Ümit Özdağ hala İsrail'e çalışıyor. Hala türlü kara para işleri yapıyor. Hala sözde siyasi teşkilatının içi kara paracılarla, hainlerle, teröristlerle hatta Adnan Oktar'cılarla bile dolu.

Ümit Özdağ ile çetesi, TR için bir milli güvenlik tehtididir.

Ben "İran'dan kimse gelmeyecek, İran'a kimse gitmeyecek" demedim mi?

Oynamak mı istiyorsunuz?
Hoş, haydi oynayalım.

TR'nin dibe vurmuş adalet sistemini hızla iyileştirmek için Mecelle'den açıkça ve bolca istifade edilecek. Bu çalışmalara hemen başlanacak.

Dünyada hala bize örnek diye dayatılan bazı ülkeler bile bunu yaptılar, Mecelle'yi kaynak kabul ettiler. Bazı ülkeler ise bizde kaldırıldıktan sonra bile onlarca sene Mecelle'yi uyguladılar.

Hilafet çağrısı yapmak suç değildir. Fikir ve vicdan hürriyeti kapsamındadır. Bu çağrının meydanlarda yapılması da basın/medya yoluyla yapılması da suç değildir. Yanına bir suç unsuru eklenmediği taktirde, suç değildir ve her meşru imkan/teknik kullanılarak isteyen herkes hilafet çağrısı yapabilir.

Fikri hür, vicdanı hür vatandaşlardan isteyen bu fikre, tercihe, inanca katılır, isteyen karşı durur. Katılmayanlar da medeni surette itiraz ederler. Tartışmalar da yapılabilir. Onlar da karşı mücadele sırasında meydanlarda açıkça çağrılarda bulunabilirler. Yayıncılık imkanlarını da kullanabilirler.

Hukukun gereği budur. Hilafet denince diken batmış gibi yerinden zıplayan, Türk ve müslüman rolü oynaya oynaya Türk ve İslam düşmanlığı yapan kripto çevrelerin yaptıkları suçtur. Vatana ve millete ihanet suçudur. Fikir, vicdan ve ifade hürriyetini bastırma suçudur. Ve bunlar vahim, ağır cezalık suçlardır.

İstanbul barosu adına hilafet karşıtı açıklama yapan baro mensubu kişiler de ağır ceza mahkemelerinde yargılanmayı gerektiren eylemler yapmış kişilerdir. Zaten hiçbiri Türk de değildir.

TR, Londra merkezli olarak dayatılmış olan gayr-i meşru, ideolojik, saçma sapan, art niyetli, haince, büyük haksızlıklara ve hukuksuzluklara sebep olmuş ve olmaya da devam eden, ülkemizdeki hain azınlıkları üste çıkartan, milletimizi kendi vatanında esir eden Adıtürkçülük, laiklik, cumhuriyet, demokrasi gibi uydurma, zorlama değerleri bünyeden derhal söküp atacak.

Fatih Altaylı yalnız ve desteksiz değil. Fatih Altaylı susturulamaz. Fatih Altaylı'ya bulaşmayanlar kendini emniyete almış olurlar.

Konuştuklarının çok büyük kısmına karşıtım. Hala kendisini düşmanım olarak görüyorum. Ne niyetle, neyin peşinde olarak konuştuğuyla, ne kadar samimi olduğuyla da ilgilenmiyorum. Kesin olan şu ki son süreçte TR'ye çok faydalar sağladı. Çok sayıda meselede doğru şeyleri duyurdu, anlattı.

Bu ülkede, doğruları konuşan kim olursa olsun, her türlü imkan ve kabiliyetimi, bağlantımı ve gücümü kullanarak, bütün sahalarda müdahaleler yaparak, onları desteklemeye devam edeceğim. Onları susturmak isteyenleri çökertmeye hatta mümkün oluyorsa imha etmeye de devam edeceğim. Bunlar Araplar olsa da mafyalar olsa da terör örgütleri olsa da iş grupları olsa da devletler olsa da devam edeceğim.

Şimdi herkes Fatih'in etrafından dağılsın ya da herkes çetin çatışmalara hazırlansın.

Selahaddin Demirtaş denilen, gölgesinden bile korkan, vasıfsız, Kürd rolü oynayan piyondan tahrik olmuyorum.

