This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
Deprem devam ediyorken ve elektrikler kesilmişken gökte görülen arklar/ışıldamalar, göğün manyetik alanı ile yerin manyetik alanı arasındaki ani ve çok kuvvetli enerji etkileşmesi nedeniyle oluşuyor. Bunlar, sadece suni depremlerde böyle peş peşe ve çok kuvvetli/parlak oluyor.
Aksi yöndeki bilgiler resmi makamlarca yayılsa bile kesinlikle itibar etmeyin.
Aksi yöndeki bilgiler resmi makamlarca yayılsa bile kesinlikle itibar etmeyin.
Riskli illerde gerekiyorsa bütün askerlerimiz çadırlarda kalacaklar ama riskli görülen binalarda kalmayacaklar. Bu hususta en ufak ihmal ve gevşeklik olmayacak.
Suriye'de de çok sayıda suni deprem yapmaya çalışacaklar. Devam eden süreçte depremzede adı altında çok sayıda Suriyelinin Güneydoğu sınırlarımızdan ve en çok da Hatay'dan ülkemize girişlerini sağlamaya çalışacaklar.
Suriye'de katliamlar yapsalar bile hiç kimseyi Türkiye sınırlarından içeri kabul etmeyeceğiz. Çok meraklı ise İsrail kendisi alsın, baksın, yardım etsin. ABD de onları alıp götürebilir.
Şu andan itibaren Suriye'ye sözde yardımların Türkiye üzerinden, sınırlarımızdan geçirilerek yapılmasına da izin vermeyeceğiz. Suriye'ye havadan ve denizden yardımları kolayca ulaştırmanın hiçbir zorluğu yok ve daha kolay olanı da bu aslında...
Suriye'de katliamlar yapsalar bile hiç kimseyi Türkiye sınırlarından içeri kabul etmeyeceğiz. Çok meraklı ise İsrail kendisi alsın, baksın, yardım etsin. ABD de onları alıp götürebilir.
Şu andan itibaren Suriye'ye sözde yardımların Türkiye üzerinden, sınırlarımızdan geçirilerek yapılmasına da izin vermeyeceğiz. Suriye'ye havadan ve denizden yardımları kolayca ulaştırmanın hiçbir zorluğu yok ve daha kolay olanı da bu aslında...
Dikkatimizi Hatay'a ve bölgeye verirken, İstanbul'u, bütünüyle Marmara'yı, Ege bölgesini ve Kara deniz bölgesini boşlamayacağız. Tedbirsiz olmayacağız. Bir kez daha tekrar ediyorum ki Konya için de risk çok yüksek. Bolu/Düzce ve İzmit ile Tekirdağ için de çok yüksek.
Akademi Dergisi
Memleketi saran fırtına Bundan 6-7 ay önce, cezaevinde iken ben de bir rüya görmüştüm. Kapalı bir mekandayım. Sanki büyük bir fabrikanın çok büyük, tek katlı ve ortasında kolonlar olmayan kısmı kullanım dışı bırakılmış da ben oradayım. Hangar gibi desem…
Çok büyük ihtimalle şu rüya yaşanıyor, gerçekleşiyor.
(26 Nisan 2020)
(26 Nisan 2020)
O rüyamı hala bu gün görmüş gibi hatırlıyorum. Devasa bir mekanın içindeydim ama iki adım öteyi bile göremiyor, seçemiyordum. Zifiri karanlıktı. Çok tedirgindim, daralıyordum. Lakin bulunduğum binanın tek katlı olduğunu, uzun yanının çok çok uzun olduğunu, ona göre orantılı genişliği olduğunu, hangarlardan çok çok büyük bir yer olduğunu biliyordum rüyada... Sağıma, soluma, yukarı baksam, karanlıktan başka bir şey göremiyordum. Binanın kısımları, duvarları, çatısı bile görünmüyordu.
Sağda, eskiden dükkanlarda çok kullanılan ahşap çerçeveli ama içinin çok büyük bölümü ahşap olmayan, tek kat cam olan kapı vardı. Zayıf, çelimsiz biri bile öyle kapılara bir tekme atsa dağıtabilir. O kadar mukavetmetsiz...
Solunda ondan daha yüksek ve çok daha geniş ve tek parça halinde vitrin camı vardı. O da tek kat camdı, çift cam değildi. O camın sağ yanında, dikine ortalama noktasında (kırmızı işaretli bölgesi) açılma oldu ama dışarıdaki o kadar şiddetli fırtına içeri girmedi. Oysa dışarıda adeta kıyamet kopuyor gibiydi.
