İblis, günümüzde de Ankebut Ağına bağlı etkili ve yetkili kişileri kullanarak, saldırılarına, tuzaklarına devam ediyor.
Zamanında Çingenelerin, bölgedeki farklı ırklara mensup insanlarla evlenmesi neticesinde Ermenilik denilen karışık soy türedi. Sonra bunların arasından tekrar kodu düzgün soylardan insanlarla evlenenler ve genleri nesil nesil düzelmeye başlayanlar oldu.
Günümüzde de Çingene yanı hafiflemiş/azalmış ama diğer ırklardan gelen kodları baskın olmuş, kendini Ermeni bilen insanlar var. İblis hala onların Çingeneleri tasvip etmesini, sahiplenmesini hatta onların Çingenelerle evlenmelerini istiyor. Binlerce yıllık pususunun tamamen bitmesini, tesirsiz hale gelmesini, hayatın olağan akışı içinde genlerin büyük oranda düzelmesini, istemiyor.
Zamanında Çingenelerin, bölgedeki farklı ırklara mensup insanlarla evlenmesi neticesinde Ermenilik denilen karışık soy türedi. Sonra bunların arasından tekrar kodu düzgün soylardan insanlarla evlenenler ve genleri nesil nesil düzelmeye başlayanlar oldu.
Günümüzde de Çingene yanı hafiflemiş/azalmış ama diğer ırklardan gelen kodları baskın olmuş, kendini Ermeni bilen insanlar var. İblis hala onların Çingeneleri tasvip etmesini, sahiplenmesini hatta onların Çingenelerle evlenmelerini istiyor. Binlerce yıllık pususunun tamamen bitmesini, tesirsiz hale gelmesini, hayatın olağan akışı içinde genlerin büyük oranda düzelmesini, istemiyor.
Şu anda Türkiye'de ve etrafındaki çok geniş coğrafyada kendini Ermeni ya da Kürt bilenlerin hiçbiri Ermeni ya da Kürt değil... Çünkü Ermeni ve Kürt diye soylar yok. Bunların ortak kökleri Çingenelik...
Çingenelik haricinde hangi soydan olduklarına bakılacak olursa, bölgede bulunan bütün soyların/ırkların kodları var genlerinde... Çünkü binlerce sene boyunca bölgede bulunan bütün milletlerlerden kız aldılar ve kız verdiler. Aralarında akrabalık oluştu. Ermeni ve Kürt olduğunu zan edenlerin tamamında Türk genleri de var. Ve zaten bunların yaşadıkları genetik sorunların ve devamındaki ciddi idrak ve davranış bozukluklarının sebebi de soylarının bu kadar karışık ve çoğunlukla birbirine uygunsuz olması...
Bu, bilimsel bir mesele... Bu derhal üzerine düşülmesi gereken tıbbi bir mesele... Bu, tarih ilminin hemen üzerine gitmesi gereken bir mesele... Bu, ırkçılık değil, kimsenin ırkına ya da soyuna saldırmak değil.
Kendini Ermeni ve Kürt bilenler de kendilerinin ve soylarından geleceklerin iyiliği için, bu meseleleri konuşmalı, araştırmalı ve çareler aramalılar.
Çingenelik haricinde hangi soydan olduklarına bakılacak olursa, bölgede bulunan bütün soyların/ırkların kodları var genlerinde... Çünkü binlerce sene boyunca bölgede bulunan bütün milletlerlerden kız aldılar ve kız verdiler. Aralarında akrabalık oluştu. Ermeni ve Kürt olduğunu zan edenlerin tamamında Türk genleri de var. Ve zaten bunların yaşadıkları genetik sorunların ve devamındaki ciddi idrak ve davranış bozukluklarının sebebi de soylarının bu kadar karışık ve çoğunlukla birbirine uygunsuz olması...
Bu, bilimsel bir mesele... Bu derhal üzerine düşülmesi gereken tıbbi bir mesele... Bu, tarih ilminin hemen üzerine gitmesi gereken bir mesele... Bu, ırkçılık değil, kimsenin ırkına ya da soyuna saldırmak değil.