Sahayı ve beni tahrik etmek için başka piyonlar kullanmanızı tavsiye ediyorum. Konuşuyor konuşuyor, karanlığa kurşun sıkmış gibi, hiçbir şeye yaramıyor.

Ha bir de haberiniz olsun, korkuyla atan kalplerinizin atışı/sesi, İstanbul'dan çok net duyuluyor.

Bir de sizin o kullandığınız psikiyatri ilaçlarının ücretini kim ödüyor? TBMM ödüyor mu, az da değil, çok fazla kullanıyorsunuz. Zaten pahalı şeyler. Yine millete mi yüklüyorsunuz, yoksa kara para gelirlerinden hissenize düşenle mi satın alıyorsunuz?

Aranızda korkusuz, bilgili, vasıflı, çalışkan, sağlıklı, aklı başında, planlı, kararlı, sabırlı bir kişi bile yok, bir kişi bile...

Bu hallerinizle siz mi kazanacaksınız bu mücadeleyi? Elinizde biraz kara para geliri kaldı diye, resmi tarafında devlete biraz sözünüz geçebiliyor diye? Hayal aleminde gemiler yüzdürüyorsunuz.

Japonya'dan bile daha beter, daha aciz halde görünüyorsunuz

İsrail'in Filistinli kişilere TR içinde su-i kast yapması ya da yaptırması beni hiç rahatsız etmiyor. Konuyla ilgilenmeyeceğim bile...

Benim duruşum net. TR'de bir tane bile Filistinli bırakmayacağım. Sözde vatandaşlık verilenler dahil, bir tane bile sözde sığınmacı bırakmayacağım.

Gazze'nin tahliye edilmesi, oradaki Filistinlilerin başka yere sürülmesi de beni hiç rahatsız etmiyor. Kongo'ya ya da Moğolistan'a mı kutuplara mı sürülecek, o kısmıyla da ilgilenmiyorum. TR'ye sürülmeyecekler. İran'a, Irak'a, Suriye'ye sürülmeyecekler. Sadece bu kısmı ile ilgileniyorum.

O Gazze meselesini çoktan çökerttim. Bundan sonrasında da TR bu işlere asla bulaştırılmayacak. Filistinlilerin canın cehenneme. Filistin kazanmış görünerek ya da İsrail kazanmış görünerek, bir şekilde derhal bu suni ve danışıklı kriz tamamen kapatılacak. Kapatılması sürecine de TR asla bulaştırılmayacak.

Birkaç gündür yoğunluk arttı, okumalara ve sohbetlere de çok zaman gitti. Mesajlar birikti. Bakamadım, bakacağım. Silmeyin.

Çok ağır büyüler var. Medyumlar da var. Hala ayakta durmaya çabalayan taraflar var. Farkında olun. Ya okuma yapın ya da dinleme yapın. Sinyal gönderin ve huulama yapın. Uzun aralıklar vermeyin, savrulursunuz.

Hala kendine yeterince metafizik koruma sağlayamadığı için istediği kalitede, düzende, kararlılıkta yayınlar yapamayan yayıncılar var. Bu hususta ara ara uyarılar yaptım ama hala kısmi zihin kontrolünde olan, daraltılan, bunaltılan, idrakı kısılan, muhakemesi kısılan, hafızası kısılan, enerjisi çekilen, dikkati dağıtılan, vasıfları kapatılan yayıncılar var.

Gerekli ve yeterli metafizik korumayı sağlayamadıkça, hiçbir projeye başlamayın ya da devam etmeyin. Çünkü metafizik tekniklerle öyle şeyler yapılabilir ki kişi, farkında olmadan düşmanlarına çalışır hale bile getirilebilir.

Reisi TR'ye gelirse, ben bunun hesabını bütün taraflardan soracağım ama en çok ABD ile İsrail'den soracağım. Çok da sert soracağım.

Az sonra...
Çünkü içinde bulunduğu şartların farkında değil o...

Hayal aleminde gemiler yüzdürüyor o...

Hilafetin merkezi yine İstanbul olacak. Bu defa gerçek bir hilafet makamı olacak. İblis'in ve Deccal'ın emri altında bir sözde hilafet makamı olmayacak...

Biz diplomasinin okulunu okumadık. Stajını da yapmadık. Lakin dersini verdik.

Uygulamalı şekilde dünyaya diplomasi dersi verdik, veriyoruz.

