Akademi Dergisi
2.13K subscribers
59.8K photos
25K videos
370 files
7.52K links
Çok önemli: Telegram bu kanalı yıllardır sansürlenemektedir. Paylaşımlarımızın Telegram uygulaması içinde yayılmasına izin vermemektedir. Kanaldaki takipçi ve görüntüleme sayıları da gerçek değildir. www.mfs.tv
Download Telegram
Hocam s.aleyküm
Tanıdık bir kasap etin İslami usullere göre kesildiğini ve bütün mesuliyetin kendi üzerinde olduğunu söylüyorsa o kasaptan gönül rahatlığıyla et alıp yiyebilir miyiz?
Karamollaoğlu’dan AKPKK’ye: Demokratik olarak kendi mezarınızı kendiniz kazıyorsunuz!

Sözde Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, “Demokratik olarak kendi mezarınızı kendiniz kazıyorsunuz. Size yanlış yapıyorsunuz diyen herkesi hain ilan ediyorsunuz” sözleriyle AKPKK’yi eleştirdi.
FETÖ’cüleri temizliyoruz adı altında rakiplerini elemine ediyorlar”

Karamollaoğlu;

"Liyakata önem verilmediği için 15 Temmuz darbe girişimi meydana geldi. 15 Temmuz bir felaket sinyali verdi, çok şükür milletimiz ayağa kalktı buna dur dedi. 15 Temmuz bitti mi? Hayır. Geriye kalanları temizlemeye çabalıyorlar. FETÖ’cüleri temizliyoruz adı altında rakiplerini elemine ediyorlar. FETÖ’yle alakası olmayan kişileri FETÖ’cü damgasıyla devletten uzaklaştırıyorlar. Eğer gazeteciyse, muhalif bir yerde duruyorsa onları işlerinden edip hapse atıyorlar. Devlet denetçileri ne oldu? Hepsi kayboldu. Arkadaşlar kusura bakmayın ama siz demokratik olarak kendi mezarınızı kendiniz kazıyorsunuz. Yaptığınız yanlışların görülmesini istemediğiniz için tedbir alamıyorsunuz. Size yanlış yapıyorsunuz diyen herkesi hain ilan ediyorsunuz."
ABD: Google'a kullanıcıların kişisel verilerini izinsiz kullandığı gerekçesiyle dava açıldı

Gerçek sahibi CIA olan Google'ı bünyesinde barındıran Alphabet Inc. şirketine, "akıllı telefonlardaki aplikasyonlar üzerinden kullanıcıların ne yaptığıyla alakalı veri topladığı" gerekçesiyle dava açıldı.

Boies Schiller Flexner avukatlık şirketi tarafından Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) Kaliforniya eyaletinde bulunan San Jose Bölge Mahkemesi'ne yapılan şikayette, izinsiz kişisel verileri kullandığı ve kişisel mahremiyeti ihlal ettiği gerekçesiyle Facebook ve Oracle Corp. gibi diğer dev şirketler de suçlanıyor.

Bireysel bazı müşteriler adına açılan davada söz konusu şirketlerin internete bağlı olmasa dahi aplikasyonlar üzerinden kullanıcıları takip ettiği, izinsiz kişisel veri topladığı bilgisi yer aldı.
'Google, Firebase ile kullanıcıları internete bağlı olmaksızın takip ediyor'

İddialara göre Google, akıllı telefonlarda yer alan "internet ve aplikasyon hareketleri" ya da "mahremiyet kontrolü" gibi seçenekler kapalı olsa dahi "Firebase" adlı veri toplama yöntemiyle, müşterilerine sunduğu reklam ve diğer içerikleri kişiye göre değiştiriyor.

Google ve Alphabet Inc. şirketine, geçtiğimiz mart ayında da ABD'deki tekelleşme müfettişleri tarafından rekabet yasalarına aykırı davrandığı gerekçesiyle inceleme başlatılmıştı.

Google henüz konuyla ilgili bir açıklama yapmazken, iddialara karşı savaşacağını duyurdu.
Azerbaycan: Ermenistan'a ait bir askeri üssü vurduk

Azerbaycan Savunma bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre, Ermenistan'a ait askeri üssün vurularak yok edildiği bildirildi.