Kapının ve çerçevenin olduğu duvarın güney tarafı olduğunu çok net biliyordum rüyada...
Sağda, eskiden dükkanlarda çok kullanılan ahşap çerçeveli ama içinin çok büyük bölümü ahşap olmayan, tek kat cam olan kapı vardı. Zayıf, çelimsiz biri bile öyle kapılara bir tekme atsa dağıtabilir. O kadar mukavetmetsiz...
Solunda ondan daha yüksek ve çok daha geniş ve tek parça halinde vitrin camı vardı. O da tek kat camdı, çift cam değildi. O camın sağ yanında, dikine ortalama noktasında (kırmızı işaretli bölgesi) açılma oldu ama dışarıdaki o kadar şiddetli fırtına içeri girmedi. Oysa dışarıda adeta kıyamet kopuyor gibiydi.
Kapının ve çerçevenin olduğu duvarın güney tarafı olduğunu çok net biliyordum rüyada...
Vazgeçmediler
Eski takipçiler biliyorlar. Yıllardır İzmit Tüpraş tesisi hususunda ikazlar yapıyorum. Ayrıca İstanbul adalar ilçesinde nükleer bombalar bulunduğunu söylüyorum. O nükleer bombalar hala adalar llçesinde var. O İzmit Tüpraş hala nükleer bomba tesirine yakın şiddette patlamaya hazır duruyor. Kapatmadılar o hurda tesisi ve gerekli tedbirleri de almadılar. Zaten tadilat yapmakla düzeltilemeyecek bir halde olduğunu da o vakit söylemiştim.
Bunlar da Maraş merkezli suni afet saldırılarından sonra açıkça sergilenen art niyetler, ihanetler kadar net, açık kasıtlar, ihanetler...
Yıllardır çok sayıda rüyanın tabiri, ayrıca metafizik istihbarat verileri, ayrıca sahada elde edilebilmiş somut istihbaratların satır arası okumaları/değerlendirmeleri, aynı sonucu veriyor.
Bütün Marmara bölgesini, mümkün olmazsa İstanbul'u cayır cayır yakacaklar. Tüpraş o bölgeyi patlamaların basınç tesiriyle moloz yığınına çevirip hem de yakacakken... Marmara'nın diğer bölgelerini nükleer bombalar ve yer altında biriktirdikleri devasa miktarda gazlar yakacak, kavuracak. Bunlar, şiddetli bir depremin ardından yapılacak.
Bu planlardan vazgeçmiş değiller.
Bunları yaparken, öncelikli hedefleri, Türkiye'nin diğer bölgelerinden İstanbul'a ve bütünüyle Marmara bölgesine yardımlar, destekler ulaşmasına mani olmak. Bu nedenle yıpratmak, zayıf düşürmek, moral bozmak, ümitleri yıkmak için farklı bölgelere önden saldırıyorlar. Hep dediğim gibi, nihai hedefleri İstanbul...
Ne yapılacaksa yapılacak, ne kadar ezber bozan kararlar alınacaksa alınacak ve yüz binlerce askerimiz, beraberinde askeri tesislerimiz muhafaza edilecek. Gerekiyorsa riskli olan bütün illerden, en çok da deniz kenarlarındaki illerimizden askerlerimiz daha iç bölgeye çekilecek ama her an deniz kenarındaki illere müdahale edebilecek şartlarda olacak.
Eski takipçiler biliyorlar. Yıllardır İzmit Tüpraş tesisi hususunda ikazlar yapıyorum. Ayrıca İstanbul adalar ilçesinde nükleer bombalar bulunduğunu söylüyorum. O nükleer bombalar hala adalar llçesinde var. O İzmit Tüpraş hala nükleer bomba tesirine yakın şiddette patlamaya hazır duruyor. Kapatmadılar o hurda tesisi ve gerekli tedbirleri de almadılar. Zaten tadilat yapmakla düzeltilemeyecek bir halde olduğunu da o vakit söylemiştim.
Bunlar da Maraş merkezli suni afet saldırılarından sonra açıkça sergilenen art niyetler, ihanetler kadar net, açık kasıtlar, ihanetler...
Yıllardır çok sayıda rüyanın tabiri, ayrıca metafizik istihbarat verileri, ayrıca sahada elde edilebilmiş somut istihbaratların satır arası okumaları/değerlendirmeleri, aynı sonucu veriyor.
