
Hak kitap olan İncil Allah'ın korumasında değildi ve İncil'i de Ankebut Ağı bozdu.
Bu ümmete de aynını yapmak istediler ama o kadarını yapamadılar. Kur'an-ı Kerim'i ise Allah korudu, koruyor.
O süreçte sarık, cübbe, uzun sakal ve benzeri konularda yanlış kabullenişler yaygınlaştırıldı.
Hz İsa'ya da aynısı yapılmıştı. Peygamberlik vazifesine devam edebileceği şartlar bırakılmamıştı. Sonunda Allah onu semaya kaldırdı. Hemen peşinden Ankebut Ağı İseviliği neredeyse tamamen bozdu ve hristiyanlığa dönüştürdü. İçine Allah'a ortak koşma inancını bile kattı.
Hak kitap olan İncil Allah'ın korumasında değildi ve İncil'i de Ankebut Ağı bozdu.
Bu ümmete de aynını yapmak istediler ama o kadarını yapamadılar. Kur'an-ı Kerim'i ise Allah korudu, koruyor.
Gerçek peygamberler ve gerçek İslam alimleri, öyle uzun uzun sakallar da bırakmadılar.
Zaten öyle uzun uzun sakal, insan için bir eziyet sebebi. Hayatını zorlaştıran bir şey. Temiz tutması, bakımlı tutması zor. Bu yapılabilse bile insanın davranışlarını, hareketlerini hatta istirahatini zorlaştıran bir şey.
İblis, bütün ümmetlere hemen hemen aynı tuzakları kurdu. Dinden çıkartamayacağını bildiği toplulukların, dini hususlarda aşırı gitmelerini ve yanlış kabullenişlere kapılmalarını sağladı. Onlara da bu tuzakları kurdu.
Şimdi Hindistan'da ineklere manevi bir değer veriyorlar, fareleri dini gerekçelerle besliyorlar ki bunun benzeri binlerce şeyi iblis bilerek isteyerek yaydı, insanları kandırdı, inandırdı.
Zaten öyle uzun uzun sakal, insan için bir eziyet sebebi. Hayatını zorlaştıran bir şey. Temiz tutması, bakımlı tutması zor. Bu yapılabilse bile insanın davranışlarını, hareketlerini hatta istirahatini zorlaştıran bir şey.
İblis, bütün ümmetlere hemen hemen aynı tuzakları kurdu. Dinden çıkartamayacağını bildiği toplulukların, dini hususlarda aşırı gitmelerini ve yanlış kabullenişlere kapılmalarını sağladı. Onlara da bu tuzakları kurdu.
Şimdi Hindistan'da ineklere manevi bir değer veriyorlar, fareleri dini gerekçelerle besliyorlar ki bunun benzeri binlerce şeyi iblis bilerek isteyerek yaydı, insanları kandırdı, inandırdı.
Akademi Dergisi
Gerçek peygamberler ve gerçek İslam alimleri, öyle uzun uzun sakallar da bırakmadılar. Zaten öyle uzun uzun sakal, insan için bir eziyet sebebi. Hayatını zorlaştıran bir şey. Temiz tutması, bakımlı tutması zor. Bu yapılabilse bile insanın davranışlarını,…
Bu kadar şeyi yapmış olan, belki de yüz binlerce senelik şeytanlık tecrübesi olan İblis, bu son ümmete de tuzaklar kurmayacak mıydı?
En alalarını, en uzmanlık seviyesinde, en yüksek bilgi ve tecrübe ile bize, ümmed-i Muhammed'e kurdu.
Hz Mehdi, işte bu nedenle de çok mühim bir kişi. Çünkü ta ahir zamanda dünyaya gelecek ama İslam dinini aslı gibi öğretecek, yayacak, yaşanmasına vesile olacak. Çünkü Ankebut Ağını o yıkacak.
En alalarını, en uzmanlık seviyesinde, en yüksek bilgi ve tecrübe ile bize, ümmed-i Muhammed'e kurdu.
Hz Mehdi, işte bu nedenle de çok mühim bir kişi. Çünkü ta ahir zamanda dünyaya gelecek ama İslam dinini aslı gibi öğretecek, yayacak, yaşanmasına vesile olacak. Çünkü Ankebut Ağını o yıkacak.
Sarığın hz Zülkarneyn tarafından sarılmaya başlandığı, o günden beri sarılır/takılır olduğu bilgisi de doğru değil. Hiçbir kaynağı yok ve uydurma.
Geçmişteki gerçek Türkler de sarık sarmadılar. Saran az bir kısmı da dini bir gerekçe ile sarmadılar. Zaten sarık, aynı uzun sakal gibi, insanın davranışlarını, hareketlerini zorlaştıran bir yük.
Geçmişteki gerçek Türkler de sarık sarmadılar. Saran az bir kısmı da dini bir gerekçe ile sarmadılar. Zaten sarık, aynı uzun sakal gibi, insanın davranışlarını, hareketlerini zorlaştıran bir yük.
📎 Hindistan’da destar ve serpuşun yanında “pagli” ve “safa” gibi adlarla anılan sarık özellikle Sihler için eskiden beri büyük önem arzeden dinî bir zorunluluktur. Başka ülkelere göç eden ve resmî görevlerde çalışan Sihler de sarıklarını başlarından çıkarmazlar.
📎 Bozulmuş Tevrat’ta Hz. Hârûn için yapıldığı söylenen mukaddes esvabın bir unsuru da sarıktır (Çıkış, 28/2-4, 37, 39; 29/6; 39/28; Levililer, 8/9; 16/4). Daha sonra Beytülmakdis bekçilerinin de giymesi emredilen sarık (Hezekiel, 44/18) yahudi geleneğinde kutsal elbisenin bir parçası olarak devam eder (Zekarya, 3/5).