Kendini Ermeni ve Kürt bilenler de kendilerinin ve soylarından geleceklerin iyiliği için, bu meseleleri konuşmalı, araştırmalı ve çareler aramalılar.
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
Japon destroyeri denizde mahsur kaldı
Japonya'da Deniz Öz Savunma Kuvvetlerine (MSDF) ait Inazuma destroyeri, Yamaguçi açıklarında yaşadığı pervane hasarı sonrası denizde mahsur kaldı.
Japonya Savunma Bakanlığı açıklamasına göre, destroyerin pervanesi hasar aldı. 190 mürettebatlı ve 4 bin 550 ton ağırlığındaki MSDF destroyeri, olay sonrası denize yakıt sızdırdı. Olayda yara alan olmazken destroyer olay yeri yakınlarına demir attı.
Japonya'da Deniz Öz Savunma Kuvvetlerine (MSDF) ait Inazuma destroyeri, Yamaguçi açıklarında yaşadığı pervane hasarı sonrası denizde mahsur kaldı.
Japonya Savunma Bakanlığı açıklamasına göre, destroyerin pervanesi hasar aldı. 190 mürettebatlı ve 4 bin 550 ton ağırlığındaki MSDF destroyeri, olay sonrası denize yakıt sızdırdı. Olayda yara alan olmazken destroyer olay yeri yakınlarına demir attı.
Doğru, doğru...
Kendileri de uyuşturucudan büyük paralar vuran ve Suriye ile bu sahada da paslaşan İngilizler de söylese, şu sözleri doğru...
İngiltere Dışişleri Bakanlığı: Suriye dünyanın en büyük uyuşturucu ülkesi, Captagon'un en büyük ihracatlarından biri ve rejim ticaretinden on milyarlarca dolar kazanıyor
Kendileri de uyuşturucudan büyük paralar vuran ve Suriye ile bu sahada da paslaşan İngilizler de söylese, şu sözleri doğru...
İngiltere Dışişleri Bakanlığı: Suriye dünyanın en büyük uyuşturucu ülkesi, Captagon'un en büyük ihracatlarından biri ve rejim ticaretinden on milyarlarca dolar kazanıyor
Çok kızmışlar. Yine metafizik saldırılar yapmaya çabalıyorlar. Gülüyorum sadece...
Erkin Öncan da yazamadı zaten Telegram'dan, daha çok gülecektim, yattı o iş...
Erkin Öncan da yazamadı zaten Telegram'dan, daha çok gülecektim, yattı o iş...
Soysuz'u o makamda daha fazla tutamayacaklarının farkındalar ve sanki Soysuz'u CHPKK'liler bitirmiş numarası oynayabilirler. Sansürler nedeniyle mücadelemizden hala haberi olmayan halk tabanını bu şekilde kandırabilirler. Zaten bütün sözde siyasi partiler, sistemin kısımları...
Yine Bohçalı ve MHPKK'nin ömrü de çok kısa, bunu da biliyorlar. Sözde İyi partinin de geleceği olmadığını biliyorlar. Bu nedenle MHPKK'yi bitirenler de Zafer Partisi ve Ümit Özdağ imiş gibi bir görüntü sergilemek isteyebilirler.
O kadar kötü haldeler ki "Asla yapmazlar" denilen şeyleri bile yapmaya kalkabilirler.
Çok uyanık olmak lazım, çok...
Yine Bohçalı ve MHPKK'nin ömrü de çok kısa, bunu da biliyorlar. Sözde İyi partinin de geleceği olmadığını biliyorlar. Bu nedenle MHPKK'yi bitirenler de Zafer Partisi ve Ümit Özdağ imiş gibi bir görüntü sergilemek isteyebilirler.
O kadar kötü haldeler ki "Asla yapmazlar" denilen şeyleri bile yapmaya kalkabilirler.
Çok uyanık olmak lazım, çok...