Açıklamada, Tovuz bölgesi yönündeki çatışmalarda Ermenistan Silahlı Kuvvetlerinin birim üssünün, Azerbaycan askeri birimleri tarafından nokta atışıyla yok edildiği vurgulandı. Bakanlık, Ermenistan'a ait askeri üssün vurulma anına ilişkin görüntüyü kamuoyuyla paylaştı.
Akademi Dergisi
Avrupa'ya kaçan göçmen çocuklar organ mafyasının eline düşüyor. https://telegra.ph/Avrupaya-ka%C3%A7an-g%C3%B6%C3%A7men-%C3%A7ocuklar-organ-mafyas%C4%B1n%C4%B1n-eline-d%C3%BC%C5%9F%C3%BCyor-07-15
Avrupa'daki kayıp mülteci çocuk sayısı resmi rakamlardan daha fazla

Uluslararası Mülteci Hakları Derneği Başkanı Abdullah Resul Demir, Avrupa Polis Teşkilatı'nın (EUROPOL) hazırladığı raporda 11 bin kayıp çocuktan bahsedildiğini belirterek, bu rakamdan bahsetmenin ciddi bir problem olduğunu söyledi.

https://telegra.ph/Avrupadaki-Kay%C4%B1p-M%C3%BClteci-%C3%87ocuk-Say%C4%B1s%C4%B1-Resmi-Rakamlardan-Daha-Fazla-07-15
Haddi aşıyorsun Zeki Çalışkan!

Arkamdan çevirdiğin binbir türlü planın, pusunun hepsini biliyordum, biliyorum ve hepsini de bozdum.

Yazılarımdaki o iddialarımın somut delillerini savcılıklara ve mahkemelere sunmama mani olmak için beni, TCK 32 kapsamında gözetim süreci için Erenköy Ruh ve Sinir'e sevk ettirdiğinizde, oranın başındaki gizli Hristiyan olan doktor Hüseyin ile neler çevirdiğinizi de biliyordum/biliyorum.

Hüseyin'in senin mensubu olduğun gizli Hristiyan cemaatinin bir mensubu olduğunu da biliyorum. Sürekli irtibatınız olduğunu, sadece benim mevzum için tanışmadığınızı, paslaşmadığınızı, daha önce başkalarına da hukuksuz ve art niyetli şekilde raporlar verdirdiğinizi de biliyorum...

Ne kadar ahmakça ve tedbirsiz şekilde kafa kafaya verdiğinizi ve nasıl açıklar verdiğinizi, deliller bıraktığınızı da biliyorum.
Bunu daha orada iken biliyordum. Bunların somut delillerinin elimde olduğunu, orada doktor Hüseyin'e, doktor Onur üzerinden haber etmiştim. Gizli Hristiyan Onur, kendisinden istenen numarayı oynamaya çalışırken, isteksizdi. Bu kadar zorlama ve hukuksuz şekilde bu işin tutmayacağının, bana rapor vermeye ihtimal bile olmadığının baştan farkındaydı.

Karşısına bir kere geçtim, yarım saat kadar konuştum, adam sanki başka bir dünyaya geçti... Hayatının şokunu yaşadı. Hasmına hayran olma hali yaşıyor ve bunu gizleyemiyordu.

Önünde, savcılıklar ve mahkemelerden temin ettikleri dosyalarım vardı ki o dosyalarda suç unsuru olarak gösterilen yazılarımın, yayınlarımın herhangi bir hukuk devletinde anında temiz eller operasyonu başlatacağını, on senedir Erdoğan'a hakaretten yargılanamadığımı, yargılanmayı çok istediğimi, kendisinin benden asla davacı olamadığını, 2013'ten beri Erdoğan'a hakaret ettiğim iddiasıyla Adnan Oktar'ın marifetiyle oluşturulan bir dosyanın yok edildiğini, bu kapsamda bir savcıda ifademin bile alınamadığını, bir yargılansam yarım saat sonra memleketin ayarının değişmeye başlayacağını, elimde somut deliller olduğunu, o dosyaların oluşması için çırpındığımı, onları sorun değil nimet gördüğümü v.s. hızlıca anlatınca, başı döndü.