Bütün Marmara bölgesini, mümkün olmazsa İstanbul'u cayır cayır yakacaklar. Tüpraş o bölgeyi patlamaların basınç tesiriyle moloz yığınına çevirip hem de yakacakken... Marmara'nın diğer bölgelerini nükleer bombalar ve yer altında biriktirdikleri devasa miktarda gazlar yakacak, kavuracak. Bunlar, şiddetli bir depremin ardından yapılacak.
Bu planlardan vazgeçmiş değiller.
Bunları yaparken, öncelikli hedefleri, Türkiye'nin diğer bölgelerinden İstanbul'a ve bütünüyle Marmara bölgesine yardımlar, destekler ulaşmasına mani olmak. Bu nedenle yıpratmak, zayıf düşürmek, moral bozmak, ümitleri yıkmak için farklı bölgelere önden saldırıyorlar. Hep dediğim gibi, nihai hedefleri İstanbul...
Ne yapılacaksa yapılacak, ne kadar ezber bozan kararlar alınacaksa alınacak ve yüz binlerce askerimiz, beraberinde askeri tesislerimiz muhafaza edilecek. Gerekiyorsa riskli olan bütün illerden, en çok da deniz kenarlarındaki illerimizden askerlerimiz daha iç bölgeye çekilecek ama her an deniz kenarındaki illere müdahale edebilecek şartlarda olacak.
Akademi Dergisi
Hayırlı sabahlar hocam. Bir rüya gordüm sıkıntılı uyandım. Net ve etkisinde kaldığım için size yazıyorum vaktiniz olursa bilgilendirir isiniz. "Sabahın aydınlanmaya basladıgı saat oluyor aynı zanmda kar yagıyor hafif, buyuk kızım dısarı çıkıyor karla oynamak…
"Dünyanın aydınlanma vakti geldi. Bu Türkiye'den başlıyor."
26 Nisan 2020
26 Nisan 2020
Akademi Dergisi
Photo
Rüyada görülen kapı, emniyet meselesidir, sınır emniyeti meselesidir. Kapı ve pencere güney yönündeydi. Türkiye'nin güney sınırlrından yapılmak istenen her türlü işgale set oluyorum ve izin vermiyorum, vermeyeceğim. Seneler öncesinden bu rüya bunu haber verdi. O devasa mekan da Türkiye demek...
Gücümün yetmediği yerlerde maneviyat büyüklerinin himmetleri yetişecek, böylece yine izin vermeyeceğim. Sonu da çok hayırlı olacak.
Çocuklar ise, bu mücadelemle iyiliğin en makbul olanlarından birini yapmam demek. Akıllara sığmaz sevaplar kazanmam demek.
Hiç kimse endişe etmesin, Türkiye'nin varlığına ve birliğine kimse zarar veremeyecek ama Türkiye'deki milyonlarca iki ayaklı taşı da kimse koruyamayacak. Benim zaten onları korumak gibi bir hedefim hiç olmadı, şimdi de yok. Ben iyi insanları koruma endişesiyle hareket ediyorum.
Gücümün yetmediği yerlerde maneviyat büyüklerinin himmetleri yetişecek, böylece yine izin vermeyeceğim. Sonu da çok hayırlı olacak.
Çocuklar ise, bu mücadelemle iyiliğin en makbul olanlarından birini yapmam demek. Akıllara sığmaz sevaplar kazanmam demek.
Hiç kimse endişe etmesin, Türkiye'nin varlığına ve birliğine kimse zarar veremeyecek ama Türkiye'deki milyonlarca iki ayaklı taşı da kimse koruyamayacak. Benim zaten onları korumak gibi bir hedefim hiç olmadı, şimdi de yok. Ben iyi insanları koruma endişesiyle hareket ediyorum.
Afet bölgesinde, en çok da Hatay'da çok yüksek sayıda insan, enkaz kaldırma çalışmaları ile birlikte, enkazlarının başında bekliyordu. En çok da nakit paralarının, kasalarının, ziynet eşyasının kurtarılmasını ve bunları kolluk marifetiyle teslim almayı bekliyorlardı.
Yaptığım yönlendirmeler neticesinde, enkazda kim ne bulursa zapta geçmek ve muhafaza altına almak zorunda da kaldı. Bu da çok hayırlı bir gelişme oldu ve saldırgan/yağmacı, kara paracı ülkeleri zora düşürdü. Bu da saldırgan tarafların hiç işine gelmeyen, uymayan şeylerden biri oldu.
İnsanlar korksunlar, evlerinin enkazlarının yakınında beklemesinler hatta tamamen yıkılmamış evlerine girerek değerli eşyayı almasınlar diye de bu son suni deprem saldırısı yapıldı. Bu defa sebeplerden biri de bu oldu...