Erkin, pabucu yarım, çık dışarıya oynayalım 🙂
https://twitter.com/mfahrisertkaya/status/1613288697650360320?s=61&t=C19S5VWLiP8ARBRFhL_lUg
https://twitter.com/mfahrisertkaya/status/1613288697650360320?s=61&t=C19S5VWLiP8ARBRFhL_lUg
Ermeni adına ilk defa M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenen Pers Kralı Darius’un kitabelerinde rastlanır.
Ve asıl ilginç olan nokta şudur ki, Ermeniler kendilerine hiçbir zaman “Ermeni” dememişler, bilâkis kendilerini “Haiklar” olarak adlandırmışlardır.
Ermeni adı, Ermeniler tarafından sonradan benimsenmiş olup, bu isim aslında coğrafi bir bölgeye işaret etmektedir. Bu bölge, Doğu Anadolu Bölgesi’dir.
Çünkü M.Ö. 3. Binyıla ait Akkad çivi yazılı belgelerinde de Doğu Anadolu bölgesine “Armanu” yada “Armenia” denilmekteydi. Demek oluyor ki, Ermenilerin bu bölgeye gelmesinden yaklaşık 1600 yıl önce de Doğu Anadolu Bölgesi “Armenia” adıyla anılıyordu.
İşte Pers Kralı Darius, hakimiyeti altında bulunan ve muhtemelen batıdan göçmen olarak gelen bu yabancılara “Armenia Bölgesinde oturanlar” anlamına “Ermeniler” ismini vermişti.
Şu hususu da özellikle belirtmek isteriz ki, Ermenilerin, adı geçen bölgede kendilerinden önce oturan Urartularla da herhangi bir akrabalıkları söz konusu değildir. Çünkü Urartuların dili Asyanik kökenli olduğu halde, Ermenilerin dili Hint-Avrupai dillerdendir.
Ve asıl ilginç olan nokta şudur ki, Ermeniler kendilerine hiçbir zaman “Ermeni” dememişler, bilâkis kendilerini “Haiklar” olarak adlandırmışlardır.
Ermeni adı, Ermeniler tarafından sonradan benimsenmiş olup, bu isim aslında coğrafi bir bölgeye işaret etmektedir. Bu bölge, Doğu Anadolu Bölgesi’dir.
Çünkü M.Ö. 3. Binyıla ait Akkad çivi yazılı belgelerinde de Doğu Anadolu bölgesine “Armanu” yada “Armenia” denilmekteydi. Demek oluyor ki, Ermenilerin bu bölgeye gelmesinden yaklaşık 1600 yıl önce de Doğu Anadolu Bölgesi “Armenia” adıyla anılıyordu.
İşte Pers Kralı Darius, hakimiyeti altında bulunan ve muhtemelen batıdan göçmen olarak gelen bu yabancılara “Armenia Bölgesinde oturanlar” anlamına “Ermeniler” ismini vermişti.
Şu hususu da özellikle belirtmek isteriz ki, Ermenilerin, adı geçen bölgede kendilerinden önce oturan Urartularla da herhangi bir akrabalıkları söz konusu değildir. Çünkü Urartuların dili Asyanik kökenli olduğu halde, Ermenilerin dili Hint-Avrupai dillerdendir.
Öyle sanıyoruz ki Ermeniler, M.Ö. 8. yüzyılda vuku bulan Trak göçleri neticesinde Anadolu’ya gelmişler ve iki asır göçebe bir hayat yaşadıktan sonra, Urartu Devletinin yıkılmasını fırsat bilerek gelip onların topraklarına yerleşmişlerdi. O halde Ermenilerin Anadolu’daki tarihleri M.Ö. 6. yüzyıldan daha geriye gitmemektedir. Halbuki, çivi yazılı metinlerden öğrenildiğine göre Türkler, M.Ö. 3. Binyılın sonlarından itibaren Anadolu’da mevcutturlar ve Anadolu’nun kaderinde önemli roller oynamışlardır.
Ermeniler, Pers İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Büyük İskender’in daha sonra sırasıyla Selevkosların, Romalıların, Bizanslıların, Selçuklu Türklerinin ve nihayet Osmanlı Türklerinin egemenliğinde yaşamışlardır.