Milletler arası ilişkilerde çok sayıda maddenin, yazılı halde duruyorken, uygulanmamasını ve yerine başka kaidelerin geçmesini sağladık. Hala bunu yapıyoruz.

Biz, sadece TR'de değil, dünya genelinde sessiz bir devrim yaptık ve baktık ki hala insanlığın umurunda değil. Şimdi ise gürültülü kısmına çok hızlı geçiş yapmakta olduğumuz süreci hazırlıyoruz.

Birkaç yıldır karşımızda "dünya lideri" denilebilen kimse yok. "Dünyanın önde gelen ülkeleri" denilen şeyler de yok. Bu devrim/devran gürültülü olmak zorunda değildi ama kader, insanların tercihleri, bunlar bizi istemediğimiz kararlara zorladı.

Üzgün değiliz, özür de dilemeyeceğiz. Bazen bir şeyi ayağa kaldırmak için önce iyice yere çalmak gerekiyor.

Bence sorun yok. Kadınları, çocukları kenara alır, sonra savaşırız.

İstediğini yanına alarak gelsin.

"Hülagü Han" dediği CIA, MOSSAD ya da benzerleri falan çıkmasın?

Neyse... Ne çıkarsa çıksın, alsın yanına, gelsin.

Reisi yine gelemedi

İran Cumhurbaşkanı Reisi'nin yarınki Türkiye ziyareti, Kerman kentinde yaşanan terör saldırısının ardından "daha uygun bir zamana" ertelendi.

Böyle akıllı olun. Kimsenin gazına gelmeyin. Biraz içimi döktüm diye... Bu hizmetlerin ilk zamanlarında şartların nasıl olduğunu anlattım, hatırlattım diye... Bu güce nasıl, nerelerden geçerek, yükselerek ulaştığımızı anlattım diye... Olmadık yerlere çekmeyin.

Beni de sahayı da boş yere germeyin, gereksiz çatışmalar çıkartmayın. Lanet gelsin bu sürüye, biz sürüye güvenerek çıkmadık bu sahaya... Ve ben millet denemez bu sürüye yeni yeni lanet etmiyorum. On seneden fazladır sürü diyor, sövüyorum. Birkaç yıldır da lanet ediyorum. Fark şu ki artık düşman taraflar kadar bu sürünün de belasını bulmasını istiyorum ve lanetler yağdırıyorum.

Büyük kalabalıklara da ihtiyacımız yok. Kırk kere düşünün, bir kere karar alın. O Abdullah Gül Çingenesinin gazına da gelmeyin.

Teknofest midir, ne rezilliktir, ne Çingeneliktir, ne oynaklık ve dolandırıcılıktır... Onu da görmek istemiyorum. Tavrım geçmişten beri açıktı, anlamak istemediler. İnat ediyorlar. Çöpe attığım sözde damat üzerinden devam ettirmek istiyorlar.

Onlar inat etsinler, karşılığını sert bulacaklar. Aklı başında taraflar, gruplar, şahıslar, şirketler, herkes uzak dursun o sahtekarlık festivalinden ki ters düşmeyelim.

Lüzumsuz gerginlikler ve çatışmalar oluşmasın.

O Menzil'den İran'a kaçacaklar varsa, hemen şimdi kaçsınlar. Çünkü onlar da çok hadlerini aştılar, çok küstahlaştılar ve yakında kılıç kalkan oynayacağız, şayet oynayabilecek cesaretleri varsa...

Az daha unutuyordum, Hindistan'a kaçabilirler. Ben vatanımda, müslüman rolü oynayan Çingene tarikatları bırakmayacağım. Hepsini imha edeceğim.

TR'de kara paracılığın kökünün kazınması için de Menzil çukurunun kökünün kazınması gerekiyor.

Yine durugörüde gördüklerini doğrudan manasına yorarak, gerçek manasına kabul ederek hata yapmış gibi görünüyorlar.

Deprem, ani, sarsıcı ve mühim gelişme demektir. Ufak ufak depremler yaşanacak da sonra İstanbul'da deprem olacaksa, bu gerçek manasına gelmeyebilir.

Önce nispeten daha ufak ani ve mühim gelişmeler yaşanacağı, sonunda da çok büyük, çok sarsıcı bir ani gelişme yaşanacağı manasına gelir ki bu gördükleri TR'nin yeni lideri ile alakalı.

