Alihan Kuriş'in, Osmanlı'yı içten yıkan adamlardan biri olan ve İngiliz casusu olduğu kesinlikle bilinen Mustafa Reşid Paşa'nın torunu olduğu da kesin bilgi. Soy, bağlantılar, kayıt altına alınmış şekilde gözler önünde...
İhanet açıkça gözler önünde...
Bunlar yalan olsaydı, aslanlar gibi çıkarlardı karşıma ve "Sen ne saçmalıyorsun" derlerdi. Seneler geçiyor, her kısmına dair toplamda yüzlerce sarsıcı yayın yapıyorum ama biri bile gık diyemiyor.
Tuhaf olan şu ki milli güvenliğimizle alakalı kurumlar da yerinden kıpırdamıyor. Vazifesini yapmıyor. Çünkü Londra, çünkü masonlar mani oluyorlar.
İhanet açıkça gözler önünde...
Bunlar yalan olsaydı, aslanlar gibi çıkarlardı karşıma ve "Sen ne saçmalıyorsun" derlerdi. Seneler geçiyor, her kısmına dair toplamda yüzlerce sarsıcı yayın yapıyorum ama biri bile gık diyemiyor.
Tuhaf olan şu ki milli güvenliğimizle alakalı kurumlar da yerinden kıpırdamıyor. Vazifesini yapmıyor. Çünkü Londra, çünkü masonlar mani oluyorlar.
O bahsettiğim hakime Gülperi Güneş'in de adı ve soy adı şifreleme...
O da sistemin mensubu...
İstiklal mahkemeleri zamanında da böyle oldu, gerçek müslüman Türkleri yargılamadan bile astılar. İdam cezası olsaydı, ben de yargılanmadan, yargısız infaz ile asılmış olacaktım.
Bütün her yolu deneyip beni oyundan atamadıkları için, seneler sonra çok köşeye sıkıştıklarında hastahane kartı oynamayı denediler. Onu da ellerine ayaklarına dolaştırdılar.
O da sistemin mensubu...
İstiklal mahkemeleri zamanında da böyle oldu, gerçek müslüman Türkleri yargılamadan bile astılar. İdam cezası olsaydı, ben de yargılanmadan, yargısız infaz ile asılmış olacaktım.
Bütün her yolu deneyip beni oyundan atamadıkları için, seneler sonra çok köşeye sıkıştıklarında hastahane kartı oynamayı denediler. Onu da ellerine ayaklarına dolaştırdılar.
31 Mart 2024'te de TR'de geçerli, gerçek ve meşru bir seçim yapılmadı.
Kimse, hiçkimse bu sonuçları beklemiyordu. Aday olanlar bile, CHPKK'liler bile, AKPKK'liler bile, basın ve medyanın tecrübeli isimleri bile... Çok sayıda iş adamı bile...
Böyle bir sonuç çıktı, çünkü karşımdaki onlarca hükumet de TR içindeki ve dışındaki mason üstatları da afalladılar, korktular. Tehditlerimi hafife alamadılar. Ne yapacaklarını bilemediler. Kendi aralarında karar ayrılıkları çıktı. İçlerinden bir grup bu sonucun çıkmasını sağladı.
Lakin bu sonuçlar bile büyük oranda hileli sonuçlar. Gerçekten AKPKK belki yüzde üç-beş oranında oy alabilir. Diğerlerinin, MHPKK, BBP, Vatan, Deva, Gelecek'in toplamda yüzde üç bile oyları yok. Bunlar tabela partileri.
TR'de seçime giren bazı partilerin seçime girme yeterlilikleri bile yoktu. Seçim güvenliği de kesinlikle yoktu. Seçime katılma oranı da aşırı seviyede düşüktü.
Şu açıklanan değerlerin bile çoğu gerçek değil ama yine de AKPKK'nin gerçek ve bitik halinin görünmesini istemediler. Onun ve MHPKK'nin oylarını yüksek gösterdiler.