Ermeniler, Anadolu’da yaşadıkları uzun zaman içerisinde hiçbir zaman bağımsız olamamışlar, mütemadiyen himaye altında yaşamışlar ve karşılığında da vergi ödemişlerdir. Fakat şurası gerçektir ki, en iyi muameleyi Türklerden görmüşlerdir. Hatta Osmanlı İmparatorluğu döneminde, kendilerine, devletin üst kademelerinde birçok görevler verilmiştir.
Ancak, özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren emperyalist devletlerin teşvik ve tahrikleriyle, memleket içerisinde karışıklıklar çıkarmaya ve devlet için problem olmaya başlamışlardır. Birinci Dünya Savaşı sırasında ise devlet isyan ederek sivil Anadolu halkını katletmeye başlamışlardır. Osmanlı yönetimi de 27 Mayıs 1915 tarihinde çıkarmış olduğu Tehcir Kanunu ile Ermenileri göçe zorlamıştır. Ermeniler, tehcir sırasında Osmanlı ordusunun yüz binlerce Ermeni’ye soykırım uyguladığını iddia etmektedirler. Halbuki, gerçek bunun tamamen aksini ortaya koymaktadır. Özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde yapılan kazılarda çok sayıda toplu mezarlar ortaya çıkarılmıştır ki, Müslüman Türklere ait olan bu mezarlar, Ermenilerin değil Türklerin soykırıma uğradığının en açık delillerindendir. O halde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Sözde Ermeni soykırım iddialarının gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Soykırıma uğrayanlar Ermeniler değil, Türkler olmuştur.
Ekrem Memiş, Sosyal Bilimler Dergisi
Ermeniler, Anadolu’da yaşadıkları uzun zaman içerisinde hiçbir zaman bağımsız olamamışlar, mütemadiyen himaye altında yaşamışlar ve karşılığında da vergi ödemişlerdir. Fakat şurası gerçektir ki, en iyi muameleyi Türklerden görmüşlerdir. Hatta Osmanlı İmparatorluğu döneminde, kendilerine, devletin üst kademelerinde birçok görevler verilmiştir.
Ancak, özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren emperyalist devletlerin teşvik ve tahrikleriyle, memleket içerisinde karışıklıklar çıkarmaya ve devlet için problem olmaya başlamışlardır. Birinci Dünya Savaşı sırasında ise devlet isyan ederek sivil Anadolu halkını katletmeye başlamışlardır. Osmanlı yönetimi de 27 Mayıs 1915 tarihinde çıkarmış olduğu Tehcir Kanunu ile Ermenileri göçe zorlamıştır. Ermeniler, tehcir sırasında Osmanlı ordusunun yüz binlerce Ermeni’ye soykırım uyguladığını iddia etmektedirler. Halbuki, gerçek bunun tamamen aksini ortaya koymaktadır. Özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde yapılan kazılarda çok sayıda toplu mezarlar ortaya çıkarılmıştır ki, Müslüman Türklere ait olan bu mezarlar, Ermenilerin değil Türklerin soykırıma uğradığının en açık delillerindendir. O halde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Sözde Ermeni soykırım iddialarının gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Soykırıma uğrayanlar Ermeniler değil, Türkler olmuştur.
Ekrem Memiş, Sosyal Bilimler Dergisi
Türkiye'de, Suriye'de, Irak'ta, Güney Azerbaycan'da, ziraata elverişli olan hatta çok verimli olan topraklarda ve ziraata elverişli olmayan topraklarda, piramid sistemine geçmeliyiz.
Bahsettiğim sistemde, yerin üstünden bakılınca kocaman ve piramit şekilli bir çatı görünecek. Yapının çoğu kısmı şeffaf malzemelerden yapılıp güneş ışınlarını içine geçirecek.
Bahsettiğim sistemde, yerin üstünden bakılınca kocaman ve piramit şekilli bir çatı görünecek. Yapının çoğu kısmı şeffaf malzemelerden yapılıp güneş ışınlarını içine geçirecek.