Yine bu saldırı ile de korku iklimini tekrar oluşturmaya teşebbüs ettiler. Gün içinde yazdığım son yayınlarda, bölge halkına hitap ederek, bölgeyi asla terk etmemeleri gerektiğine temas da etmiştim. Saldırgan taraflar ise bölgede daha fazla yıkıma sebep olarak... Daha fazla enerji, ısınma, barınma, can kaybetme korkusu gibi sorunlara sebep olarak, bölge halkının bölgeyi terk etmesini istediler.
Bu saldırılarıyla, bir de öfkelendiklerini, güya güçlü olduklarını göstermek, sergilemek istediler. Bölge için devletimizin bütün imkanları seferber edilecek. Elektrik enerjisi sorunları hızla çözülecek. Çok yüksek miktarda çadır da temin edilecek. Doğru noktalarda, doğru kararlarla ve tekniklerle çadır kentler de tesis edilecek. Bölgeye yardım seferberliği de devam edecek.
Bölge terk edilmemeli. Herkes, enkazda tamamen heba olmamış makinelerine, elektronik cihazlarına, ev eşyasına, arabasına, nakit parasına ve ziynet eşyasına da sahip çıkmalı.
Hiçkimsenin şüphesi olmasın ki dünya genelinde Ankebut Ağı, o bölgede canlarını ve mallarını kaybetmiş olan afetzedelerden daha kötü şartlarda. Daha güçsüz, daha parasız, daha ümitsiz hallerde... Ellerindeki son kartı, suni afet silahlarını kullanıyorlar. Yıllardır da bunun böyle olacağını, son şans olarak bunları deneyeceklerini anlattım durdum.
Şu şartlarda afet bölgesinden kaçmak, harptan kaçmak hükmünde... Çünkü bu suni afet saldırılarının bölgeyi işgal etmek amacıyla yapılan öncü saldırılar olduğu kesin... Kadınlar, çocuklar başka yerlere gönderilebilir ama yetişkin erkekler bölgeyi terk edemez. Gerekiyorsa kendi aralarında gece gündüz nöbet tutmaları, yağmalara, resmi makamlar üzerinden yapılacak yağmalara ve hırsızlıklara, bölgeye sözde mültecilerin yayılmasına mani olmalılar.
Yaptığım yönlendirmeler neticesinde, enkazda kim ne bulursa zapta geçmek ve muhafaza altına almak zorunda da kaldı. Bu da çok hayırlı bir gelişme oldu ve saldırgan/yağmacı, kara paracı ülkeleri zora düşürdü. Bu da saldırgan tarafların hiç işine gelmeyen, uymayan şeylerden biri oldu.
İnsanlar korksunlar, evlerinin enkazlarının yakınında beklemesinler hatta tamamen yıkılmamış evlerine girerek değerli eşyayı almasınlar diye de bu son suni deprem saldırısı yapıldı. Bu defa sebeplerden biri de bu oldu...
Yine bu saldırı ile de korku iklimini tekrar oluşturmaya teşebbüs ettiler. Gün içinde yazdığım son yayınlarda, bölge halkına hitap ederek, bölgeyi asla terk etmemeleri gerektiğine temas da etmiştim. Saldırgan taraflar ise bölgede daha fazla yıkıma sebep olarak... Daha fazla enerji, ısınma, barınma, can kaybetme korkusu gibi sorunlara sebep olarak, bölge halkının bölgeyi terk etmesini istediler.
Bu saldırılarıyla, bir de öfkelendiklerini, güya güçlü olduklarını göstermek, sergilemek istediler. Bölge için devletimizin bütün imkanları seferber edilecek. Elektrik enerjisi sorunları hızla çözülecek. Çok yüksek miktarda çadır da temin edilecek. Doğru noktalarda, doğru kararlarla ve tekniklerle çadır kentler de tesis edilecek. Bölgeye yardım seferberliği de devam edecek.
Bölge terk edilmemeli. Herkes, enkazda tamamen heba olmamış makinelerine, elektronik cihazlarına, ev eşyasına, arabasına, nakit parasına ve ziynet eşyasına da sahip çıkmalı.
Hiçkimsenin şüphesi olmasın ki dünya genelinde Ankebut Ağı, o bölgede canlarını ve mallarını kaybetmiş olan afetzedelerden daha kötü şartlarda. Daha güçsüz, daha parasız, daha ümitsiz hallerde... Ellerindeki son kartı, suni afet silahlarını kullanıyorlar. Yıllardır da bunun böyle olacağını, son şans olarak bunları deneyeceklerini anlattım durdum.