Yeniden Refah Partisi de o oy oranına ulaşmadı. Hem basında ve medyada masonların emirleriyle YRP lehine çok propaganda yapıldı hem de sonuçlar açıklanırken YRP hile ile şişirildi.
Bu seçim, daha önce basın ve medya oyunları ve danışıklı dövüşlerle şişirilmiş olan sözde İyi partinin ve Zafer partisinin tabela partileri olduğunu da gösterdi.
Ben ilk anlardan itibaren, seneler öncesinden beri, Meral Akşener'in yüksek oyu olmadığını, barajı da geçemeyecek olduğunu, çok dip seviyede oyları olduğunu yazdım, söyledim durdum. Zafer partisinin de şişirme olduğunu, balon olduğunu, danışıklı dövüşen bir parti olduğunu, kara paracı çetesi olduğunu yazdım durdum. Sonuçlarda gereğince hile yapılmadığında bunların rezil halleri biraz da olsa gözler önüne çıkmış oldu.
Kimse, hiçkimse bu sonuçları beklemiyordu. Aday olanlar bile, CHPKK'liler bile, AKPKK'liler bile, basın ve medyanın tecrübeli isimleri bile... Çok sayıda iş adamı bile...
Böyle bir sonuç çıktı, çünkü karşımdaki onlarca hükumet de TR içindeki ve dışındaki mason üstatları da afalladılar, korktular. Tehditlerimi hafife alamadılar. Ne yapacaklarını bilemediler. Kendi aralarında karar ayrılıkları çıktı. İçlerinden bir grup bu sonucun çıkmasını sağladı.
Lakin bu sonuçlar bile büyük oranda hileli sonuçlar. Gerçekten AKPKK belki yüzde üç-beş oranında oy alabilir. Diğerlerinin, MHPKK, BBP, Vatan, Deva, Gelecek'in toplamda yüzde üç bile oyları yok. Bunlar tabela partileri.
TR'de seçime giren bazı partilerin seçime girme yeterlilikleri bile yoktu. Seçim güvenliği de kesinlikle yoktu. Seçime katılma oranı da aşırı seviyede düşüktü.
Şu açıklanan değerlerin bile çoğu gerçek değil ama yine de AKPKK'nin gerçek ve bitik halinin görünmesini istemediler. Onun ve MHPKK'nin oylarını yüksek gösterdiler.
Yeniden Refah Partisi de o oy oranına ulaşmadı. Hem basında ve medyada masonların emirleriyle YRP lehine çok propaganda yapıldı hem de sonuçlar açıklanırken YRP hile ile şişirildi.
Bu seçim, daha önce basın ve medya oyunları ve danışıklı dövüşlerle şişirilmiş olan sözde İyi partinin ve Zafer partisinin tabela partileri olduğunu da gösterdi.
Ben ilk anlardan itibaren, seneler öncesinden beri, Meral Akşener'in yüksek oyu olmadığını, barajı da geçemeyecek olduğunu, çok dip seviyede oyları olduğunu yazdım, söyledim durdum. Zafer partisinin de şişirme olduğunu, balon olduğunu, danışıklı dövüşen bir parti olduğunu, kara paracı çetesi olduğunu yazdım durdum. Sonuçlarda gereğince hile yapılmadığında bunların rezil halleri biraz da olsa gözler önüne çıkmış oldu.
Osmanlı'nın en büyük alimleri arasında isimleri sayılan kişilerin bile çoğu, gerçekten alim denebilecek seviyede ilim sahibi kişiler değillerdi.
Üstelik, bu kişilerin epeyi kısmının itikadı düzgün değildi ve bunlara "sünni müslüman" demek mümkün değildi.
Üstelik, bu kişilerin epeyi kısmının itikadı düzgün değildi ve bunlara "sünni müslüman" demek mümkün değildi.
Meşhur Molla Cami'nin bile itikadı düzgün değildi ve Vahdet-i Vücud'çu bir kişiydi. İbn-i Arabi'nin açtığı/başlattığı bozuk yolun mensubuydu.
