Eee çay içmiyor muyuz artık?
Yakında "Halil mfs sofrası" da var inşaallah...
Oturur yemek de yeriz.

Benim az işim var. Şu İblis çıldırdı, etrafım çok kuşatıldı, şunları biraz ezeyim, gelirim tekrar. Yazma hataları kesin vardır, birazdan düzeltirim inşaallah yukarıdaki yazma hatalarını.

Dünyanın tamamında, istisnasız bütün taraflara, Eurofighter savaş jetlerini kullanmayı yasakladım.

Yasak şu andan itibaren geçerli.

Eurofighter savaş jetlerinin imal edilmesini ve hatta bunların bazı parçalarına tedarikçi olunmasını dahi yasakladım.

Bir bütün halinde, son haline gelmiş Eurofighter uçaklarının satılmasını, satın alınmasını da yasakladım.

Bu Eurofighter jetlerini imal etmek, onlara tedarikçi olmak ve Eurofighter jetlerini satmak isteyen herkes, Eurofighter ile alakalı herhangir işin içinde olan herkes, ayrıca ilgili her şirket, her şahıs, her ülke en üst seviyede metafizik sinyale girecek.

Kısa süre sonra bu gezegende Eurofighter diye bir şey bırakmayacağım, kökü kazınacak, kökü... Kimse bunları imal edemeyecek, satamayacak ve Almanya ile diğer Avrupalı ortakları Eurofighter yerine başka savaş jetleri de imal edemeyecek.

Benim ülkeme yan bakanın bile gözünü oymaya, el uzatmak isteyenin bile kolunu kırmaya hatta kopartmaya devam edeceğim. Akıllanmayanın kafasını da kopartacağım.

Ülke görüntüsündeki ve hükumet görüntüsündeki çeteleri, terör örgütlerini, bulundukları ülkelerde, san ki mikrodalga fırında pişiyorlarmış gibi pişirmeye devam edeceğim.

Bu dünyada sömürmeciliği, sadistliği, kötülüğü, hırsızlığı, arsızlığı, masonluğu, satanistliği yok edeceğim. Bu maksatla en başta yok edeceğim ülkelerden biri de Almanya olacak...

Dün ne dediysem bu gün de aynısını söylüyorum ve yarın da aynısını söyleyeceğim.

Duru görülerle çekilmiş dizilerin, filmlerin ne anlattığı beni ilgilendirmiyor. Her şeyin merkezinde/başında olan ve her şeyi değiştirebilecek olan tek kişi benim. Ben, ABD'yi, Rusya'yı, Japonya'yı, Güney Kore'yi, Almanya'yı, İngiltere'yi, hızla şekillenen yeni dünyada hiçbir şeye dahil etmeyeceğim.

Anlattığım gibi Rusya'yı paramparça edeceğim. ABD ise ya kendini parçalayarak yeni ve kriterlere uyan bir devlet yapısına bürünecek ya da ben parçalayarak onu da yok edeceğim. O topraklarda İstanbul ile çok iyi uyuşan yeni bir ya da birkaç devlet tesis edilecek.

Yeni dünyada var olmak ve kazanmak isteyenler masonluğu, satanistliği, ayinciliği, sömürmeciliği, teröristliği, kara paracılığı, cinsiyetsizleştirmeyi, LGBT'yi bırakacaklar. Londra ve Tel Aviv maşası olmayı bırakacaklar.

İşin sonunda kendini yok etmek için büyük bir kararlılık sergilemeye devam eden ABD, kendi halinde istediği kadar sayfa çevirebilir. İstediği kadar kendini kandırıp oyalayabilir.

👆👆 Bütün kaybedenlere gelsin:

Ecel mektubu: https://t.me/AkademiDergisi/103159

Türklere başkentlik yapmış şehirler.

🔗 neyi kaybettiğini hatırla (@neyikaybettik)

📲 @twittervid_bot

Haberiniz olsun ki kanguru çiftliği seferberliği ilan edeceğiz.

Şu andaki Türkiye topraklarında ve çok yakında genişlemiş haliyle Türkiye topraklarında, kanguru çiftlikleri tesis etmek isteyenleri devlet gücüyle destekleyeceğiz. İstanbul merkezli Türkiye'nin kriterlerine uyan dürüst ve gerçek yatırımcıları, kanguru çiftliği tesis etmeye teşvik edeceğiz.

Dinimize göre kanguru eti temiz ve yenebilir. Kangurular çok hareketli ve sağlıklı hayvanlar. Söz konusu kanguru çiftliklerinde aranan şartlar için asgari sınırlar/şartlar belirlenecek ve çiftlik sahipleri sınırları gözeterek çiftlikler tesis edince, kangurular yine tabiattaki gibi hareketli, temiz, sağlıklı olacaklar.