Numara oynaması gerektiğini bile unutup şaşkınlıkla "Yaaa, yaaa... Bu şartlarda bir de böyle mi, öyle mi?" gibi konuşmak zorunda kaldı. "Peki Tuncay bey, siz bunları iddia ediyorsunuz da bir de yanında somut deliller yayınlıyorsunuz, bunu nasıl yapabiliyorsunuz?" diye sormaktan kendini alamadı.

Libya'ya silah kaçırılan Amazon isimli sivil kargo gemisini, video görüntüsüne kadar ifşa ettiğimi...

Suriye'de Tayyip'in emriyle MİT'in defalarca kimyasal katliam yapıp her seferinde suçu Esed'in üzerine yıktığının delillerini yıllar önce paylaştığımı...

Hatta Erdoğan'ın Suriye'de mazot kaçakçılığı yaptığının somut görüntülerinin Sputnik'te bile yer aldığını ve aslında suç ya da delilik emaresi gibi gösterilmek istenen iddialarımın saygın basın yayın kuruluşlarında bile haber olduğunu ve benim de bazılarını oralardan aktardığımı...

Elindeki dosyalarımda hiçbir suç unsuru ya da akıl sağlığı şüphesi duyulabilecek bir şey bulunmadığını, yargılanma sürecinde karşımda hukukun ayaklar altına alındığını...

Hep biliyordu... Bu şartlarda ancak Tayyip gibi köşeye sıkışmışlar ve senin gibi hem köşeye sıkışıp hem de kafayı cinsi sapıklıkla, uyuşturucuyla, çift kimlikli yaşamakla, nitelikli dolandırıcılıkla, her gün herkese ayrı bir yüz göstermekle yakmış olanlar bu işi zorlardı. Onur zorlamadı...

Anlattım, açıkladım biraz delilleri nasıl elde ettiğimi ama o ekibimi, sistemimi çözmeye dönük sorular soruyordu, ona da izin vermedim.
Onur bir daha beni karşısına alamadı. Sonraki her aşamada geri durdu hatta kaçtı...

Bak şimdi, buradan biraz geri saralım şu filmi... Ben, altı ay boyunca o hastahaneye ceza evinden götürülüp getirilmişim. Sabah götürülüyorum, öğleden sonra ya da akşam cezaevine geri getiriliyorum. Kutu gibi bir araba... Hükümlü ve tutuklu taşıyan, her tarafı zırhlı gibi çevrilip kapatılmış içine ayrıca metalden küçücük bir iç bölme yapılmış, oraya da altı kişi tıkıştırılan bir araba ile götürülüp getiriliyorduk. Yazın sıcağında etrafı, dışarıyı göremeden sallana sallana gidip geliyorduk. Birkaç sefer sonra beni araba tuttuğunu fark ettim. Halbuki beni hiç araba tutmazdı.

Onlarca defa böyle olmuş, gitmiş gelmişim ama bana hayatıma ya da yayınlarıma dair tek bir soru sorulmamıştı. Hiçbir bilimsel temeli olmayan Roşa testine, tartışmaya açık ve göreceli sorularla dolu olup bilimsel kesinliği olmayan 565 sorulu teste yeniden yeniden sokulmak isteniyordum. İtiraz ettim... "Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz? Benden delil isteyin, mahkemeler isteyemediler, size getireyim, hemen bitsin bu iş burada?" deyince, susup durdular. Zorladılar durdular. Çoktan "Herhangi bir akıl sağlığı sorunu yoktur" demeleri gerekiyordu. Benim sinirlerimi zorlayıp bana hırçın tavırlar sergiletip bunu bahane ederek ilaç dayatmak ve önce gerçek psikiyatrik ilaçlarla süreci başlatıp da sonra işimi bitirecek ilaçlar vereceklerdi. Büyük bir ekip bunun böyle olmasını istiyordu, herkesi, her aşamayı takip ediyorduk ama sen o zaman da haddi çokça aşanlardan oluyordun Zeki Çalışkan...
Sonra tamamen hukuksuz şekilde mahkemeler/hakimler de ayarlanarak ve özellikle 39. Asliye ceza mahkemesi kullanılarak hastahaneye yatış kararı verildi. Benim önümde, benden önce yatış kararı verilmiş ve sıra bekleyen yüzlerce kişi vardı. Ceza evinde sırf hastahane işlerine bakan, sürekli bunlarla ilgilenen bir kaç ceza infaz memuru vardı. Gide gele aramızda biraz tanışıklık olmuş ve sohbetlerimiz de olmuştu. Bu kişiyi konuştururken "Senin yatış verilecek bir halin yok. Sana yatış veremezler. Verseler bile Bakırköy Ruh ve Sinir birbuçuk sene sonrasına gün veriyor. Bu Erenköy ise gün bile veremiyor. Sistem kilitlenmiş, yer yok, yatak yok" dedi. Diğerleri de aynı şeyleri anlatıyordu. Lakin ben kendimi yıldırım hızı ile hastahane sürecinde buldum Zeki? Arka planını buradan anlatmama gerek var mı, zaten işin içindeki kişilerden biri de sensin?