Osmanlı'da medreseleri bile bu Vahdet-i Vücud'çu, itikadı bozuk, büyücü, satanist kişiler kurmuşken, devam eden süreçte İslami tedrisat müesseselerini gerçek müslümanlara bırakmaları zaten beklenemezdi.
Günümüzde Türkiye'deki cemaatlerin tamamının gizli Ermenilerin ve gizli Yahudilerin kontrolünde olmasını anlayamayanlar, bu sarsıcı gerçekleri bilmeliler.
Orta Asya Türkleri bu topraklara o tarihlerde belki de göçmeyeceklerdi. Bu kadar aceleyle, kontrolsüzce gelmeyeceklerdi. Onlar oradan buraya sürüldüler, sonra burada ne olduğunu anlayamadan otoritenin kontrolü altına alındılar. Güya İstanbul'u bile feth ettiler. Her şey oyundu. İblis bütün bu oyunları çoktan planlamıştı.
Osmanlı'da medreseleri bile bu Vahdet-i Vücud'çu, itikadı bozuk, büyücü, satanist kişiler kurmuşken, devam eden süreçte İslami tedrisat müesseselerini gerçek müslümanlara bırakmaları zaten beklenemezdi.
Günümüzde Türkiye'deki cemaatlerin tamamının gizli Ermenilerin ve gizli Yahudilerin kontrolünde olmasını anlayamayanlar, bu sarsıcı gerçekleri bilmeliler.
Orta Asya Türkleri bu topraklara o tarihlerde belki de göçmeyeceklerdi. Bu kadar aceleyle, kontrolsüzce gelmeyeceklerdi. Onlar oradan buraya sürüldüler, sonra burada ne olduğunu anlayamadan otoritenin kontrolü altına alındılar. Güya İstanbul'u bile feth ettiler. Her şey oyundu. İblis bütün bu oyunları çoktan planlamıştı.
Yine Osmanlı müfessirleri olarak bilinenlerin çoğu da Ermeni/Çingene kişilerdi.
Zaten on yıldan fazla süredir tekrarla anlattım ki bu Ermeni/Çingeneler ile Yahudi/Çingeneler, Türk rolü oynayarak cumhuriyet denilen rezil sistemi ilan ettikten sonra...
Diyanet İşleri Başkanlığı denilen Hıyanet İşleri Başkanlığını tesis ettikten ve bu yolla da İslam'ı ve müslümanları içeriden çökertme planlarına giriştikten sonra...
Diyanet İşleri başkanlarından hiçbiri gerçek Türk ve müslüman kişilerden olmadı. Neredeyse tamamı gizli/Ermeni Çingeneydi ve şu anki Ali Erbaş da gizli Ermeni/Çingene ve hristiyan bir kişi. Aynı zamanda tescilli FETÖ'cü, tescilli rüşvetçi, dolandırıcı ve yiyici bir kişi...
Osmanlının da çoğu zamanında vaziyet böyleydi. Gizli Ermeni/Çingene kişiler şeyhülislam ve kazasker (kadıasker) oluyorlardı, cahilce işler yaptıkları halde bunlar hakkında yalan hikayeler uyduruluyordu. Çok alim kişiler olduklarına, çok büyük kerametleri görülmüş kişiler olduklarına dair uydurma hikayeler halka yayılıyordu.
Oysa çoğu, oturmasını kalkmasını bile bilmeyen kara suratlı, bozuk şekilli, kıt kafalı, genetik sorunları olan kişilerdi. Onlara kısaca Çingene de diyoruz.
Zaten on yıldan fazla süredir tekrarla anlattım ki bu Ermeni/Çingeneler ile Yahudi/Çingeneler, Türk rolü oynayarak cumhuriyet denilen rezil sistemi ilan ettikten sonra...
Diyanet İşleri Başkanlığı denilen Hıyanet İşleri Başkanlığını tesis ettikten ve bu yolla da İslam'ı ve müslümanları içeriden çökertme planlarına giriştikten sonra...