Bu sayede tabiatta yetişen kangurularda olduğu gibi, çiftliklerde yetişen kangurularda da etleri az yağlı, bol vitaminli ve proteinli olacak.

Türkiye'de ve bölgede, insanların yetersiz beslenme sorunlarını çözerken, yetersiz beslenmenin sebep olduğu onlarca vahim toplumsal sorunları ve tıbbi sorunları ve bitmek bilmeyen harcamaları, iş gücü kayıplarını ve dolayısıyla enflasyon sorununu çözerken, kanguruları da tercih edeceğiz.

Türkiye'de ve bölgede kanguru eti girmeyen hane bırakmayacağız.

Konuyu derinlemesine çalışanlar göreceklerdir ki çok sayıda besici için kanguru yetiştirmek, koyun yetiştirmekten bile daha kazançlı, daha kolay, daha az riskli olacaktır.

Bir tavşan kadar boylarda olan kanguru cinsleri olduğu gibi, iki metre boyunda ve 90 kg. ağırlığında bulunan kanguru cinsleri de var. Kanguru cinsleri arasında hiç hoplamayanları da var.

Hangi kanguru cinsini tercih edeceğini bilen ve çiftliğinde hangi şartların mevcut olması gerektiğini bilen besiciler/yatırımcılar için, kanguru beslemek çok kolay, kazançlı ve topluma, devlete çok faydalı bir iş olacaktır.

Kanguruların toplamda on milyonlarcasının tabiatta serbest gezdiği Avustralya'dan, daha şimdiden bile kanguru temin edilmesi bence yerinde bir karar ve davranış olacaktır.

Tavşanlar misali sık yavrulayan, zor yavruluk zamanında yavrusunu karnındaki kesede muhafaza eden, her türlü zarardan koruyan, bu süreçte besici müdahalesine zaten ihtiyaç bırakmayan, durmadan yavrulayan, önceki yavruları birkaç aylıkken bile yeni doğan yavrusunu idare etmede ve hayatta tutmada hiç zorluk yaşamayan, 20 yıldan fazla yaşayan, eti çok sağlıklı ve besleyici olan, derisi de ayrıca değerlendirilen kangurular, besicilik için öncelikle tercih edilmesi gereken hayvanlar arasındalar.

📎 Enok’un Kitabı[1] dinler tarihinin en ilginç metinlerinden biridir. İçinde anlatılanlar birçok kişiye bir bilimkurgu kitabı okuyor izlenimi verse de Enok’un Kitabı, Yahudi mistisizminin temel taşlarından biridir.

📎 Enok’un Kitabı, önceleri bizim “Eski Ahit” ya da yanlış olarak “Tevrat” diye adlandırdığımız
Tanah’ın[2] Apokrif kitaplarından biri olarak kabul ediliyor olsa da sonradan “kaybolmuştur.” Bu “kayboluş”un nasıl olduğu bilinmemektedir.

📎 Bu kayboluşun nedenlerini anlamak için öncelikle Apokrif Kitap kavramına bakmak gerekmektedir. Apokrif kitaplar, Yahudi dini külliyatında bulunduğu halde Tanah’a dahil edilmemiş olan kitaplardır.

📎 Apokrif sözcüğü Yunanca’dan gelmekte olup, “saklı”, “gizli” anlamını taşımaktadır. Apokrif sözcüğü daha çok Protestanlar tarafından
kullanılmakta olup, Katolikler genelde, Kitab-ı Mukaddes’e dahil edilmeyen bu kitaplar için “deuterokanonik” sözcüğünü kullanırlar.

📎 Yahudi dini külliyatında olan kitapları Tanah’a kimler, nasıl ve hangi kıstaslara göre seçmişlerdir bir bilgimiz yoktur, ancak bildiğimiz Tanah’ın MS 90 yıllarında artık saptanmış olduğudur. Hıristiyanlar ise bu kitaplarla daha sonra ilgilenmiş ve Kitab-ı Mukaddes dördüncü asırdan sonra şekillenmeye başlamıştır.

İşte bu şekillenme ve bir araya toplanma sürecinde bol bol duru görü kullanılmış. Duru görüde görülenlerin tabir edilmesi gerektiği de bilinmiyormuş. Neticede hristiyanların ve yahudilerin içinde bulunduğu dini kaos daha da derinleşmiş. Duru görü ile dini hakikatleri bulma gayreti faydalar değil, daha vahim manevi ve dolayısıyla maddi zararlar vermiş. Nice katliamın, savaşın, acının sebepleri arasında bu duru görü verileri de olmuş.