Haftada bir, tekrar tekrar intihara teşebbüs eden onlarca kişi aylardır sıra bekliyordu da Zeki, ömrü boyunca hiç kimseye zarar vermemiş, tek bir kontrolsüz hali görülmemiş, kendine tek bir çizik bile atmamış, uyuşturucuyu geç de ömrünce bir dal sigara bile içmemiş, alkollü içeceklerin adını, tadını, rengini bile bilmemiş ben, kendimi mahkemenin yatış kararından günler sonra hastahanede buldum.

Yatışa götürüldüm, 20 günden fazla kutu gibi, it bağlasan durmaz bir yerde hiçbir test, mülakat, tıbbi aletlerle bir ölçme/tarama yapılmadan orada tutuldum. Her şey yine hukuk dışı, normal dışı sürüyordu. Yatırıldıktan birkaç gün sonra, işte yukarıda anlattığım doktor Onur görüşmesi yaşandı. Yarım saat kadar sürdü, o şoku yaşadılar ve beni öylece bıraktılar. İşlem yapamadılar, taburcu edemediler, rapor veremediler ama üstten gelen baskıları da ezemediler. Bocaladılar... Bundan sonra Onur oyundan çıkmak istedi...

Yaklaşık 20 gün oluyordu, hiçbir şey yapıldığı yoktu, doktor bir muhatap arıyorum, yok. Hukuki muhatap arıyorum, yok... İnfaz memurları şaşkın, orada nöbet tutan jandarma personelleri şaşkın... Adamlar gelip gidip "Yahu sen hala burada mısın, senin hiçbir sorunun yok. Seni niye burada tutuyorlar" deyip duruyorlardı. Hepsi şahitlerim, davalarda dik duracaklar... İsimlerini, soy isimlerini de verdiler ve "Ne gördüysem anlatacağım kardeşim" dediler. Hatta hastahane hemşirelerinden de çok temiz niyetli, sizler gibi şeytanlaşmamış çok sayıda kişi de şahitlik yapacaklarını ifade ettiler. Hatta bunlardan ikisi, doktor Onur'un, doktor Vedat'ın bana nasıl yalanlar söylediğini, arka planda aynı konuları kendilerine nasıl başka anlattıklarını, kendilerine nasıl yalanlar söylendiğini meydana çıkarttılar. Kendileri de sarsıldılar.

Hele bir hemşire var ki soğuk algınlığı ilacı olduğu iddiası ile bana onunla ilaç gönderdiler, açıkça yalanlar söylettiler. Beceremedi, açık verdi. Ne olduğu hala belirsiz olan o ilacı tam yutuyordum ki üzerine gittim, sıkıştırdım, bocaladı ve bir çocuk gibi oradan koşarak kaçtı. Arkasından "Senden de davacı olacağım, bu nasıl iştir böyle... İki sözünde bir kendini yalanlıyorsun." deyince, az ileride infaz memurlarının kapıyı açmasını beklemek zorunda olduğu anda, beni gayet net duydu ama gık diyemedi.

Aynı ilaç için bir personel soğuk algınlığı ilacı derken, diğeri B12 vitamin ilacı dedi. Bu işin arkasında gizli Yahudi doktor Begüm vardı ve bunları da bildiğini tahmin ediyorum Zeki Çalışkan...