Diyanet İşleri başkanlarından hiçbiri gerçek Türk ve müslüman kişilerden olmadı. Neredeyse tamamı gizli/Ermeni Çingeneydi ve şu anki Ali Erbaş da gizli Ermeni/Çingene ve hristiyan bir kişi. Aynı zamanda tescilli FETÖ'cü, tescilli rüşvetçi, dolandırıcı ve yiyici bir kişi...
Osmanlının da çoğu zamanında vaziyet böyleydi. Gizli Ermeni/Çingene kişiler şeyhülislam ve kazasker (kadıasker) oluyorlardı, cahilce işler yaptıkları halde bunlar hakkında yalan hikayeler uyduruluyordu. Çok alim kişiler olduklarına, çok büyük kerametleri görülmüş kişiler olduklarına dair uydurma hikayeler halka yayılıyordu.
Oysa çoğu, oturmasını kalkmasını bile bilmeyen kara suratlı, bozuk şekilli, kıt kafalı, genetik sorunları olan kişilerdi. Onlara kısaca Çingene de diyoruz.
Şimdi biraz kaynak karıştıralım...
İsmail Hakkı Bursevi'nin meşhur ve baştacı edilmiş, çok övünülen eseri Ruhul Beyan aslında ne imiş, ona bakalım...
📎 İsmâil Hakkı’nın yetişme döneminde okuduğu kitapların Rûḥu’l-beyân’ın şekillenmesinde büyük tesiri olmuştur. Vaaz ve irşad faaliyetleri münasebetiyle başta tefsirler olmak üzere çeşitli kaynaklardan faydalanarak meydana getirdiği tefsir mecmuaları da bir tefsir yazma hususunda kendisine cesaret vermiştir. Zemahşerî’nin el-Keşşâf’ı, Râzî’nin Mefâtîḥu’l-ġayb’ı, Kurtubî’nin el-Câmiʿi, Kādî Beyzâvî’nin Envârü’t-tenzîl’i, Nesefî’nin Medârikü’t-tenzîl’i, Ebû Hayyân el-Endelüsî’nin el-Baḥrü’l-muḥîṭ’i, Alâeddin Semerkandî’nin Baḥrü’l-ʿulûm’u, Ebüssuûd Efendi’nin İrşâdü’l-ʿaḳli’s-selîm’i gibi tefsirlerle Necmeddîn-i Dâye’nin Baḥrü’l-ḥaḳāʾiḳ ve’l-meʿânî’si, Kevâşî’nin Tebṣıratü’l-müteẕekkir’i, Abdürrezzâk el-Kâşânî’nin Teʾvîlâtü’l-Ḳurʾân’ı, Rûzbihân-ı Baklî’nin ʿArâʾisü’l-beyân’ı gibi tasavvufî tefsirler Rûḥu’l-beyân’ın en önemli kaynaklarıdır. Aziz Mahmud Hüdâyî’nin ve Osman Fazlı Efendi’nin eserleri de Rûḥu’l-beyân’a kaynaklık etmiştir.
İsmail Hakkı Bursevi'nin meşhur ve baştacı edilmiş, çok övünülen eseri Ruhul Beyan aslında ne imiş, ona bakalım...
📎 İsmâil Hakkı’nın yetişme döneminde okuduğu kitapların Rûḥu’l-beyân’ın şekillenmesinde büyük tesiri olmuştur. Vaaz ve irşad faaliyetleri münasebetiyle başta tefsirler olmak üzere çeşitli kaynaklardan faydalanarak meydana getirdiği tefsir mecmuaları da bir tefsir yazma hususunda kendisine cesaret vermiştir. Zemahşerî’nin el-Keşşâf’ı, Râzî’nin Mefâtîḥu’l-ġayb’ı, Kurtubî’nin el-Câmiʿi, Kādî Beyzâvî’nin Envârü’t-tenzîl’i, Nesefî’nin Medârikü’t-tenzîl’i, Ebû Hayyân el-Endelüsî’nin el-Baḥrü’l-muḥîṭ’i, Alâeddin Semerkandî’nin Baḥrü’l-ʿulûm’u, Ebüssuûd Efendi’nin İrşâdü’l-ʿaḳli’s-selîm’i gibi tefsirlerle Necmeddîn-i Dâye’nin Baḥrü’l-ḥaḳāʾiḳ ve’l-meʿânî’si, Kevâşî’nin Tebṣıratü’l-müteẕekkir’i, Abdürrezzâk el-Kâşânî’nin Teʾvîlâtü’l-Ḳurʾân’ı, Rûzbihân-ı Baklî’nin ʿArâʾisü’l-beyân’ı gibi tasavvufî tefsirler Rûḥu’l-beyân’ın en önemli kaynaklarıdır. Aziz Mahmud Hüdâyî’nin ve Osman Fazlı Efendi’nin eserleri de Rûḥu’l-beyân’a kaynaklık etmiştir.