Lakin içine girilince anlaşılacak/görülecek ki içinde ters bir piramit gibi duran bir yapı/kısım/boşluk olacak. Bu kısım, zemin hizasından içeriye, metrelerce aşağıya doğru giden bir şekilde olacak. Kapılardan içeri girilince hemen aşağı doğru giden merdivenler/basamaklar olacak.
20x20 mt, 40x40 mt, 60x60 mt. ya da daha büyük boylarda birkaç standart boy olacak.
Neredeyse her parçası fabrikada ve seri imalat bantlarında imal edilecek. Tarla ya da verimsiz arazide hafriyat yapılacak, çıkartılan toprak kenara konacak. Sonra kazılan yere birkaç TIR'la malzemeler götürülecek. Uygulama sahasında sadece bir gün içinde her şey yapılmış, tamamlanmış olacak. Bu piramitler doğru malzemelerle seri imal edildikleri için hem uygun fiyatlı hem de uzun ömürlü olacaklar.
Neredeyse her parçası fabrikada ve seri imalat bantlarında imal edilecek. Tarla ya da verimsiz arazide hafriyat yapılacak, çıkartılan toprak kenara konacak. Sonra kazılan yere birkaç TIR'la malzemeler götürülecek. Uygulama sahasında sadece bir gün içinde her şey yapılmış, tamamlanmış olacak. Bu piramitler doğru malzemelerle seri imal edildikleri için hem uygun fiyatlı hem de uzun ömürlü olacaklar.
Kocaman piramitlerin, toprağın içine doğru uzayan kocaman kısımlarında, şu resimdekine benzer sistem/basamaklar olacak.
Kapıların iç kısımlarından başlayarak, aşağıya, merkez noktaya kadar, dört bir yandan basamaklar inecek ve bunlar merkezde birleşecek.
Bu basamakların üzerinde, kolayca saksıları yerleştirmeye ve kaldırmaya yarıyacak ek detaylar, sistemler de olacak. Küçük çelik bilyeler bunların yüzeylerine de sabitlenebilir.
Temsili resimdeki saksı konacak basamaklar, yukarı doğru gidiyorlar ve en geniş kısmı en altta... Tarif ettiğim sistemde ise en geniş yer yeryüzü seviyesinde olacak, en dar yer ise en aşağı/dip kısımda olacak.
Böyle derine, dibe doğru giden bir tarz kullanıldığı için, kulanılan yüzey alanı ve bir tarladan alınan mahsül sayısı çokça artacak. Tarlada hafriyat yaparken çıkartılan toprak da saksılarda kullanılacak.
Ayrıca, yerin üstüne kalan piramit kısmı soğuk ve sıcak havayı keserek içeride ideal sıcaklığı sağlayacağı için bir yıl içinde yapılan hasat sayısı artacak. Yaz ya da kış demeden türlü meyveler/sebzeler yetiştirilebilecek.
Kapıların iç kısımlarından başlayarak, aşağıya, merkez noktaya kadar, dört bir yandan basamaklar inecek ve bunlar merkezde birleşecek.
Bu basamakların üzerinde, kolayca saksıları yerleştirmeye ve kaldırmaya yarıyacak ek detaylar, sistemler de olacak. Küçük çelik bilyeler bunların yüzeylerine de sabitlenebilir.
Temsili resimdeki saksı konacak basamaklar, yukarı doğru gidiyorlar ve en geniş kısmı en altta... Tarif ettiğim sistemde ise en geniş yer yeryüzü seviyesinde olacak, en dar yer ise en aşağı/dip kısımda olacak.
Böyle derine, dibe doğru giden bir tarz kullanıldığı için, kulanılan yüzey alanı ve bir tarladan alınan mahsül sayısı çokça artacak. Tarlada hafriyat yaparken çıkartılan toprak da saksılarda kullanılacak.
Ayrıca, yerin üstüne kalan piramit kısmı soğuk ve sıcak havayı keserek içeride ideal sıcaklığı sağlayacağı için bir yıl içinde yapılan hasat sayısı artacak. Yaz ya da kış demeden türlü meyveler/sebzeler yetiştirilebilecek.