İstanbul'un batı yakası değil, doğu yakası bu gelişmelerle konuşulacak, bu hususta da hatalı yorumlamalar olduğu kanaatindeyim.

Depremin İstanbul'a tam ortadan vurması, yeri yarması gibi şeyler görülmüşse, bu da gerçek manasına gelmez. Bu, zeminin şartlarının değişmesi demektir ki mevcut bir dengenin değişeceği manasınadır. Yani bu görülen şey yaşanınca mesela siyasi akış, siyasi denge birden ve çok büyük oranda kırılır, akış değişir. Ya da mevcut mali denge, beklenmedik şekilde aniden ve çok büyük oranda kırılma yaşar, değişir. Ya da hem siyasi, hem dini, hem mali dengeler bir anda kırılır, akış değişir.

İstanbul emin bir belde... Dünyada yer altı şehirlerinde gizlice yaşayan uzaylıların teknoloji seviyesinden bile çok çok ileri teknolojik imkanlarla korunan bir şehir. Bu korumanın arkasında Tur-i Sina, Tabut-u Sekine bile var. Bunların, dünyanın çekirdeği ile olan ileri seviye bağlantıları, dengeleri bile, İstanbul'un korunmasında tesiri olan şeyler.

Daha önce de ifade etmiştim ki İstanbul, sadece bu korumanın kaldırılması uygun görülen zamanlarda vurulabilir, açık hedef olur. Aksi halde, düşman unsurlar, elektromanyetik silahlarla İstanbul'da suni deprem yapamazlar. Hatta Gölcük'te yaparlar ya da İstanbul'da yapmaya çalışırlarken Gölcük'e seker ama Gölcük merkezli depremin İstanbul'a doğru ilerleyen sarsıcı tesiri, bilimsel olarak izah edilemeyecek şekilde büyük oranda söner. İstanbul korunur.

İstanbul'daki bu koruma, maneviyatla alakalı. Maneviyat büyüklerinin kararlarına bağlı, bu korumanın ne zaman kaldırılacağı ve düşman saldırılarına izin verileceği...

Gelelim şu meşhur ve çok tartışılan Millenium Challenge 2002 tatbikatına...

"Bin yılın meydan okuması" dediler, çünkü gelecekteki en az bin yıl için dengeleri değiştirecek büyük bir şeyin yaşanacağını biliyorlardı.

Geçenlerde konumuz oldu burada... Duru görü ile çalışarak onlarca sene önce roman ya da çizgi roman ya da çizgi film ya da dizi ya da film çektiler ve çekiyorlar. Hatta The Economist'i ve kapaklarını bile durugörüden istifade ile yayınlıyorlar. Her yerde durugörü kullanılarak üretilmiş, geliştirilmiş bir şey var ama halkları bu konuda bilgilendirmediler.

Son olarak "Dünyayı ardında bırak" isimli filmi yayınladılar. Tamamen metafizik istihbarata dayalı bir film olduğu, sıradan izleyicinin o filmden hiçbir şey anlayamayacağı hususunda çok şeyler yazdım. Bu Telegram kanalının geçmişinde ve www.mfs.tv adresindeki web sitemde duruyor bu yayınlar.

Onlarca senedir hep durugörü ile ve rüya tabirleri ile, kendi ifadeleriyle kahinlikle, geleceği görmek istediler.

Gördükleri, bildikleri şeyler arasında TR'nin gerçekten hür bir devlet olacağı, bir liderin çıkıp TR'yi kurtaracağı, ardından bütün bölgeyi kurtaracağı vardı. Ahir zamana dair hadislerin de doğru, isabetli olduğunu biliyorlardı, İslam düşmanı kaldıkları halde...

O liderin aynı zamanda, gelmesi beklenen Mehdi olduğunu da biliyorlardı.

İşte Millenium Challenge 2002 tatbikatını da bu kapsamda yaptılar. Çünkü o lider, o tatbikat yapıldığında artık yirmili yaşlarına gelmişti.

Durugörüde ve rüyalarda gördüklerini ne kadar doğru yorumladılar, ne kadarını doğru anladılar, bilemem...

Lakin gördükleri şey İstanbul'da gerçek bir deprem yaşanması, sonra İstanbul başta olmak üzere TR'yi işgal edecekleri değildi.