Akademi Dergisi
Şimdi biraz kaynak karıştıralım... İsmail Hakkı Bursevi'nin meşhur ve baştacı edilmiş, çok övünülen eseri Ruhul Beyan aslında ne imiş, ona bakalım... 📎 İsmâil Hakkı’nın yetişme döneminde okuduğu kitapların Rûḥu’l-beyân’ın şekillenmesinde büyük tesiri olmuştur.…
Burada adı geçen kişilerden Kaşanı, Aziz Mahmud Hüdai, Ebussuud efendi kesinlikle muteber kişiler değillerdi. Diğerlerinin de tamamının kocaman sarı kartları var. Kesin bir şey söylemek için daha derin araştırma, inceleme yapılması gerekiyor. Bu yapılır da sonunda temiz çıkarlarsa da çok çok şaşarım
Akademi Dergisi
Şimdi biraz kaynak karıştıralım... İsmail Hakkı Bursevi'nin meşhur ve baştacı edilmiş, çok övünülen eseri Ruhul Beyan aslında ne imiş, ona bakalım... 📎 İsmâil Hakkı’nın yetişme döneminde okuduğu kitapların Rûḥu’l-beyân’ın şekillenmesinde büyük tesiri olmuştur.…
Ayrıca buradan şunu anlıyoruz ki İsmail Hakkı Bursevi, çok yüksek sayıda kaynaktan beslenerek, derleyerek Ruhul Beyanı yazdı.
Çünkü o da aslında gerçek bir alim değildi. Yeterli seviyede değildi. Tefsir ilminde hiç yeterli değildi.
130 ya da daha fazla kitap yazmış, bunları yazabilecek seviyesi de yoktu. O eserlerin de çoğunun derleme olması beklenir. Bu konular da iyice çalışılmalı.
Güya çok büyük ve çok muteber ehl-i sünnet alimi denilen Suyuti de aynı böyleydi. O da zaten Çingeneydi.
Çünkü o da aslında gerçek bir alim değildi. Yeterli seviyede değildi. Tefsir ilminde hiç yeterli değildi.
130 ya da daha fazla kitap yazmış, bunları yazabilecek seviyesi de yoktu. O eserlerin de çoğunun derleme olması beklenir. Bu konular da iyice çalışılmalı.
Güya çok büyük ve çok muteber ehl-i sünnet alimi denilen Suyuti de aynı böyleydi. O da zaten Çingeneydi.
Akademi Dergisi
Ayrıca buradan şunu anlıyoruz ki İsmail Hakkı Bursevi, çok yüksek sayıda kaynaktan beslenerek, derleyerek Ruhul Beyanı yazdı. Çünkü o da aslında gerçek bir alim değildi. Yeterli seviyede değildi. Tefsir ilminde hiç yeterli değildi. 130 ya da daha fazla…
Ruhul Beyan'ın adını kopyalarcasına bir Ruhul Furkan tefsiri yazıldı.
Gizli Ermeni/Çingene tarikatı olan İsmailağa bunu yaptı. Seneler önce ben yazılar yazdım.