Şu şartlarda afet bölgesinden kaçmak, harptan kaçmak hükmünde... Çünkü bu suni afet saldırılarının bölgeyi işgal etmek amacıyla yapılan öncü saldırılar olduğu kesin... Kadınlar, çocuklar başka yerlere gönderilebilir ama yetişkin erkekler bölgeyi terk edemez. Gerekiyorsa kendi aralarında gece gündüz nöbet tutmaları, yağmalara, resmi makamlar üzerinden yapılacak yağmalara ve hırsızlıklara, bölgeye sözde mültecilerin yayılmasına mani olmalılar.
Türkiye'de yeni bir yıkıcı deprem yaşanmadan önce İran'da yaşanırsa, hiç şaşırmayacağım.
Verdiler yine mesajı... Esed karakteri 12 yıl sonra Umman'a gitti.
Batak haldeki İngiltere'nin, İngiltere'den daha berbat haldeki maşalarından biri olan Umman'a... Umman isimli sözde devlete... Bir yandan da İsrail'in arka bahçesi olan Umman'a... Her türlü kara para ve kanlı para işlerinde adi bir maşa olarak kullanılan Umman'a...
Bu tarafta, Türkiye/İstanbul tarafında Ankebut Ağının işleri sarpa sardıkça, sert kayaya çarptıkça, onlar görüntü vermek, mesajlar vermek yolunu tercih ediyorlar. Zavallılar, bunu bir güç gösterisi zan ediyorlar.
Bundan sonra Suriye'nin başında Esed karakteri zaten kalamaz. Ankebut Ağının bütün piyonları Esed'i ve Tayyip'i başta tutmak için çırpınsalar bile tutamazlar.
Bu kadar çaresiz ve zayıf düştüklerini bildiklerinden ötürü böyle sözde ziyaretler, temaslar yaptırıyorlar ve ekranlara oynuyorlar.
Güçlü olsalar, şov, görüntü peşinde olmazlar, icraat yaparlar.
İstanbul ile ters düşen bir diyarda, kimsenin bir otu bile bitmez. Bir tesisi bile çalışmaz. Bir gemisi bile yüzmez. Bir santrali bile elektrik üretemez. Ordular bile kırılır, araçlar bile bozulur, mühimmat bile kendi kendine patlar. Bu dünyada İblis'e bile, uzaylı Deccal'a bile kafa atılır, yumruk atılır, tekme atılır hatta uçar tekme atılır, o risklere bile girilir ama İstanbul'a yan gözle bile bakılmaz. Yan gözle bakan gözsüz kalır. Piyonlarla iş yapmaya kalkanlar piyonsuz, oyunsuz, sahasız kalırlar.
Batak haldeki İngiltere'nin, İngiltere'den daha berbat haldeki maşalarından biri olan Umman'a... Umman isimli sözde devlete... Bir yandan da İsrail'in arka bahçesi olan Umman'a... Her türlü kara para ve kanlı para işlerinde adi bir maşa olarak kullanılan Umman'a...
Bu tarafta, Türkiye/İstanbul tarafında Ankebut Ağının işleri sarpa sardıkça, sert kayaya çarptıkça, onlar görüntü vermek, mesajlar vermek yolunu tercih ediyorlar. Zavallılar, bunu bir güç gösterisi zan ediyorlar.
Bundan sonra Suriye'nin başında Esed karakteri zaten kalamaz. Ankebut Ağının bütün piyonları Esed'i ve Tayyip'i başta tutmak için çırpınsalar bile tutamazlar.
Bu kadar çaresiz ve zayıf düştüklerini bildiklerinden ötürü böyle sözde ziyaretler, temaslar yaptırıyorlar ve ekranlara oynuyorlar.
Güçlü olsalar, şov, görüntü peşinde olmazlar, icraat yaparlar.
İstanbul ile ters düşen bir diyarda, kimsenin bir otu bile bitmez. Bir tesisi bile çalışmaz. Bir gemisi bile yüzmez. Bir santrali bile elektrik üretemez. Ordular bile kırılır, araçlar bile bozulur, mühimmat bile kendi kendine patlar. Bu dünyada İblis'e bile, uzaylı Deccal'a bile kafa atılır, yumruk atılır, tekme atılır hatta uçar tekme atılır, o risklere bile girilir ama İstanbul'a yan gözle bile bakılmaz. Yan gözle bakan gözsüz kalır. Piyonlarla iş yapmaya kalkanlar piyonsuz, oyunsuz, sahasız kalırlar.