"Bırakın şu reklamları. Kimi kandırıyorsunuz? Mahmud Efendi hazretleri dediğiniz kişi on seneden fazladır adını bile bilemiyor. Kafası çoktan gitmiş. Neler neler yaşamış ve yaşıyor. Siz yalanlar anlatıyorsunuz. Mahmud Efendi ile beraber güya tefsir hazırlıyormuşsunuz. Bir de yüksek paraya satıyorsunuz. Bu yaptığınız sahtekarlık. Adını da Ruhul Beyan'dan kopya etmişsiniz" mealinde cümleler kurdum o yayınlarımda...
Hemen sonrasında İsmailağa denilen çukurdaki yobaz Çingeneler, aynı reklamlar yapamaz oldular. Aynı yalanları yazamaz, dillendiremez oldular, o Ruhul Furkan balonu o sene patladı, uçtu, gitti. Şimdi pek adını bile anmak istemiyorlar.
Aslında Ruhul Beyan da geçmişte bunun gibi yazılmış. İsmail Hakkı Bursevi ve çevresindeki Çingeneler, oradan buradan toplama ile güya tefsir hazırlamışlar. Önce Bursa Ulu camiinde İsmail bunları vaz etmiş. Sonra kitaplaştırılmış.
Sonra bu kadar sorunlu bir eser biz mutasavvıf müslümanların güya baş tacı olmuş. Hepsi oyun, hepsi tuzak...
Gizli Ermeni/Çingene tarikatı olan İsmailağa bunu yaptı. Seneler önce ben yazılar yazdım.
"Bırakın şu reklamları. Kimi kandırıyorsunuz? Mahmud Efendi hazretleri dediğiniz kişi on seneden fazladır adını bile bilemiyor. Kafası çoktan gitmiş. Neler neler yaşamış ve yaşıyor. Siz yalanlar anlatıyorsunuz. Mahmud Efendi ile beraber güya tefsir hazırlıyormuşsunuz. Bir de yüksek paraya satıyorsunuz. Bu yaptığınız sahtekarlık. Adını da Ruhul Beyan'dan kopya etmişsiniz" mealinde cümleler kurdum o yayınlarımda...
Hemen sonrasında İsmailağa denilen çukurdaki yobaz Çingeneler, aynı reklamlar yapamaz oldular. Aynı yalanları yazamaz, dillendiremez oldular, o Ruhul Furkan balonu o sene patladı, uçtu, gitti. Şimdi pek adını bile anmak istemiyorlar.
Aslında Ruhul Beyan da geçmişte bunun gibi yazılmış. İsmail Hakkı Bursevi ve çevresindeki Çingeneler, oradan buradan toplama ile güya tefsir hazırlamışlar. Önce Bursa Ulu camiinde İsmail bunları vaz etmiş. Sonra kitaplaştırılmış.
Sonra bu kadar sorunlu bir eser biz mutasavvıf müslümanların güya baş tacı olmuş. Hepsi oyun, hepsi tuzak...
Cübbeli'yi senelerdir tenkit ediyorum, bile bile uydurma hadisleri kullandığı, yaydığı için...
Kaç defa da suç üstü oldu, rezil oldu.
Lakin Osmanlı zamanında bunların dedeleri de böyleydi...
Şimdi kaynağa bakalım, İsmail Hakkı Bursevi Çingenesi ne yapmış...
📎 Rûḥu’l-beyân’da nakledilen hadislerin önemli bir kısmı sahih olmakla birlikte zayıf ve mevzû kabul edilen rivayetlere de rastlanmaktadır. Bu yönüyle eser özellikle hadis âlimleri tarafından eleştirilmiştir. Abdülfettâh Ebû Gudde hadisleri çok defa senedsiz zikreden Zemahşerî, Beyzâvî ve Ebüssuûd gibi müfessirlerin tefsirlerinde zayıf, münker veya mevzû hadisler olduğunu belirttikten sonra İsmâil Hakkı’nın da hadis ilmine âşina olmadığını ifade eder
___
Mevzu hadis: Hadis diye uydurulan sözleri ifade eden terim.
Kaç defa da suç üstü oldu, rezil oldu.
Lakin Osmanlı zamanında bunların dedeleri de böyleydi...
Şimdi kaynağa bakalım, İsmail Hakkı Bursevi Çingenesi ne yapmış...
📎 Rûḥu’l-beyân’da nakledilen hadislerin önemli bir kısmı sahih olmakla birlikte zayıf ve mevzû kabul edilen rivayetlere de rastlanmaktadır. Bu yönüyle eser özellikle hadis âlimleri tarafından eleştirilmiştir. Abdülfettâh Ebû Gudde hadisleri çok defa senedsiz zikreden Zemahşerî, Beyzâvî ve Ebüssuûd gibi müfessirlerin tefsirlerinde zayıf, münker veya mevzû hadisler olduğunu belirttikten sonra İsmâil Hakkı’nın da hadis ilmine âşina olmadığını ifade eder
___
Mevzu hadis: Hadis diye uydurulan sözleri ifade eden terim.
📎 Rûḥu’l-beyân nakil ve derleme yönü ağır basan bir tefsir olup İsmâil Hakkı da bunun farkındadır. Nitekim birkaç yerde eserin “derleme” (cem‘), kendisinin de “derleyen” (câmi‘) olduğunu söyler (I, 370, 409; III, 549; IV, 3). Tefsirin tutulmasının bir sebebi de yapılan nakillerin iyi bir kompozisyonla sunulmasıdır.
📎 1129/1717 de tekrar Bursa’ya dönen İsmail Hakkı aynı yıl, eserlerinde kendisine büyük hürmet duyduğunu belirttiği Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin (ö. 638/1240) kabrini ziyaret amacıyla, Şam seyahatine çıkmış burada eşi ve çocuklarıyla birlikte üç sene kadar kalmış, bu süre içersinde ilim adamlarıyla fikir alış-verişinde bulunmuştur.26 Bu bağlamda İbnü’l-Arabî başta olmak Anadolu topraklarında da vahdet-i vücud fikriyatını benimseyen
tasavvuf büyüklerine karşı aşırı hayranlık beslediği anlaşılan Bursevî’nin27 bu durumu, dünya görüşünün temelleri bağlamında dikkat çekici bir husus olarak kaydedilmelidir.
___
26 Bursevî, Mecmuâi Hakkı, Süleymaniye Ktp., Âtıf Efendi, no. 1504, vrk.
186 a; Aynî, a.g.e, s. 70-75; Mehmet Şemseddîn, a.g.e, s. 176.
27 Benzer bir değerlendirme ve geniş bilgi için bkz., Namlı, a.g.m., s. 103.
tasavvuf büyüklerine karşı aşırı hayranlık beslediği anlaşılan Bursevî’nin27 bu durumu, dünya görüşünün temelleri bağlamında dikkat çekici bir husus olarak kaydedilmelidir.
___
26 Bursevî, Mecmuâi Hakkı, Süleymaniye Ktp., Âtıf Efendi, no. 1504, vrk.
186 a; Aynî, a.g.e, s. 70-75; Mehmet Şemseddîn, a.g.e, s. 176.
27 Benzer bir değerlendirme ve geniş bilgi için bkz., Namlı, a.g.m., s. 103.
📎 Bursevî, tarikatın Hüdâyî sonrası üçüncü kuşak şeyhlerinden olup, Celvetiyye’nin “Hakkıyye” kolunun şeyhi olarak tasavvuf
tarihine geçmiş bir müelliftir.
Tarikatın temel esasları şu üç kavrama sınırlandırılabilir:
1- Tezkiye: “La maksûde illallah” formuyla özdeşleştirilen
kavram, terk-i dünya ile nefsi mâsivâdan arındırmak mefhumunu ifade eder.
2- Tasfiye: “La mahbûbe illallah” formunda ifadesini bulan bu kavram ise, kalbin her türlü mülevvesattan arındırılmasını,
3- Telciye: “La mevcûde illallah” formuyla özdeşleştirilen bu son kavram da, Allah’la bütünleşebilme safhasını işaret etmekte-
dir.
tarihine geçmiş bir müelliftir.
Tarikatın temel esasları şu üç kavrama sınırlandırılabilir:
1- Tezkiye: “La maksûde illallah” formuyla özdeşleştirilen
kavram, terk-i dünya ile nefsi mâsivâdan arındırmak mefhumunu ifade eder.
2- Tasfiye: “La mahbûbe illallah” formunda ifadesini bulan bu kavram ise, kalbin her türlü mülevvesattan arındırılmasını,
3- Telciye: “La mevcûde illallah” formuyla özdeşleştirilen bu son kavram da, Allah’la bütünleşebilme safhasını işaret etmekte-
dir.
Akademi Dergisi
📎 Bursevî, tarikatın Hüdâyî sonrası üçüncü kuşak şeyhlerinden olup, Celvetiyye’nin “Hakkıyye” kolunun şeyhi olarak tasavvuf tarihine geçmiş bir müelliftir. Tarikatın temel esasları şu üç kavrama sınırlandırılabilir: 1- Tezkiye: “La maksûde illallah” formuyla…
Please open Telegram to view this post
VIEW IN TELEGRAM
Akademi Dergisi
Evet... Allah'tan başka hiçbir şey yoktu ama Allah sonra alemleri, insanları, cinleri, hayvanları, bitkileri, her şeyi yarattı, var etti ve varlıkta duruyor. Bunlar madde, bunlar cisim, bunlar yaratıldı, şu anda varlar ve hayal değiller.
Bunlar hayal değil, simülasyon değil. Bunlara hayal/simülasyon diyen kişi müslümanlardan bilinemez, namazı kılınamaz. Müslüman kabristanına gömülemez. Nikahı da sahih olmaz.
Bunlar hayal değil, simülasyon değil. Bunlara hayal/simülasyon diyen kişi müslümanlardan bilinemez, namazı kılınamaz. Müslüman kabristanına gömülemez. Nikahı da sahih olmaz.
Kafalarına, keyiflerine göre tarikat kurdular, sonra onun bir de farklı kollarını kurdular.
📎 Bursevî, Silsile-i Celvetiyye isimli eserinde tarikatın oluşum sürecini sembolik bir anlatımla şu şekilde tasnif etmektedir:
Celvetiyye İbrahim Zâhidî Geylânî (ö: 690) devrinde “hilal”, Muhyiddîn Üftâde (ö: 988) zamanında “ay”, Aziz Mahmud Hüdâyî (ö: 1628) döneminde de “dolunay” sürecini yaşamıştır.
Bursevî’nin bu tasnifi benimsemiş olmasına rağmen tasavvuf tarihi kaynakları tarikatın Aziz Mahmud Hüdâyi döneminde kurumsallaştığını ve özel bir tarikat halini aldığını iddia etmektedirler.31
📎 Bursevî, Silsile-i Celvetiyye isimli eserinde tarikatın oluşum sürecini sembolik bir anlatımla şu şekilde tasnif etmektedir:
Celvetiyye İbrahim Zâhidî Geylânî (ö: 690) devrinde “hilal”, Muhyiddîn Üftâde (ö: 988) zamanında “ay”, Aziz Mahmud Hüdâyî (ö: 1628) döneminde de “dolunay” sürecini yaşamıştır.
Bursevî’nin bu tasnifi benimsemiş olmasına rağmen tasavvuf tarihi kaynakları tarikatın Aziz Mahmud Hüdâyi döneminde kurumsallaştığını ve özel bir tarikat halini aldığını iddia etmektedirler.31
Akademi Dergisi
Please open Telegram to view this post
VIEW IN TELEGRAM
📎 “Bu güzel eserde bulunan bir kısım zayıf hadisler, bazı lüzumsuz yazılar, tutanaksız hikayeler de olmasaydı, cidden bu eser kendi tarzında eşsiz bir tefsir olurdu.”50 şeklinde değerlendirmelere konu olan Rûhu’l Beyân, yüzyılımızda da çeşitli çalışmaların ilham kaynağı olmuştur.
___
50 Bilmen, a.g.e, s. 174; Ateş, a.g.e, s. 244.
___
50 Bilmen, a.g.e, s. 174; Ateş, a.g.e, s. 244.